öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
öz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Fenomenoloji: Felsefe ve Bilim


20. yüzyıl başlarında felsefe, insan ve dünya problemleri karşısında çıkmaza düşmüştü. Fenomenoloji (Görüngübilim), bu çıkış arayışında ortaya çıktı. Alman filozof Edmund Husserl, bu alanında önemli çalışmalar yaptı. Felsefenin yaşadığı çıkmaz karşısında, onun çalışmaları ile felsefeye yeni bir yön verdi. Husserl şu ifadesi ile amacını açıkladı: ‘Felsefe, felsefelerden değil; şeylerden hareket etmeli, fenomenlere dönmelidir.’ Sonrasında Martin Heidegger ve Takiyettin Mengüşoğlu gibi çok sayıda felsefeci, fenomenoloji alanında değerli çalışmalar yaptılar.
 
Öz (Essentia) Fenomen
Bilimler için fenomen, zaman-mekan birliği içinde meydana gelen olay, burada ve şimdi (hic et nunc) şey, görüngü ve bilinçte belirmiş varlıktır. Fenomenoloji ise, fenomene diğer bilimlerden farklı yaklaşır. Fenomenolojinin fenomeni, ‘öz (essentia) fenomeni’ dir. Öz fenomenleri, gerçeklik (real) içermeyen, olay olmayan, varlık tarzı ve minval göstermeyen fenomenlerdir. Fenomen real içinde doğal tavır ile bilince yansır. Öz fenomen, fenomenolojinin kendine has tavır ve yöntemi ile saf bilinçte kavranır.
 
Refleksiyon ve Redüksiyon
Fenomenolojinin tavrı, refleksiyonlu tavırdır. Fenomenoloji, bilim gibi deney-olay bilgisini değil; öz bilgisini araştırır. Fenomenolojinin, öz fenomen bilgisini elde etmek için uyguladığı yöntem, reduksiyon (ayıklama) dır. Fenomenoloji, diğer bilimler gibi görünenleri (real fenomen) değil, redüksiyon ile fenomenlerin öz bilgisini ortaya koymaktır. Redüksiyon ayıklama yöntemi ile real olayları değil, olayların irreal olarak varlığını, yani ‘öz’ halini kavramaya çalışır. Deduktiv, temel bir ilkeden hareket etmek ve açıklamayı bu ilkeden çıkartmaktır. Fakat fenomenoloji, betimleyici bilimdir. Onun açıklayacağı, deduktiv olarak çıkarım yapacağı temel ilkesi yoktur. Husserl’a göre fenomenoloji, varlıkları öz olarak kavramak ve kesin bilim olmak adına, kendisini her türlü teoriden uzak tutmalıdır. Fenomenoloji, ‘betimleyici öz bilimi’ dir.
 
Öz Alanı
Fenomenolojinin betimlemesi, duyulara dayalı (emprik) neden-sonuç merkezli deneyim betimlemesi değildir; onun yaptığı ‘öz betimlemesi’ dir. Öz betimlemesi, öz alanında yapılır. Öz alanında reailitenin, fenomen olay bilgisinin, rastlantısal gerçekliğin yeri yoktur. Görünen, deneyim edilen, rastlantısal olan redüksiyon ile ayıklanır. Refleksiyon tavır ile geriye sadece öz ile ilgili sorular kalır. Fenomenolojinin alanı, olayların değil; olayların özü ile ilgili soruların ve cevapların alanıdır. Örneğin psikoloji, algı üzerine araştırma yapabilir; algının gerçekliği ve deney-bilgi verileri üzerinden açıklama yapabilir. Fenomenoloji ise refleksiyon tavır ile algı, algı olarak hani öz değerleri içerir? gibi sorular sorup, cevap arar.

Teori ve tümdengelim (deduksiyon) yöntemleri, fenomenolojide yoktur. Geometri, bilim olarak fenomenolojiye yakındır; çünkü ikisi de real varlık hakkında yargıda bulunmaz. Fenomenoloji algı ve deneyim verilerini değil, fiksiyonu temel alır. Fiksiyon (yapıntı) reel gerçekliğin, bilgi-deneyim  verilerinin dışında ve bağlamında düşünülmesidir. Anlam merkezli tin bilimlerin (eidetik) temeli fiksiyondur.
 
