hiçlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hiçlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Varlık ve Zaman: Heidegger Felsefesinin Temelleri


 
M. Heidegger için Varlık, felsefenin asli meselesidir. ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorusu ve sorgulama ile Heidegger, insanın varoluş tarzlarını analiz eder. Ona göre, Platon ile başlayan metafizik gelenek, varlık meselesinin üstünü örter; ontolojik ve ontik çıkmaza sürükler. Heidegger modern felsefenin, epistemoloji çatısı altında metafizik yapmaya devam ettiğini söyleyerek, bunu besleyen Kartezyen bakışa karşı çıkar. Antik Çağ doğa filozoflarının yaptığı gibi Varlık’ı, dolaysız hali ile kavramaya çalışır.
Heidegger, Descartes ile başlayan Kartezyen bakışın, özne-nesne merkezli bölünmüş bilgi yönteminin; varlığın neliğini anlamakta yetersiz olduğunu söyler. Kartezyen bakış ile gelen ‘Cogito’ merkezli felsefe ve bilim bilgi (epistemoloji) yeniden sorgulanmalıdır. Varlık’ın sorgulaması, epistemolojinin değil, ontoloji felsefesinin alanı olmalıdır artık. Heidegger, hocası E. Husserl’ın fenomenolojik yöntemini kendine dayanak alır; yaşam felsefesi (Kierkegaard, Nietzsche) ekolünden etkilenir. Fenomenoloji, ‘varlıkları, kendinde-şeyler olarak kavrama’ bilimidir. Heidegger’e göre, herhangi bir varlığın anlamanın ya da doğru kavranışının olanağı, ‘zamansallık’ ile açığa çıkar.

Dasein
Almanca ‘insan varlığı’ anlamındaki dasein kelimesini Heidegger kendi felsefe dizgesinde geliştirir. Almancada ‘Da’, ‘hier/dort’ bağlamında ‘orada/burada’ demektir. ‘Sein’, varlık, varolmak veya varoluş demektir. Dasein bu bağlamda, burada veya orada varolan varlık anlamındadır. Ama fenomen olarak incelemede görülecektir ki Dasein, ihtimam gösterme ile dünyada varoluş kazandığından ve zamansallıkta öne koşmaklık içinde hal olduğundan, onun için ‘Orada Varolan Varlık’, daha doğru tanımdır. ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorusunu sadece, kendisini Varlık’a ve varlığına açabilen Dasein sorabilir.

‘Varlığın neliği’ sorusu, ‘varolmanın anlamı nedir?’ sorusuna açılır. Ama varlığın neliği, günümüzde belirsizdir ve unutulmuştur. Verilen cevaplar, metafizik yorumlardır. Heidegger, yetersiz olduğu gerekçesi ile geleneksel 3 varlık tanımını yeniden sorgular: a) En genel evrensel kavram olarak Varlık, b) Tanımlanamaz şey olarak Varlık, c) Kanıtını kendi içinde taşıyan Varlık. Bu tanımlar ön-koşul ve yargı koyduğu için, varlığın neliğini daha belirsiz ve karmaşık kalmıştır. Her sorgulama amaçlıdır; çünkü bilinç, her zaman bir-şeye-yönelim içindedir. O halde, soruşturulacak olan, sorgulama yapan varlığın kendisi, yani Dasein’dir. Dasein, kendisini var edebilen, açığa çıkaran ve farkında olan tek dünya varlıktır. Bu sebeple ‘Dasein’in özü, onun varoluşudur’.

Ontolojik – Ontik
Heidegger’e göre fen bilimleri, sosyal bilimler, hatta metafizik, Varlık’ın anlamını veremez. Çünkü bilimler varlığı, bilgi ve nesnesi yapar ve ona kavramsal açıklama getirir. Amaç, Dasein’nın ontolojik yapısını açımlayarak, ontik halini anlamak olmalıdır. Varlık (sein) hakkında ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorgulaması ontolojiktir. Varlık hakkında ‘Varlık nedir?’ sorgulaması ontiktir. Ontolojik sorgulama varoluş, olgu, anlama, varoluşsal (existential) ile ilerler. Ontik sorgulama kategoriler, nesne betimleme, gerçeklik ile yol alır. Ontik olan nesnel ve bilimsel iken; ontolojik olan anlam temelinde felsefe sorgulamadır. Heidegger, felsefe tarihi üzerinden başladığı sorgulamaya fundamental (temel) ontoloji der.

Heidegger’e göre Dasein, ontik hali içinden ontolojik olana açılabilen ve var-olmaklığın anlamını olanaklı kılan varlıktır. Bu bağlamda Dasein insan varlığı değil, ‘insan olmanın olanağı’dır. Zaman tüm varlıkların ufku olduğu içindir ki, Varlık’ın anlamı zamansallık fenomeni ile sorgulanmalıdır. Fundamental ontolojinin görevi, felsefe tarihindeki gibi varlığı kavram ve soyutlama olarak değil, Dasein’nın kendini kendi dünyasallığı içinde ve zamansallığında açıklamasını sağlamaktır.  Zaman, varolanların olanağıdır. 

Fenomen  - Logos - Fenomenoloji
Eski Yunanca ‘phainomenon’ ‘kendisini gösteren (apaçık olan) şey’ kelimesinden gelir fenomen. Salt görünüş, fenomen değildir. Örneğin bir fenomen olarak hastalık, semptomlar gösterir ama kendisini gösteren apaçıklığı göstermez, vermez. Eski Yunanca ‘noiein’ doğru (hakikat) anlamındadır. Noiein saf doğruluk içindeki ve hiçbir şeyini gizlemeyen varlıktır. Doğru, varlığın sadece kendi muhteviyatı ile ve dolayımsız elde edilendir. Ama doğru, başka ilenekleri üzerine almadığı ve diğer varlıklarla ilişki kurmadığı zaman kavranması da zor olandır.

Logos akıl, kavram ve yargı ilişkilerinin taşıcısı olmakla birlikte, sahih olmaklığı ile sözdür. Logos yani söz, hakkında ‘konuşulan varlığı açık hâle getiren’, ona izin veren ve keşfedendir. Logos hakkında konuşulan şeyi görmemize izin verir. Fenomenoloji ‘Kendini kendinde gösteren varlığı, dolaysız hali ile kavrama’  bilimidir. Fenomenoloji, logos ile bilgi ve kavram içindeki varlığın örtük yanlarını açığa çıkarmak için betimler, tasvir eder. Heidegger’e göre fenomenoloji, varlığı zamansallığı (tarihsel) ve varoluş açıklığı ile analiz ve yorumlama (hermeneutik) çalışmasıdır. Var olanın, üstünün örtüldüğü ve unutulduğu, betimlemenin yetersiz kaldığı durumda; fenomenoloji onu ‘yorumlayarak açıklığa’ çıkarmalıdır. Hermeneutik, Dasein’in var-oluş halini, zamansallığı içinde yorumlayarak açık ve anlamlı kılar. Sorgulama, varlıktan  hareket ederek, yine varlığa dönmelidir.

