Hegel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hegel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hegel Felsefesinin Temelleri

 

Felsefe, Herakleitos’un ‘Yaratılış (physis) saklanmayı sever.’ ifadesindeki gibi Varlık’ı, zamansız-mekansız ontoloji olarak konumlandırır. Varlık’ın gizliliğini ortaya çıkarma gelişkin biçimde ilk kez Platon’un İdealar Öğretisi ile felsefeye yansır. ‘Batı felsefesinin genel niteliği, Platon’a düşülmüş bir dizi dipnotlar serisidir.’ diyen N. Whitehead’ın belirttiği gibi Batı düşüncesi, bu metafizik açıklamayı izler. Bu izin devamında Hegel’in felsefe dizgesinin temeli Tin (Geist) dir. Hegel felsefesinde Tin farklı anlamlar içerir: Kendinde ve kendi-için Varlık, İde, Tanrı, Evrensel Akıl, Mutlak, Kavram. Batı felsefesini derinden etkileyen Hegel’in (1770-1831) başlıca eserleri şunlardır: Tinin Fenomenolojisi, Mantık Bilimi, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi, Hukuk Felsefesinin İlkeleri, Tarih Felsefesi Üzerine Dersler.


Tin var olan her şeyin özüdür; maddeyi ve insandaki bilinci ortaya çıkarandır. Gerçeklik dünyası; Tin’in dış-varlıklara açılmasıdır. ‘Tin’in temeli ve özü, özgürlüktür. Tin kendinde, kendi-başına ve kendi-için Varlıktır. Tin, bilen gerçekliktir. Tin, maddenin yaşayan gerçekliğidir, onun özüdür. Evren, Tin’in kendi kendisini seyrettiği varlıklar âlemidir.’

 

Felsefe şudur Hegel’e göre: ‘Felsefe, objelerin düşünce ile görülmesidir. Bu düşüncenin kendi dışından gelecek gereçlere, duyuların sağladığına ihtiyacı yoktur; o kendi kendisinden beslenir, kendi kendisini işler; bilgisinin maddesini de, formunu da kendinde bulur.’ Betimlediği ve mantık yürüttüğü Varlık deney ve duyu dışıdır; spekülatif ve metafiziktir. Hegel ‘Düşünce, varlığın kendisidir’ der. Bu dizgede düşünce öznedir, varlık yüklemdir. Oluş içindeki varlıklar, düşünce ile açıklanabilir ve Hegel’e göre ‘Her felsefe, kendi çağının düşüncede kavranılmasıdır. Dünya üzerine düşünme olarak felsefe, ancak gerçekliğin kendi oluşum süreci tamamlandığı ve kendisini sona erdirdiği zaman ortaya çıkar.’

 

‘Her akıl ile ilgili olan gerçektir; her gerçek olan da akıl ile ilgilidir.’ diyen Hegel’e göre bütün varlıklar, Tin’in kendini, kendiliği dışına açmasından meydana gelmiştir. Evrensel Akıl (Vernünfting) insanı, doğayı, tarihi kendinde özdeşliği içinde dönüştüren Mutlak’ın düzeni veya kozmosun işleyişidir. Mutlak’ın dolayımsızlığını dolayıma açması gerçekliktir. Mutlak varlıklar âleminde belirmediği için Hiçlik dir.


İde, diyalektiğin kendisidir.’ Hegel’e göre. İde, varlıkların oluş imkânıdır. Diyalektik olumsuzlama, olumsuzlamayı yadsıma ve yadsımayı kapsayarak aşma sürecinde var-oluştur. Doğruluk ve bilgi, deneyim ve ölçü içinde belirdiği noktada doğru olsa bile, diyalektiğin sonraki uğraklarında artık eksilmiş doğru olacak; hakikati özünde taşısa dahi kendinde gerçeğini vermeyecektir. Diyalektiğin çelişki yasası, kesintili geçiş ve sıçramadır. Önce kendini olumsuzlama ile ortaya çıkaran görüngü; sonra onun karşıtının belirmesiyle ortaya çıkan yadsıma; en sonunda kendini ve karşıtını hem muhafaza edip, hem de yadsımayı kapsayarak aşma (Aufheben) var-oluş sürecinin uğraklarıdır. Diyalektik, her tikel gerçekliği değişimi ve bitimliliği içindeyken özündeki evrensel olan ile bağında bilmektir. Dünya diyalektiği, sınırsız oluşlar içinde belirmiş sınırlı var-oluşların ayrılma ve yeniden birleşme hareketidir. (moment)

 

Oluş içinde belirmiş her varlık, yalnız belirmediği ve değişerek başkalaştığı için varlıkların A=A ifadesi, kavram olarak doğru olsa da, gerçeklikte doğru değildir. Belirmiş varlık, kendiliğinde kalamaz ve değişir; tohumun ağaca dönüşmesi gibi. Nicelik-Nitelik yasasına göre, belli bir gelişme kademesine ulaşan basit nicelik değişikleri, sıçrama ile nitelik farkları haline dönüşür. Doğada açıkça görülen niceliğe sıçrayış, tarihte olgular düzeyinde nitelik ile ortaya çıkar. Bu bağlamda ‘Tarih, Dünya Tini’nin zaman içinde gelişmesidir.’ ve tarihteki olgular, tıpkı fenomenler gibi özünde evrensel akıl ile uyumludur.


Hegel ‘Bütün, Gerçek olandır.’ der. Gerçek, anlama yetisi ve neden-sonuç yargısı ile değil; tüm bağları içinde ve birlikte kavrandığında gerçektir. Doğa, Tin’in kendisine çelişik ve yabancı halidir; Tarih, onun ereğinde dünyalaşmasıdır. Doğadaki mekanik, kimyasal, organik ilişkilerden insan bilincine doğru ilerleyen Tin, kendini tarihte akıl olarak ortaya koyar. Tin’in özü özgürlüğüdür ve insan, bilinciyle doğada özgürlük olanağına sahip tek organizmadır ve bu zorunluluk ile insan, Tin’in taşıyıcısıdır. İnsan, duyuları ile çevresini tanıyarak, sezdiklerini kavramlaştırarak ilkel benlikten bilince evrilmiştir. Dil ile insan kavramsal düşünceye ulaşmıştır. Hegel’e göre insanı, insan yapan; gerçeklik dünyasını yadsıması ve onu değiştirmek için kavramlarla, imgelerle düşünmesi ve emek göstermesidir.


Ereğine doğru kendini dünyaya açan Tin, bilinç ile insanda özneleşir. Bilinç, doğadaki ve tarihteki oluşları içine yansıtarak yaşadığı tekâmül ile Tin’in betimlenmesinin gerçeğidir. Tin, kendini üç oluş içinde dünyaya açar: Öznel Tin, Nesnel Tin, Mutlak Tin. İlkel benlikten öz-bilince evrilirken insan, kendini kendilik olarak hissetmeye başlamış; doğayı ve karşısındaki güçleri yadsımış, böylece ortaya Öznel Tin çıkmıştır. Tanınmak ve kendini kabul ettirmek için insan, diğer insanlarla kıyasa mücadeleye girişmiş ve bu çatışma Efendi-Köle Diyalektiği ile olmuştur. Ölümü göze alan bağımsız efendi ile doğaya bağımlı köle arasındaki bilinç ve varlık mücadelesi sonucu, tarih sahnesinde Nesnel Tin ortaya çıkmıştır. Öznel Tin ile nesnel Tin’in birbirlerini kapsayarak aşması Mutlak Tin dir ve toplumun var-olma aracı devlet ile gerçekleşir. Özgürlük insanda bilinçtir, zorunluluk doğadaki bilinçsizliktir. Özgürlük bilincin kendini, kendi-için varlık olarak olumlamasıdır. ‘Özgürlük, yalnızca kendi özünü istemektir. Özgürlük, bilincin kendi özü neyse, yalnızca onu istemesidir. Özgürlük, kendinden başka bir şey istememektir.’


