Athena etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Athena etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Orestia Tragedyası: Agamemnon, Ölü Sunakları, Eumenidler


Oidipus'un Oğulları: Tebai’ye Karşı Yedi Kişi

Aiskhylos'un Tebai'ye Karşı Yedi Kişi tragedyası, Oedipus'un ölümünden sonra iki oğlu arasındaki iktidar mücadelesini anlatır. Argos’tan harekete geçen Polineikes askerleriyle birlikte kardeşi Eteokles’in kral olduğu Tebai şehrine yedi kapısından saldırır. Savaş anında iki kardeş yüz yüze gelir ve birbirlerini öldürürler. İki erkek kardeşinin cesedi ile baş başa kalır Oedipus’un kızı Antigone ve bu bir başka trajik unsuru ortaya çıkardır: aile ve devlet bağı. Böylece Oedipus'un babası Laios'un haddini aşıp tanrıların belirlediği kadere karşı gelmesi ve sonrasında tanrılar tarafından lanetlenmesi ile başlayan kötü baht; önce Oedipus’u sonrada onun çocuklarını yıkıma sürükler. Oedipus efsanesi, İbranilerden Greklere uzanan kaderine veya verilmiş olana karşı gelenin başına gelecek gazabın bir başka veçhesi gibidir. (Oedipus tragedyası hakkında bilgi için tıklayınız)

Orestia Üçlemesi

Sofokles eserlerinde trajik hali, kahramanlarının dahi anlayamadığı sınır duruma taşırken; Aiskhylos, Atinalı demokratların ve Polis yaşamının savunucusu olmuştu çoğunlukla metinlerinde. Aiskhylos en önemli eseri Orestia trilogyasını (Agamemnon, Adak Sunucuları, Eumenidler) M.Ö. 458’de yazmıştı. Eser Atina şehir devletinin oligarşiden demokrasiye geçtiği dönemde ortaya çıkar. Bu sebeple, antik Yunanı ve değişimi en iyi yansıtan tragedya, Orestia üçlemesi dir. Orestia’nın çatışma ekseni; şehir dışı göçmen kavimler ile (Yunanlılar kendilerinden ve yerleşik olmayanlara “Barbar” demiştir) şehir devleti (polis) yaşamı arasındaki gerginlik üzerine kuruludur. Oedipus söylencesine kıyas ile Orestia, hem antik hem de modern yaşam hakkında bize daha fazla bilgi ve sorgulama olanağı verir gibidir. Orestia Üçlemesi:
1-     Agamemnon
2-     Ölü Sunakları (Khoephoroi -Adak Taşıyanlar)
3-     Eumenidler (Hayırlı Tanrıçalar)

Troya (Truva) Savaşı: İlyada ve Odysseia

Troya efsanesi, arkaik Yunanlıların ataları kabul ettiği Akhalar’ı anlatır; fakat gerçekliğine dair kesinlik yoktur.  Homeros, İlyada ve Odysseia destanlarında anlatmıştır Troya Savaşı’nı. Efsanede Troya'lı Paris, Sparta Kralı Menelaos'un karısı Helen'i kaçırır; sonrasında Yunanlılar Troya kentine saldırır. İlyada Destanı, on yıl süren savaşın son dönemini anlatırken; Odysseia Destanı, kral Odysseus'un Troya savaşı sonrası vatanı İthaka'ya dönüş yolculuğunu konu edinir. Troya'nın mitolojik bir kent olduğu düşünülürken, 1870 yılında Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından başlatılan kazılar sonucu, Çanakkale Boğazı'nın güney sahillerinde, bugünkü Hisarlık tepesinde dokuz tabakadan oluşan çok eski bir ticaret şehri bulunur. M.Ö. 15. ile 12. yüzyıla arasına ait olan 6. tabakanın, Homeros’un anlattığı Troya Savaşı dönemine (M.Ö. 1180’li yıllar) ait olduğuna dair iddialar vardır.

Agamemnon’un Hikâyesi

Orestia tragedyası, babasının katili olan annesinden intikam alan Orestes’i anlatır. Üçlemenin ilk tragedyası Agamemnon Truva Savaşından Argos şehrine dönen Kral Agamemnon’un, karısı Klyteimnestra ve aşığı tarafından öldürülmesini anlatır. Efsaneye göre Agamemnon, Troya savaşını kazanabilmek için öz kızı İphigeneia’yı kurban etmiştir. Agamemnon savaşı kazanmak, kendi krallığını ve iktidarını sürdürmek için çok kan dökmüş; en sonunda kızını dahi kurban vermiştir ama suçsuz insanın kan döküldüğünde Erinys’ler (yer altı, intikam tanrıçaları) doğanın sesi olarak harekete geçecektir. İntikam tanrıçaları, kraliçe Klyteimnestra görünümüyle sahneye çıkar. Kraliçe gizli aşığı Aigisthos ile birlikte Troya zaferi sonrası şehre dönen kral Agamemnon’u sarayda öldürür. Kralın ölümünden sonra saraydaki değişim, Argos şehrine özgürlük ve huzur getirmez. 