Özgörü
Peki, zaman-mekan koşullarına bağlı olmayan öz fenomenleri, nasıl görülebilir hale gelebilir? Bunun için Husserl’a göre, özgörü gerekir. Her özgörünün temelinde tabi ki, reel ve deneyime dayalı fenomen görüsü vardır. Tabi ki kırmızı renk özgörüsü için, kırmızı bir nesnenin görüsünden hareket ederiz. Ama öz, tekil ve duyuma dayalı deneyim olan gerçeklik ile ilgili her şeyi ayraç içine aldığımızda ortaya çıkacaktır. Akt, bilinç-fenomen arasında bağ kurmaktır. Öz, redüksiyon aktı ile bilincimize verili hale gelir.

Bu sebeple genel olan özler, hem gerçek nesnelerden, hem de hayal ürünü (fantazma) şeylerden hareketle betimlenebilir. Burada fiksiyon yönetimi etkindir. Çünkü, öz bilim betimleyici olarak fenomenolojinin tekil ve rastlantısal olaylarla doğrudan ilgisi yoktur. Öz hakkındaki bilgi, real ve güncel varlık hakkında bir şey söylemez, yargıda bulunamaz. Öz alanı, gerçeklik ve duyum dahil, ‘Hayat Aktı’ içindeki şeyleri kapsadığı için alanı çok geniştir.
 
İçkin ve Aşkın Özler
Öz bilgisi ikiye ayrılır: İçkin (immanent) ve Aşkın (transcendent) öz. Fenomenolojinin çalışma sahası içkin özlerdir. İçkin öze yönelirken fenomenolojinin amacı dolaysız, açık-seçik ve kesin bilgiye ulaşmaktır. İçkin ve aşkın özün varlık biçimleri birbirinden farklıdır. Aşkın özlerin alanı, göreceli varlık alanı olarak, real varlıkların yani şeylerin alanıdır. İçkin özler, mutlak varlık olan saf ben özleridir. Örneğin adalet hakkında soru, gerçekliğin aşkın özü hakkında olur. Adaletin anlamına, imgelemine dair soru, onun içkin özü ile ilgilidir. İçkin öz, saf bilinçte belirir ve saf bilinç, fenomenolojinin araştırma alanıdır.
 
Öz Algısı
İçkin ve aşkın özlerin, kendileri gibi içkin ve aşkın fenomenleri vardır. Gündelik yaşam ve bilim aşkın fenomenleri konu edinir. Fenomenoloji ise, içkin fenomenlerle ilgilidir. Bilim, duyu algısı üzerinden nesnesini seçer ve veriye dönüştürür. Doğal tavır, bilgi sağlayan algı olarak deneyim ile oluşur. Özel tavır ise, öz algısını ortaya çıkartır. Öz algısı, duyu algıdan farklıdır, deneyim algısı değildir. Doğal tavır ile gelen algı ve deneyimin varlık tarzlarının ayraç içine alınması ile öz algısı ortaya çıkar.

Doğal tavır olarak algı, tek tek nesnelerin bilgisidir. Öz algısı da bir şeyin bilgisidir, fakat yöneldiği varlığı öz olarak kavramanın bilgisidir. Öz algısı, varlığın varlık tarzlarını içermez. Fenomenoloji varlığı, hiçbir teori ve varsayıma dayanmadan kavramaya çalışır. Doğal algı, tavır ve deneyimi ayraç içine alarak çalıştığı için bilinç alanında yapılması ve ortaya konulması zordur. Özel eğitim ve ilgi gerektirir fenomenolojik bakış


Hegel - Mantık Bilimi


İdea, Mutlak Tin’dir.
Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea.
Hegel



Mantık, Hegel için İdea’nın düşünme yoluyla bilinmesidir. “Mantık, saf İdea’nın, yani soyut düşünce öğesindeki İdea’nın bilimidir.” Mantık, Mutlak olarak ele alınan Varlığın bilimidir. Aynı zamanda, Metafiziktir Hegel’ın mantık çalışması. Mutlak, ilk önce kendinde varlık (İdea), sonra kendisi için varlık (Doğa) en sonunda ve sonsuzluğu içinde kendinde ve kendisi için varlık (Tin-Geist) olarak Varlıktır. Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere Mutlak, üç evrede Varlık dır. Mutlak’ı araştıran felsefe üç bölüme ayrılır: kendinde Mutlak’ı inceleyen Mantık; kendi için Mutlak’ı inceleyen Doğa Felsefesi, kendinde ve kendisi için Mutlak’ı betimleyen Tinin Fenomenolojisi. (Hegel felsefesi üzerine bir başka yazı)

