Neolitik Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Neolitik Çağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ana Tanrıça Kültü ve Neolitik Çağ Bulguları


Üst Paleolitik Çağ’dan (M.Ö. 45 bin ile 15 bin) itibaren Avrupa ve Sibirya havzalarındaki çeşitli mağaralarda, arkaik yerleşim alanlarında yapılan arkeolojik kazılar sonrası ortaya çıkan bir takım heykelcikler, kadın temsilleri ve aralarındaki benzerlikler; Ana Tanrıça kültünün günümüze ulaşan ilk verileri olarak kabul edilmiştir. (Paleolitik Çağ Ana Tanrıça temsilleri hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.) Fakat bu keşiflerin sonucunda, ana tanrıça inancının arketip, evrensel olduğu düşüncesi, –dil ve tarih öncesi döneme ait yanlışlanamaz doğruluk verisi, fosil kanıtlar hariç pek mümkün olmadığı için- sadece yüksek olasılık taşıyan bir teoridir. Aynı kazı alanlarında, bugün için anlam verilemeyen, sınıflandırılamayan çok sayıda amorf figürler, eril idoller de bulunmuştur. Peki, 15 bin öncesine ait “Neuchâtel Venüsü” isimli stilizasyona; ana tanrıça kültü diyebilmek için elimizde rasyonel veri var mı?
Venus of Monruz or Neuchâtel - The pendant is in jet, found at Neuchâtel in 1991, dated 14.000-12.000 BCE, height 16 cm
Neuchatel Venüsü - Kolye biçiminde, M.Ö. 14,000-12,000, 16 cm 
Neolitik dönemle birlikte -M.Ö. 10 bin ile 4 bin- Mezopotamya ve Anadolu toprakları üzerindeki ana tanrıça kültü, pagan inanışın temelini oluşturmuştu; yazının icadı -M.Ö. 3500’ler- ile bugün, metinlerine ulaştığımız yaradılış efsaneleri; özellikle Mezopotamya ve Mısır coğrafyasındaki çok tanrılı dünya içinde güçlü bir Toprak Ana kültü, tapımı olduğunu göstermektir. Yakın coğrafyaların eko-kültürel etkileşimine göre zaman içinde İnanna, Astarte ve Kibele gibi değişik isimler alan Toprak Ana, yaşamı mümkün kılan bereketi ve kızdığında insanları götürdüğü yeraltı dünyası ile hayat döngüsünü sağlıyor ve insanlarda onun kutsallığına şükran oldukları için hayvan, hatta erkek kurbanlar adıyorlardı. 
Diğer kıta coğrafyalarında ise, tanrıça inanç görünümleri daha karmaşıktır. Çin ve Uzakdoğu’da Ana Tanrıça ibadetlerinin Üst Paleolitik dönemde görüldüğüne dair zayıf iddialar olmakla beraber; asıl Japonya’daki Jomon döneminde (M.Ö. 4 bin ile 2 bin) tanrıça kültüne -Uzakdoğu kültür yapısına özgü karmaşıklarla- rastlanmıştır. Latin Amerika’da ise Üst Paleolitik döneme ve inanç ritüeline ait ciddi verilere henüz ulaşılamamıştır. Maya ve İnka gibi medeniyetlerde belirgin Ana Tanrıça kültünün olmadığı; bunun yerine ikili, iyiyi ve kötüyü içeren tek tanrının avatarları biçiminde ortaya çıkan totemik eril-dişi figürler görülmektedir.

Female or Goddess figure with Bird Traits - from Egypt, Predynastic Period, circa 3500–3400 BCE, painted Terracotta, height 29 cm - Brooklyn Museum
Kuş Görünümlü Tanrıça yada Kadın figürü - antik Mısır, M.Ö 3500, boyalı pişmiş kil

J. Bachofen’nin ilkel klanlardaki anaerkil yaşamı anlattığı “Analık Hukuku” kitabı (1861), H. Morgan’ın Amerika’daki yerlilerin komünal düzenini incelediği “Eski Toplum” eseri, tanrıça ile onun etrafında varolan-ölen-yeraltına inen erkek tanrı döngüsünü anlatan J. Frazer’in “Altın Dal” (1910) adlı çalışması, Ana Tanrıça tezinin argümanlarını oluşturmuştur. Ana Tanrıça’nın evrensel olduğuna dair genel eğilim, Neolitik dönem ve sonrasındaki Mezopotamya ve Anadolu’daki tanrıça ibadetlerine, tapınak bulgularına dayanmaktadır. Böylelikle, Avrasya Paleolitik ile Mezopotamya Neolitik bulguları arasında Ari-Sami ırklarının inanç arketiplerine dair koridora ulaşıldığı düşünülmüş ve lojik olmaktan çok mitolojik bir tarih oluşturmuştur.