İhtimam Gösterme
Dasein, ihtimam gösterme zemininde sahih ve gayrisahih olarak varoluşa açılır. Dünya çerçevesi ve herkes-ile-birliktelik içinde kendini anlar. Ben’ dediğinde Dasein, ihtimam gösterme ile kendini dile getirir. Varolanlara ilişkin Dasein’ın ontik deneyimi, ihtimam göstermenin bütünlüğü zemini içinde nereye yöneldiğine bağlıdır. El-altında-olanlar, bir-şey-için-bakış ve onlara ait varlık tasarımları ile varolanları deneyimler. Masa, çekiç vs. bütünlüğün işlevinde, gelecek kipine yönelik olarak anlaşılır, tasarlanır ve alet yapılır. Ve Dasein kendini varolarak anladığı için mesele eder; varoluşu için kaygılanır.

Herkes ve Gündelik Dasein
Dasein, kendi benliği ile var değildir. Onun ‘Ben’ olmaklığı, herkes-benliği içinde yoğrulmuştur. Onun benliği, ön belirmedir ama ‘özü’ var-olmaklığı ile yaptıklarıdır. Herkes olmak, Dasein’ın için huzurdur, kaygıyı azaltır. Gündelik içinde, kamusallığın bütünlüğünde algılar, yargılar, eylem yapar, sevinir, üzülür. Herkes, Dasen’in kendi olmaklığı üzerine eylemlerine ve kamusallık dışına çıkmasına izin vermez. Olağandışı kendilik eylemi, herkes tarafından engellenir. Herkes içinde olmak, hiç kimse olmaktır. Gündelik Dasein, kendi varlığını, herkes kamusalı üzerinden tefsir eder. İlgilenme, meşgul olmak ve lakırdı içinde sahih olanın üstünü örtülür. Herkes ile hiç kimse olurum/oluruz.

Dünyaya Fırlatılmışlık
Dasein, dünyaya fırlatılmışlık içinde varolan varlıktır. Dünya'ya fırlatılmış ve onun zemini, mesafesi, çerçevesi içinde tefsir edilmiştir. Onun bilgi-deneyim zeminindeki duygu-durum ontik halidir. Duygu durum, varoluşun minvalidir.  Dasein fırlatılmışlık içinde, mekan ve zamanın olanakları ile tasarladığı ve kaygılandığı ile varoluş kazanır. Varoluşyapabilmedir Heidegger’e göre.

Söz  - Lakırdı
Söz, anlamanın minvalidir. Söz, karmaşık dünyayı anlar, belirler, tanımlar. Söz, Dasein’nın dünyayı tefsiridir. Ama çoğunlukla gündelik konuşma içinde söz, varlığı apaçık hali ile sunamaz. Her günkü kamusal içinde söz, çoğunlukla lakırdı olur. Lakırdı, gerçekliği kendi açıklığından uzaklaştırır, görünüşünün üzerini örter. Söz lakırdı olunca; manipülasyon, gerçek; safsata, bilgi hatta felsefe olabilir. Lakırdı her şeyi, herkes dili içinde anlanmış ve bilinmiş hale getiren ön-kapalılıktır.

Kaygı
Dasein kendini, herkes-içinde anlar ve tasarlar. Kamusal içindeki olgular dizisi, ona gayri-sahih tezahürler sunar. Herkes, Dasein’nı hem belirler; hem de kendilik oluşunu örter. Herkes içindeliğinde ontik olarak iki varoluş modusu etkilidir: İhtimam ve Kaygı. Kendi var olmaklığını tasarlamak isteyen Dasein için sahih varoluş kaygıdır. Kaygının kaynağı, en asli ve sahih gerçek ölümdür. Onu eyleme ve geleceğe yönelten kaygıdır. Kaygı, varlık minvallerinin olanaklılığını sağlar. Kaygı ile Dasein, dünyalaşmıştır. Dasein, kendisine kaygılı ama ketum biçimde ‘kapalılığı-açma-kararlılığı’ içindeyken; asli yalnızlığı ile sahih olarak kendisi olur.

Vicdan – Ölüm - Hiçlik
Hiçlik (niclıts) Dasein’da varolandır. Hiçliğin-hiçliği içindeki varoluş zemininde Dasein için kaygı, asli duygu durumdur. Can sıkıntısı, kaygı ile kendini gösteren hiçliğin minvalidir. Dasein, hergünkülük içinde kendini bırakarak hiçliğin hiçliğini örtmeye çalışır. Ama Dasein ancak, hiçlik ile kendi varlığının anlamını tüm belirsizliğine rağmen kavrayabilir.

Varoluş olgusaldır. İhtimam gösteren Dasein’in dünyasal olmasını olgular ortaya çıkartır. Dünyaya fırlatılmış Dasein için 3 varoluş olgusu sahih gerçektir: kaygı, vicdan, ölüm. Kaygı (angst), tedirginlik içinde ve gelecek yönelimli Dasein’in bütünlüğünü oluşturan asli bilinmezliktir. İhtimam gösterme ile kaygı, korkuya dönüştürülür ve üstü kapatılır. Kaygı tekinsizdir; korku ile olgulara, el altında olanların etkisine tefsir edilir.

Hiçliğin hiçliğine kendini açan Dasein için sahih gerçeklik vicdan olur. Vicdan, kendi-olmaklığını-istemek dir. Vicdan,  Dasein'a borçlu-suçlu-olmak halini çağırır ama bu yüklem, kendinde olmak isteğinin sesidir. İnsanın varlığı, kendine meseldir. İnsan, ölümü herkes-içinde-olmaklık ile paylaşamaz. Ölüm, yaşamın bütünlüğünü ve sınırını verir. Ölüm zamansallıkta bilinmez olduğundan, Dasein için dünyada oluşun her anı değerli, anlamlı olur.

Sonsöz : ‘Varlık ve Zaman’ adlı eseri yaptığı çeviri ile daha değerli hale getiren ve bu yazıya dil olarak kaynak sağlayan Kaan H. Ökten hocamıza çok teşekkürler.

Varlık ve Zaman’da Korku ve Kaygı

Martin Heidegger’in ‘Varlık ve Zaman’ eserindeki korku ve kaygı hallerine baktığımızda. Dasein ‘şurada olan varlık’ olarak insandır. O hergünkülük ve zamansallık içindeyken, farklı ama iç içe haller içinde kendini bulur. Fırlatılmışlık, bir-hal-içinde-bulunma, anlama ve söz onun yaşam halleridir.

Bir-Hal-İçinde-Olma

Hergünkülük içinde Dasein, ihtimam ve ilgilenme zemininde bir-şey-için-bakış hali ve minvali içindedir. Bakış duyuma, duyum bilgiye, bilgide anlamaya dönüşebilir. Her bir-hal-içinde-bulunma, pozitif aksiyon içerse de dünyaya düşmüşlüğün minvalindedir. Her bir-hal-içinde-bulunma, kendi duygu durumunu üretir. Her bir hal-içinde-bulunma, anlama momentine sahiptir. Her bir hal içindeki duygu durum ve anlama, tefsir etmek için söz ile dile gelir.

İlgilenme ve Anlama

Anlama, Dasein için ‘kendi uğruna varolduğunu tasarlayarak var olması’ halidir. O ilgilenme hali ve minvali içinde, karşılaştıkları ile kendini anlar. Ama bu çoğunlukla gayrisahih anlamadır. Çünkü, gayrisahih anlama, onu hergünkü meşguliyetler, sorunlar, ilgilenmeler ve hevesler içinde tasarlar.

Hergünkü ilgilenmeler, gelecek ve kendine-beklentilendirme getirir. Ve ilgilenmeler içinde olduğu içindir ki, o hep beklenti içindedir, bekler. Beklenti ile kendini öne-koşma halinde zamanlaşır. Onun varlığı, zamansaldır. Ama hergünkülük ile gelen anlam tasarımları, Dasen’in dolaysız var-olmaklığına dair değildir ekseriyetle.