Halkların, ulusların tarihi Dünya Tini (Welt-Geist) için araçtır. Tarihin her aşaması, diğer aşamalardan farklı ve kendine özgü bir ilkeye sahiptir. ‘Bu ilke, tarihte Tin’in zorunlu belirlenimidir. Tin bu belirlenim içinde istencinin bütün yanlarını ve gerçekliğini somut biçimde ortaya koyar. Dünya Tini’nin bu ilerleyişi içinde devletler, milletler ve bireyler iyice belirlenmiş olan kendi özel prensipleriyle tarih sahnesinde boy gösterirler. Onların bilinci bu prensiple sınırlıdır ve kendi menfaatleri olarak görürler. Ama aynı zamanda bir gizli faaliyetin, kendi içlerinde çalışan Dünya Tini’nin bilinçsiz aletleri ve momentleridirler. Bu gizli faaliyet içinde özel şekiller yok olup giderken, kendiliğinde ve kendisi-için Tin, bir sonraki yüksek aşamaya geçişinin yolunu hazırlar.’ Dünya Tin’inin ulusları ve insandaki içgüdüleri, tutkuları gayesi için kullanmasına Aklın Kurnazlığı der Hegel: ‘İsteklerden, ilgilerden ve etkinliklerden oluşan bu muazzam kütle (insanların tutkuları), Dünya Tini’nin kendi ereğine erişmek, onu bilinç düzeyine çıkarmak ve gerçekleştirmek için kullandığı araçlar ve gereçlerdir. Genel’in, Dünya Tini’nin, insandaki tutkuları kendi amacı için kullanmasına Aklın Kurnazlığı denebilir.’


Hegel’e göre Hukuk, bilincin kendinden hareketle ürettiği ikinci dünyadır. Bilincin özgürlük yolundaki uğraklarının eylemidir hukuk düzlemi. Öz bilinç, aile ve sivil toplum içinde akla göre örgütlenmiş devlet ile gerçekleşebilir. Akla uygun devlet, bireylerin uzlaşmasının somutluğudur. İnsan özgürlüğü, öznelerin birbirlerini hukuk düzleminde karşılıklı tanıması ve sınırlaması içinde vatandaşlık hürriyeti ile olur.


Hegel ‘hakikat olarak hakikat’a, deneye başvurulmadan ve spekülatif olarak sadece felsefe düşüncesinin sınırları içinde kalarak ulaşmaya çalışır. Felsefe dizgesi gerçeği, yalnızca töz olarak değil; aynı zamanda özne olarak düşüncede kavramaya ve anlatmaya dayanır. Felsefi düşünme, duyu nesnesi herhangi bir şey üzerine düşünmeden (reflexion) farklı olarak; varlıkların, kendisi bir fenomen olan zihne yansıması ile ortaya çıkan ve devamlı gelişen kavramlar ile düşünmedir. Kavramlarla düşünmenin etkileşimi içinde nihayetinde felsefe, ‘varlığın kendi kendini düşünmesidir.’


Hegel Tin’in Fenomenolojisi‘ndeki diyalektik yöntemle, deneyimde ve bilinçteki olumluluk ile varoluş ve tarih zemininde ortaya çıkan çelişkiyi, bütünleştiren gayesine ve kendinin mutlak bilgisine doğru hareket eden Evrensel Akıl’ı betimlemeye çalışır. Dolayımsız duyu kesinliğinden, nesne dünyasındaki dolayım içindeki bilince, benliğini somutlaştırmak isteyen bilinçler arasındaki efendi-köle mücadelesi ve sonrasında devlet ve hukuk düzleminde uzlaşma süreci ile özbilince evrilen insan zihni, özündeki Tin’in özgürlüğüne doğru değişen varlıkların yansımasını içeren fenomen dir. Tin özne ile nesne, bilinç ile dış dünya arasında etkileşimlerle hareket eder. Tin hem varlığa, hem de varlık olan bilince etki eder.


Tümel kavram Varlık (Cevher ya da Tanrı), manevi ve soyut olması sebebiyle, varlıklarda belirmemiş olduğu için varlığını, dünyalaşan ve dışlaşan Tin (Geist) ile varlığa açar. Varlık, var-olanlar zeminindeki yokluğu ile aynı zamanda Hiçlik dir. Kozmos içinde ve kozmos olarak Tin’ın amacı, kendi kendisini varolan varlıklar içinde bulmak; kendisinin bilincine ve özgürlüğüne erişmektir. Evren ve gerçeklik, belirmeyen ve kendinde ve kendi-için Varlık’ın, kendisi dışındaki kendinde varlıklar (fenomen) halinde belirmesi ve oluşmasıdır.

 

Hegel - Tinin Fenomenolojisi

                    

 

Tin, ölümün, yani olumsuzun suratına gözlerini kırpmadan bakabilen, olumsuzun yanında konaklayabilen güçtür. İşte bu konaklamadır olumsuzu, varlığa dönüştüren büyülü güç."

Tinin Fenomenolojisi Önsöz

 

 

Hegel’in en önemli eseri 1807 tarihli Tinin Fenomenolojisidir. Alman felsefesinde Geist (İng. spirit) varlıkların, var olagelmesini sağlayan tözdür; insan ruhunun ve bilincinin özüdür. Geist’in dilimizdeki karşılığı Tin, eski Türkçede “Tın” kökünden gelir. Tin, evrendeki güçlerin tümüne içkin cevher dir. Tin, Türkçede ruhsal anlamında da kullanılır. Arapça ‘Ruh’ ve Farsça ‘Can’ kelimeleri de, Tin kavramını yansıtır. Tin (Geist), mekan-zaman içinde dünyalaşan ve varlıkları, oluş zeminine taşıyan ve onlarla değişen, çelişen, birleşen ve en sonunda kendine dönen İde’nin (Mutlak, Kendinde-Varlık, Tanrı, Evrensel Akıl) hareketidir. Tin, Kendinde ve kendi için Varlık dır. Tin, İde’nin evrendeki hareketinin özüdür. Doğa, İde’nin kendi dışına açılması ve kendine çelişki ile somutlaşması, madde kazanmasıdır. Tinin uzamda açılması Doğa, zamanda açılması Tarih dir. Tarih, insan ve kültür dünyası; Tinin dünyalaşmasıdır. Tinin gayesi, kendi özgürlüğünün gerçekliğini bilmek ve görmektir.

