betimleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
betimleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Fenomenolojinin Yöntemleri


Fenomenolojinin yöntemi, varlıklar dünyasına verilmiş olan şeyleri ‘dolaysız’ betimlemektir. Temel mesele, özne-nesne merkezli bilgi ve varlık sorunudur.

Refleksiyonlu Tavır (Kendine Dönük Bilinç)
Doğal tavır ile özne, nesnenin doğrudan kendine verildiğini algılar, kavrar, öğrenir. Doğal tavır ve algı için dünya, gündelik yaşam ve olaylar vardır. Fakat, fenomenoloji için doğal tavır mutlak geçerlilik olamaz. Çünkü doğal tavır, dogmatik dir. Fenomenolojik tavır refleksiyon içirir. Refleksiyonlu tavır ile özne, kendisine döner. Rekleksiyonlu ile bilinç, kendi içkin alanı ve aktları ile bağ kurar. Kendi içine dönen bilinç, doğal olmadığı için, bu  tavır herkes tarafından yapılamaz. Felsefe emeği ile öğrenilmesi gerekir. Fenomenolojik tavrın yöneldiği araştırma sahası zordur, verili ve hazır değildir.

Ayıklama (Reduksiyon)
Öz alanı için gerekli yöntem ayıklamadır. Yöntem olarak ayıklamanın öğeleri vardır: Şeyi ayraca almak, şeyi dışarıda bırakmak; aktlarda bir aktı eylem dışı bırakmak, yargıdan kaçınmak. Fenomenoloji dünyaya verilmiş varlıklara değil; kendi yöntemleri ile elde ettiği varlıklara yönelir.

İndirgeme (Reduksiyon)
Fenomenolojik çalışmada önce indirgeme uygulanır, sonrasında refleksiyonlu tavır elde edilir. Özne yönünden, fenomenlerin dış görünümü ve rastlantı olay-durumlar askıya alır, dışarıda bırakılır. Nesne yönünden, doğa-fen bilim, tümevarım v.b. çıkarım ve yargı yargılar askıya alınır, dışarıda bırakılır. Peki, fenomenolojik araştırma hangi varlığa yönelir? Bu soruya Husserl’ın cevabı: ‘mutlak bilinç alanı’ olur. Dünyayı, canlıları, insanları ve kendinizi ayraç içine aldığınızda, geriye kalan sadece mutlak bilinç alanıdır.

Yargıdan Kaçınmak (Epoche)
Yargısızlık demektir epoche. Yargıda bulunmayarak; dünya varlıkları, maddi ve manevi tüm olgular, durumlar ayraç içine alınır. Bilim, hukuk, sanat, din ayraç içine alınmalıdır. Bilime de epoche uygulanmalıdır. Çünkü bilim, hatta fen bilimleri tıpkı dinler gibi dogmatiktir. Dogmalar, ön koşullar, yargılar koyar. Fenomenoloji, bilimden önce felsefenin eleştirisi olduğu için, ön kabul olarak teori ve yasa ile hareket edemez, yargı koyamaz. ‘Psişik ben’ de indirgemeden geçirilmelidir ki, ‘saf bilinç’ sahası ortaya çıksın.

Fenomenoloji için algı yargı değil, betimleme kaynağıdır. Öz bilgisi, ‘a priori’ olandır. Algı-duygu ve yargı, a priori olanı içermelidir. Bilgi, sezgi ile anlam aktları arasındaki ‘uygunluk’ ve bütünlük ile ortaya çıkar. Anlam aktı, bilinç için tek başına kör ve boştur. Sezgi aktı, görünüşler algısını ortaya çıkarır. Bilgi, sezgi yönelimi aktı ile anlam aktı arasında ortaya çıkan ‘gerçekleşme’ sürecidir.

Bilincin yaşadığı hayat, mutlak ve göreceli varlıklardan oluşur. Görece ve mutlak arasındaki farklılık, algıya verilişleri ve varlık tarzlarında ortaya çıkar. Göreceli varlık, görünüm ve mekan ile bağımlı olarak oluşur. Dünyanın şeyleri, görecedir. Mutlak varlık, kendisi için var olan, başka varlığa ihtiyaç duymayan, şüphe oluşturmayan, görünüme ve mekana bağımlı olmadan, ne ise olandır. Mutlak varlık, ‘Yaşantı’ akışı ile saf bilinçte oluşur.

Aşkın Algı: Şey
Aşkın algıda şeyin ortaya çıkması için, görünme (fenomen) zorunludur. Görünme için ‘mekan’ formu gereklidir. Aşkın algı, bilincin başka şeylere, ben’lere ve dünyaya yönelmesi ile ortaya çıkar. Aşkın algı yöneldiği şeylere ve realiteye bağlı olarak aktlar oluşturur. Bu nedenle aşkın akt, algısı olan nesnenin varlığını kesinleyemez; o rastlantı içerir hatta olmayabilir. Aşkın algı nedeniyle, ben ile şeyler dünyası arasında ayrılma, hatta yarılma vardır.