Mantık, Mutlak olanın özünden belirmesini ve düşünceye gelişini akıl yasaları ile ortaya koymalıdır. Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nin önsözünde şöyle der: “Ussal olan gerçektir ve Gerçek olan ussaldır.” Bu ilke gereğince Mantık, Mutlak’ın düşüncede ortaya çıkmasının yasalarının bilimidir. Hegel’e göre “Mutlak, daha önce sahip olmadığı, kendi kendisine verdiği, kendi öz belirlenim ve yasalarını geliştiren bütünlük olarak düşüncedir.” ve Mutlak salt düşünce (İdea) olduğu için, onun içkinliğini düşünme Mantık biliminin sahasıdır. İdea’nın düşünülmesi olduğu için mantık, aynı zamanda Metafiziktir. “Varlığın kendisi ve onu izleyen alt-kategorileri, Mutlak’ın tanımları olarak ele alınabileceği gibi, Tanrı’nın metafiziksel tanımlamaları olarak da ele alınabilirler. Çünkü, Tanrı’yı metafiziksel olarak tanımlamak, onun tabiatını genel olarak düşüncelerde anlatmak demektir.

Mantık Bilimi ile Kozmos’un nedeni Mutlak’ı, dolayımsız düşüncede ve akılda tümel kavram olarak ortaya koymaya çalışır. Kategoriler, Mutlak’ın tanımlarıdır; fakat nesneden soyut değildirler. Fenomenler dünyası, Mutlak’ın kendi için doğaya açılması olduğundan kategorileri içerir. Ayrım, Olumsuzlama, Çelişki; Mutlak’ın nesneler dünyasında somutlaşmasıdır ve bu ortaya çıkış, huruç diyalektiktir. Tinin Fenomenolojisi’nde Hegel, felsefenin görevinin Mutlak’ın gerçekliğini; insan, tarih ve doğa ile betimlemek olduğunu söyler. (Tinin Fenomenolojisi üzerine bir başka yazı) Aktüel dünyanın döngüsü, edimi çelişkilerle gerçeklik olur ama tek Gerçek, Mutlak dır. Hegel dilinde Akıl, hem nesne hem de öznedir. Mantık üç yöntemden oluşur: Anlama yetisi veya soyut kavrayış (verstand),  olumsuz yada diyalektik akıl, olumlu yada spekülatif akıl  (vernunft

Anlama yetisi ile özdeşlik ve çelişmezlik kategorileri içinde akıl yürütme gerçekleşir. Fakat, özdeşlik ve çelişmezlik, statik akıl yürütmelerdir. Anlam, kavramın içinde kalır; beliren varlığın bir anında; onu karşıtları içinde kavramın soyutluğunda düşünür; oluşun diyalektiğinde bu anlam, zaman içinde görece kalacaktır. Fakat aynı zamanda bilgi ve deneyimin ilk aşamasını sağlayan, alışkanlık olarak akıl yürütmedir anlama yetisi ve bu nedenle önemlidir. Her belirme ile aynı anda sınırlama ve fark ortaya çıkaran diyalektik oluşur. Diyalektik ile belirlenmiş ve sınırlanmış kavramlar; olumlama ve olumsuzlama uğraklarında kendi karşıtlarına dönüşür. Diyalektiğin olumsuzlamasında, bir kavram belirdiğinde, bu belirliliği yine kendi içinde taşıdığı Töz sebebiyle; belirdiği oluş içinde, sınırları ile karşıt nitelikleri olumsuzlayarak elde eder. Diyalektik, aynı zamanda zaman-mekân ile düşüncede ortaya çıkan Tin’in oluş eylemidir. Spekülatif akıl, somut ve bütünlük taşıyan olumladır; çatışma ve ayrım içindeki oluşların özlerini muhafaza edip, ortadan kaldırarak aşar. (Aufheben)