Tinin Fenomenolojisi adlı eser bilincin değişiminin ve tarih içindeki yolculuğunun betimlenmesidir. ‘Tin, insan ile varolur. Gerçeklik dünyası, sınırsız oluş içinde eksiltili ve değişen fenomenler bilgisidir. Bu sebeple Hakikat, bütündür.’ der Hegel ve Felsefenin görevini şöyle açıklar: ‘İde’yi yâda Mutlak’ı düşünce ile kavramak.’ Fenomenoloji, doğada dışlaşan ve tarihte olgulara dönüşen Tin’in görüngü sürecini; bilincin deneyimi olarak, kültür dünyasının antropolojik katmanlarını içinde betimler. Tinin tarihte kendisini gerçekleştirmesi, tinsel varlık olarak insana ve bilince bağlıdır. Kitap uzun bir önsüzün ardından Bilinç, Özbilinç, Akıl, Tin, Din, Mutlak Bilme bölümlerinden oluşur.


Bilinç, Fenomen, Fenomenoloji

Fenomenoloji, bilginin olanaklarını ve koşullarını araştırır; zihnin işleyişinin ve evrensel bilincin betimini sunar. Fenomenoloji, bilincin kendisini de fenomen olarak ele aldığından; algı ve deneyim ile ortaya çıkan özne-nesne ikiliğinin aşılmasını ve şeylerin özüne dair bilgi olanakları betimlemeyi hedefler. Fenomenoloji, yargı ve neden-sonuç kesintilerine uğratmadan, bilincinin geçirdiği değişimin bilimidir. Bilim, Tinin varlıklara açılmasının bilgisidir. Gerçeklik, diyalektik oluş düzleminde, zaman-mekândaki çelişki ve kapsayarak aşma (Aufhebung) ile gerçekleşir. Gerçeklik, kendinde gerçeklik olarak şeylik kazanmaz. Çünkü gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir bilinç tarafından bilinen gerçekliktir.

Bilinç deneyimi ile soyut ve dolayımsız Kavram (mutlak), dolayıma girer ve gerçekliğe yansır. Bilinç, kendinde belirmiş fenomenlerin ortaya çıktığı varlıktır. Dış dünya nesnelerinin kendinde ve öz gerçekliğe sahip oldukları savunmak çelişkilidir. Şeyler, rastlantısaldır. Tekil nesneler, tikel kavramlar; şeylerin özündeki evrensel aklı ortaya çıkarmadığı için; dolaysız olarak verilmiş olanı betimleyeme dayalı yöntem olarak fenomenoloji, deney ve pozitivist argümanları yadsıyarak, şeylerin özünü ve bunların ortaya çıktığı evrensel bilinci araştırır.

Fenomenoloji, bilincin yâda zihnin özünün betimlenmesi, araştırma sahası yapılmasıdır. Hegel, Kant’ın phenomena (beliren şey) ve noumena (kendinde şey) biçimindeki epistemoloji ayırımını kritik eder; fakat çözümü belli minvallerde belirsiz kalır. Bilinç tarihte ilk önce kendi kendini deneyimler; hem özne, hem de nesnedir. Öznelliği ‘ben’ olarak ayrışmamıştır. Tarihin diyalektiği ve uğrakları içinde bilinç gelişme gösterir; karşısındaki bilinçleri tanır,  mücadele eder ve öz bilinç olur. Bilincin gelişmesi, aynı zamanda ona varlık imkânı veren Mutlak’ın kendisini dünyaya açması, özünü göstermesidir.


Mutlak, İde, Evrensel Akıl

İde, hakikatin kendisidir. İde, kendinde ve kendisi için hakiki olandır; kavram ile nesnelliğin mutlak birliğidir.’ Özne ile nesne, reel ile ideal, sonsuz ile sonlu oluş minvalleridir İde’nin. Mutlak, varlıklar için olanak ve güçtür. Mutlak, gerçekliğin henüz olmadığı durumdan, başlangıçta olmayan durumdan, olmaya geçmiştir; oluş ile gerçekliğe olanak (energeia/dynamis) vermiştir. Mutlak, varlıklar âleminde kendini, kendinden başkalaşarak gösterir. Tin, değişme, çelişme ve bütünleşme ile uğraklardan geçerken; aynı zamanda özdeşliğinde kendinde-Varlık dır. Gerçeklik (realite), İde’nin dünyada kendini gerçekleştirmesidir. Tinin doğada, tarihte ve bilinçte gerçekleşmesi özgürlük olacaktır. Tin, aslında hep kendisine geri dönen ve özdeşliğini koruyan İde’dir. İde’nin mutlak ve kendilik bilincine sahip görümündür Tin.

İde ile Akıl özdeştir ve bu sebeple “Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir. Gerçeklik, akıl ile anlaşılabilir olandır. Gerçeklik, akıl ile ortaya konulan İde’dir.” der Hegel. İde’nin özdeşliği içinde dünyalaşır Akıl. Tarih, aynı zamanda İde olan Evrensel Akıl’ın (Tanrı Yasası) gerçekleşmesinin mekânıdır. Aklın Gayesi, tarihte ilerlerken Tinin kendi gerçekleştirmesi, kendilik bilincine varmış Tin olmasıdır. Tarih ile Tin dünyalaşır ve özü İde’ye geri döner; böylece kendi kavramını gerçekleştirir, gerçeklik olur İde. Mutlak, ancak sonda ortaya çıkar. Fenomenoloji’nin önsözünde bunu şöyle ifade eder: 'Hakiki olan bütündür. Bütün ise, kendi gelişimi yoluyla, kendini tamamlayan özden başka bir şey değildir. Mutlak hakkında, onun aslında bir sonuç olduğu, ancak sonda gerçekten olduğu şey olduğu söylenmelidir.'


Öznel, Nesnel ve Mutlak Tin

Gerçeklik, Tinin dünyalaşmasıdır ve “Gerçek, nesnel Tindir.” Var-oluş uğraklarında Tin, tekil bilince yansırken Öznel Tin; tekil bilinçlerin mücadelesi içinde Nesnel Tin, aynı zamanda evrenselliği ile Mutlak Tin dir. Varoluş zemininde belirerek kendini öznenin bilincine açan Tin, aynı zamanda özünü taşıdığı Mutlak’ın tümelliğini de zaman içinde açar. Öznel, nesnel ve mutlak Tin, varlık zemininde belirişleri ile ayrım olsa da, aslında Mutlak olanın özdeşliğinde ortaya çıkar. Tümel ve tekil, sonsuz ve sonlu uğrakları içinde barındıran Tin; aynı zamanda, Mutlak’tan eksilerek somutlaşır.

Dünya Tini, sürekli oluş halinde ve çelişki ile madde ve form kazanır; belirir ve ayrım ile somutlaşır. Özdeş ve tümel İde; doğada nesnel Tin, insanda öznel Tin olur. Kendisini olumsuzlayarak varlıkları hem muhafaza edip, hem de kapsayarak (Aufhaben) ilerler. Doğa, düşünceden yoksun madde olduğu için özgürlüğü veremez; bu yüzden Tinin amacı, özünde özgürlük taşıyan insan bilincine, düşünceye yansımaktır. Tinin saltık gerçeği, aktüelde tamamlanmış değildir. Tin nesneleşmesi sonludur ve bu sonluluk, özbilinç ile bütünleşen Mutlak Bilme ile ortaya çıkar.