Kasandıra’nın Laneti

Troya Savaşı’nı kazanan Agamemnon, esire olarak Troya Kralının kızı Kasandıra’yı Argos’a getirir. Kasandıra, güzelliği ile Helen’i kıskandıracak çekicilikte bir kadındır. Kasandıra, aynı zamanda geleceği işiten kulaklara sahip kâhindir. Kasandıra, Apollon kâhinlerindendir ama Apollon tarafından lanetlenmiştir. Kasandıra’nın laneti, geleceği görmesine rağmen kimsenin ona inanmamasıdır. Agamemnon iki büyük günah işler; savaşı kazanmak için kızı İphigeneia’yı kurban eder ve Kasandıra’yı ölüme sürükler. Agamemnon ve Klyteimnestra trajik figür değildir; ikisi de tutkularına, iktidar hırslarına yenilmiştir. Kasandıra’nın trajedisi, kâhin olmasına ve geleceği bilmesine rağmen kimsenin ona inanmamasıdır.

Ölü Sunakları (Adak Taşıyanlar - Khoephoroi)

Özgür Yunalılar içi kadın, doğaya bağımlılıktı çoğu zaman. Yunan idealizmi kadına olan bağımlılığı, doğa tabi olmak kabul ettiği için aşmak istemişti, homoseksüel aşk bir yanıyla bu isteğin izdüşümü oldu. Aiskhylos, Orestia tragedyasının ikinci oyunu Adak Sunucuları’nda dünyadaki felaketlerin nedeni olarak kadınları gösterir sanki. Koro, eylemleri yorumlamanın ötesinde yönlendirir eseri, ama aynı zamanda trajik unsur karşısında kararsız ve muğlaktır. Kötü günler, artık bitmiştir ama eskiden kalan suçlar, henüz cezasını bulmadığı için felaketlerin sonu gelmemektedir. Kısasa kısas adaleti, yeterli midir? Aradan yıllar geçse dahi tarih, geçmiş yâda doğa kan istemektedir. Ölü Sunakları’nda Orestes, sürgündeyken babasının katili olduğunu bilmediği annesinin adağını, kız kardeşi Elektra’dan öğrenir ve intikam için Argos’a geri döner. Anne, oğlunun öldürüldüğünü sanmaktadır ve onu tanımaz. Orestes, babasını intikamını alır ve annesini ve aşığını öldürür.

Eumenidler (Hayırlı Tanrıçalar)

Orestia üçlemesinin sonuncusu Eumenidler ile Orestes’in trajik konumu belirginleşir. Orestes, annesi kraliçe Klytaimnestra ve aşığı Aigisthos'u, kız kardeşi Elektra'nın yardımıyla öldürmüştür ama peşine takılan Erinys'lerden dolayı oradan oraya  sürüklenir, kaçmak zorunda kalır. Erinys’ler anne katili Orestes’en öç almak ve doğa hukukunu yerine getirmek isterler. Sonunda Orestes için mahkeme kurulur. Eğer şehir yaşamı, sözleşme hukuku ve devletin bekası doğru ise; Orestes, babasının intikamını almak için annesini öldürerek doğruyu yapmıştır.  Fakat doğa hukuku, arkaik inanç ve ailenin bekası doğru ise; Orestes, annesini öldürmüştür ve ana toprağına karşı suç işlemiştir, kanı ile bedelini ödemelidir. Mahkemen sonucu, trajik unsur daha da keskinleşir, oylar eşit çıkar! Orestes’in suçlu olup olmadığına karar verilemez. Devreye mahkemeyi kuran tanrıça Athena girer ve oyunu Orestes’ten yana kullanır; Orestes suçsuz bulunur ve serbest kalarak Argos şehrine döner. Karara uymak zorunda kalan Erinys’lerde yeraltı ve intikam tanrıçaları olmaktan çıkıp, Eumenidler’e yani Hayırlı Tanrıçalar’a dönüşürler.