Farklı Tanrıça yâda Kadın Figürleri


Yılanlı Girit Tanrıçası yâda kadın heykelciği, iki elinde iki yılan tutmaktadır. (M.Ö. 16. yüzyıla ait 29 cm yüksekliğindeki eser, Girit Knossos’daki Minos Sarayı’nda bulundu) Neolitik sonrası figürdeki tanrıçanın açık göğüsleri bereketinin; elinde tuttuğu yılanlar ise doğaya hâkimiyetinin sembolü olarak yorumlandı. Toprak-bereket tanrıçasından haz ve aşk tanrıçasına dönüşümün -İştar’dan Afrodit’e uzanan yol- öncülü ve simgesi olduğu düşünüldü. Girit/Minos uygarlığının kullandığı yazılı dile, kültüre ait önemli bulgular olsa da -ana tanrıçaya insan kurban etme ritüellerinin olduğuna dair işaretler vardır- sembolik düzeninin tam olarak çözülememesi nedeniyle; yılan tutan kadının tanrıça mı, rahibe mi, yoksa saray mensubu bir kadın mı olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur.
Minoan Snake Goddess or Priestess - from the palace at Knossos in Crete, Minoan Civilization, circa 1600-1500 BCE - at the Ashmolean Museum, Oxfort
Yılanlı Miken Tanrıçası yada Rahibesi - 16. yüzyıl
Knossos kazılarından parçalar halinde bulunan çok sayıda tanrıça kadın figürü, yoğun bir restorasyon işlemi sonucunda Ana Tanrıça kültü olarak lanse edilmişlerdi. Sonrasında Girit kültürü ve sanatı, sadece Antik Yunan’a değil; Mısır’dan ve Mezopotamya’ya kadar uzanan -Baharat Yolu benzeri bir geçiş- tarihi bir köprü olarak kabul edildi. Keşifler teknik, stil ve ikonografik kompozisyon olarak sıra dışı idi; fakat birçok figür aslında modern dünyanın izlerini, sahte eklemeleri taşıyordu. Zaman içinde bazı müzeler, sahte olduğu anlaşılan Girit tanrıçalarını sergiden kaldırdı. “Our lady of the sports” adıyla bilinen sahte ürün, Karbon 14 testine göre modern döneme aitti. Bu sahte Girit tanrıçası ifşa edilişinin üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen hala kitaplarda, ansiklopedilerde, arkeolojik araştırmalarda antik keşif diye anlatılıyor.
Fake Minoan Goddess, known as "Our Lady Of The Sports" - with Male Loincloth
Sahte Girit Tanrıçası
Yılan Kafalı Tanrıça yâda Kadın, Bebeğini Emzirirken idolü, Mezopotamya’daki Sümer uygarlığı öncesi dönemden kalmadır. (M.Ö. 5.000 ile 4.500 yıl öncesine ait, kilden yapılmış) Bu ilginç örnekteki - başka benzerleri de bulunmaktadır- yılan kafalı kadının, Mezopotamya insanı için taşıdığı kült anlamı ve pratiği kesin olarak bilinmiyor. Diğer yandan Neolitik dönem ve sonrası tapınmalarda; yaşam kadar ölümü de temsil eden, hem yeraltı hem de yerüstü yaşam döngüsünün sembolü olan yılan; bazen belirsiz kötülüğün, dehşetin bazen de kutsalın ve tanrıçanın imi olarak kullanılmıştır.

Snake head Goddes or Female figure, Feeding her Baby - terracotta, circa 5000-4000 BC, from Ubaid period before the Sumerians - at the Iraq Museum, Baghdad
Yılan kafalı Tanrıça yada Kadın, bebeğini emzirirken

 “İlahi Kuş” adı ile bilinen Kuş Kafalı Tanrıça yâda kadın temsili, diğer bir atipik bir idoldür. Kuş görünümü ile kadın formunu eriyik olarak işlenmiş eser, M.Ö. 4.000’li yıllara aittir ve Nil civarında bulunmuştur. Totemik semboller ile tanrıça imgesi arasındaki çetrefilli ilişki ve dönüşüm olarak yorumlanan eserde tanrıça yâda kadın, dua eder ve göklere yakarır duruş içindedir.
Bird Head with Goddess of Female statuette, known as "Bird Deity" from ancient Egyptian - Dynastic perid, circa 4,000 -3,000 BCE, Material clay - at the British Museum
Kuş Kafalı Tanrıça, "İlahi Kuş" - Antik Mısır, pişirilmiş toprak

Ana Tanrıça Kültüne İtiraz

1950’lı yıllarla birlikte tarihçilerin ve arkeologların bir kısmı, tarih öncesi ana tanrıça kültüne dair yapılan genellemeleri eleştirip; tekil bazı verilerin önemli farklılıklar gösterdiğini iddia etmişlerdi. Muska olarak, mezar başlarına dikilen kadın heykelcikleri; bir ana tanrıçayı değil, bizatihi öleni temsil ediyor olabilirdi. Amorfik, hayvan yüzlü Venüs temsilleri de vardı. Cinsel organların göründüğü yâda abartıldığı temsiller, evrensel dişi tanrı kültü için yeterli kanıt değildi.
Ana Tanrıça, kavramı da belirsizdi. Yaratıcılığı, bereketi, ölümü ve şiddeti temsil eden Toprak Ana ile İnanna, Afrodit ve Venüs’te gördüğümüz cinsellik, aşk tanrıçası arasındaki ilişkisi tamamen farklı, farklılaşmış inançlardı. Paleolitik çağlarından bugüne bulgular; kozmolojik, animalist, fetiş görünümler ve değişimler içinde günümüze ulaşarak ilkel tek tanrı inancının coğrafyaya bağlı yaşadığı kültürel farklılıkların sonucu ve yansıması olarak da yorumlanabilirdi.



Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü ve Bulguları


Tarihin yazımı -somut veri az olduğu için analiz etmekte yetersiz kaldığında- geçmişi, gerçekliği ile değil, gerçeklik üzerine hikâyelerle anlatma zorunda kalmıştır. İzler üzerinden yapılan yorumlarla ilerleyen hikâyeci tarih yazımının bir yansıması da, Ana Tanrıça kültü tarihçiliğidir.

Çatalhöyük Tanrıça yâda Kadın Figürleri

Neolitik dönem ile birlikte Anadolu’nun yerleşim alanlarında Mezopotamya’da olduğu gibi tanrıça kültü yaşanmıştı. Bu alanlardan biri, aynı zamanda atipik özellikler gösteren Çatalhöyük yaşamıdır. Çatalhöyük kült keşiflerinden en önemlisi “Aslanlı oturan Tanrıça” idolüdür. Neolitik dönemin ortalarına, M.Ö. 6.000’li yıllara ait olan pişirilmiş kilden yapılma kahverengi tonlardaki 16 cm yüksekliğindeki heykelcikte Bereket Tanrıçası, çıplak vaziyette tahtında oturmaktadır. Birçok Ana Tanrıça idolünde olduğu gibi figür, geniş kalçalar ve büyük göğüslerle tasvir edilirken; bunlara ilaveten Çatalhöyük arkaik toplumda çok önemli yere sahip olduğu bilinen ve kutsal kabul edilen vahşi havyalar yani dişi aslanlar kendisine eşlik etmektedir.

Seated Mother Goddess flanked by two lionesses - from Çatalhöyük in Anatolia, circa 6.000-5.800 BC, head has been restored, made clay, height 16 cm - at the Ankara Museum
Aslanlı oturan Tanrıça - Çatalhöyük, M.Ö. 6 bin
Vahşi hayvanlara hükmeden, Çatalhöyük insanı için Toprak Anadır. Ve tanrıça, tahtta oturmaktadır. Hatta bacakları arasındaki çıktının, çocuk başı olarak tanrıçanın doğurganlık anını temsil ettiği ileri sürülmüştür. Taht üzerinde oturan Çatalhöyük Tanrıçası -daha sonra Kibele, Artemis ve Athena’da görüldüğü gibi- kült olduğu bölgenin, şehrin koruyucusu tanrıça imgesinin öncülüdür. Çatalhöyük’deki aslanlı tanrıça figürü, “Vahşi hayvanların egemeni - Mistress of animals - Potnia theron” modeli içinde Mezopotamya’dan Kibele’ye hatta arkaik Romalılar yani Etrüksler’e kadar oldukça sık görülmüş, tanrıça temsilidir.
Figure of Goddess -not head- from Çatal Höyük in Shrine VI, height 5 cm, Painted clay
Tanrıça yada kadın figuru - Çatalhöyük, boyama kil
Çatalhöyük’te Bereket Tanrıçası kültü ile hayvanların kutsallığı iç içedir, bulgularda amorfik, totemik biçimde işlenmiş vahşi havyanlar -özellikle boğa, aslan, yılan- kutsal ve çoğunlukla korkulan canlılardır. Ana Tanrıça kütlülerinin bulunduğu yerlerde -özellikle Mezopotamya, Mısır havzasında- iç içe geçmiş Boğa figürüne rastlanmaktadır. Boğa -damızlık olarak ayrılmış, sabana koşulmamış ve güçlü hayvan olarak- Toprak Ana’nın bereketini arttırmak, kızgınlığını dindirmek, döllenmesini sağlamak için kurban edilmiştir. Benzeri inanç, arkaik Anadolu’da Çatalhöyük ve Hacılar bulgularında da simgesel olarak gözlenmiştir.
Seated Goddess or Female figurine from Çatalhöyük - circa 5,500-5,000 BC, made Terracotta, height 9,4 cm -at the Ankara Museum
Oturan Tanrıça yada Kadın figürü - Çatalhöyük, M.Ö. 5,500, pişilmiş kil, yükseklik 9,4 cm

