“İki özbilincin ilişkisi öyleyse, ölüm-kalım
kavgası yoluyla birbirlerine kendilerini tanıtlamaları
olarak belirlenir. Bu kavgaya girmelidirler, çünkü kendileri için olmayı, başkasında ve
kendilerinde gerçekliğe yükseltmelidirler. Ve ancak yaşamın tehlikeye atılması
yoluyladır ki, özgürlük kazanılır. Yaşamını hiç tehlikeye sokmamış birey, hiç
kuşkusuz kişi olarak
tanınabilir; ama bağımsız bir özbilinç olarak tanınmışlığın gerçekliğine erişmiş
değildir. Her birey, kendi yaşamını tehlikeye attığı gibi, başkasının ölümünü
de amaçlamalıdır; çünkü başkası, onun için onun kendinden daha değerli
değildir.” (Tinin Fenomenolojisi – Hegel)
İstek ve Özbilinç
İnsan, öz
olarak fizik duyumu aşamayan hayvandan, bilinci ile ayrılır. İnsan gerçekliği, zorunlu biyolojik
doğanın içinde ortaya çıktığında, ilkin hayvansal isteklerle hareket edecektir.
Ama hayvansal istek, fizik-duyum
istek, bilinç ile ortaya çıkan insansal isteği karşılayamaz. Nesneler
dünyasında belirmiş olarak var olan insan, ancak bir İstek (desir) yoluyla kendini benliğe dönüştürebilir.
İnsan benliği, bir isteğin benliğidir.
İstek
huzursuzlaştırır ve eyleme yöneltir. İstek, nesneyi olumsuzlamaya ve dönüştürmeye yönelir. Güdü istek, doyum için dönüştürmedir. (yemek isteği ve yiyeceği sindirme
gibi). Aynı zamanda bilinç, olumsuzlamayı
olumsuzlama ile nesneyi, kendi gerçekliğine dönüştürür. Eğer istek; benliği
olmayan, özgürlükten uzak doğal bir varlığa, nesneye yönelir ise; olumsuzlamanın
olumsuzlaması olarak insan isteği, karşısındakinin sadece belirmiş gerçekliğini
dönüştüreceği için elde edilen doyum, sadece fizik-duyum olacak ve özbilince
yansımayacaktır. Bu sebeple, özbilincin ortaya çıkması için insan isteğinin, fizik-duyum
koşullarını aşmış bir canlıya, insana
yönelmesi zorunludur. Doğal güdülerinden
ayrışarak orta çıkan istek olarak istek, bir başka benliği
isteyecektir.
Belirmiş nesneler ve doğa düzlemini aşan İstek, isteğin kendisidir. İsteğin isteği, aynı zamanda
dolayımsızlığı içinde Hiçliktir ve mekânda değil, zaman
ile oluşa gelir. Ve böylece Benlik, ne
idiyse o olmamak için var olmak isteyecektir. Benlik, gelecek için geçmişin şimdi de olumsuzlanması yoluyla
kendisini gerçekleştirmeyi ve özbilince kavuşmayı amaçlar. İnsansal istek, bir başka bilincin isteği olmak ve ona kendini kabul ettirmek, Tanınmak ister.
O halde insan gerçekliği, isteklerin yaşamda
karşı karşıya gelmesiyle toplumsaldır. İstek olarak istek; kadın-erkek arasında, fizik-duyum
isteği aştığı zaman; karşısındakinin isteğini elde etmek, istenilmek, sevilmek,
arzu edilmek durumunda insansal istektir. Aynı zamanda nesneler,
diğer insanların istemesi ile tarih içinde insani isteğe dönüşür. Yurt-toprak, bayrak, kutsal eşya, sanat
eseri gibi nesneler; toplumsal içindeki insan dolayımı ile nesne olmaktan çıkar ve zaman kipinde kutsala, yüceye
dönüşür. İsteklerin yarattığı eylemler ile Tarih,
isteklerin tarihi olmuştur.