Anlama ile o, duygu-durumunun ne olduğunu bilir, ama düşmüşlük içinde bu çoğunlukla gayrisahih bilmedir. Çünkü onun kendini bir hal ve duygu içinde zamansallığın zemininde sahih bilmesi için, kendi sorgulanır kılması ve kapalılığı-açma-kararlılığı halinde olması gereklidir.

Kapalılığı-Açma-Kararlığı ve Öne Koşma

Dasein çevresindeki dünyayı anlayarak, var olur. Onun asli ve sahih varoluşu ise, kapalılığı-açma-kararlılığı hali olmadan gerçekleşemez. O şimdinin zamansallığında, kendi var olabilirliğini yaşamak için, gelecek yönünde hareket etmek zorundadır. Geleceğe yönelen o, ihtimam-göstermenin yapı momenti içinde kendini-önceler. Kendi önceleyerek varoluşuna olanak ararken, hep öne-koşma içindedir.

Duygu-durum, Dasein’ı dünyaya fırlatılmışlığı ile karşı karşıya getirir. Ruh hali, varlığının birincil minvalini temsil eder. O kapalılığı-açma-kararlılığı içindeyken, içinde-bulunulan-an fenomeniyle ilgilendiği çevresinin yarattığı varlıklardan kendi çekip alabilir. Kendini şimdiden kurtarırken, böylece gelecek kipi ile kendi oldum-olasılık haline yönelebilir.

Korku

Dasein için korku, gayrisahih bir-hal- içinde-bulunmadır. Korkmak, hergünkülük içindeyken, tehdit edici olana karşı bir- şey-için-bakış minvalinde ortaya çıkar. Korku, başa gelebilecek bağlamında ‘müstakbel olan’ şeylere ilişkindir. Korku içindeki o, ilgilenme hali ile bir olanaktan diğerine koşar, çünkü kendini unutmuştur zamansallık içinde. O korku içinde kendini unutmaya, çevresinde karşılaştıklarını kafa karışıklığı içinde şimdileştirmeye çalışır. Korkunun nedeni, çerçeveleyen-dünya içinde ilgilenilen varolanlardır. Korku gündeliktir. Korku ile dünya dahilinde karşılaşılanlar üzerine çöker.

Umut, çaresizlik, neşe ve hüzün onun duygu-durum olarak zamansallığıdır. Umut, gelecek kipi üzerine gelişen fenomen olarak kabul edilse de, aslında şimdi ve korku ile oluşur. Bir-hal-içinde ve oldum-olasılık modusu içindeyken; şimdi ve umut ile ilişkilendirdiği şeyler vasıtasıyla, gelecek ve zamansallık kökenli kaygının üstünü örter. Günübirlik yaşanan duygusuzluk, unutmanın şimdideki görünümüdür. Fırlatılmışlığa duygusuzluk ile teslim olmak, gayrisahih oldum-olasılıktır.

Kaygı

Kaygı, hergünkü dünya-içinde-varolmanın tekinsizliğini açığa çıkarır. Dasein, kaygı ile en saf hali fırlatılmışlığı ile karşı karşıya gelir. Kaygının nedeni, ilgilenme ile belirgin varolan şeyler değildir. Kaygı ile gelen endişe, belirgin el-altında-olanlardan ya da mevcut-olanlardan gelmez. Kaygı halinin, çerçeveleyen-dünyadaki varolanlar ile hiçbir ilintisi kalmamıştır. Kaygı halinde, içinde var olduğu dünya, hiçbir şey ifade etmeyen ilintisiz dünyaya dönüşür. Dünyanın hiçliği, kaygının kaynağı olur.

Hiçlik ile kaygı halindeki Dasein, hep şuradadır ve kendisidir artık. Korkarken ve gayrisahih gündelik halindeyken; kaygı da dünyasallıktan kopmuş olduğu için, kendi sahih var oluş olanağı açığa çıkar. Korku için tesis edici olan unutma ile onun kafası karışır ve dünyevi olanaklar içinde devamlı gider gelir. Korku onu öne koşturur ve şimdileştirir. Kaygı ise, onu fırlatılmışlığına geri götürdüğü içindir ki, durmasını ve şimdiye mesafe koymasını sağlar. Kaygı, korkunun aksine, ilgilenme ve bir-şey-için bakış içinde kendini kaybetmez. Kaygı, onun kendi olmaklığından doğar.

Kaygı, hep şuradadır ama hiçbir görünümde değildir. Kaygı o kadar yakındadır ki, endişe onun tüm bedenine yayılır. Ama yine de, hiçbir yerde belirmiş değildir. Kaygı, onun sınırlı zamansallığının ontik cevheridir.

Gelecek anlamayı, oldum-olasılık duygu-durumu, düşmüşlükte şimdide olmayı sağlar. Korku, kaybedilmiş ve edilecek şimdiden ve gelişmelerden doğarken; kaygı kapalılığı-açma-kararlığının geleceğinden ve gelecek olmasından doğar. Kaygı, aslidir. Kaygı, ‘fırlatılmış ölüme-doğru-varlık olarak dünya içinde varolmaktan’ ortaya çıkar.

 

Sonsöz: ‘Varlık ve Zaman’ adlı eseri yaptığı çeviri ile daha değerli hale getiren ve bu yazıya dil olarak kaynak sağlayan Kaan H. Ökten hocamıza çok teşekkürler.


İrfan Notlarım-1


önsöz: kavram cümlelerim, ilk bakışta öncülsüz ve spekülatif gelebilir. sonrasında sade anlatımla, akademik-teknik dil cambazlıklarına kesinlikle yeltenmeden ve doğaçlama biçiminde anlaşılacaktır, umarım.


benim-bizim hikmet, batının felsefe dediği şey farklıdır. hikmet, irfana dairdir ve irfana sonra geleceğiz. şimdilik hikmet diyelim, insanın beden-bilinç içindeliğinde maddi doğasını ve maddi dünyayı doğru ya da doğruya yakın bilme isteği ve eylemidir.

bir tanım olarak ‘ne yapacağını bilmemenin’ halidir hikmet arayışı. birkaç ne yapacağını bilmeyen insan, hikmet arar göçebe olduğu yaşam koşullarında.

bu bağlamda hikmet, felsefenin düşünce üretme ve metin okuma paradigmasından çıkar ve hayata karşı eylemi ortaya koyar. eylem olarak felsefe etkinliğini - Kant, Niçe v.s. germen felsefecilerle ortaya konulmuşsa da- insanlık olarak bizler, çoğunlukla görmezden gelmişizdir. hikmet, asıl izlek irfana doğru düşünce ve emek ortaya koyarken ve varlığın bilgisini bilmek isterken; başka somut-soyut çalışmalar da yapar.

anlamak ve anlama yetisi, bilmek istemek ve bilmeyi sevmek sonucunda aklın -zeka değil, sadece cevher akıl- içinde bilinç-dünya diyalektiğinde oraya çıkar. fakat anlamak, tam olarak bilmeden ve bilmeyi sevmeden anlamak olageldiği zaman; irfan emeğinden uzak olduğu için hikmeti de yanılgıya düşürerek, çoğu insanların elinde kötülük vehçelerine dönüşür sıklıkla. Bilemeden ve bilgeliği sevmeden anlayanlar, habislik kamusal sıkıntısı içindeyken; tamahkar ve yalancı tavırlarla günbegün beslenir.