Işık, renk, ses v.b. dünyaya ait aynı şey, farklı veriliş tarzları ve mekan ile farklı algılanabilir. Bu sebeple hiçbir şeyin görünüşü, o şeyi ‘mutlak’ olarak bilince veremez, görecedir. Kendi dışındaki ile gelişen aktlardan dolayı aşkın algı, birlik ve bütünlük taşımayabilir ve çoğu zaman şüphe içerir. Refleksiyon içindeki insanın ‘varlık sahası’ algı düzeyinde ikiye bölünür: Birincisi gerçeklik ve onun şeylerinin görünüşü. İkincisi içkin olan benlik ve onun yaşantısı.

İçkin Algı: Yaşantı
Yaşantı, içkin algıdır. İçkin algı, algı ile algılanan şeyin öz olarak dolaysız birliğidir. Ortaya çıkan cogitatio (düşünce eylemi) bütünlüklü ve biriciktir. Yaşantı, görülmeyen algıdır; yaşantının mekan zorunluluğu yoktur. Aşkın algı ile bilinçte verilen bir ses, koku; içkin algı ile ‘duygu’ yaratır ve yaşantı olur. Aşkın ve içkin algı arasında bilgi ve varlık olarak eşitlenemez ‘uçurum’ vardır. Yaşantı, içkin algı olarak vardır ve ‘bir Ben’e aittir.’ Şeyler, birçok ben’lerin ortak algısı ve deneyimi ile görünendir. Yaşantı, sadece ait olduğu Ben’e görünür.


Fenomenoloji: Felsefe ve Bilim


20. yüzyıl başlarında felsefe, insan ve dünya problemleri karşısında çıkmaza düşmüştü. Fenomenoloji (Görüngübilim), bu çıkış arayışında ortaya çıktı. Alman filozof Edmund Husserl, bu alanında önemli çalışmalar yaptı. Felsefenin yaşadığı çıkmaz karşısında, onun çalışmaları ile felsefeye yeni bir yön verdi. Husserl şu ifadesi ile amacını açıkladı: ‘Felsefe, felsefelerden değil; şeylerden hareket etmeli, fenomenlere dönmelidir.’ Sonrasında Martin Heidegger ve Takiyettin Mengüşoğlu gibi çok sayıda felsefeci, fenomenoloji alanında değerli çalışmalar yaptılar.
 
Öz (Essentia) Fenomen
Bilimler için fenomen, zaman-mekan birliği içinde meydana gelen olay, burada ve şimdi (hic et nunc) şey, görüngü ve bilinçte belirmiş varlıktır. Fenomenoloji ise, fenomene diğer bilimlerden farklı yaklaşır. Fenomenolojinin fenomeni, ‘öz (essentia) fenomeni’ dir. Öz fenomenleri, gerçeklik (real) içermeyen, olay olmayan, varlık tarzı ve minval göstermeyen fenomenlerdir. Fenomen real içinde doğal tavır ile bilince yansır. Öz fenomen, fenomenolojinin kendine has tavır ve yöntemi ile saf bilinçte kavranır.
 
Refleksiyon ve Redüksiyon
Fenomenolojinin tavrı, refleksiyonlu tavırdır. Fenomenoloji, bilim gibi deney-olay bilgisini değil; öz bilgisini araştırır. Fenomenolojinin, öz fenomen bilgisini elde etmek için uyguladığı yöntem, reduksiyon (ayıklama) dır. Fenomenoloji, diğer bilimler gibi görünenleri (real fenomen) değil, redüksiyon ile fenomenlerin öz bilgisini ortaya koymaktır. Redüksiyon ayıklama yöntemi ile real olayları değil, olayların irreal olarak varlığını, yani ‘öz’ halini kavramaya çalışır. Deduktiv, temel bir ilkeden hareket etmek ve açıklamayı bu ilkeden çıkartmaktır. Fakat fenomenoloji, betimleyici bilimdir. Onun açıklayacağı, deduktiv olarak çıkarım yapacağı temel ilkesi yoktur. Husserl’a göre fenomenoloji, varlıkları öz olarak kavramak ve kesin bilim olmak adına, kendisini her türlü teoriden uzak tutmalıdır. Fenomenoloji, ‘betimleyici öz bilimi’ dir.
 