Tarih ve Özgürlük

Özgürlük, Tinin kendini gerçekleştirmesidir. Tarih, inişli çıkışlı ilerler ve çelişkiler sonrasında bütünleşerek evrilir. Hegel’e göre Dünya Tini (Welt-Geist), siyasi liderleri, komutanları (kral İskender, Sezar, Napolyon) ve kavimleri, halkları ve özellikle de ulusları; kendi son amacını gerçekleştirmek, özgürlüğünü somutlaştırmak için araç olarak kullanır. Doğu toplumlarından, antik Yunan’a, Roma döneminde Cermen dünyasına ilerlemiştir Dünya Tini. Protestanlık ve Reformasyon sonrası, ilk defa Cermen Dünyası ile insan, öz-bilinç kazanmıştır Hegel’in Batı merkezli tarafgir tarih felsefesine göre.


Birey, Sivil Toplum, Devlet, Etik

Devlet, birey ve sivil toplumun çatışan öğelerini hem içinde alan, hem de diyalektik ile üst bir uğrağa taşıyan etik düzlemdir. Birey özgürlüğü, önce doğal ihtiyaçlarını bağımsız biçimde sağlayabilmesi, sonrasında özgürlüğünü toplumdaki diğer bilinç sahiplerinin özgürlüğü ile sınırlayabilmesidir. Hegel’in devlet düşüncesi bireyi değil, tümel olanı savunur; etik anlayışı da pratik olanı değil, olguyu temel alır. Toplumsal güç ile bireyin özgürlüğünü uzlaştırmak, modern devlet ile gerçekleşir. Devlet, birey ve cemaatlerin özgürlüklerini sınırlayarak uzlaştırdığı için aynı zamanda sivil toplum dur.


Mutlak Bilme - Zamanın Sonu

Son, Tinin kendisini Tin olarak doğru ve kesin biçimde bilmesidir.Mutlak Bilme’ bölümünde Hegel şöyle açıklar: ‘Tinin bu son biçimi –aynı zamanda kendi tam ve hakiki içeriğine kendilik formu veren ve bu yolla kendi kavramını gerçekleştiren, bu gerçekleştirmede de kendi kavramı içinde kalan Tin, mutlak bilmedir.’ Tinin dünyalaşmasının sonu, aynı zamanda Zaman’ın sonudur.

Tin, kendini zamanda dışsallaştırır; ama bu dışsallaşma tinin kendisinin dışsallaşmasıdır; negatif kendisinin negatifidir.’ Bu dışsallaşma yoluyla, çeşitli form ve içerikler üzerinden kendine geri döner ve ‘Tin, kendi varoluşunun saf öğesini, kavramı elde eder.Kavramın tam gerçekleşmesi, yâda kendi hakikati içinde Mutlak; Tin kendinin bilincine varmadan önce zamanda görünmez. ‘Zaman, orada olan kavramın kendisidir. Tin zorunluluk ile zamanın içindedir ve zamanda görünür. Ta ki kendi saf kavramını bulacağı, yani zamanı sileceği ana kadar.” Hegel kendi dönemi ve felsefesinde özbilinç ve özgürlüğün düşüncede elde edildiğini söyler.


Varlık ve Hiçlik

Kendinde ve kendi-için Varlık, varoluş zemininde belirmediği için, bilim ve gerçeklik ile tamlığında bilinemez ve kavranamaz. Kendinde-Varlık, tümel Kavram olarak, varlıkların dışındadır. Kendi-için Varlık mekanik, kimyasal ve organizma var-oluş ile dış-varlıklara olanak vermiştir. Doğaya, tarihe ve bilince yansıyarak Tin ile dünyalaşmıştır. Onun özünü, imkânını içermeyen hiçbir şey; var-oluş bulamaz, gerçeklik olamaz. 

Kendinde-Varlık’ın sonsuz özdeşliği ile sonlu Tin’in özne bilincindeki belirmesinin ve uzlaşmasının sonucu Kavram ile Gerçeklik bütünleşecek ve Tin, kendinin kendinde-bilincine ulaşacaktır. Tin dinde Tanrı, sanatta İmge, felsefede Düşünce dolayımı ile kavranır. Kendi-için Varlık özgürlüğünde sınırsız olduğundan, sonlu insan bilinci için sonsuzluğu ile Hiçlik dir.


Hegel; İstek ve Özbilinç: Efendi - Köle Diyalektiği



İki özbilincin ilişkisi öyleyse, ölüm-kalım kavgası yoluyla birbirlerine kendilerini tanıtlamaları olarak belirlenir. Bu kavgaya girmelidirler, çünkü kendileri için olmayı, başkasında ve kendilerinde gerçekliğe yükseltmelidirler. Ve ancak yaşamın tehlikeye atılması yoluyladır ki, özgürlük kazanılır. Yaşamını hiç tehlikeye sokmamış birey, hiç kuşkusuz kişi olarak tanınabilir; ama bağımsız bir özbilinç olarak tanınmışlığın gerçekliğine erişmiş değildir. Her birey, kendi yaşamını tehlikeye attığı gibi, başkasının ölümünü de amaçlamalıdır; çünkü başkası, onun için onun kendinden daha değerli değildir.” (Tinin Fenomenolojisi – Hegel)




İstek ve Özbilinç

İnsan, öz olarak fizik duyumu aşamayan hayvandan, bilinci ile ayrılır. İnsan gerçekliği, zorunlu biyolojik doğanın içinde ortaya çıktığında, ilkin hayvansal isteklerle hareket edecektir. Ama hayvansal istek, fizik-duyum istek, bilinç ile ortaya çıkan insansal isteği karşılayamaz. Nesneler dünyasında belirmiş olarak var olan insan, ancak bir İstek (desir) yoluyla kendini benliğe dönüştürebilir. İnsan benliği, bir isteğin benliğidir.

İstek huzursuzlaştırır ve eyleme yöneltir. İstek, nesneyi olumsuzlamaya ve dönüştürmeye yönelir. Güdü istek, doyum için dönüştürmedir. (yemek isteği ve yiyeceği sindirme gibi). Aynı zamanda bilinç, olumsuzlamayı olumsuzlama ile nesneyi, kendi gerçekliğine dönüştürür. Eğer istek; benliği olmayan, özgürlükten uzak doğal bir varlığa, nesneye yönelir ise; olumsuzlamanın olumsuzlaması olarak insan isteği, karşısındakinin sadece belirmiş gerçekliğini dönüştüreceği için elde edilen doyum, sadece fizik-duyum olacak ve özbilince yansımayacaktır. Bu sebeple, özbilincin ortaya çıkması için insan isteğinin, fizik-duyum koşullarını aşmış bir canlıya, insana yönelmesi zorunludur. Doğal güdülerinden ayrışarak orta çıkan istek olarak istek, bir başka benliği isteyecektir.

Belirmiş nesneler ve doğa düzlemini aşan İstek, isteğin kendisidir. İsteğin isteği, aynı zamanda dolayımsızlığı içinde Hiçliktir ve mekânda değil, zaman ile oluşa gelir. Ve böylece Benlik, ne idiyse o olmamak için var olmak isteyecektir. Benlik, gelecek için geçmişin şimdi de olumsuzlanması yoluyla kendisini gerçekleştirmeyi ve özbilince kavuşmayı amaçlar. İnsansal istek, bir başka bilincin isteği olmak ve ona kendini kabul ettirmek, Tanınmak ister.