bilgi arkeolojisi çoğunlukla göstermiştir ki, -teknik-kavram bilgi fark etmez- uygarlık tarihinde insanın, kendine kar-fayda amaçlı zeka kullanımlı bilgisi, akıl için yıkımdır. kimi kötülüğe felsefi dizge kuranlar, ahlaksızlığı son noktaya taşınarak; aklı yani Tin’i yanlış tanıtmak için ‘aklın kurnazlığı’ gibi bir kavramı, adaletsizlik bilgisi olarak egemenlere sunar.

bilmenin doğru ya da mantıkça gerekçelendirilmiş öncüllerinden çıkarılması ile anlamak ve anlama bilgisi olagelir. anlam ortaya çıkınca akıl olarak logos, hatta kozmos bütünleşir varlığına ve zamana.

sokrat’in ifşa ettiği fazilet, insan aklında içkindir. akıl insanda, evrene organik bağdır. akıl, zeka ve anlama yetisinin kötüye kullanımı içinde, irfandan uzaklaşır. gündelik avuntular içinde koşarken, ölümden önce hep ölüm gibi yanı başımızda olan Hiçlik hakikatine görmezden gelsek de, akıl yakınlaştırır. hikmet, akıl ve yöntemi ile sadece gerçeği gaye edinir ve emek verir: Adalet. ilahi adaletin olamadığı dünya insan emeği, adaleti tesis edecek akla sahiptir.

irfan ve hiçlik. İrfan, gerçeği doğru bilme ve iyiye doğru anlamada insanın güçlü sezgisi. o da bir sonraki notlarda. 



Hegel - Tinin Fenomenolojisi

                    

 

Tin, ölümün, yani olumsuzun suratına gözlerini kırpmadan bakabilen, olumsuzun yanında konaklayabilen güçtür. İşte bu konaklamadır olumsuzu, varlığa dönüştüren büyülü güç."

Tinin Fenomenolojisi Önsöz

 

 

Hegel’in en önemli eseri 1807 tarihli Tinin Fenomenolojisidir. Alman felsefesinde Geist (İng. spirit) varlıkların, var olagelmesini sağlayan tözdür; insan ruhunun ve bilincinin özüdür. Geist’in dilimizdeki karşılığı Tin, eski Türkçede “Tın” kökünden gelir. Tin, evrendeki güçlerin tümüne içkin cevher dir. Tin, Türkçede ruhsal anlamında da kullanılır. Arapça ‘Ruh’ ve Farsça ‘Can’ kelimeleri de, Tin kavramını yansıtır. Tin (Geist), mekan-zaman içinde dünyalaşan ve varlıkları, oluş zeminine taşıyan ve onlarla değişen, çelişen, birleşen ve en sonunda kendine dönen İde’nin (Mutlak, Kendinde-Varlık, Tanrı, Evrensel Akıl) hareketidir. Tin, Kendinde ve kendi için Varlık dır. Tin, İde’nin evrendeki hareketinin özüdür. Doğa, İde’nin kendi dışına açılması ve kendine çelişki ile somutlaşması, madde kazanmasıdır. Tinin uzamda açılması Doğa, zamanda açılması Tarih dir. Tarih, insan ve kültür dünyası; Tinin dünyalaşmasıdır. Tinin gayesi, kendi özgürlüğünün gerçekliğini bilmek ve görmektir.

Tinin Fenomenolojisi adlı eser bilincin değişiminin ve tarih içindeki yolculuğunun betimlenmesidir. ‘Tin, insan ile varolur. Gerçeklik dünyası, sınırsız oluş içinde eksiltili ve değişen fenomenler bilgisidir. Bu sebeple Hakikat, bütündür.’ der Hegel ve Felsefenin görevini şöyle açıklar: ‘İde’yi yâda Mutlak’ı düşünce ile kavramak.’ Fenomenoloji, doğada dışlaşan ve tarihte olgulara dönüşen Tin’in görüngü sürecini; bilincin deneyimi olarak, kültür dünyasının antropolojik katmanlarını içinde betimler. Tinin tarihte kendisini gerçekleştirmesi, tinsel varlık olarak insana ve bilince bağlıdır. Kitap uzun bir önsüzün ardından Bilinç, Özbilinç, Akıl, Tin, Din, Mutlak Bilme bölümlerinden oluşur.


Bilinç, Fenomen, Fenomenoloji

Fenomenoloji, bilginin olanaklarını ve koşullarını araştırır; zihnin işleyişinin ve evrensel bilincin betimini sunar. Fenomenoloji, bilincin kendisini de fenomen olarak ele aldığından; algı ve deneyim ile ortaya çıkan özne-nesne ikiliğinin aşılmasını ve şeylerin özüne dair bilgi olanakları betimlemeyi hedefler. Fenomenoloji, yargı ve neden-sonuç kesintilerine uğratmadan, bilincinin geçirdiği değişimin bilimidir. Bilim, Tinin varlıklara açılmasının bilgisidir. Gerçeklik, diyalektik oluş düzleminde, zaman-mekândaki çelişki ve kapsayarak aşma (Aufhebung) ile gerçekleşir. Gerçeklik, kendinde gerçeklik olarak şeylik kazanmaz. Çünkü gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir bilinç tarafından bilinen gerçekliktir.

Bilinç deneyimi ile soyut ve dolayımsız Kavram (mutlak), dolayıma girer ve gerçekliğe yansır. Bilinç, kendinde belirmiş fenomenlerin ortaya çıktığı varlıktır. Dış dünya nesnelerinin kendinde ve öz gerçekliğe sahip oldukları savunmak çelişkilidir. Şeyler, rastlantısaldır. Tekil nesneler, tikel kavramlar; şeylerin özündeki evrensel aklı ortaya çıkarmadığı için; dolaysız olarak verilmiş olanı betimleyeme dayalı yöntem olarak fenomenoloji, deney ve pozitivist argümanları yadsıyarak, şeylerin özünü ve bunların ortaya çıktığı evrensel bilinci araştırır.

Fenomenoloji, bilincin yâda zihnin özünün betimlenmesi, araştırma sahası yapılmasıdır. Hegel, Kant’ın phenomena (beliren şey) ve noumena (kendinde şey) biçimindeki epistemoloji ayırımını kritik eder; fakat çözümü belli minvallerde belirsiz kalır. Bilinç tarihte ilk önce kendi kendini deneyimler; hem özne, hem de nesnedir. Öznelliği ‘ben’ olarak ayrışmamıştır. Tarihin diyalektiği ve uğrakları içinde bilinç gelişme gösterir; karşısındaki bilinçleri tanır,  mücadele eder ve öz bilinç olur. Bilincin gelişmesi, aynı zamanda ona varlık imkânı veren Mutlak’ın kendisini dünyaya açması, özünü göstermesidir.


Mutlak, İde, Evrensel Akıl

İde, hakikatin kendisidir. İde, kendinde ve kendisi için hakiki olandır; kavram ile nesnelliğin mutlak birliğidir.’ Özne ile nesne, reel ile ideal, sonsuz ile sonlu oluş minvalleridir İde’nin. Mutlak, varlıklar için olanak ve güçtür. Mutlak, gerçekliğin henüz olmadığı durumdan, başlangıçta olmayan durumdan, olmaya geçmiştir; oluş ile gerçekliğe olanak (energeia/dynamis) vermiştir. Mutlak, varlıklar âleminde kendini, kendinden başkalaşarak gösterir. Tin, değişme, çelişme ve bütünleşme ile uğraklardan geçerken; aynı zamanda özdeşliğinde kendinde-Varlık dır. Gerçeklik (realite), İde’nin dünyada kendini gerçekleştirmesidir. Tinin doğada, tarihte ve bilinçte gerçekleşmesi özgürlük olacaktır. Tin, aslında hep kendisine geri dönen ve özdeşliğini koruyan İde’dir. İde’nin mutlak ve kendilik bilincine sahip görümündür Tin.