Gımbutas’ın Ana Tanrıça Teorisi veya İdeolojik Fantezisi

Marija Gımbutas arkeolog olarak 1970-1990 yıllar arasında -kazı ekibinde yer aldığı Çatalhöyük sonuçlarını kullanarak- ana tanrıça inancının arketip olduğunu, spekülasyona varan yorumlarla savunmuştur. “Yaşayan Tanrıça” ve “Eski Avrupa’nın Tanrıları ve Tanrıçaları” adlı eserlerinde, Anadolu ve Mezopotamya’daki Neolitik dönem tanrıça heykelcilerini kanıt gösteren Gimbutas, bulguların Avrupa ve Ön Asya’da anaerkil ve çiftçi toplumların, refah koşullarında ve barış içinde yaşadıklarının kanıtı olduğunu savunmuştu; Çatalhöyük, ona göre ilkel refah toplumunun en önemli belgesi idi. Az sayıda da olsa Çatalhöyük’te çıkarılan erkek idollerini görmezden gelmişti. Neolitik çağın ortalarına kadar görülmemiş savaş olgusunu; Karanlık Çağlar olarak anılan M.Ö. 5 bin ile 3 bin yılları arasında, Kuzey steplerinden gelen atlı Barbar Kavimlerin saldırısı ve şiddet ile açıklamıştı. Gimbutas’a göre Barbar Kavimlerin saldırıları sonrası zayıflayan Neolitik dönem anaerkil refah toplumları yıkılmış devamında savaşçı, ataerkil ve eşitsizlik üzerine kurulu şehir devletleri kurulmuştu. 
Fertility Goddess Figurine found Anatolia - circa 6000-5000 BCE, made in stone, late Neolithic Age, hight 15 cm - at the Barakat Gallery, USA
Bereket Tanrıçası figürü - Anadolu, M.Ö. 5 bin, taş oyuntu
Gimbutas’ın çarpıcı argümanları -özellikle Feministleri tatmin edecek bir gerçekliği savunsa da –sonuç itibariyle açıkça ideolojikti; bulgu çeşitliliğini, antropolojik durumları görmezden gelmişti. Neolitik ve sonrası dönemlerde tarım toplumları içinde de iç düzensizlikler, kırımlar görülmüştü. Birçok Neolitik yerleşim alanın doğal bir şekilde, dış saldırı olmadan sonlandığı bilinmektedir; hatta Çatalhöyük gibi atipik bir yerleşimin sonlamasının sebebi henüz tek bir nedenle açıklanamamıştır. Sonuçta tanrıça hipotezi ile M. Gimbutas, arkaik ve modern kadın arasında köprü kurmak için -tarihi İpek Yolu’nun izini sürer gibi- Çatalhöyük idollerinden Anadolu kilimlerine, Menderes desenlerine kadar uzanan bir vajina stilizasyon üzerinden kendi görmek istediği vulva ideolojisini, tarih fantezisine dönüştürmüştür.
Goddess or Woman figurine -no head- from Anatolia, circa 4200-3700 BC, made Limestone, - late Neolithic age, height 23.5 cm
Tanrıça yada Kadın figürü - Anadolu, M.Ö. 4200, kireçtaşı, 23 cm
Hacılar Tanrıça yada Kadın Figürleri
Hacılar bölgesi -Burdur sınırları içinde- tıpkı Çatalhöyük gibi Neolitik Çağ Anadolu uygarlıkları hakkında birçok bulguyu günümüze taşımıştır. Hacılar’da keşfedilen tanrıça yâda kadın temsillerinin çoğunlukla tahıl ambarları, ev tabanları ve ocaklarında bulunması; Bereket Tanrıçası kültünü destekler görünümdedir. Hacılar figürleri -kendi içlerinde sınıflandırma olarak- ayak duran, oturan, dinlenir durumda ve çocuğu ile temsil edilen tanrıça yâda kadındır. Figürlerde dikkat çeken ve Hacılar bölgesinin izi olarak kabul edilen yüz hatlarıdır, ağız yoktur ve göz bölgeleri aynı oval çizgilerle imlenmiştir.
Standing Mother Goddess statuette - from Hacılar in ancient Anatolia, circa 6th c. BCE, late Neolitic Age - at the Anatolian Civilization Musem, Ankara
Ayakta duran Tanrıça yada Kadın figürü - Hacılar, M.Ö. 6 bin  

Hacılar Neolithic Mother Goddess of Female figurine- form Hacılar in Neolitik Anatolia
Hacılar Tanrıça yada Kadın figürleri

Hacılar’da şimdilik hiç erkek heykelcik bulunamamış; erkek çocuklar annesinin kucağında temsil edilmiştir. En dikkat çeken figür “Ayakta duran tanrıça yâda kadın” idolüdür. M.Ö. 6 binli yıllara ait eserde tanrıça, kolları iki yanda kalçalarına bitişik ve ayakta görülmektedir ve benzerlerine göre farklıdır. Aynı bölgedeki Kuruçay Höyük’de de benzer objeler bulmuştur. Kuruçay’da bulunan M.Ö. 5 binli yıllara ait kırmızı boyayla astar çekilmiş kil eserde tanrıça; elleri göğüsleri üzerinde ve göğüslerini işaret edercesine dururken; geniş kalçası ve şişkin karın bölgesi ile doğurganlık görümündedir.
Hacılar Neolithic Mother Goddess of Female figurine - from ancient Anatolia, Neolithic Age - Anatolian Civilization Museum, Ankara
Hacılar Tanrıça yada Kadın figürleri - Hacılar, Neolitik Anadolu
Kurçay Höyük Goddess or Female fugirine - from Burdur in Anatolia, circa 6000-5000 BCE, Neolithic period
Kuruçay Höyük Tanrıça yada Kadın figürü - Burdur, M. Ö. 5 bin, boyama kil