O halde insan gerçekliği, isteklerin yaşamda karşı karşıya gelmesiyle toplumsaldır. İstek olarak istek; kadın-erkek arasında, fizik-duyum isteği aştığı zaman; karşısındakinin isteğini elde etmek, istenilmek, sevilmek, arzu edilmek durumunda insansal istektir. Aynı zamanda nesneler, diğer insanların istemesi ile tarih içinde insani isteğe dönüşür. Yurt-toprak, bayrak, kutsal eşya, sanat eseri gibi nesneler; toplumsal içindeki insan dolayımı ile nesne olmaktan çıkar ve zaman kipinde kutsala, yüceye dönüşür. İsteklerin yarattığı eylemler ile Tarih, isteklerin tarihi olmuştur.


Efendi – Köle Diyalektiği



Efendi, özü kendi için olmak olan bağımsız bilinçtir.
Köle, özü öteki için yaşamak olan bağımlı bilinçtir.”
(Tinin Fenomenolojisi - Hegel)


İnsan doğasını tehlikeye attığı zaman, özbilinç kazanır. İnsan varoluşu, kendini kabul ettirme (Anerkennung) isteğidir. Efendi, kendisi için varlık olarak bağımsız bilinç iken; Köle, fizik doğasını henüz aşamamış bağımlı bilinçtir. Efendinin öz değeri, gerçekliğinin kendisi dışında bir insan tarafından kabul edilmesine bağlıdır. Efendi yâda köleden birinin ölmesi, kabul edilme isteğini yok eden mutlak olumsuzluk olduğu için çatışma, karşındakini öldürmeyi değil; onunla mücadele etmeyi gerektirir. Köle, çalışma ile şeyleri dolayımsız olarak dönüştürür; Efendi ise, şeyleri köle emeği üzerinden dolayım içinde tüketir. Efendinin isteğini sürdürmesi, kölenin emeği ile doğayı dönüştürmesine bağımlıdır. Köle hayatını tehlikeye atmadığı, efendi de çalışmadığı için aralarındaki diyalektik tam olarak kabul edilme değildir. Kölenin efendiyi kabul etmesi, efendi için yeterli değildir; çünkü köle özbilinç sahibi olmadığı için efendinin insan isteği doyumsuz kalmıştır. Köle, bağımlı bilinçtir ama emeği ile efendisine dolayımlı tüketim sunarken, efendiyi kendine bağımlı kılmıştır.

İki bilincin mücadelesi, “saygınlık kazanma” savaşıdır. Kölenin bilinci, özbilincin gerçekliği olacaktır. Dolayım ile tatmin olan efendinin çıkmazı karşısında, dolayımsız emeği ile doğayı dönüştüren kölenin, köleliğini aşması; toplumu meydana getirmiştir. İnsan emeği ve dönüşümüyle ortaya çıkan, Dünya Tini dir. Çalışarak doğanın efendisi olmaya doğru ilerleyen köle, efendiden kurtulacaktır. Efendi-köle arasındaki çatışma, özgürlüklerin karşılıklı olarak tanındığı ve sınırlandığı modern devlet ile aşılacaktır.

Ölüm korkusu, efendi ile bağımlıyı bir araya getirir. Bağımlı ölümden, olumsuzdan korkan; yaşamda kalmaya çalışan bilinçtir. Ölümle her şeyini kaybedecek bağımlı, korkuyla ölüm karşısında bakışını yaşama çevirir. Efendinin isteği ve amacı; kendisinin mutlak özgürlüğe erişmiş özne olarak, bir başka bilinç tarafından tanınmasıdır. Efendi, olumsuzla karşılaşmaktan çekinmeyen, yok olmak tehlikesini göze alan; en önemlisi, ölümün yüzüne, gözünü kırpmadan bakabilen bilinçtir. İnsan, özbilincine ancak çalışarak ve ölüm korkusunu aşarak ulaşabilir.

Mutlak özgürlük, her türlü korkuyu aşmış olduğumuzun herkesçe kabul edilmesidir. Mutlak özgür bilinç, artık korkmayan bilinçtir. İşte bu noktaya, bu uç noktaya değin ilerleyen bilinç, gerçek tanınmaya ulaşır, doygunluğa erişir. Mutlak özgürlük, hiçbir belirli varolan’a (orada olan-Dasein) bağlı olunmadığını, yaşama bağlı olunmadığını kanıtlayabilmektir.” (Tinin Fenomenolojisi – Hegel)

Hegel - Mantık Bilimi


İdea, Mutlak Tin’dir.
Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea.
Hegel



Mantık, Hegel için İdea’nın düşünme yoluyla bilinmesidir. “Mantık, saf İdea’nın, yani soyut düşünce öğesindeki İdea’nın bilimidir.” Mantık, Mutlak olarak ele alınan Varlığın bilimidir. Aynı zamanda, Metafiziktir Hegel’ın mantık çalışması. Mutlak, ilk önce kendinde varlık (İdea), sonra kendisi için varlık (Doğa) en sonunda ve sonsuzluğu içinde kendinde ve kendisi için varlık (Tin-Geist) olarak Varlıktır. Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere Mutlak, üç evrede Varlık dır. Mutlak’ı araştıran felsefe üç bölüme ayrılır: kendinde Mutlak’ı inceleyen Mantık; kendi için Mutlak’ı inceleyen Doğa Felsefesi, kendinde ve kendisi için Mutlak’ı betimleyen Tinin Fenomenolojisi. (Hegel felsefesi üzerine bir başka yazı)

Mantık, Mutlak olanın özünden belirmesini ve düşünceye gelişini akıl yasaları ile ortaya koymalıdır. Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nin önsözünde şöyle der: “Ussal olan gerçektir ve Gerçek olan ussaldır.” Bu ilke gereğince Mantık, Mutlak’ın düşüncede ortaya çıkmasının yasalarının bilimidir. Hegel’e göre “Mutlak, daha önce sahip olmadığı, kendi kendisine verdiği, kendi öz belirlenim ve yasalarını geliştiren bütünlük olarak düşüncedir.” ve Mutlak salt düşünce (İdea) olduğu için, onun içkinliğini düşünme Mantık biliminin sahasıdır. İdea’nın düşünülmesi olduğu için mantık, aynı zamanda Metafiziktir. “Varlığın kendisi ve onu izleyen alt-kategorileri, Mutlak’ın tanımları olarak ele alınabileceği gibi, Tanrı’nın metafiziksel tanımlamaları olarak da ele alınabilirler. Çünkü, Tanrı’yı metafiziksel olarak tanımlamak, onun tabiatını genel olarak düşüncelerde anlatmak demektir.