Doğmamış Tanrıça Athena

"Bir kadın doğurmadı beni, o yüzden tüm benliğimle erkeğin  yanındayım. Hiç de umurumda değildir benim, kocasını öldürdüğü için öldürülen bir kadın " diyen Athena oy hakkını Orestes'in aklanması yönünde kullanır. Athena’nın kararı, Yunan dünyasındaki dönüşümü gösterir; Atina yaşamında toprak ve doğa hukuku değil, seçkin demokratlarla gelen eko-politik belirleyicidir artık. Yunan şehir devletlerinin koruyucusu ve zafer tanrıçası Athena doğmamış tanrıçadır; Zeus’un başından çıkmıştır ve kadından doğmadığı için doğadan bağımsızlığın sembolü olmuştur. Athena, arkaik ana tanrıça inancına ve doğa hukukuna karşı, şehir düzeninin tanrıçasıdır. Athena hem aklı temsil eder hem de geldiğinde ahlakı, doğruyu hiçe sayar; şartlarına göre hareket eden yalancı, bezirgân Yunan insanına yol gösterir. 

Geçmişin Trajik Etkisi

Erinysler arkaik olanı, ana toprağını, doğa hukuku ve kan ile kısasa kısası isterken; karşısında yerleşik hayat ve köle ekonomisi ile sözleşme hukukunu savunan Demokratlar vardır. Orestia’nın yazıldığı dönem, Atina’da altın çağ olarak anılan Komutan Perikles dönemidir. Atina’da demokratik diktatörlük kuran Perikles sözleşme hukukunu, doğal hukuktan üstün tutar. Arkaik insanın kozmolojik bütünlüğünden kopuşu, sınıf tabanlı kent düzenin özgür olmayan insanlardaki yıkımı, buna rağmen sönmeyen ve hala geçmişten gelen doğal enerjisi; bilinmeyen güçler biçiminde Atinalı özgürleri, demokratları endişelendirmiştir. Orestia üçlemesi ile antik Yunan dünyasında en yüksek noktaya ulaşan tragedya, Sokrates ve Platon etkisindeki logos merkezli düşünce ile son bulur. İlerleyen dönemde trajik olanı değil, komediyi ortaya çıkarır yazarlar. Orestia üçlemesinin sonunda doğal hukuk, sözleşme hukuku ile aşılır. Şehir devletinin bekası için gerekir ise, anne öldürülmelidir; Atina demokrasisi bunu gerektirir. Şehir yaşamı ile soy bağı, kan bağı aşılır; arkaik-ilkel ve komünal olanın üstü kapatılır, bu medeniyet kafesini kuranlar ise çalışmayan toprak sahibi erkek (demos) Atina vatandaşlarıdır.


Konuşmacı: İskender Savaşır
Ekleme ve düzenleme: Ahmet Usta

Tragedyanın Doğuşu: Satir, Boş Zaman ve Tragedyada Özgürlük


Tragedya Yarışmaları ve Satir

Günümüze sadece 36 tane Yunan tragedyası, Yunan site yaşamının demokrasi unsurunun bir göstergesi olarak halk oylaması ile seçilen tiyatro yarışma eserleriydi. Tragedya yarışmalarının teknik olarak formaları önceden belirlemişti. Yarışmacı yazarlar, yarışmaya bir satir ve üç tragedya oyunu ile dörtlü teknik ile katılıyordu. Tragedyaların giriş bölümünü oluşturan satir oyunları, kırsal yaşamın izlerini süren anlatımlardı. Satir, öyküden çok şarap ve kırsal yaşam şiirlerine dayalı dans içeren gösterilerdi. Şiir, dans ve doğa yönelik satir gösterileri, kırsal alandaki bağbozumu şenliklerinin Yunan site yaşamında devam eden formu idi.

Tragedyanın Doğuşu

Yunan insanı site yaşamı ile doğaya/toprağa üstün gelse dahi, doğa yine de tekinsizliğini ve gücünü hissettiriyordu ve insanlar, kozmosa şükran için “insan kurban etmeye” devam etti. İnsan kurban etme ritüeli, site dışında ve barbar yaşam alanlarında bağbozumu şenlikleri ile M.Ö. 6. yüzyıla kadar gelmişti. Yunanları M.Ö. 6. yüzyıldan sonra bağbozumu şenliklerini site yaşamı içerisine aldılar ve evcilleştirip, yumuşattılar. Polis içindeki bağbozumu şenlikleri, Akropolis'lerde düzenlendi. En bilenen şenlik faaliyetleri; şarap içme, keçi kesme ve şiir okumaları oldu. Site yaşamı içindeki bağbozumu şenlikleri, şarap tanrısı Dionysos anısına yapılıyordu. Dionysos, tekinsiz yaratıcı ve şiddet dolu bir doğa tanrısı idi, iyi ve kötüyü içinde barındırıyordu. Polis akropolisinde yapılan bağbozumu şenlikleriyle birlikte Tragedya doğmuş oldu.

