İdealar Öğretisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İdealar Öğretisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sokrat, Platon ve Devlet


Sokrat Öncesi Yunan ve Platon

Sokrat öncesi Arkaik Yunan insanı için yaşam, geçmiş ya da gelecek değil, şimdinin deneyimi idi. Yaşadığı anının deneyimleri ile bütünleşen ve onları kendi bedeni karşısında nesne olarak görmeyen Yunan insanı, bugünkü anlamda özne olmamıştı. Sokrat sonrasında ise, Yunan insanı özellikle Platon’un idealist düşüncesinin etkisiyle değişime uğradı, gerçeklik ile ilişkisini düşünce ve onun tasvirleri üzerinden kurmaya başladı. Geç dönem Yunan kültüründe ortaya çıkan bu idealizasyon ile insan, beden-imge bölünmesi içinde ontik bütünlüğünü kaybetti.

Platon, yeryüzü fenomenlerinin form olarak “idealar dünyası”nın eksiltili birer yansıması olduğunu söylemişti. İdealar öğretisi’ne göre gerçeklik, nesnel veya öznel, idealardan doğan ve yansıyan eksik izdüşümlerdir. Platon’a göre doğayı (physis) oluşturan her şey, görünür veya hissedilir olmaklığı içinde neşet ettiği idealara doğru varoluşlarını tamamlamak amacıyla hareket etmektedir. Platon, “Devlet” adlı kitabında ideal bir toplum yönetimzinin ve devletin yapısının nasıl olması gerektiğini anlatmıştır. Sınıflı toplum yapısı içindeki insanların, “yurttaşlık bilinci” ile ideal devlet yönetimi altında bütünleşeceğini ileri sürmüştür. İdealar öğretisinin öngördüğü gerçekliğin, hakikat karşısında eksik olması; ütopik düşüncenin güncel ve gelecek üzerine projeler geliştirmesine temel kaynak olmuştur.

Antik Yunan, Polis, Demos, Köle

Arkaik dönem ile birlikte M.Ö. 800’lerden başlayıp, M.Ö. 300’lere kadar devam eden Yunan medeniyeti, siyası ve ekonomik olarak büyük ölçüde bağımsız site devletlerinden oluşmuştu. Yunan medeniyetinden günümüze kalan eserlerin büyük çoğunluğu, Atina ve çevresine dayandığı için genellemelerin ve tartışmaların ana kaynağı, Atina şehir devleti (polis) olmuştur. Atina şehri, “doğrudan demokrasi”nin tarihte etkin olarak uygulandığı ilk yer olarak kabul edilmiştir.

Yunanlılar zaman içinde Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz kıyılarını kolonize ederek verimli topraklara ve ticaret ağına sahip oldular. M.Ö. 5. yüzyıl, Attika topraklarının en verimli dönemi oldu ve tarihte “altın çağ” olarak anıldı. Atina demokrasisi, sadece “demos” adı verilen özgür erkeklerin (yurttaş) oluşturduğu bir yönetim biçimi idi. Demos, çalışmayan ve köle sahibi olarak toprak üzerinden “artık birikimi tüken” sınıf idi. Bu bağlamda, antik Yunan dünyasında özgür olmanın birinci şartı, çalışmamaktı. Kölelerin, kadınların ve Atina’lı olmayan insanların, Polis adı verilen şehir devletinin demokratik yapısında şehri yönetme, yurttaşlık ve oy hakkı yoktu. Atina'da nüfusun yaklaşık beşte dördü; köle, kadın, yabancılar ve çocuklardan oluşuyordu. Demos’un oluşturduğu halk meclisi (Ekklesia) toplam nüfusun %10’u civarındaydı.