İde ile Akıl özdeştir ve bu sebeple “Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir. Gerçeklik, akıl ile anlaşılabilir olandır. Gerçeklik, akıl ile ortaya konulan İde’dir.” der Hegel. İde’nin özdeşliği içinde dünyalaşır Akıl. Tarih, aynı zamanda İde olan Evrensel Akıl’ın (Tanrı Yasası) gerçekleşmesinin mekânıdır. Aklın Gayesi, tarihte ilerlerken Tinin kendi gerçekleştirmesi, kendilik bilincine varmış Tin olmasıdır. Tarih ile Tin dünyalaşır ve özü İde’ye geri döner; böylece kendi kavramını gerçekleştirir, gerçeklik olur İde. Mutlak, ancak sonda ortaya çıkar. Fenomenoloji’nin önsözünde bunu şöyle ifade eder: 'Hakiki olan bütündür. Bütün ise, kendi gelişimi yoluyla, kendini tamamlayan özden başka bir şey değildir. Mutlak hakkında, onun aslında bir sonuç olduğu, ancak sonda gerçekten olduğu şey olduğu söylenmelidir.'


Öznel, Nesnel ve Mutlak Tin

Gerçeklik, Tinin dünyalaşmasıdır ve “Gerçek, nesnel Tindir.” Var-oluş uğraklarında Tin, tekil bilince yansırken Öznel Tin; tekil bilinçlerin mücadelesi içinde Nesnel Tin, aynı zamanda evrenselliği ile Mutlak Tin dir. Varoluş zemininde belirerek kendini öznenin bilincine açan Tin, aynı zamanda özünü taşıdığı Mutlak’ın tümelliğini de zaman içinde açar. Öznel, nesnel ve mutlak Tin, varlık zemininde belirişleri ile ayrım olsa da, aslında Mutlak olanın özdeşliğinde ortaya çıkar. Tümel ve tekil, sonsuz ve sonlu uğrakları içinde barındıran Tin; aynı zamanda, Mutlak’tan eksilerek somutlaşır.

Dünya Tini, sürekli oluş halinde ve çelişki ile madde ve form kazanır; belirir ve ayrım ile somutlaşır. Özdeş ve tümel İde; doğada nesnel Tin, insanda öznel Tin olur. Kendisini olumsuzlayarak varlıkları hem muhafaza edip, hem de kapsayarak (Aufhaben) ilerler. Doğa, düşünceden yoksun madde olduğu için özgürlüğü veremez; bu yüzden Tinin amacı, özünde özgürlük taşıyan insan bilincine, düşünceye yansımaktır. Tinin saltık gerçeği, aktüelde tamamlanmış değildir. Tin nesneleşmesi sonludur ve bu sonluluk, özbilinç ile bütünleşen Mutlak Bilme ile ortaya çıkar.


Tarih ve Özgürlük

Özgürlük, Tinin kendini gerçekleştirmesidir. Tarih, inişli çıkışlı ilerler ve çelişkiler sonrasında bütünleşerek evrilir. Hegel’e göre Dünya Tini (Welt-Geist), siyasi liderleri, komutanları (kral İskender, Sezar, Napolyon) ve kavimleri, halkları ve özellikle de ulusları; kendi son amacını gerçekleştirmek, özgürlüğünü somutlaştırmak için araç olarak kullanır. Doğu toplumlarından, antik Yunan’a, Roma döneminde Cermen dünyasına ilerlemiştir Dünya Tini. Protestanlık ve Reformasyon sonrası, ilk defa Cermen Dünyası ile insan, öz-bilinç kazanmıştır Hegel’in Batı merkezli tarafgir tarih felsefesine göre.


Birey, Sivil Toplum, Devlet, Etik

Devlet, birey ve sivil toplumun çatışan öğelerini hem içinde alan, hem de diyalektik ile üst bir uğrağa taşıyan etik düzlemdir. Birey özgürlüğü, önce doğal ihtiyaçlarını bağımsız biçimde sağlayabilmesi, sonrasında özgürlüğünü toplumdaki diğer bilinç sahiplerinin özgürlüğü ile sınırlayabilmesidir. Hegel’in devlet düşüncesi bireyi değil, tümel olanı savunur; etik anlayışı da pratik olanı değil, olguyu temel alır. Toplumsal güç ile bireyin özgürlüğünü uzlaştırmak, modern devlet ile gerçekleşir. Devlet, birey ve cemaatlerin özgürlüklerini sınırlayarak uzlaştırdığı için aynı zamanda sivil toplum dur.


Mutlak Bilme - Zamanın Sonu

Son, Tinin kendisini Tin olarak doğru ve kesin biçimde bilmesidir.Mutlak Bilme’ bölümünde Hegel şöyle açıklar: ‘Tinin bu son biçimi –aynı zamanda kendi tam ve hakiki içeriğine kendilik formu veren ve bu yolla kendi kavramını gerçekleştiren, bu gerçekleştirmede de kendi kavramı içinde kalan Tin, mutlak bilmedir.’ Tinin dünyalaşmasının sonu, aynı zamanda Zaman’ın sonudur.

Tin, kendini zamanda dışsallaştırır; ama bu dışsallaşma tinin kendisinin dışsallaşmasıdır; negatif kendisinin negatifidir.’ Bu dışsallaşma yoluyla, çeşitli form ve içerikler üzerinden kendine geri döner ve ‘Tin, kendi varoluşunun saf öğesini, kavramı elde eder.Kavramın tam gerçekleşmesi, yâda kendi hakikati içinde Mutlak; Tin kendinin bilincine varmadan önce zamanda görünmez. ‘Zaman, orada olan kavramın kendisidir. Tin zorunluluk ile zamanın içindedir ve zamanda görünür. Ta ki kendi saf kavramını bulacağı, yani zamanı sileceği ana kadar.” Hegel kendi dönemi ve felsefesinde özbilinç ve özgürlüğün düşüncede elde edildiğini söyler.


Varlık ve Hiçlik

Kendinde ve kendi-için Varlık, varoluş zemininde belirmediği için, bilim ve gerçeklik ile tamlığında bilinemez ve kavranamaz. Kendinde-Varlık, tümel Kavram olarak, varlıkların dışındadır. Kendi-için Varlık mekanik, kimyasal ve organizma var-oluş ile dış-varlıklara olanak vermiştir. Doğaya, tarihe ve bilince yansıyarak Tin ile dünyalaşmıştır. Onun özünü, imkânını içermeyen hiçbir şey; var-oluş bulamaz, gerçeklik olamaz. 

Kendinde-Varlık’ın sonsuz özdeşliği ile sonlu Tin’in özne bilincindeki belirmesinin ve uzlaşmasının sonucu Kavram ile Gerçeklik bütünleşecek ve Tin, kendinin kendinde-bilincine ulaşacaktır. Tin dinde Tanrı, sanatta İmge, felsefede Düşünce dolayımı ile kavranır. Kendi-için Varlık özgürlüğünde sınırsız olduğundan, sonlu insan bilinci için sonsuzluğu ile Hiçlik dir.