Varlık, Hiçlik, Öz

Hegel, mantık içinde Mutlak’in üç kategorisi olduğu söyler. A) Dolaysızlığı içinde ve kendinde Kavram B) Dolaylılığı içinde, varlığa yansıyan Kavram’ın kendi-için varlık ve görünüş alması C) Düşünceye açılması sonrasında kendi içine dönmesi, kendinde ve kendi için Mutlak’ın Kavramı’na dönüşmesi. Hegel’e göre, mantık çıkarsamalarını zorunlu kılacak belirlenmiş başlangıç ve son olamaz. Felsefenin başlangıç ve son uğrağı, sonlu akıldır. Fakat, kendinde ve kendi-için Mutlak adına, sonlu nitelik-nicelik kategorileri geçersizdir; onun sonsuzluğu, insan aklı için aynı zamanda Hiçlik tir.
Mantık, akıl yürütme ve saf düşünce ile sonunda başlangıçta hep var olan Mutlak’ın kavramına ulaşır. Mantık, Mutlak’ın açılımıdır ve Mutlak ile sınırlanmış düşüncedir. Varlık ilk, tek, soyut ve dolayımsız kavramdır. Varlık, tüm belirmiş ve ortaya çıkacak varlıkları potansiyel olarak içinde barındırır. Varlık kategorilerin bütünlüğüdür, üst ilkesidir. Öz, şeylerin görünümleri içinde kalıcı yanıdır. Aynı zamanda öz, şeylerle bağlantısı ve dolaylığı içinde Mutlak’ın taşıyıcısıdır. Öz; varoluş zemininde, belirmiş fenomenlerde ve onların etkileşiminde ortaya çıkar. “Mutlak, özdür” der Hegel.

Özdeşlik, Ayrım, Çelişki, Varoluş

Varlığın alt kategorileri; nicelik ve niteliktir. Kategorilerin, kendilerine karşıt bağlantı içinde anlaşılmasına ve mantık yürütülmesine “refleksiyonlu düşünme” der Hegel. refleksiyonlu düşüncenin ilk kategorisi özdeşlik dir. Özdeşlik bir şeyin, diğer tüm şeylerden ayrı olarak tanınmasını sağlayan kategoridir; A=A dır gibi.  Özdeşlik sonrasında, refleksiyonda ortaya çıkan ikinci kategori; ayrımdır, belirme farkıdır. Özdeşlik, ayın zamanda kendisiyle bağlantılı bir şeyin kendisinden ayrı kavranmasını sağladığı için; ayrım için özdeşlik öncüldür. Özdeşlik kendi için olmak iken; ayrım ile belirme, kendinde ama aynı zamanda başka bir şeyi içerme, ortaya çıkarmadır. Refleksiyonlu düşüncenin bir sonraki aşaması zemin kategorisidir. Zemin ile özdeşlik ve belirleme somutluk kazanır ve çelişki içinde varolur. Çelişki, potansiyel kendinde varlığın dünyalaşmasıdır. Zemin, hem özdeşlik ile Mutlak’ı içinde barındırır, hem de belirmenin ayrımı ile karşıtlıklar içinde varoluş bütünlüğünü sağlar. Varoluş, ortaya çıkmaktır; varolan, zeminden çıkar. Öncüllerini, olumsuzlayarak zemine gelir varoluş. Özdeşlik, ayrım ve zemin diyalektiğinde varoluş ortaya çıkar. 

Şey, Fenomen, İmkân

Zemin ve varoluş bağında ortaya Şey (das ding) çıkar. Şey, somut maddedir; aynı zamanda karşıtların birliğinden türediği için çelişkiyi taşır. Olumlu birlikte madde olurken, olumsuz birlikte formlara ayrılır şey. Şey “kendinde kendi içine yansıma” ve “başkasını içine yansıtma” halindedir. Bir şeyin kendi içine yansıması; özdeşliği ve bağlantısızlığını gösterir. Fakat zeminden gelmiş ve varoluş kazanmış şey, başkalarını da içinde yansıtmak, taşımak zorundadır, bağlantılıdır. Şeylerin varlığı, diğer şeylerin zemin bulmasına bağlıdır ve onları içine yansıtmak durumundadır. Şey, bir yanı ile kendisinde ayrımlara sahip olarak belirmiş ve somut olandır; ama aynı zamanda kendi içine yansıması ile özdeşliğine, özüne sahiptir.  