Demos, topraktan ve temel ihtiyaçlardan bağımsızlaşmış “serbest zaman faaliyeti” içindeki erkekler topluluğu idi. Şehir devletlerinin özellikle Atina’nın gelişimini sağlayan temel etken, kölelerin beden gücünün “verimli” kullanılması idi. Köleler çoğunlukla dış bölgelerden, kolonilerden getirilmişti. Antik Yunan’daki özgür insanının temel özelliği, kölenin yaptığı biyolojik-yaşamsal gereklilik için çalışmaktan özgürleşip, serbest zamanını kendisi ve polis için kullanmasıydı. Antik Yunan insanı, böylelikle doğayı ve doğasını aşmak amacıyla eyleme geçmiş, tarihe kalıcı izler bırakabilmek adına politikaya, felsefe ve sanata yönelmişti. Modern dünyadaki siyaset ve demokrasi tartışmalarının referans noktası olarak kabul edilen Atina demokrasisi, demos olmayanları yok saydığı, değersiz kabul ettiği ve öteki olmaya tabi kıldığı için aslında totaliter bir yapılanma idi.

Meritokrasi: Liyakat Sistemi

Devlet yönetiminin bireysel özellikleri gelişmiş ve yetenekli kişilerin elinde olmasını savunan Meritokrasi, liyakat esasına dayanır. Likayat esası, ilk olarak Platon’un “Devlet” adlı eserinde detaylandırılmıştır. Platon, kurguladığı ideal devlet düzeninde yönetici kadroların meritokrasi ile oluşturulması gerektiğini savunmuştur; ona göre iyi devlet yönetimi için, yeteneğini ve bilgi birikimini ispatlamış insanların kamu yöneticiliği yapması zorludur. Ve devletin en üst noktasında yönetimi liyakat ile elde etmiş “bilge-filozof krallar” bulunmalıdır. Diğer yandan meritokrasi düşüncesi, aslında açık olarak seçkincidir. Ekonomik ve siyasal birikimi yüksek aile bireylerinin eğitim ve gelişim olanağının daha fazla olacağı düşünülür ise, “meritokratik sistem” içerisinde toplumun diğer kesimlerindeki gençlerin-bireylerin kabiliyetlerini ortaya çıkarma imkânları çok azdır. Bu sebep ile meritokrasi, zaman içinde kendisinden beklenen radikal demokrasiyi değil, oligarşik yapıları doğurmuştur.

Ütopyalarda Mülkiyet ve Emek

Platon’dan başlayarak ideal devlet amacı ile kurgulanan ütopyaların temel hedefi, özel mülkiyet sorunu olmuştur. Platon, “Devlet” adlı eserinde özel mülkiyeti, sadece yönetici sınıfa yasaklamıştır. Ona göre ideal yönetim için yönetici, kamu mülkiyeti dışına çıkmamalıdır. More, özel mülkiyetin temel sorun olduğunu düşünmüş ve eşitlik için özel mülkiyeti tüm vatandaşlara yasaklamıştır. Campanella’nın ütopik anlatısında da özel mülkiyet kaldırılmıştır. Devlet mülkiyetini temel alan bir yaşam kurgulaması nedeniyle klasik ütopyalar, açıkça totaliter anlatılardır.

Ütopyaların yöneldiği bir diğer çözüm projesi, emek ve çalışma süresi koşullarının iyileştirilmesidir. İnsanın “serbest zaman” faaliyetleri sorununa cevap vermek, ütopyacı düşüncenin temel dinamiklerinden biridir. Platon’un ideal devletinde sekiz saat, More’un anlatısında altı saat ve Campanella’nın hayalinde dört saat olan günlük çalışma süresi; keyifli bir yaşam için yeterlidir. Birçok ütopyada çalışma süresinin düzenlenmesi ile birlikte tembellik, suç olarak tanımlanmıştır. Modernite ve çalışma koşulları, ütopya metinlerini özel mülkiyet ve emek sorununu çözmeye yönlendirmiştir. Liberal ekonominin çözümsüz kaldığı emeğin doğası ve verimliliği, serbest zaman ve tam istihdam gibi konular modern ütopya ve distopyalarda çözüme kavuşturulur ya da çözümsüzdür.