Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sanat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Aristoteles ve Sanat: Mimesis, Katharsis, Poetika ve Güzel


Poesis ve Poetika
Platon, sanat objelerini, taklit nedeniyle İdea’ların eksiltili ve kusurlu kopyaları olduğu için estetik yanlarına rağmen önemsiz; hatta insanda pasif duygular geliştirdiği için -özellikle şiir- sakıncalı görürken; Aristoteles, sanatı, insan varoluşunun zemini, hakikatin yansıması ve varlığa gelme alanı olarak açıklamıştır. Sanat hakkında görüşlerinin temeli “Poetika” adlı eseridir, ayrıca “Metafizik” adlı kitabında sanatı ve meydana gelmesini epistemik kökeniyle işlemiştir. Poetika’daki sanat kuramı, şiir ve özellikle tragedya üzerinedir. Tragedyada estetik hazdan önce, ahlaki etki önemlidir ve “Yüce” olanı sorgular sanat eserinde. (Tragedya ve Poetika hakkında bir başka yazı için tıklayınız)

İnsan olmanın üç edimi olduğunu söyler: bilme (episteme), eyleme (praxis), yaratma (poesis). Yaratma (poesis) ile ortaya çıkan poetika dır. Poetika, teknik beceri ile iyiyi ve güzeli ortaya çıkarma amacındaki “yapma-yaratma” eylemidir. “Sanat, akıl tarafından belirlenen amaçların gerçekleşmesini, varlığa gelmesini sağlayan bir yapma-yaratma yetisidir.” der Aristoteles. Poetika, insan el emeğinin (tekhne) müdahalesi ile doğanın nesnesinde bulunan özün, gücün (dynamis) yeni bir form içinde görünüm kazanmasıdır. Sanat eseri, maddenin form ile dönüşerek, gerçekliğe dahil olmasıdır. Toprak maddesi, tuğla formuna dönüşür; tuğla maddesi duvarda başka bir forma evrilir. Sanatın ortaya çıkmasında iki temel neden vardır Aristoteles’e göre: insanın taklit etme dürtüsü ve taklit edilmiş şeylere karşı duyumsanan hoşlanma duygusu.


Mimesis

Sanatın kökenini Mimesis (taklit, öykünme yetisi) ile açıklar Aristoteles. Mimesis’i meydana getiren kuvvet, insanın doğal yatkınlığından ortaya çıkar. Şöyle der: “Herkesin hem taklit etmesi, hem de taklitlerden hoşlanıyor olması, çocukluktan itibaren gelişen bir özelliktir. Çünkü insan, taklit etmeye en yatkın canlıdır ve öteki canlılardan bu bakımdan ayrılır ve ilk bilgilerini taklit yoluyla edinir. Bunun kanıtı ise eserlerde ortaya çıkan durumdur. Resimlere bakmaktan zevk almamızın nedeni, bakarken öğrenmek ve her birinin neye ilişkin olduğu konusunda sonuç çıkarmaktır. Öğrenmek, yalnızca filozoflar için değil, diğer insanlar için de en haz verici şeydir.” Bilen insan (homo sapiens) taklit ederek dil öğrenir, bilgiyi aktarır. İnsan ve tarih, mimetik iç tepinin bağlarından kurulmuştur.
Mimesis, öykünen özne (sanatçı) ve nesnesi arasında vuku bulur. Peki, mimetik şey nedir? Nesneye yönelen özne, onu üç durumda taklit edebilir. 1- Nesne ne ise, o olarak 2- İnsanların nesneye dair inanç ve duyguları ne ise, o olarak 3- nesne nasıl olması amaçlanıyorsa, Güzel İdea’sına nasıl yakınlaşmak isteniyorsa, o olarak. Yani sanat; gerçek, mit ve ideal -olasılık olarak- üzerine inşa edilebilir. Sanatın objesini, ne ise o olarak yani gerçeklik ile taklit etmeye atlet heykelleri, portre resimleri örnektir. Ama Myron’un “Disk Atan Atlet” heykeline baktığımız zaman; hem doğal gerçeklik, hem mitik inanış, hem de görünür hale getirilmek istenen ideal uyum, ahenk ile birlikte tek bir yontu üzerinde sanatın tüm izleğini görmek mümkündür. Ne ise o olarak taklit eylemini, sadece kopyacılıktan, zanaatçılıktan sıyırıp; etik ve estetik düzleme taşımak ister ve sanatı, idea’ların izlerinin fenomenler dünyasında form kazanması olarak görür Aristoteles ve idealisttir. Bu sebeple gerçekliğin yanı sıra “olması lazım gelen”, “imkânsızlık” ve “akla aykırılık” kategorilerini de sanatın, poetika’nın amacı sayar.
Ortaya çıkacak sanat, gerçekliğin ve doğanın üstündedir ve ideal olanın yansısıdır ona göre. İdeal olana yönelmiş mimesis, realite içinde olmayan imkânsız ve saçmayı nesnenin formuna yansıtmalıdır. Ereğine uygun ama realite içinde imkânsız (a dynatos), imkânın yokluğunda ideale yönelmiş olarak ortaya çıkan eser, sadece ideal olarak bile realiteden üstün ve değerlidir Aristoteles’e göre. Mimesis, erekliliği içinde, nesneyi olması istenene taşıdığı, idealize ettiği zaman; sanat, bize doğanın fiziğinde henüz ortaya çıkmamış varlıkların yetkin formlarını (eidos-hyle) verdiği, görünür kıldığı için realiten üstündür. İmkânsız ve saçma olanın eserde görünüm kazanmasının, kamunun görüşüne (izleyici) sunulmasının; logos’u geliştireceğini, etik düzlemde iyi olana bağlanıp, iyi olduğu içinde güzeli yansıtacağını söyler.