Mantık Bilimi ile Kozmos’un nedeni Mutlak’ı, dolayımsız düşüncede ve akılda tümel kavram olarak ortaya koymaya çalışır. Kategoriler, Mutlak’ın tanımlarıdır; fakat nesneden soyut değildirler. Fenomenler dünyası, Mutlak’ın kendi için doğaya açılması olduğundan kategorileri içerir. Ayrım, Olumsuzlama, Çelişki; Mutlak’ın nesneler dünyasında somutlaşmasıdır ve bu ortaya çıkış, huruç diyalektiktir. Tinin Fenomenolojisi’nde Hegel, felsefenin görevinin Mutlak’ın gerçekliğini; insan, tarih ve doğa ile betimlemek olduğunu söyler. (Tinin Fenomenolojisi üzerine bir başka yazı) Aktüel dünyanın döngüsü, edimi çelişkilerle gerçeklik olur ama tek Gerçek, Mutlak dır. Hegel dilinde Akıl, hem nesne hem de öznedir. Mantık üç yöntemden oluşur: Anlama yetisi veya soyut kavrayış (verstand),  olumsuz yada diyalektik akıl, olumlu yada spekülatif akıl  (vernunft

Anlama yetisi ile özdeşlik ve çelişmezlik kategorileri içinde akıl yürütme gerçekleşir. Fakat, özdeşlik ve çelişmezlik, statik akıl yürütmelerdir. Anlam, kavramın içinde kalır; beliren varlığın bir anında; onu karşıtları içinde kavramın soyutluğunda düşünür; oluşun diyalektiğinde bu anlam, zaman içinde görece kalacaktır. Fakat aynı zamanda bilgi ve deneyimin ilk aşamasını sağlayan, alışkanlık olarak akıl yürütmedir anlama yetisi ve bu nedenle önemlidir. Her belirme ile aynı anda sınırlama ve fark ortaya çıkaran diyalektik oluşur. Diyalektik ile belirlenmiş ve sınırlanmış kavramlar; olumlama ve olumsuzlama uğraklarında kendi karşıtlarına dönüşür. Diyalektiğin olumsuzlamasında, bir kavram belirdiğinde, bu belirliliği yine kendi içinde taşıdığı Töz sebebiyle; belirdiği oluş içinde, sınırları ile karşıt nitelikleri olumsuzlayarak elde eder. Diyalektik, aynı zamanda zaman-mekân ile düşüncede ortaya çıkan Tin’in oluş eylemidir. Spekülatif akıl, somut ve bütünlük taşıyan olumladır; çatışma ve ayrım içindeki oluşların özlerini muhafaza edip, ortadan kaldırarak aşar. (Aufheben)

Varlık, Hiçlik, Öz

Hegel, mantık içinde Mutlak’in üç kategorisi olduğu söyler. A) Dolaysızlığı içinde ve kendinde Kavram B) Dolaylılığı içinde, varlığa yansıyan Kavram’ın kendi-için varlık ve görünüş alması C) Düşünceye açılması sonrasında kendi içine dönmesi, kendinde ve kendi için Mutlak’ın Kavramı’na dönüşmesi. Hegel’e göre, mantık çıkarsamalarını zorunlu kılacak belirlenmiş başlangıç ve son olamaz. Felsefenin başlangıç ve son uğrağı, sonlu akıldır. Fakat, kendinde ve kendi-için Mutlak adına, sonlu nitelik-nicelik kategorileri geçersizdir; onun sonsuzluğu, insan aklı için aynı zamanda Hiçlik tir.
Mantık, akıl yürütme ve saf düşünce ile sonunda başlangıçta hep var olan Mutlak’ın kavramına ulaşır. Mantık, Mutlak’ın açılımıdır ve Mutlak ile sınırlanmış düşüncedir. Varlık ilk, tek, soyut ve dolayımsız kavramdır. Varlık, tüm belirmiş ve ortaya çıkacak varlıkları potansiyel olarak içinde barındırır. Varlık kategorilerin bütünlüğüdür, üst ilkesidir. Öz, şeylerin görünümleri içinde kalıcı yanıdır. Aynı zamanda öz, şeylerle bağlantısı ve dolaylığı içinde Mutlak’ın taşıyıcısıdır. Öz; varoluş zemininde, belirmiş fenomenlerde ve onların etkileşiminde ortaya çıkar. “Mutlak, özdür” der Hegel.

Özdeşlik, Ayrım, Çelişki, Varoluş

Varlığın alt kategorileri; nicelik ve niteliktir. Kategorilerin, kendilerine karşıt bağlantı içinde anlaşılmasına ve mantık yürütülmesine “refleksiyonlu düşünme” der Hegel. refleksiyonlu düşüncenin ilk kategorisi özdeşlik dir. Özdeşlik bir şeyin, diğer tüm şeylerden ayrı olarak tanınmasını sağlayan kategoridir; A=A dır gibi.  Özdeşlik sonrasında, refleksiyonda ortaya çıkan ikinci kategori; ayrımdır, belirme farkıdır. Özdeşlik, ayın zamanda kendisiyle bağlantılı bir şeyin kendisinden ayrı kavranmasını sağladığı için; ayrım için özdeşlik öncüldür. Özdeşlik kendi için olmak iken; ayrım ile belirme, kendinde ama aynı zamanda başka bir şeyi içerme, ortaya çıkarmadır. Refleksiyonlu düşüncenin bir sonraki aşaması zemin kategorisidir. Zemin ile özdeşlik ve belirleme somutluk kazanır ve çelişki içinde varolur. Çelişki, potansiyel kendinde varlığın dünyalaşmasıdır. Zemin, hem özdeşlik ile Mutlak’ı içinde barındırır, hem de belirmenin ayrımı ile karşıtlıklar içinde varoluş bütünlüğünü sağlar. Varoluş, ortaya çıkmaktır; varolan, zeminden çıkar. Öncüllerini, olumsuzlayarak zemine gelir varoluş. Özdeşlik, ayrım ve zemin diyalektiğinde varoluş ortaya çıkar. 

Şey, Fenomen, İmkân

Zemin ve varoluş bağında ortaya Şey (das ding) çıkar. Şey, somut maddedir; aynı zamanda karşıtların birliğinden türediği için çelişkiyi taşır. Olumlu birlikte madde olurken, olumsuz birlikte formlara ayrılır şey. Şey “kendinde kendi içine yansıma” ve “başkasını içine yansıtma” halindedir. Bir şeyin kendi içine yansıması; özdeşliği ve bağlantısızlığını gösterir. Fakat zeminden gelmiş ve varoluş kazanmış şey, başkalarını da içinde yansıtmak, taşımak zorundadır, bağlantılıdır. Şeylerin varlığı, diğer şeylerin zemin bulmasına bağlıdır ve onları içine yansıtmak durumundadır. Şey, bir yanı ile kendisinde ayrımlara sahip olarak belirmiş ve somut olandır; ama aynı zamanda kendi içine yansıması ile özdeşliğine, özüne sahiptir.  