Çatalhöyük ve Hacılar kazılarında çıkarılan M.Ö. 8 bin ile 6 bin arası yıllara ait bulgular göstermektedir ki, Neolitik Anadolu’da -atipik bir habitat içinde- simgesel ve pratik düzlemde hem tanrıça kültü hem de ilkel, şamanik inanç iç içedir. Hala devam eden Höyük kazıları düşünüldüğünde tarihin o dönemine özgü ve kolektif deneyimler; daha sonraki tarihi katmanlarına çoğunlukla taşınamamıştır.
Çatalhöyük and Mother Goddess or Female figurines - Neolithic Age in Anatolia - at the Museum of Anatolian Civilizations, Ankara
Çatalhöyük ve Hacılar Tanrıça yada Kadın heykelcikleri - Neolitik Anadolu - Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara

Göbekli Tepe ve Tanrıça Tezinin Zayıflaması

M.Ö. 10 binli yıllara ait –şimdilik, bulunan en eski tapınak- olan Göbekli Tepe’de, belirgin ana tanrıça kültüne rastlanmadı. Göbekli Tepe ile tapınak çevresinde -yerleşik hayat bulgusu olmasa da- insanların düzenli olarak ritüel, hayvan kurban etme hatta Potlach benzeri komünal paylaşım eylemleri yaptıklarına dair verilere ulaşılmıştır. Görsel betimler, çoğunlukla animalist inanış ve eril figürlerden oluşmaktadır. Göbekli Tepe’nin bulunması ile “Neolitik dönem ve Ön Asya’da Ana Tanrıça inanışı geçerliydi” genellemesi zayıflamış oldu.
Göbekli Tepe - The oldest temple in the World - from Neolithic Age in Anatolia
Göbekli Tepe'deki T Anıtı 

Kibele: Anadolu’nun Bereket Tanrıçası

Anadolu’nun Neolitik dönem ve yazılı tarih öncesi tanrıça idolleri, M.Ö. 2 binli yıllardan itibaren arkeolojik katmanda ortadan kayboldu ve bu tarihlerde Hititler ortaya çıktı, yazı kullanılmaya başlandı. Hitler çok tanrılı, tanrıçalı dini benimsediler ve Hititler’e kadar isimsiz olan Ana Tanrıça, onlarla beraber “Kubaba” adını aldı. Hititler’den sonra Anadolu’nun en güçlü devletini kuran Frigler, tanrıçaya “Kibele” adını verdiler. 
Statue of Cybele and children - from Asia Minor, circa 7-6th c. BC - at the Antalya Museum, Turkey
Kibele ve çocukları heykeli - M.Ö. 7. yüzyıl, Antalya

Kibele, Bereket Tanrıçası ve Ana olarak kabul edilmişti. Frigler, şehirlerini koruyan tanrıçanın bereketini kutsamak için tapınak rahiplerini hadımlaştırmış, seçilmiş ve özel olarak beslenmiş erkekleri, -tıpkı Sümer’lerde olduğu gibi, Kibele’nin öfkesini dindirmek ve inayetine ulaşmak için kurban vermişlerdi. Kibele, daha sonra Ege-Akdeniz pagan dünyası üzerinde de etki gösterdi. Gordion’da bulunan bir Frig tapınak yazısında mealen şöyle yazmaktadır: “…Kybele hem hayat verir, hem de hayat alır.”

Anadolu’da Tarih Öncesi Mağara Yaşamı


Paleolitik Çağ yaşam yerlerinin olduğu Anadolu’nun birçok bölgesi, araştırma yetersizliğinden dolayı hala çok az bilinmektedir. Anadolu’daki kazı alanlarındaki bölgelerin tabakalanması, fauna ve flora yapısı ve kronolojik döküm henüz kesinlik kazanmamıştır. Anadolu’da Paleolitik ve Mezolitik döneme ait binlerce alet-gereç ve taşınabilir eşya bulunmasına rağmen insan fosiline henüz çok az rastlanmıştır. Mağara yaşam alanları içinde sadece Karain Mağarası’nda tanımlanmış Paleolitik insan fosili bulunmuştur. Kazı çalışmalarının bazı bölgelerde yoğunlaşıp, bazı bölgelerde hiç başlamamış olması nedeniyle veriler ve genellemeler; bazen belirsizlikler içermektedir.

