Ölüm
ve zulmedilme kaygısı ile dolu doğar, rahim içi ortamını kaybeden bebek.
Annenin kendisini itkiden, kaygıdan ve acından kurtarmasını ister bebek. Oral
dönem ve erken-ben için meme, yaşam kaynağıdır. Eğer ilk nesne ilişkisi -meme ve
anne ile ilişki- güvenli ve yeterli zeminde gelişirse, bu zemin haz yetisine
serbestlik sağladığı için benlik; yaşamın diğer evrelerinde olumlu, yapıcı, yaratıcı
duygu ve nesne ilişkilerini zaman zaman ortaya çıkan yıkıcı deneyimlere,
kayıplara rağmen yeniden kurabilir. Meme iyi de olsa, doğum öncesi rahimdeki
doyumu ve güveni veremeyeceği için, erken-ben için doyumsuzluk kaçınılmazdır
aslında. Ve sonrasında yetişkin birey içinde imkânsızdır mutlak doyum.
”Haset, kıskançlık ve açgözlülük arasındaki farkları görmek gerekir. Haset,
arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği
inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetli itki, o istenen şeyi
sahibinden çekip almaya yada bozmaya, kirletmeye yönelir. Şu da var: Haset,
öznenin sadece bir kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o
herkesi dışlayan eski ilişkide yatıyordur. Kıskançlık da hasete dayanır, ama
öznenin en az iki kişiyle ilişki içinde olmasını gerektirir: Özne, kendi hakkı
olan sevginin rakibi tarafından elinden alındığına yâda alınma tehlikesiyle
karşı karşıya bulunduğuna inanıyordur. Kıskançlığın günlük kullanımında,
sevilen kişiyle özne arasında bir üçüncü kişi girmiştir.” (M. Klein)
Kıskançlık, Açgözlülük, İdealleştirme
Kıskançlık,
sahip olduğu şeyi kaybetmekten korkmaktır ve olağandır. Hatta bir yönüyle insan
arzulayamaz, sevgi ilişkisine yönelemez kıskanmadan. Açgözlülük, kişiyi sürekli
uyaran ama doyurulması imkânsız istek halidir. Nesneler, ortaya çıkan isteği
doyurmaya yetersiz kalır açgözlü kişide. Açgözlülük bilinçdışı düzlemden yansır
çoğu zaman bilince ve memeyi sonuna kadar emmeye, boşaltmaya yönelik itkinin iç
yansımasıdır. Kıskançlık, açgözlülük ve haset erken-benliğin güdümünde, yaşam
boyunca yakın duygular olarak belirir. Beğenilen yâda idealleştirilen kişilere
yöneliş; bilinçdışı yıkıcı itkilerden kaçınmanın, ilk ilişkideki meme-anne ile yeniden
bütünleşmenin ve onları korumanın bir yoludur. Fakat idealleştirme bazen negatife
dönüşebilir; iyi nesne zaman içinde ortaya çıkan kusurları, eksikleri ile bu
sefer yıkıcı itkilerin, nefretin figürü olabilir. Ve ilk başta idealize edilen
nesne, kişi yâda âşık; süreç içinde zulmedici olur benliğe.
Haset
İyi-kötü
nesne bölünmesini ve bütünlük içinde yeniden kurulmasını engelleyen içgüdünün
yıkıcı itkisidir haset. İçgüdünün itkileriyle erken-benliğe ve dış dünyaya
yansır, saldırır haset. Açlık ve zulmedilme kaygısı ile bebeğin fantazmik zihninde
tükenmeyen nesne olur meme. Memede arzuladığı her şeyin var olduğunu, memenin
sınırsız süt ve sevgi verdiğini ama aynı zamanda tam doyuma ulaşamadıkça,
memenin kendini bu doyumdan alıkoyduğunu sanır ve ona hasetlenir bebek. Memenin
sütü ve sevgiyi kendine sakladığı sanrısındaki erken-ben için iyiyi ve kötüyü
içeren ikircil, muğlâk zemin olur böylece meme ve anne.
Yansıtma
konumunda açgözlülükten ayrılır haset. Sadece karşısındaki nesne yâda kişiye
sahip olmakla kalmaz; onu kirletmek ve bozmak ister haset. Açgözlülük, nesneyi
içe yansıtıp onu sömürme ama tatmin olamama hali iken, içindeki yıkıcılığı
dışarıdaki nesnenin içine koymaya ve onu bozmaya kararlıdır haset. Bozarak,
kirleterek ilerlemek ister haset. Kadınlardaki penis hasedinin kökeni, meme ve
anneye duyulan hasete dayanır Klein’a göre. İmkânsızdır çok hasetli insanın
tatmin edilmesi. O tatmin olamaz, çünkü iyi nesnesi eksik yada yitirilmiştir. Diğer
insanların keyif, tatmin, başarı görüntüleri karşısında; kendini nesnesiz
hisseder ve acı duyar hasetli kişi. Başkalarının acısı, sefaleti dinginlik
verir hasetli kişiye.
Haset
duygusuna karşı koyabilmek için değersizleştirir benlik karşısındaki nesneyi,
kişiyi. Haset duyulan olmaktan çıkar, değersizleştirilen nesne. İçe alınmamış,
hâkim olunup bozulmamış nesne, benliğine zulüm eder hasetli kişinin; o yüzden
elzemdir değersizleştirme. Ve çoğunlukla kendine yansıtır değersileştirmeyi depresif
kişilik. Yoğun baskısı altındadır hasetin ve yıkımıyla mücadele etmek için benliğini,
yetilerini değersizleştirmek zorunda kalır; kötücül talebi dindirmek için.
İlksel nesneyi, anneyi, memeyi yaralamış olduğunu hissetmekten doğan suçluluk
duygusu, zedeler yaşamın ilerleyen dönemlerinde kendini sevme ve güven
duygusunu. Karşısında rekabet edilecek kişi-konum ile karşılaştığında depresif kişilik,
kendi yeteneklerini değersizleştirerek hem hasedi yadsır, hem de hasetlendiği
için duyduğu suçluluk hissinden dolayı cezalandırır kendini. Gündelik öfkelerin
yoğun ve kontrol edilmez hale gelip, kişinin ilişkilerini yıkıma götürmesi; ilk
haset itkisinin yeniden canlanmasıdır. Haset tüm bu sebeplerle, ağır
mutsuzluğun kaynağıdır.
Şükran
İyi
nesne ilişkisinin zeminidir, şükran duygusu. Bebeğin yeterince haz almasına,
memnun olmasına bağlıdır sevgi yetisinin gelişmesi. Şükran duygusu, erken-ben
döneminde anne ile kurulmuş yeteri kadar iyi ilişkinin izidir ve sonraki tüm
olumlu, yaratıcı ilişkilerin temelidir. Şükran, anneden lütuf olarak gelen iyi
memeyi koruma istediğidir bebek için. Şükran, iyi nesneye sahip benliğin
sevgisidir. Hayattan zevk alma, üretken ilişkiler kurma ve mücadeleci kişilik;
anne ve meme ilişkisinde doymuş ve memnun olmuş geçmişten türer. Maddi zeminler
sarsılsa da, kendini ve nesneler dünyasını kusurları içinde yeniden bütünleştirip,
yaşamı olumlayabilir şükran duygusu gelişmiş insan.