Hegel - Mantık Bilimi


İdea, Mutlak Tin’dir.
Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea.
Hegel



Mantık, Hegel için İdea’nın düşünme yoluyla bilinmesidir. “Mantık, saf İdea’nın, yani soyut düşünce öğesindeki İdea’nın bilimidir.” Mantık, Mutlak olarak ele alınan Varlığın bilimidir. Aynı zamanda, Metafiziktir Hegel’ın mantık çalışması. Mutlak, ilk önce kendinde varlık (İdea), sonra kendisi için varlık (Doğa) en sonunda ve sonsuzluğu içinde kendinde ve kendisi için varlık (Tin-Geist) olarak Varlıktır. Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere Mutlak, üç evrede Varlık dır. Mutlak’ı araştıran felsefe üç bölüme ayrılır: kendinde Mutlak’ı inceleyen Mantık; kendi için Mutlak’ı inceleyen Doğa Felsefesi, kendinde ve kendisi için Mutlak’ı betimleyen Tinin Fenomenolojisi. (Hegel felsefesi üzerine bir başka yazı)

Mantık, Mutlak olanın özünden belirmesini ve düşünceye gelişini akıl yasaları ile ortaya koymalıdır. Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nin önsözünde şöyle der: “Ussal olan gerçektir ve Gerçek olan ussaldır.” Bu ilke gereğince Mantık, Mutlak’ın düşüncede ortaya çıkmasının yasalarının bilimidir. Hegel’e göre “Mutlak, daha önce sahip olmadığı, kendi kendisine verdiği, kendi öz belirlenim ve yasalarını geliştiren bütünlük olarak düşüncedir.” ve Mutlak salt düşünce (İdea) olduğu için, onun içkinliğini düşünme Mantık biliminin sahasıdır. İdea’nın düşünülmesi olduğu için mantık, aynı zamanda Metafiziktir. “Varlığın kendisi ve onu izleyen alt-kategorileri, Mutlak’ın tanımları olarak ele alınabileceği gibi, Tanrı’nın metafiziksel tanımlamaları olarak da ele alınabilirler. Çünkü, Tanrı’yı metafiziksel olarak tanımlamak, onun tabiatını genel olarak düşüncelerde anlatmak demektir.

Mantık Bilimi ile Kozmos’un nedeni Mutlak’ı, dolayımsız düşüncede ve akılda tümel kavram olarak ortaya koymaya çalışır. Kategoriler, Mutlak’ın tanımlarıdır; fakat nesneden soyut değildirler. Fenomenler dünyası, Mutlak’ın kendi için doğaya açılması olduğundan kategorileri içerir. Ayrım, Olumsuzlama, Çelişki; Mutlak’ın nesneler dünyasında somutlaşmasıdır ve bu ortaya çıkış, huruç diyalektiktir. Tinin Fenomenolojisi’nde Hegel, felsefenin görevinin Mutlak’ın gerçekliğini; insan, tarih ve doğa ile betimlemek olduğunu söyler. (Tinin Fenomenolojisi üzerine bir başka yazı) Aktüel dünyanın döngüsü, edimi çelişkilerle gerçeklik olur ama tek Gerçek, Mutlak dır. Hegel dilinde Akıl, hem nesne hem de öznedir. Mantık üç yöntemden oluşur: Anlama yetisi veya soyut kavrayış (verstand),  olumsuz yada diyalektik akıl, olumlu yada spekülatif akıl  (vernunft

Anlama yetisi ile özdeşlik ve çelişmezlik kategorileri içinde akıl yürütme gerçekleşir. Fakat, özdeşlik ve çelişmezlik, statik akıl yürütmelerdir. Anlam, kavramın içinde kalır; beliren varlığın bir anında; onu karşıtları içinde kavramın soyutluğunda düşünür; oluşun diyalektiğinde bu anlam, zaman içinde görece kalacaktır. Fakat aynı zamanda bilgi ve deneyimin ilk aşamasını sağlayan, alışkanlık olarak akıl yürütmedir anlama yetisi ve bu nedenle önemlidir. Her belirme ile aynı anda sınırlama ve fark ortaya çıkaran diyalektik oluşur. Diyalektik ile belirlenmiş ve sınırlanmış kavramlar; olumlama ve olumsuzlama uğraklarında kendi karşıtlarına dönüşür. Diyalektiğin olumsuzlamasında, bir kavram belirdiğinde, bu belirliliği yine kendi içinde taşıdığı Töz sebebiyle; belirdiği oluş içinde, sınırları ile karşıt nitelikleri olumsuzlayarak elde eder. Diyalektik, aynı zamanda zaman-mekân ile düşüncede ortaya çıkan Tin’in oluş eylemidir. Spekülatif akıl, somut ve bütünlük taşıyan olumladır; çatışma ve ayrım içindeki oluşların özlerini muhafaza edip, ortadan kaldırarak aşar. (Aufheben)

Varlık, Hiçlik, Öz

Hegel, mantık içinde Mutlak’in üç kategorisi olduğu söyler. A) Dolaysızlığı içinde ve kendinde Kavram B) Dolaylılığı içinde, varlığa yansıyan Kavram’ın kendi-için varlık ve görünüş alması C) Düşünceye açılması sonrasında kendi içine dönmesi, kendinde ve kendi için Mutlak’ın Kavramı’na dönüşmesi. Hegel’e göre, mantık çıkarsamalarını zorunlu kılacak belirlenmiş başlangıç ve son olamaz. Felsefenin başlangıç ve son uğrağı, sonlu akıldır. Fakat, kendinde ve kendi-için Mutlak adına, sonlu nitelik-nicelik kategorileri geçersizdir; onun sonsuzluğu, insan aklı için aynı zamanda Hiçlik tir.
Mantık, akıl yürütme ve saf düşünce ile sonunda başlangıçta hep var olan Mutlak’ın kavramına ulaşır. Mantık, Mutlak’ın açılımıdır ve Mutlak ile sınırlanmış düşüncedir. Varlık ilk, tek, soyut ve dolayımsız kavramdır. Varlık, tüm belirmiş ve ortaya çıkacak varlıkları potansiyel olarak içinde barındırır. Varlık kategorilerin bütünlüğüdür, üst ilkesidir. Öz, şeylerin görünümleri içinde kalıcı yanıdır. Aynı zamanda öz, şeylerle bağlantısı ve dolaylığı içinde Mutlak’ın taşıyıcısıdır. Öz; varoluş zemininde, belirmiş fenomenlerde ve onların etkileşiminde ortaya çıkar. “Mutlak, özdür” der Hegel.