Efendi – Köle Diyalektiği
“Efendi, özü kendi için olmak olan bağımsız
bilinçtir.
Köle, özü öteki için yaşamak olan
bağımlı bilinçtir.”
(Tinin
Fenomenolojisi - Hegel)
İnsan doğasını
tehlikeye attığı zaman,
özbilinç kazanır. İnsan varoluşu, kendini
kabul ettirme
(Anerkennung) isteğidir. Efendi, kendisi için varlık olarak bağımsız bilinç iken; Köle,
fizik doğasını henüz aşamamış bağımlı
bilinçtir. Efendinin öz değeri,
gerçekliğinin kendisi dışında bir insan tarafından kabul edilmesine bağlıdır. Efendi yâda köleden birinin ölmesi,
kabul edilme isteğini yok eden mutlak olumsuzluk olduğu için çatışma, karşındakini öldürmeyi değil; onunla
mücadele etmeyi
gerektirir.
Köle, çalışma ile şeyleri dolayımsız
olarak dönüştürür; Efendi ise, şeyleri köle emeği üzerinden dolayım içinde tüketir. Efendinin
isteğini sürdürmesi, kölenin emeği ile doğayı dönüştürmesine bağımlıdır. Köle hayatını tehlikeye atmadığı,
efendi de çalışmadığı için aralarındaki diyalektik tam olarak kabul edilme değildir. Kölenin efendiyi kabul etmesi, efendi için yeterli
değildir; çünkü köle özbilinç sahibi olmadığı için efendinin insan isteği doyumsuz kalmıştır. Köle, bağımlı bilinçtir ama emeği ile efendisine dolayımlı tüketim
sunarken, efendiyi kendine bağımlı kılmıştır.
İki
bilincin mücadelesi, “saygınlık kazanma”
savaşıdır. Kölenin bilinci, özbilincin gerçekliği
olacaktır. Dolayım ile tatmin olan efendinin çıkmazı karşısında,
dolayımsız emeği ile doğayı dönüştüren kölenin,
köleliğini aşması; toplumu
meydana getirmiştir. İnsan emeği ve
dönüşümüyle ortaya çıkan, Dünya Tini
dir. Çalışarak doğanın efendisi olmaya
doğru ilerleyen köle, efendiden kurtulacaktır. Efendi-köle arasındaki çatışma, özgürlüklerin
karşılıklı olarak tanındığı ve sınırlandığı modern
devlet ile aşılacaktır.
Ölüm
korkusu, efendi ile bağımlıyı bir araya
getirir. Bağımlı ölümden, olumsuzdan korkan; yaşamda kalmaya çalışan bilinçtir. Ölümle her şeyini kaybedecek bağımlı,
korkuyla ölüm karşısında bakışını yaşama çevirir. Efendinin isteği ve amacı;
kendisinin mutlak özgürlüğe erişmiş özne olarak, bir başka bilinç tarafından
tanınmasıdır. Efendi, olumsuzla
karşılaşmaktan çekinmeyen, yok olmak tehlikesini göze alan; en önemlisi, ölümün yüzüne, gözünü kırpmadan bakabilen
bilinçtir. İnsan, özbilincine ancak çalışarak ve ölüm korkusunu aşarak
ulaşabilir.
“Mutlak
özgürlük, her türlü korkuyu aşmış olduğumuzun herkesçe kabul edilmesidir.
Mutlak özgür bilinç, artık korkmayan bilinçtir. İşte bu noktaya, bu uç noktaya
değin ilerleyen bilinç, gerçek tanınmaya ulaşır, doygunluğa erişir. Mutlak
özgürlük, hiçbir belirli varolan’a (orada olan-Dasein) bağlı olunmadığını,
yaşama bağlı olunmadığını kanıtlayabilmektir.” (Tinin Fenomenolojisi – Hegel)