Cave of Karain, at the Antalya in Turkey
Karain Mağarası'nın girişi

Yarımburgaz Mağarası

İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, Paleolitik Çağ üzerine kazı yapılan önemli bulgu merkezlerinden biridir. Mağara da insan fosiline rastlanmamasına rağmen Alt Paleolitik Çağ insanın habitatı ile uyumlu çok sayıda küçük boy taş aletler ve ayı azı dişileri (yaklaşık 160 ile 250 bin yıl öncesine ait) bulunmuştur Çakmaktaşı ve kuvarstan yapılma bu basit yongaların içinde, Avrupa’da bulunan “Acheul türü” iki yüzeyli taş aletlere rastlanmamıştır. Yarımburgaz Mağarası’nda insan fosiline rastlanmamasına rağmen keşfedilen taş aletler ve hayvan fosilleri, çevrede yaşamış Paleotilik insanın veya Homo Erectusların; bölgeyi kalıcı yaşam alanı olarak olmasa dahi geçici barınak olarak kullandıklarını göstermektedir.

Kars Yöresindeki Mağaralar

Yazlıkaya, Mağaracık ve Kurbanağa Mağarası’nı içine alan Kars yöresinde; Mezolitik dönem avcı-toplayıcı yaşamına ait el baltaları ve iri yongalar; ayrıca Tunç Çağına ait çanak-çömlek parçaları bulunmuştur. Mezolitik Dönem buluntularına sahip bölgede, 1970’li yıllarda yapılan kazılarda Alt yâda Üst Paleolitik döneme ait bulguya rastlanmamıştır. Yazlıkaya ve Kurbanağa mağaralarında tarih öncesi kazıma duvar resimlerini bulunmuştur ama bunlar Paleolitik değil; daha yakın zamanları içeren Neolitik ve Tunç Çağı dönemlerine aittir. Bölge mağaralarında yapılan kazı çalışmalarının yarım kalması sonucu; alt toprak katmanlarına inilmemiş ve Paleolitik dönem insanı konusunda kesin bilgiye ulaşılamamış, kronolojik sınıflandırma yapılamamıştır.
human and animal figurine - from Cave of Yazlıkaya, from Neolitic Age in Anatolia
İnsan ve hayvan figürü - Yazılıkaya Mağarası


Karain Mağarası

Karain Mağarası, Anadolu’da insanlar için yaşam alanı olmuş en büyük mağaradır. Antalya’nın kuzeyinde bulunan Karain; Alt Paleolitik, Neolitik, Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar tüm evrelerin bulgularına sahip ve stratigrafik sürelilik gösteren Anadolu’daki tek mağaradır. Mağara bölgesinde yıllardır süren ve hala devam eden kazılar nedeniyle, bulguların kesin kronolojik dökümünü hala yapılmamıştır. Derinliği 50 metreyi geçen mağara, üç ana boşluktan oluşmaktadır; en üste yer alan birinci boşluk kendi içinde beş göze sahip iken, mağara içeri doğru hazne olarak derinleşmektedir; iç bölgeleri oluşturan ikinci ve üçüncü boşlar, göz alıcı kalın sarkıt ve dikitlerden oluşmaktadır.
Chipped stone tools from the Paleolithic period, from Cave of Karin in Turkey
Yontma taş aletler, Orta Paleolitik dönem, Karain Mağarası
Mağarada yapılan katman kazıları sonucu; Alt (140 bin yıl öncesi), Orta (140-40 bin yıl) ve Üst (40-10 bin yıl) Paleolitik Çağ bulguları, tarihsel ilerleme süreci içinde takip edilebilmektedir. Alt dönemde çift yüzeyli el baltası ve kazıcı taş aletler bulunurken, Orta dönemde taş aletlerin sayısında ve çeşitlerinde (ön kazıyıcılar, deliciler, dişlemeli aletler, uçlar) artış görülmektedir. Üst dönemde ise taş aletlerin yanı sıra hayvan kemiklerinden yapılmış aletlere ulaşılmıştır. Ayrıca hayvan kemiklerinden yapılmış cımbız, iğne ve kolye benzeri nesneler keşfedilmiştir. Arkeolojik katman kalınlığı 10 metrenin üzerinde olan “E Gözü” bölümünde, Paleolitik Çağın tüm dönemlerine ait verilere ulaşılmıştır. Karain “B Gözü”ndeki katmanda ise Paleolitik dönemle birlikte Kalkolitik ve Neolitik dönemin izlerini taşıyan “taşınabilir ilk sanat ürünleri” olarak kabul edilen takı ve boncuk ile çok sayıda boyalı seramik parçaları bulunmuştur. 2007 yılında yapılan alt seviye kazılarında bulunan iki yüzeyli elbaltası, mağaradaki insansı canlı geçmişinin 400-450 bin yıl öncesine kadar uzandığını göstermektedir.

Cave of Karain in Turkey, stalactites and stalagmites
Sarkıtlar ve Dikitler - Karain mağarası

Mağarada, insan kafatası parçası ve azı dişi bulunmuştur. ESR ve TL yöntemleri ile yapılan yaşlandırma çalışmaları sonrası bu insan kalıntılarının; Homo Neanderthal insana ve Orta Paleolitik Çağa ait olduğu kanıtlanmıştır. Mağara içinde yanmış hayvan kemiği parçalarının bulunması, ateşin mağara içinde kullanıma işaret etmektedir. Karain, Helen ve Roma kültürü zamanında tapınak (adak mağarası) olarak kullanılmış; adak sunularına işaret eden Grekçe kitabe yazıları, adak yeri ve mumluklar bulunmuştur.