Özdeşlik, Ayrım, Çelişki, Varoluş

Varlığın alt kategorileri; nicelik ve niteliktir. Kategorilerin, kendilerine karşıt bağlantı içinde anlaşılmasına ve mantık yürütülmesine “refleksiyonlu düşünme” der Hegel. refleksiyonlu düşüncenin ilk kategorisi özdeşlik dir. Özdeşlik bir şeyin, diğer tüm şeylerden ayrı olarak tanınmasını sağlayan kategoridir; A=A dır gibi.  Özdeşlik sonrasında, refleksiyonda ortaya çıkan ikinci kategori; ayrımdır, belirme farkıdır. Özdeşlik, ayın zamanda kendisiyle bağlantılı bir şeyin kendisinden ayrı kavranmasını sağladığı için; ayrım için özdeşlik öncüldür. Özdeşlik kendi için olmak iken; ayrım ile belirme, kendinde ama aynı zamanda başka bir şeyi içerme, ortaya çıkarmadır. Refleksiyonlu düşüncenin bir sonraki aşaması zemin kategorisidir. Zemin ile özdeşlik ve belirleme somutluk kazanır ve çelişki içinde varolur. Çelişki, potansiyel kendinde varlığın dünyalaşmasıdır. Zemin, hem özdeşlik ile Mutlak’ı içinde barındırır, hem de belirmenin ayrımı ile karşıtlıklar içinde varoluş bütünlüğünü sağlar. Varoluş, ortaya çıkmaktır; varolan, zeminden çıkar. Öncüllerini, olumsuzlayarak zemine gelir varoluş. Özdeşlik, ayrım ve zemin diyalektiğinde varoluş ortaya çıkar. 

Şey, Fenomen, İmkân

Zemin ve varoluş bağında ortaya Şey (das ding) çıkar. Şey, somut maddedir; aynı zamanda karşıtların birliğinden türediği için çelişkiyi taşır. Olumlu birlikte madde olurken, olumsuz birlikte formlara ayrılır şey. Şey “kendinde kendi içine yansıma” ve “başkasını içine yansıtma” halindedir. Bir şeyin kendi içine yansıması; özdeşliği ve bağlantısızlığını gösterir. Fakat zeminden gelmiş ve varoluş kazanmış şey, başkalarını da içinde yansıtmak, taşımak zorundadır, bağlantılıdır. Şeylerin varlığı, diğer şeylerin zemin bulmasına bağlıdır ve onları içine yansıtmak durumundadır. Şey, bir yanı ile kendisinde ayrımlara sahip olarak belirmiş ve somut olandır; ama aynı zamanda kendi içine yansıması ile özdeşliğine, özüne sahiptir.  

Varoluş zemini kazanan şey, fenomene dönüşür. Şey, kategorik olarak kendi içine yansıma ile madde ve başkasını içine yansıtma ile form, olarak çelişki ile zemine gelir. Bir yanı ile kendi içindeki öz, belirmemiş iken; diğer şeylerle bağlantı ile form kazanmış, dönüşmüştür. Bağlantılı varoluş, fenomen dir. Fakat, fenomen çelişkide ortaya çıktığı için özünü muhafaza etmektedir. Öz, zeminde belirir ve varoluş ile fenomene dönüşür. Hegel, Kant’ın fenomen-numen analitiğini eleştirir. Kant, fenomenler dünyasının zaman-mekanda gerçekleşen deneyim olduğunu, özü içeren kendinde-şey’in (numen) salt akılda bilinemeyeceğini söyler. Hegel göre ise “Evrenin özü, fenomendir. Öz, fenomenin arkasında ya da ötesinde değildir. Tersine var olanın öz olması yoluyla, varoluş fenomendir.” Fenomen, içerik (madde) ve biçimden (form) oluşur. İki kategori birbirinden ayrılamaz, bağlantılıdır. “İçerik, biçimin içeriğe dönmesinden; Biçim, içeriğin biçime dönmesinden başka bir şey değildir.”

İmkân, fenomenin kendi ayrımı içinde olumsala dönüşmesidir. Mümkün koşulların birliğinde olgu, edimsel olur; zorunluluk belirir. Zorunluluğun oluşması için; koşul, olgu ve edim aynı anda gereklidir. Fenomen hem de ayrım içindedir, hem de özdeşlik bağını da sürdürür. Fenomen bağını, Hegel üç görünüşe ayırır: bütün ile parçanın ilişkisi, kuvvet ile onun belirmesi, iç ve dış arasındaki ilişki. Doğa ve İdea (yâda Tanrı) fizik ve metafizik olarak ayrışmış değildir Hegel için, şöyle der: “Doğa’nın ve Tin’in ortaklaşa içeriğini oluşturan İdea, Doğa’da salt dışsal olarak, ama tam bu nedenle, aynı zamanda ve o ölçüde salt içsel olarak bulunmaktadır.

İdea, Edim, Kavram

İdea, zihnin anlama yetisinde değil; Varlık’ın özündedir; salt Akıldır. İdea, insanın anlama yetisi kategorilerinin dışında ve de algının çoğu zaman sınırında kendinde gerçektir. İdea’nın etkinliği, akla aykırı değildir; bizatihi kavram olarak zaten aklidir Hegel’e göre “İdea, mutlak olarak etkin ve aynı zamanda edimsel olandır.Edim kendini üç kategori ilişkisinde ortaya koyar: Cevher, Sebep, Etki. Cevher kendini ayrımda, arazda ortaya çıkarır. Edimin kuvveti, cevherdir ama aynı zamanda zemine getiren de ayrımdır. Cevher sebeptir, onu harekete geçiren ise etkidir. Güneşin sebep, sıcaklığın etki olması gibi. Diyalektik ile sebep ve etki, aktüel dünyaya, gerçekliğe yansır. Edim, diyalektiktir.

Kendi içine geri dönüşlülüğü ve belirmişte kendisinde kalışı içindeKavram, kendinde ve kendi-için Mutlaktır. Varlık, dolaysızdır; kendisi ile özdeştir. Varlık, kendi-içinde, örtük olarak kavramdır. “Kavram, Varlık’ın ve özün gerçekliğidir” Hegel için. Kavram, kendinde ve kendi için belirmiş olduğu için bağımsızdır, özgürlüktür. Özgürlüğü ile özdeşlik içindedir Kavram. Kavramın kendi için varlık olması, görünüşte belirmesi, fenomende ortaya çıkışı, Öz dür. Doğa’da bitki belirmeden önce tohum bitkiyi kendi içinde kapsamaktadır; tıpkı Kavram gibi. Kavram, hem öznel hem de nesnel olarak ussaldır; varlıkların özüdür. Kavram, dolaysızda dolaylılıktır. Kavram, canlı her şeyin ilkesi ve böylece aynı zamanda baştan sona somut olandır.” Kategoriler ile varlıklar, dolayım içinde ortaya çıkar. Diyalektik; özdeşlik, olumsuzlama, ayrım ile dolayım zeminidir.

Öznel, Nesnel, Mutlak Kavram

Gerçek, sadece Kavramdır. Kavram, varlık ve özün gerçekliğidir ve kendinde özdeş olduğu için, ancak zemin olarak karşıtların özdeşliğinde belirir. “Kavram, gerçekliğini gerçekleştirebilmesi, gerçekliğinin gerçekliğini kanıtlayabilmesi için varlık ve öze bağlıdır.” Mutlak’ın tanımı, onun Kavram olduğudur. Hegel kavramı üçe ayırır: Öznel Kavram, Nesnel, Mutlak Kavram

Öznel kavram, kendi içinde kategorilere ayrılır; kavram olarak kavram, yargı, mukayese. Kavram olarak kavram, alt kategorilere ayrışır: Evrensel, tikel ve tekil. Evrensel, hem kendisinde hem de karşıtı içinde özdeştir. Evrensel, özdeşliğin eşitlik içinde açığa çıkmışlığıdır. Tikel, kavramın evrensellik kategorisinin olumsuzlanmasıdır. Kavram, kendi içinde karşıtına dönüşerek kendini sınırlar, olumsuzlar ve bu belirme ile tikelleşir. Tikel kavramın çelişkisinde, tekil ortaya çıkar. Klasik mantıkta özne ve yüklem, iki farklı kategori olarak yargı ile birleşirken; Hegel’in mantık yargısında ise özne, yüklem dir; “İdea, Mutlak Tin’dirgibi. Mantık Bilimi’ne göre mukayese, kendinde kavram ile yargının birliğidir; şöyle der: “Mukayese, ussaldır ve ussal olan her şeydir. Her şey, mukayesedir ve aynı gerçeklikte her şey, Kavramdır.”  