Varoluş zemini kazanan şey, fenomene dönüşür. Şey, kategorik olarak kendi içine yansıma ile madde ve başkasını içine yansıtma ile form, olarak çelişki ile zemine gelir. Bir yanı ile kendi içindeki öz, belirmemiş iken; diğer şeylerle bağlantı ile form kazanmış, dönüşmüştür. Bağlantılı varoluş, fenomen dir. Fakat, fenomen çelişkide ortaya çıktığı için özünü muhafaza etmektedir. Öz, zeminde belirir ve varoluş ile fenomene dönüşür. Hegel, Kant’ın fenomen-numen analitiğini eleştirir. Kant, fenomenler dünyasının zaman-mekanda gerçekleşen deneyim olduğunu, özü içeren kendinde-şey’in (numen) salt akılda bilinemeyeceğini söyler. Hegel göre ise “Evrenin özü, fenomendir. Öz, fenomenin arkasında ya da ötesinde değildir. Tersine var olanın öz olması yoluyla, varoluş fenomendir.” Fenomen, içerik (madde) ve biçimden (form) oluşur. İki kategori birbirinden ayrılamaz, bağlantılıdır. “İçerik, biçimin içeriğe dönmesinden; Biçim, içeriğin biçime dönmesinden başka bir şey değildir.”

İmkân, fenomenin kendi ayrımı içinde olumsala dönüşmesidir. Mümkün koşulların birliğinde olgu, edimsel olur; zorunluluk belirir. Zorunluluğun oluşması için; koşul, olgu ve edim aynı anda gereklidir. Fenomen hem de ayrım içindedir, hem de özdeşlik bağını da sürdürür. Fenomen bağını, Hegel üç görünüşe ayırır: bütün ile parçanın ilişkisi, kuvvet ile onun belirmesi, iç ve dış arasındaki ilişki. Doğa ve İdea (yâda Tanrı) fizik ve metafizik olarak ayrışmış değildir Hegel için, şöyle der: “Doğa’nın ve Tin’in ortaklaşa içeriğini oluşturan İdea, Doğa’da salt dışsal olarak, ama tam bu nedenle, aynı zamanda ve o ölçüde salt içsel olarak bulunmaktadır.

İdea, Edim, Kavram

İdea, zihnin anlama yetisinde değil; Varlık’ın özündedir; salt Akıldır. İdea, insanın anlama yetisi kategorilerinin dışında ve de algının çoğu zaman sınırında kendinde gerçektir. İdea’nın etkinliği, akla aykırı değildir; bizatihi kavram olarak zaten aklidir Hegel’e göre “İdea, mutlak olarak etkin ve aynı zamanda edimsel olandır.Edim kendini üç kategori ilişkisinde ortaya koyar: Cevher, Sebep, Etki. Cevher kendini ayrımda, arazda ortaya çıkarır. Edimin kuvveti, cevherdir ama aynı zamanda zemine getiren de ayrımdır. Cevher sebeptir, onu harekete geçiren ise etkidir. Güneşin sebep, sıcaklığın etki olması gibi. Diyalektik ile sebep ve etki, aktüel dünyaya, gerçekliğe yansır. Edim, diyalektiktir.

Kendi içine geri dönüşlülüğü ve belirmişte kendisinde kalışı içindeKavram, kendinde ve kendi-için Mutlaktır. Varlık, dolaysızdır; kendisi ile özdeştir. Varlık, kendi-içinde, örtük olarak kavramdır. “Kavram, Varlık’ın ve özün gerçekliğidir” Hegel için. Kavram, kendinde ve kendi için belirmiş olduğu için bağımsızdır, özgürlüktür. Özgürlüğü ile özdeşlik içindedir Kavram. Kavramın kendi için varlık olması, görünüşte belirmesi, fenomende ortaya çıkışı, Öz dür. Doğa’da bitki belirmeden önce tohum bitkiyi kendi içinde kapsamaktadır; tıpkı Kavram gibi. Kavram, hem öznel hem de nesnel olarak ussaldır; varlıkların özüdür. Kavram, dolaysızda dolaylılıktır. Kavram, canlı her şeyin ilkesi ve böylece aynı zamanda baştan sona somut olandır.” Kategoriler ile varlıklar, dolayım içinde ortaya çıkar. Diyalektik; özdeşlik, olumsuzlama, ayrım ile dolayım zeminidir.