Atina ve Athena

Antik Yunan kültürü içinde tanrıça Athena, Atina’nın baş tanrıçası olarak “doğmamış” kadındı ve Zeus’un kafasından ortaya çıkmıştı. Doğmamış olmak, Yunan insanı için özgürlüktü, maddeden bağımsız olmaktı. Atina yurttaşları farklı biçimde ticaret yapıyorlardı, savaşçılıkları savaş tanrısı Ares izleğinde kılıç gücüyle değil, tanrıça Athena’nın izinde söz becerisi ve kurnazlık üzerine kurulu idi, Odysseus’un yolculuğunda en büyük becerisinin kurnazlık olduğunu biliyoruz. Zanaatkârların, Yunan site yaşamında konumları yarı yurttaşlar idi; zanaatın önemli kabul ediliyor ama görmezden geliniyordu. En önemli tanrılar Zeus, Apollon, Artemis, Athena idi. Antik Yunan’da her polisin tepesinde bir Akropolis (mabet) yapılmıştı.

Yunan Dünyası ve Boş Zaman

Yunan dünyasında özgürlük, doğadan özgür olmaktı. Yunan insanı, özgür olarak politika, sanat ve ticaret ile uğraştı, yani beden ile çalışmamaktı. “Boş zaman” kavramı, Yunan medeniyetinin oluşma nedenidir. Topraktan ve kölelikten özgürleşen site vatandaşı, sahip olduğu boş zamanı kendine ve site yaşamına ayırdı. Boş zamanın değerlendirmesi olarak yaşanan bu biricik sıçrama ile Yunan sitesi; felsefeyi, sanatı ve bilimi keşfetti. Felsefe, eylem olarak düşünme olduğu için ilk önce boş zaman gerektiriyordu. Yunanlılar sahip oldukları boş zamanı, düşünce eylemine ayırıp gelişkin bir felsefe oluşturdular.

Tragedyada ve Yunanlılarda Özgürlük

Tragedyalardaki özgürlük arayışı, gelişen Yunan yaşamında kadına-doğa ve toprağa bağlılıktan kurtulmaya çalışsa da, nihayi olarak doğadan kopamadığını işaret ediyordu. Tüm tragedyalar, “kadın unsuru” üzerine kuruluydu. Yunanlı özgür erkek için, doğuran ve adet gören kadın; toprak ve doğa olan bağını koparamaz ve özgür olamaz idi. Yunanlıların amaçladığı “mutlak özgürlük” halinde insanlar, en az tanrıları kadar tanrısaldılar. Yunanlılar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı, çünkü özgür insan kaderine yöne verebilen insandı. Özgür insanın, tanrıdan tek eksiği ölümlü olmaktı. Tragedyada durumu, trajik hale getiren kadın idi.

Tragedyanın gerçeği, Yunanlıların hedeflediği mutlak özgürlüğün olamayacağı gerçeğine dayanır. Özgür insan, doğadan-topraktan-doğuran anneden-kaderinden bağlantısını mutlak olarak koparamayacaktır. Yunan tragedyasına göre kadın, eğer değer olarak kabul edilir ise; mutlak özgürlük artık zedelenmiştir, çünkü kadına değer vermek, özgür insanın özgürlüğünü kısıtlayacak başka değerleri de yaşamına sokacaktır. İşte Yunan mucizesi burada gerçekleşir; tarihin yaklaşık 100 yıllık zaman dilimi içinde Yunan insanı, hem felsefe hem de tragedya üretmiştir. Mucize, bir taraftan mutlak özgürlük ile insanın en sonunda hakikati bulacağını söyleyen logosa dayalı felsefe ve sanat ile insanın ölümlü olarak bizatihi trajik olduğu ve kaderine-doğaya tabi olduğunu, mutlak özgürlüğün yaşanamayacağını anlatan tragedya metinlerinin aynı dönemde üretilmesi ve yaşanmasıdır.

Tragedya Metinleri

Oresteia Üçlemesi: Agememnon, Adak Sunucular, Eumenides - Aiskhylos 
Kral Oidipus - Sofokles
Bakkhalar - Euripides
Oidipus Kolonos'ta - Sofokles
Medea - Euripides
Thebai’ye Karşı Yediler - Aiskhylos



Konuşmacı: İskender Savaşır
Ekleme ve düzenleme: Ahmet Usta