Öz Alanı
Fenomenolojinin betimlemesi, duyulara dayalı (emprik) neden-sonuç merkezli deneyim betimlemesi değildir; onun yaptığı ‘öz betimlemesi’ dir. Öz betimlemesi, öz alanında yapılır. Öz alanında reailitenin, fenomen olay bilgisinin, rastlantısal gerçekliğin yeri yoktur. Görünen, deneyim edilen, rastlantısal olan redüksiyon ile ayıklanır. Refleksiyon tavır ile geriye sadece öz ile ilgili sorular kalır. Fenomenolojinin alanı, olayların değil; olayların özü ile ilgili soruların ve cevapların alanıdır. Örneğin psikoloji, algı üzerine araştırma yapabilir; algının gerçekliği ve deney-bilgi verileri üzerinden açıklama yapabilir. Fenomenoloji ise refleksiyon tavır ile algı, algı olarak hani öz değerleri içerir? gibi sorular sorup, cevap arar.

Teori ve tümdengelim (deduksiyon) yöntemleri, fenomenolojide yoktur. Geometri, bilim olarak fenomenolojiye yakındır; çünkü ikisi de real varlık hakkında yargıda bulunmaz. Fenomenoloji algı ve deneyim verilerini değil, fiksiyonu temel alır. Fiksiyon (yapıntı) reel gerçekliğin, bilgi-deneyim  verilerinin dışında ve bağlamında düşünülmesidir. Anlam merkezli tin bilimlerin (eidetik) temeli fiksiyondur.
 
Özgörü
Peki, zaman-mekan koşullarına bağlı olmayan öz fenomenleri, nasıl görülebilir hale gelebilir? Bunun için Husserl’a göre, özgörü gerekir. Her özgörünün temelinde tabi ki, reel ve deneyime dayalı fenomen görüsü vardır. Tabi ki kırmızı renk özgörüsü için, kırmızı bir nesnenin görüsünden hareket ederiz. Ama öz, tekil ve duyuma dayalı deneyim olan gerçeklik ile ilgili her şeyi ayraç içine aldığımızda ortaya çıkacaktır. Akt, bilinç-fenomen arasında bağ kurmaktır. Öz, redüksiyon aktı ile bilincimize verili hale gelir.

Bu sebeple genel olan özler, hem gerçek nesnelerden, hem de hayal ürünü (fantazma) şeylerden hareketle betimlenebilir. Burada fiksiyon yönetimi etkindir. Çünkü, öz bilim betimleyici olarak fenomenolojinin tekil ve rastlantısal olaylarla doğrudan ilgisi yoktur. Öz hakkındaki bilgi, real ve güncel varlık hakkında bir şey söylemez, yargıda bulunamaz. Öz alanı, gerçeklik ve duyum dahil, ‘Hayat Aktı’ içindeki şeyleri kapsadığı için alanı çok geniştir.
 
İçkin ve Aşkın Özler
Öz bilgisi ikiye ayrılır: İçkin (immanent) ve Aşkın (transcendent) öz. Fenomenolojinin çalışma sahası içkin özlerdir. İçkin öze yönelirken fenomenolojinin amacı dolaysız, açık-seçik ve kesin bilgiye ulaşmaktır. İçkin ve aşkın özün varlık biçimleri birbirinden farklıdır. Aşkın özlerin alanı, göreceli varlık alanı olarak, real varlıkların yani şeylerin alanıdır. İçkin özler, mutlak varlık olan saf ben özleridir. Örneğin adalet hakkında soru, gerçekliğin aşkın özü hakkında olur. Adaletin anlamına, imgelemine dair soru, onun içkin özü ile ilgilidir. İçkin öz, saf bilinçte belirir ve saf bilinç, fenomenolojinin araştırma alanıdır.
 
Öz Algısı
İçkin ve aşkın özlerin, kendileri gibi içkin ve aşkın fenomenleri vardır. Gündelik yaşam ve bilim aşkın fenomenleri konu edinir. Fenomenoloji ise, içkin fenomenlerle ilgilidir. Bilim, duyu algısı üzerinden nesnesini seçer ve veriye dönüştürür. Doğal tavır, bilgi sağlayan algı olarak deneyim ile oluşur. Özel tavır ise, öz algısını ortaya çıkartır. Öz algısı, duyu algıdan farklıdır, deneyim algısı değildir. Doğal tavır ile gelen algı ve deneyimin varlık tarzlarının ayraç içine alınması ile öz algısı ortaya çıkar.

Doğal tavır olarak algı, tek tek nesnelerin bilgisidir. Öz algısı da bir şeyin bilgisidir, fakat yöneldiği varlığı öz olarak kavramanın bilgisidir. Öz algısı, varlığın varlık tarzlarını içermez. Fenomenoloji varlığı, hiçbir teori ve varsayıma dayanmadan kavramaya çalışır. Doğal algı, tavır ve deneyimi ayraç içine alarak çalıştığı için bilinç alanında yapılması ve ortaya konulması zordur. Özel eğitim ve ilgi gerektirir fenomenolojik bakış