Varoluş zemini kazanan şey, fenomene dönüşür. Şey, kategorik olarak kendi içine yansıma ile madde ve başkasını içine yansıtma ile form, olarak çelişki ile zemine gelir. Bir yanı ile kendi içindeki öz, belirmemiş iken; diğer şeylerle bağlantı ile form kazanmış, dönüşmüştür. Bağlantılı varoluş, fenomen dir. Fakat, fenomen çelişkide ortaya çıktığı için özünü muhafaza etmektedir. Öz, zeminde belirir ve varoluş ile fenomene dönüşür. Hegel, Kant’ın fenomen-numen analitiğini eleştirir. Kant, fenomenler dünyasının zaman-mekanda gerçekleşen deneyim olduğunu, özü içeren kendinde-şey’in (numen) salt akılda bilinemeyeceğini söyler. Hegel göre ise “Evrenin özü, fenomendir. Öz, fenomenin arkasında ya da ötesinde değildir. Tersine var olanın öz olması yoluyla, varoluş fenomendir.” Fenomen, içerik (madde) ve biçimden (form) oluşur. İki kategori birbirinden ayrılamaz, bağlantılıdır. “İçerik, biçimin içeriğe dönmesinden; Biçim, içeriğin biçime dönmesinden başka bir şey değildir.”

İmkân, fenomenin kendi ayrımı içinde olumsala dönüşmesidir. Mümkün koşulların birliğinde olgu, edimsel olur; zorunluluk belirir. Zorunluluğun oluşması için; koşul, olgu ve edim aynı anda gereklidir. Fenomen hem de ayrım içindedir, hem de özdeşlik bağını da sürdürür. Fenomen bağını, Hegel üç görünüşe ayırır: bütün ile parçanın ilişkisi, kuvvet ile onun belirmesi, iç ve dış arasındaki ilişki. Doğa ve İdea (yâda Tanrı) fizik ve metafizik olarak ayrışmış değildir Hegel için, şöyle der: “Doğa’nın ve Tin’in ortaklaşa içeriğini oluşturan İdea, Doğa’da salt dışsal olarak, ama tam bu nedenle, aynı zamanda ve o ölçüde salt içsel olarak bulunmaktadır.

İdea, Edim, Kavram

İdea, zihnin anlama yetisinde değil; Varlık’ın özündedir; salt Akıldır. İdea, insanın anlama yetisi kategorilerinin dışında ve de algının çoğu zaman sınırında kendinde gerçektir. İdea’nın etkinliği, akla aykırı değildir; bizatihi kavram olarak zaten aklidir Hegel’e göre “İdea, mutlak olarak etkin ve aynı zamanda edimsel olandır.Edim kendini üç kategori ilişkisinde ortaya koyar: Cevher, Sebep, Etki. Cevher kendini ayrımda, arazda ortaya çıkarır. Edimin kuvveti, cevherdir ama aynı zamanda zemine getiren de ayrımdır. Cevher sebeptir, onu harekete geçiren ise etkidir. Güneşin sebep, sıcaklığın etki olması gibi. Diyalektik ile sebep ve etki, aktüel dünyaya, gerçekliğe yansır. Edim, diyalektiktir.

Kendi içine geri dönüşlülüğü ve belirmişte kendisinde kalışı içindeKavram, kendinde ve kendi-için Mutlaktır. Varlık, dolaysızdır; kendisi ile özdeştir. Varlık, kendi-içinde, örtük olarak kavramdır. “Kavram, Varlık’ın ve özün gerçekliğidir” Hegel için. Kavram, kendinde ve kendi için belirmiş olduğu için bağımsızdır, özgürlüktür. Özgürlüğü ile özdeşlik içindedir Kavram. Kavramın kendi için varlık olması, görünüşte belirmesi, fenomende ortaya çıkışı, Öz dür. Doğa’da bitki belirmeden önce tohum bitkiyi kendi içinde kapsamaktadır; tıpkı Kavram gibi. Kavram, hem öznel hem de nesnel olarak ussaldır; varlıkların özüdür. Kavram, dolaysızda dolaylılıktır. Kavram, canlı her şeyin ilkesi ve böylece aynı zamanda baştan sona somut olandır.” Kategoriler ile varlıklar, dolayım içinde ortaya çıkar. Diyalektik; özdeşlik, olumsuzlama, ayrım ile dolayım zeminidir.

Öznel, Nesnel, Mutlak Kavram

Gerçek, sadece Kavramdır. Kavram, varlık ve özün gerçekliğidir ve kendinde özdeş olduğu için, ancak zemin olarak karşıtların özdeşliğinde belirir. “Kavram, gerçekliğini gerçekleştirebilmesi, gerçekliğinin gerçekliğini kanıtlayabilmesi için varlık ve öze bağlıdır.” Mutlak’ın tanımı, onun Kavram olduğudur. Hegel kavramı üçe ayırır: Öznel Kavram, Nesnel, Mutlak Kavram

Öznel kavram, kendi içinde kategorilere ayrılır; kavram olarak kavram, yargı, mukayese. Kavram olarak kavram, alt kategorilere ayrışır: Evrensel, tikel ve tekil. Evrensel, hem kendisinde hem de karşıtı içinde özdeştir. Evrensel, özdeşliğin eşitlik içinde açığa çıkmışlığıdır. Tikel, kavramın evrensellik kategorisinin olumsuzlanmasıdır. Kavram, kendi içinde karşıtına dönüşerek kendini sınırlar, olumsuzlar ve bu belirme ile tikelleşir. Tikel kavramın çelişkisinde, tekil ortaya çıkar. Klasik mantıkta özne ve yüklem, iki farklı kategori olarak yargı ile birleşirken; Hegel’in mantık yargısında ise özne, yüklem dir; “İdea, Mutlak Tin’dirgibi. Mantık Bilimi’ne göre mukayese, kendinde kavram ile yargının birliğidir; şöyle der: “Mukayese, ussaldır ve ussal olan her şeydir. Her şey, mukayesedir ve aynı gerçeklikte her şey, Kavramdır.”  

Nesnellik: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç

Nesne, Mutlak’ın özdeşliğindeki çelişkidir. Nesnellik kendi içinde üç kategoriye ayrılır: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç. Mekanizm içinde nesnelerin bağlantısı sadece dışsaldır. Biçimsel dışlılık içinde kuvvet ve itmelerle oluşan bağlantıdır. Kimyasallık ile nesneler, ancak birbiriyle olan bağıntılarında nesnedirler ve onları zemine getiren ayrımlarıdır. Mekanik nesnellik ile kimyasal ayrışmaların birliğinde Doğa’nın erekselliği, Amaç, onları harekete dönüşür. Hegel ahlak ve din ritüellerini, mekanizm aksiyonları olarak yorumlar; “Çünkü kişinin iradesi, hareketlerini belirlemez; hareketleri dış bir etki tarafından belirlenir.