Greek inscription - at the Cave of Karain
Grekçe Kitabe - Karin Mağarası

Öküzini Mağarası

Karain Mağarası’nın hemen yanında bulunan Öküzini Mağarası, Mezolitik dönemden Neolitik döneme kadar yaşam alanı olarak kullanılmıştır. Mağaraya ismini veren ve Avrupa’daki Paleolitik Çağ mağara resimleri kadar etkileyici olan giriş kısmındaki kazıma (gravür) öküz resmi ise, kazı sonrası gerekli önemler alınmadığı ve kalsitleşmeye maruz kaldığı için bugün görülememektedir.


İnkaya Mağarası

2016 yılında Balıkesir’deki Baltaıin ve İnkaya Mağarası’nda, Neolitik Çağ’a ve 8 bin yıl öncesine ait duvar resimleri bulunur. Duvardaki resimlerde şaman ve avlanma figürleri vardı. Baltalıin Mağarası’daki resimde avcı insanların tuza doğru sürüklediği hayvan sürüsü ve geyik avı betimlenir. İnkaya Mağarası’daki duvar resimlerinde dans eden ikisi kadın ikisi erkek dört kişi vardır. Bu kişilerin hemen yanında üzerine post giymiş farklı görünümde, muhtemel Şaman, bir insan figürü dans edenlere eşlik ederken çizilmiştir.
İnkaya Mağarası 8.000 yıllık duvar resimleri, Balıkesir
İnkaya Mağarası - 8 bin yıllık duvar resimleri, Balıkesir

Medeniyetin Başlangıcı ve Sanat, İnsan Kurban Etme ve Tanrıça İnanna


Konuşmacı: İskender Savaşır



Uyarı: Seminer notları konuşmacının sunumunu tam olarak yansıtmıyor olabilir!  - Ahmet Usta



Yerleşik Hayat ve Site Yaşamı


Mezopotamya’daki site yaşamı, güçlü bir devlet organizasyonu ve bürokrasi getirdi. Medeniyetin oluşması ile örneğin Sümer halkında yaşam süresinde kısalma görüldü, bunun nedeni yerleşik hayat ile birlikte hayvanlarla birlikte barınma ve salgın hastalıklar idi. Bu dönemde at, sığır ve domuz evcilleştirildi.

Tarıma dayalı ilk medeniyet olarak Mezopotamya sitelerinin, yanı sıra aynı dönemde toplayıcı-avcı olarak yaşan sürü toplulukları da, site dışında yaşamaya devam ettiler. Toplayıcı-avcı ve kan bağı üzerinden sürü halinde yaşan bu kitleler daha saldırgan, yağmacı oldukları için tarihte çoğunlukla barbar olarak nitelendirildiler. Barbarlar, yerleşik hayat sürmedikleri için zamanla üreme olarak faklı kan bağları ile değişik etnik kompozisyonlar göstermeye başladılar.

Bu dönemde site/devlet yapısı içerisinde rahipler, medeniyet öncesi homo erectus ve sapiens kökenli şamanın, dini ve sosyal işlevlerini devraldılar. Yerleşik olmayan topluluklarda da, şahman benzeri insanlar bulundu ama bunlar site içindekiler rahipler gibi ticari-siyasi güçten biraz daha farklı olarak mistik-büyücü yanlarını koruyorlardı. Akdeniz havzası-Mezopotamya ile Himalaya paralelindeki yerleşik topluluklara medeniyet/site devletleri denilirken, Kuzeyinde kalan bölgelerdeki Türkler, Moğollar, İskitler v.s. den oluşan topluluklara, “bozkır imparatorlukları” denildi.
mağara sanatı resminde bir şaman figürü - Güney Afrika'dan

"İnsan Kurban Etme" Ayini


Medeniyetin ilk yıllarında, tarım öncesine dayanan kurban etme ayini vardı. Bu ayin, tanrı efsanelerinin öncesinden geliyordu. Burada önemli bir nokta, kurban etme ayinlerine ait henüz arkeolojik kanıt yoktur ama antropolojik olarak kaynaklar bulunmaktadır. Tarıma dayalı ilk toplumlar, Kozmosun devam edebilmesi için kurban verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bu amaçla, seçilen gürbüz bir delikanlı yıl boyunca doğanın nimetleriyle iyice besleniyor, tapınak rahibesi ile çiftleştirilip sonra hasat zamanı parçalanıp, parçaları kosmosun ebediyeti için tarlalara serpiliyordu.
Atargatıs - Nabatalılar'ın Bereket Tanrıçası

Pier Paolo Pasolini’nin muhteşem filmi Media'da, "insan kurban etme ayini" çok etkileyici biçimde anlatılır. Gerek "kurban" anlatısı, gerek ise Pasolini’nin özgün sinematografisi için izlenilmesini şiddetle tavsiye ederim.