Nesnellik: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç

Nesne, Mutlak’ın özdeşliğindeki çelişkidir. Nesnellik kendi içinde üç kategoriye ayrılır: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç. Mekanizm içinde nesnelerin bağlantısı sadece dışsaldır. Biçimsel dışlılık içinde kuvvet ve itmelerle oluşan bağlantıdır. Kimyasallık ile nesneler, ancak birbiriyle olan bağıntılarında nesnedirler ve onları zemine getiren ayrımlarıdır. Mekanik nesnellik ile kimyasal ayrışmaların birliğinde Doğa’nın erekselliği, Amaç, onları harekete dönüşür. Hegel ahlak ve din ritüellerini, mekanizm aksiyonları olarak yorumlar; “Çünkü kişinin iradesi, hareketlerini belirlemez; hareketleri dış bir etki tarafından belirlenir.

Mutlak İdea

 “Kendinde ve kendi için Gerçek olan, kavram ve nesnelliğin mutlak birliği İdea dır.” Mutlak İdea, tüm mantık kategorilerine içkindir. “Mutlak İdea’nın içeriği, mantıksal sistemin içeriğidir; biçimi de, diyalektik metottur.” Gerçeklik (aktüel), Gerçek olan İdea’nın nesnelerde somutlaşması; onlarla örtüşmesidir. İdea, nesne ve deneyimden ayrı veya soyut değildir; onların içkinliğidir. “İdea, soyuttur ama kendisinde özsel olarak somuttur” ve edim içinde dünyalaşır. İdea hem gerçekliğe yansır, hem de Mutlak olarak bütündür. İdea, aynı zamanda salt Akıl dır. “Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea” diye tanımlar Hegel.
İdea, Mutlak olmasıyla hep kendisine döner. “Mutlak, evrensel İdea’dır. Fakat o, kendisini belirli İdealar sisteminde tikelleştirir, ama bunlarda tekrar İdea’ya yani gerçekliklerine geri dönerler. İdea, özsel olarak süreçtir.” Süreç, üç uğrakta gerçeklik olur: Yaşam, Bilgi, Mutlak İdea. Yaşamkendinde İdea”; Bilgikendisi için İdea” olarak Mutlak’ı eksik olarak yansıtır. “Mantığın son uğrağı, Mutlak İdea’dır ve artık o, kendi kendini düşünen İdea’dır.” Gerçekliğin tümünü kapsayarak, sonunda Mutlak İdea’dır.
Mantık içinde, Mutlak’ın son aşaması Kavram, gerçeklik karşısında başlangıçtaki kendinde Gerçek dir. Akıl yürütmenin sonunda Gerçek ortaya çıkar Hegel’e göre. “Gerçeğin, kendini gerçeklik olarak gerçekleştirmesi için, gizli özünden belirmesi zorunludur.” Gerçek, İdea veya Tanrı dır. Hegel’in Mantık Bilimi, Mutlak İdea ile son bulur: “Mutlak İdea, Mutlak’ın (yâda Tanrı, Kozmos) doğru,  tam ve uygun tanımını oluşturur.” Mutlak eğer Tanrı ise, kavramı ve kendindesi ile çelişki içinde maddeye dönmüş, form kazanmışsa; bu Gerçek karşısında insan gerçekliğinin ve bilgisinin Mutlak’a dair kesin ve doğru deneyimi olamaz. 

Dijital Distopyalar


Zamanın Kıyısındaki Kadın

Feminist, ekolojik ufkun içselleştiği öyküde Marge Piercy’in kahramanı sıra dışı yeteneklere sahip Connie’dir. Sevdiği insanları kaybeden, şizofreni teşhisiyle akıl hastanesine yatırılan, üzerinde deneyler yapılan Connie zihinsel gücünü kullanır ve gelecektekilerle temasa geçer. Gelecekten bugüne Ziyaretçiler gelir ve onu 2137’e götürürler. Ziyaretçilerin dünyasında Doğa vardır, aile ve devlet yoktur; cinsel serbestlik esastır, delilik makbul deneyimdir; ‘İnsan, insanın kurdudur’ rekabeti aşılmıştır. Ziyaretçiler mümkün yaşamı, Connie gibi ihtiyaç duyanlara tebliğ ederler: ‘Yaşamında ve şimdiki zamanda mücadele edemeyebilirsin. Sizin zamanınız, tümden başarıyı sağlamayabilir. Bizler var olarak, gelecekteki savaş için mücadele etmeliyiz. Sana, size, geçmişe dönmemizin nedeni budur.’

 

Triton

Samuel Delany’ın yazdığı post-modern heterotopya anlatısı kişilerin, değerlerin, amaçların içi içe geçtiği bir evrendir. Triton’daki izlek heterotopya, dillin gündeliğine, olanaklarına ve tahayyülüne şerh düşer; mit, masal, ütopya ile gelen geçmişin sözünü sekteye uğratır. Dilin tekinsizliği ile anlamlar tezat, dost kelimeler düşman olur.

Anlatı gelecekte Neptün’ün uydusu Triton’da geçer. Güneş sistemindeki uydular, kolonidir artık ve liderlik yarışında Dünya ile Mars kapışır. Hikayenin kahramanı  Marslı Bron meta-mantıkçı/matematikçidir ama mütemadiyen beceriksizdir. Hayal, gerçek olmuştur; Triton’da insanlar özgürlük içindedir. Konfor her yerdedir, insanlar istediği zaman cinsiyet değiştirir, dünyaları harikadır. Fakat nedense, insanlar cenneti yaşarken, pek üzüntülüdürler.

 

Dijital Distopya

Zaman içinde, bilim-kurgulardaki yüksek teknoloji dünya, yerini distopik evrenlere bırakır. ‘Android’ler Elektrikli Koyun Düşler Mi?-P. Dick’ ve ‘Neuromancer-W. Gibson’ gibi metinlerle gelecek, biçim ve içerik değişimine uğrar. Tekno-akıl yönetim, cyborg-insan melezleme, yapay zekâ-insan ruhu çatışması v.b. temalar işlenir. Dijital distopya ile siber ve otantik dünya ikizlemesi ortaya çıkar. Devlet ve kurumların yerini tekno-akıl şirketler alır, şirketler kaosu amaçlar, ekonomi karaborsa yürütülür. Sayısal mimari ağlar, yaşamı, insanı ve bilinci tanzim eder.

Temsil ile gerçek arasında bağ kopmuş, fark ortadan kalkmıştır. Görüngülerin arkasında Hiçlik gezinir. İnsan bedeni, kendine tüketici ve çevresine ham maddedir. Gerçek artık simülasyondur, yeniden üretilir. Evrende bilgi çok, Dünya’da anlam yoktur.

...

Olamayanı düşünen istek, müphem arzu, bugünün eşiğinde konaklayan geleceğe dair ufuk, doğal hukuka hasret, mümkün, tarihin mümkün değil dediği ama bazı fanileri özlemden öte sarıp sarmalayan hayal/et, Adalet...