Öznel, Nesnel, Mutlak Kavram

Gerçek, sadece Kavramdır. Kavram, varlık ve özün gerçekliğidir ve kendinde özdeş olduğu için, ancak zemin olarak karşıtların özdeşliğinde belirir. “Kavram, gerçekliğini gerçekleştirebilmesi, gerçekliğinin gerçekliğini kanıtlayabilmesi için varlık ve öze bağlıdır.” Mutlak’ın tanımı, onun Kavram olduğudur. Hegel kavramı üçe ayırır: Öznel Kavram, Nesnel, Mutlak Kavram

Öznel kavram, kendi içinde kategorilere ayrılır; kavram olarak kavram, yargı, mukayese. Kavram olarak kavram, alt kategorilere ayrışır: Evrensel, tikel ve tekil. Evrensel, hem kendisinde hem de karşıtı içinde özdeştir. Evrensel, özdeşliğin eşitlik içinde açığa çıkmışlığıdır. Tikel, kavramın evrensellik kategorisinin olumsuzlanmasıdır. Kavram, kendi içinde karşıtına dönüşerek kendini sınırlar, olumsuzlar ve bu belirme ile tikelleşir. Tikel kavramın çelişkisinde, tekil ortaya çıkar. Klasik mantıkta özne ve yüklem, iki farklı kategori olarak yargı ile birleşirken; Hegel’in mantık yargısında ise özne, yüklem dir; “İdea, Mutlak Tin’dirgibi. Mantık Bilimi’ne göre mukayese, kendinde kavram ile yargının birliğidir; şöyle der: “Mukayese, ussaldır ve ussal olan her şeydir. Her şey, mukayesedir ve aynı gerçeklikte her şey, Kavramdır.”  

Nesnellik: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç

Nesne, Mutlak’ın özdeşliğindeki çelişkidir. Nesnellik kendi içinde üç kategoriye ayrılır: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç. Mekanizm içinde nesnelerin bağlantısı sadece dışsaldır. Biçimsel dışlılık içinde kuvvet ve itmelerle oluşan bağlantıdır. Kimyasallık ile nesneler, ancak birbiriyle olan bağıntılarında nesnedirler ve onları zemine getiren ayrımlarıdır. Mekanik nesnellik ile kimyasal ayrışmaların birliğinde Doğa’nın erekselliği, Amaç, onları harekete dönüşür. Hegel ahlak ve din ritüellerini, mekanizm aksiyonları olarak yorumlar; “Çünkü kişinin iradesi, hareketlerini belirlemez; hareketleri dış bir etki tarafından belirlenir.

Mutlak İdea

 “Kendinde ve kendi için Gerçek olan, kavram ve nesnelliğin mutlak birliği İdea dır.” Mutlak İdea, tüm mantık kategorilerine içkindir. “Mutlak İdea’nın içeriği, mantıksal sistemin içeriğidir; biçimi de, diyalektik metottur.” Gerçeklik (aktüel), Gerçek olan İdea’nın nesnelerde somutlaşması; onlarla örtüşmesidir. İdea, nesne ve deneyimden ayrı veya soyut değildir; onların içkinliğidir. “İdea, soyuttur ama kendisinde özsel olarak somuttur” ve edim içinde dünyalaşır. İdea hem gerçekliğe yansır, hem de Mutlak olarak bütündür. İdea, aynı zamanda salt Akıl dır. “Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea” diye tanımlar Hegel.
İdea, Mutlak olmasıyla hep kendisine döner. “Mutlak, evrensel İdea’dır. Fakat o, kendisini belirli İdealar sisteminde tikelleştirir, ama bunlarda tekrar İdea’ya yani gerçekliklerine geri dönerler. İdea, özsel olarak süreçtir.” Süreç, üç uğrakta gerçeklik olur: Yaşam, Bilgi, Mutlak İdea. Yaşamkendinde İdea”; Bilgikendisi için İdea” olarak Mutlak’ı eksik olarak yansıtır. “Mantığın son uğrağı, Mutlak İdea’dır ve artık o, kendi kendini düşünen İdea’dır.” Gerçekliğin tümünü kapsayarak, sonunda Mutlak İdea’dır.
Mantık içinde, Mutlak’ın son aşaması Kavram, gerçeklik karşısında başlangıçtaki kendinde Gerçek dir. Akıl yürütmenin sonunda Gerçek ortaya çıkar Hegel’e göre. “Gerçeğin, kendini gerçeklik olarak gerçekleştirmesi için, gizli özünden belirmesi zorunludur.” Gerçek, İdea veya Tanrı dır. Hegel’in Mantık Bilimi, Mutlak İdea ile son bulur: “Mutlak İdea, Mutlak’ın (yâda Tanrı, Kozmos) doğru,  tam ve uygun tanımını oluşturur.” Mutlak eğer Tanrı ise, kavramı ve kendindesi ile çelişki içinde maddeye dönmüş, form kazanmışsa; bu Gerçek karşısında insan gerçekliğinin ve bilgisinin Mutlak’a dair kesin ve doğru deneyimi olamaz.