Aynı dönem içinde, site ve yerleşik hayatın dışında kalan, örgütlü olarak kabile düzeninde yaşamaya devam eden yarı "barbar topluluklar" vardı. 

Savaş ve Ticaret

Yerleşik ve bozkır toplumların savaş taktikleri de birbirinden farklı idi. Her iki toplulukta savaş ve işgal döneminde yağma ve katliam yapıyordu. Mesela Moğollar çok farklıydı işgal ettikleri yerde, kimi zaman hiçbir medeniyet kalıntısı ve canlı bırakmıyor, kimi zamanda az zarar veriyorlardı.

Bozkır imparatorlukları da, site devletleri gibi ticarete önem vermek zorundaydılar, hatta Cengiz Han ile Moğollar, tarihi İpek Yolu’nun uzun bir dönem hâkimi oldular. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir topluluk kendine yeter artık, birikimi sağlayamadığı için topluluklar her zaman ticaret yapmak zorunda kalmıştır ve her zaman ticaret vardı.

Medeniyetin Başlangıcından Sanat

Sanat örneklerine bakıldığı zaman bozkır ve medeniyet sanatının çok net ayrılıklarını görebiliyoruz. Yerleşik toplumların sanat ürünlerinde, süslemecilik ön plana çıkıyordu. Medeniyetin doğuş yıllarındaki sanatta yine belirgin olarak Ana Tanrıca temsilini görüyoruz fakat yerleşik hayatla birlikte tanrıça figüründe büyük bir çeşitlenme ve değişim başlıyor.

Tarih öncesi Lausse Venüsü (eksi 20-25 bin) heykelciğideki tanrıçanın elindeki boğa boynuzundan  dönem insanın asgari bir aritmetik bildiğini söyleyebiliriz. Boğa hayvanı, ana tanrıçanın önemli bir temsilini oluşturuyordu ve kutsal olarak kabul ediliyordu.
Laussel Venüsü 
Ana tanrıça figürlerinde evrensel olan, tanrıçanın yüzünün gizli veya belirsiz oluşudur. Venüs heykelciklerinde yüz hatları belirsizleştirilip, kutsal kılınırken vulva bölgesi ise doğurganlığa vurgu olarak abartılı biçimde temsil edilmiştir.

Tarih öncesi ve neolitik çağda insanları sanat yapmaya iten motivasyon, "ölümün ve doğumun gizemi" olmuştur. Benim şahsi fikrim, ana tanrıca figürlerindeki motivasyon ölüme değil; doğumun gizemine, doğurganlık-yaradılış mucizesine bağlı olarak gelişmiştir.

Neolitik çağ birlikte sanat eserlerinde başka kadın figürüleri karşımıza çıkmaya başlıyorBu dönem ana tanrıça figüründeki değişimin önemli örneği olarak “sürüngen kadın” temsilinin belirmesini gösterebiliriz.
       Sürüngen Kadın - figurines with reptilian looking heads -  6000 BC-4000 BC
Paleotik çağdaki ana tanrıça figürü üzerinden yaptığımız genellemeleri, neolitik çağda artık yapamıyoruz, tanrıça fügürleri çeşitleniyor ve farklılaşıyor. Ana tanrıçadaki doğum-bereket temsili, neolitik çağ birlikte yavaş yavaş aşk ve güzellik kavramına doğru değişmeye başlıyor.

Sümer Tanrısı İnanna

Neolitik çağa ait ilk yazılı kayıt olan ambar kayıtlarından sonra günümüze gelen ikinci bulgu, “İnanna’nın yer altına inişi” adlı anlatı şiiridir. Tarım toplumlarının ilk dönemlerinde Sümer tanrısı İnanna'yı görüyoruz ve mitik inanışın temelini oluşturuyor.

İnanna göğe, yeryüzüne ve yeraltına egemendi. O, Tanrı Enlil'e isteğini yaptırmış, Enki'yi aldatamayı başarmış, cazibeli kadın tanrıydı. İnanna, bereket ve yer değiştirmenin (ticaret, hırsızlık, ölülerin yerin altına inmesi gibi) tanrısıydı. İnanna’nın bereket tanrısı olarak yılın 6 ayı yer üstünde, 6 ayı da yeraltında yaşadığına inanılıyordu. Kurban etme ayinlerinin üst mitik yapısının, İnanna’nın yeryüzündeki yaşamına ve bereketine şükran olduğunu söyleyebiliriz.
Mezapotamya Ana Tanrıçalarından İştar - M.Ö. 4 binler
Mezapotamya’nın tanrısı İnanna figürünü, daha sonra farklı isimlerde diğer mitolojilerde görüyoruz. İnanna, Akatlar'da İştar, Mısır’da İsis, Anadolu’da Kibele, Yunan’da Afrodit olarak ortaya çıkmıştır. İnanna, zaman içinde tarımsal yaşamdaki bereket tanrısı figüründen, Helen dünyasındaki Afrodit temsiline ve arzu noktasına kaymıştır.