Mutlak İdea

 “Kendinde ve kendi için Gerçek olan, kavram ve nesnelliğin mutlak birliği İdea dır.” Mutlak İdea, tüm mantık kategorilerine içkindir. “Mutlak İdea’nın içeriği, mantıksal sistemin içeriğidir; biçimi de, diyalektik metottur.” Gerçeklik (aktüel), Gerçek olan İdea’nın nesnelerde somutlaşması; onlarla örtüşmesidir. İdea, nesne ve deneyimden ayrı veya soyut değildir; onların içkinliğidir. “İdea, soyuttur ama kendisinde özsel olarak somuttur” ve edim içinde dünyalaşır. İdea hem gerçekliğe yansır, hem de Mutlak olarak bütündür. İdea, aynı zamanda salt Akıl dır. “Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea” diye tanımlar Hegel.
İdea, Mutlak olmasıyla hep kendisine döner. “Mutlak, evrensel İdea’dır. Fakat o, kendisini belirli İdealar sisteminde tikelleştirir, ama bunlarda tekrar İdea’ya yani gerçekliklerine geri dönerler. İdea, özsel olarak süreçtir.” Süreç, üç uğrakta gerçeklik olur: Yaşam, Bilgi, Mutlak İdea. Yaşamkendinde İdea”; Bilgikendisi için İdea” olarak Mutlak’ı eksik olarak yansıtır. “Mantığın son uğrağı, Mutlak İdea’dır ve artık o, kendi kendini düşünen İdea’dır.” Gerçekliğin tümünü kapsayarak, sonunda Mutlak İdea’dır.
Mantık içinde, Mutlak’ın son aşaması Kavram, gerçeklik karşısında başlangıçtaki kendinde Gerçek dir. Akıl yürütmenin sonunda Gerçek ortaya çıkar Hegel’e göre. “Gerçeğin, kendini gerçeklik olarak gerçekleştirmesi için, gizli özünden belirmesi zorunludur.” Gerçek, İdea veya Tanrı dır. Hegel’in Mantık Bilimi, Mutlak İdea ile son bulur: “Mutlak İdea, Mutlak’ın (yâda Tanrı, Kozmos) doğru,  tam ve uygun tanımını oluşturur.” Mutlak eğer Tanrı ise, kavramı ve kendindesi ile çelişki içinde maddeye dönmüş, form kazanmışsa; bu Gerçek karşısında insan gerçekliğinin ve bilgisinin Mutlak’a dair kesin ve doğru deneyimi olamaz. 

Hegel-Diyalektik: Olumsuzlama, Çelişki, Ortadan Kaldırma (Aufheben)


Her varlık, sınırsız oluş içinde, kendinde ayrımı ve olumsuzlama ile sınırlı belirmedir, fenomendir. “Tüm şeyler ilkin kendindedirler, ama sonlanmaz. Nasıl ki tohum, kendinde bitkidir ve yalnızca kendini geliştirmeyi imliyorsa, genel olarak şey de, kendi-içine yansıma olarak yalın ‘kendinde’sinin ötesine geçer.” Oluş içindeki varlıkların gelişiminde sıçrama, kapsayarak aşma ve kesinti vardır. Varlıklar zemininde kesinti ile aynı zamanda gelişme, sıçrama meydana gelir. “Bir fenomenin meydana gelişini ve yok oluşunu, dönüşümün kesintisizliği ile açıklamak yavan bir totolojidir. Çünkü bu açıklamada, meydana geliş ve yok oluş, zaten olup bitmiş bulunmaktadır. Bu ise dönüşümü, sadece dış farktan ibaret bir değişme haline sokmak demektir. Bir şeyin ortaya çıkışı veya yokoluşu, varlıkların dönüşümleri, yalnızca bir nicelikten başka bir niceliğe geçişten ibaret olmayıp, aynı zamanda nicelikten niteliğe ve nitelikten niceliğe geçiştir. Diyalektik adını verdiğimiz, birleştirici akılın yönettiği yüce devinimdir. Birbirlerinden tamamıyla kopmuş görünenler, kendiliklerinde, kendileri ne ise o olarak, birbirlerinin içine girerken devinime girerler. Bir fenomenin yerini başka bir fenomenin almasına yol açan bu geçiş, dereceli gelişme ve evrim içinde kesinti oluşturur.” 

Anlama Yetisi ve Birleştirici Akıl

Görünen (Scheinende) zuhur eden, ortaya çıkan fenomendir. Anlama yetisi (Verstand), görünüşleri birbirlerinden kopuk ve tek başlarına görünür. Doğru (hakiki olan) ile Yanlış, belirlenmiş düşüncelerin, anlama yetisi’nin ürünleridir. Bu tür düşünceler, her türlü devinimden yoksun, tikel özler biçiminde ortaya çıkarlar. Biri bir yandayken öteki öbür yanda yer alan, aralarında hiçbir alışveriş (Gemeinschaft) kuramayan, katı bir biçimde birbirlerinden kopmuş, yalıtık özler. Bu görüşe karşı şunu vurgulamak gerekir: Hakikat (die Wahrheit) elden ele, cepten cebe dolaşan basılı para değildir. Bir yanlıştan söz etmek ne denli anlamsızsa, bir kötüden söz etmek de o denli anlamsızdır. Nasıl bir yanlış yoksa, bir kötü de yoktur.Birleştirici akıl (Vernunft) görünüşlerin durağan ve kopuk değil; birlikte devinimleri ve kendilikleri içinde betimidir. Bilinç için varoluş, kuşkudur; nesne ile kavram arasında sürekli uyuşmazlık vardır; uyuşmazlığın aşılması için ölçü, deneyim dir. Bilinç dünyayı seyre daldığında, önceki bilgilerin ve ölçülerin doğruluk iddialarını bir kenara bırakıp; henüz tamamlanmamış olanı deneyim etmelidir; çünkü “Hakikî olan (doğru), olanın tümüdür.

Olumlama ve Olumsuzlama

Tin (İde), başlangıçta dolayımsız dır; sonrasında olumlama ile Doğa’da belirmiştir. Ama Doğa, form ve madde içinde mekanik dünyadır ve bu, Tin’in özgürlüğü ile çelişkilidir. Olumlama ile özüne çelişen ama aynı zamanda böylece dünyalaşan Tin, sonraki aşamada olumlamayı olumsuzlama (Negation) yapar ve böylece iki var-oluş ayrımları ile ama bir arada ortaya çıkar. Ayrım ile zeminde belirenler, çelişki içinde birliktir. Çelişki ivmesiyle ortadan kaldırma gerçekleşir.

Ortadan Kaldırma (Aufheben)

Uğrak, sınırlı varlıkların, sınırsız oluş zemini içinde var-oluş kazandığı andır. (evre, aşama, moment) Varlıkların farklarını ortaya çıkaran diyalektik ilkedir uğrak. Farkları ile belirmiş varlıklar ortadan kaldırma (Aufheben) ile ayrımlarını muhafaza edilerek ama görünüşlerini kaybederek bir başka var-oluşa geçer. “Temel bir belirlenim, her yerde açık seçik kendini gösteren bir belirlenimdir; özellikle Hiçlik (Nichts) kavramından titizlikle ayırmak gerekir. Hiçlik dolaysızlıktır, oysa ortadan kaldırılmış olan, dolaylanmış bir şeydir ve olmayandır. Kendisini ortadan kaldıran, bu yüzden hiçliğe dönüşmez. Ancak, dolayımla bir varlıktan çıkmış bir sonuç olarak, kendisinden geldiği ve içinden çıktığı şeyin belirlenmişliğini sürdürür. Ortadan kaldırmanın (Aufheben) iki anlamı vardır: hem muhafaza etmek, saklamak; hem de kesmek, durdurmak, bitirmek, son vermek... Bu şekilde, ortadan kaldırılmış olan aynı zamanda saklanmış, muhafaza edilmiş bir şeydir. Saklanmış olan yalnızca dolaysızlığını yitirmiştir, ancak yok edilmemiştir...” (Mantık Bilimi) Hegel’e göre Varlık, sonsuzluğunun tedirginliği (?) dürtülen Mutlak’ın (Absolute) kendini evrene açmasıdır..