Katharsis

Eski Yunancada kötü ve zararlı maddelerin vücuttan atılması anlamına gelir Katharsis, aynı zamanda etik ve dini edimlerin amacı olarak “ruhsal temizlenme ve arınma” anlamı taşır. İnsanda birikmiş aşırı duyguların hatta dürtülerin akıtılması, boşaltılması ve saflaştırmasıdır. Mimesis ile ortaya çıkardığı eser, seyircide meydana gelen haz, acı ve benzeri duygulardan arınma (katharsis ton pathematon) ile tamamlanmalıdır Aristoteles’e göre.
Sanatı, estetikten önce etik (ephos) içinde değerlendirir ve özellikle tragedyanın temel işlevinin arınma olduğunu düşünür ve şöyle der: ”Tragedyanın ödevi; uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu, tutkulardan temizlemektir.” İzlemenin hatta görmenin vereceği katartik etki sonucu, seyirciyi yani Polis yurttaşının duygusal olarak iyileşmesini, uyumlu hareket etmesini amaçlamıştır Yunanlılar. Aristoteles seyircide kathartik etki oluşturması için tragedyanın realitenin dışına çıkan mimesis sunması gerektiği söyler; bu sebeple asil kahramanlar, belirsiz kader ve şiirsel dil kullanılmalıdır. Diğer sanat eserlerini de, örneğin müzik, bu bağlantıyla açıklar: “melodilerin tesiri altında ruh boşalır, temizlenir (katharsis) ve rahatlar. Temizlenme veren melodiler, bütün insanlara saf zevk verir.” Sanat etkinliğinde, mimesis sebep; katharsis tepkidir.

Aristoteles’te Güzel

Metafizik’te “Güzel” için şöyle der Aristoteles: “Güzel’in en üstün formları yasalara uygunluk, simetri ve belirlenimdir.” Güzel, evrensel matematiğin formel yasalarına uygunluk içinde, simetri ve uyum gözeterek, tek tek parçaların bütünlük oluşturduğu bir harmoni zemininde ortaya çıkar. “Güzel, düzen ve büyüklüğün içinde bulunur.” der. Güzellik düzen, sınırlılık ve parçaların uyumlu biçimde birleşmesinden doğar. Arınma ile ortaya çıkacak denge, antik Yunan’da aklın (logos) izleği yolun ve sağduyunun ön koşuşudur çoğu kez. Yunanlılar için iyi, güzeldir veya güzel olan iyidir. İyi olup da güzel olmayan yâda güzel olup da iyi olmayan şey, onlar için değersiz, hatta geçicidir. Sanatın güzellik ereğinin, aynı zamanda “en iyi”yi yapma-ortaya çıkarma amacı taşıması gerektiğini düşünür ve şöyle der: “Sanat, doğanın yarım kalmış mükemmelliğinin tamamlanmasıdır.” 


Rölativizm, Genom ve Sanatın Doğuşu


Psikanaliz ve Rölativizm Üzerine Tartışmalar

Psikanaliz ve tarihsel maddecilik görüşünün iddiası; insan yaşamı hakkında her şeyi açıklayabileceğidir. Psikanaliz ve tarihsel maddecilik gibi bütünsel anlatıların karşısında en güçlü tepki görüş, rölativizm/görecelik dir. Görecelik ekolü içerisinde; post-modernist ve post-yapısalcı görüş gibi çok farklı yaklaşımlar bulunmaktır Görecelik bakış açısı içerisinde Derrida gibi özgün ve önemli itirazları da ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Görecelik teorisine göre, tarihsel maddecilik ve psikanaliz gibi büyük anlatı ekolleri, aslında anlamlarını, anlamlılıklarını, meşruiyetlerini belirli arkaik geleneklerinden alan yorumlardan ibarettir. Bu itiraza göre, büyük anlatılar, bırakılmış izlerin hakikat olarak yorumlanmasıdır. 1960’lı yıllar birlikte güçlenen ve önem kazan rölativizm, ortak insanlık durumuna cevap verme iddiasındaki akımların son kertede sadece yorum olduğunu ve hakikate ulaşılamayacağını ileri sürüyordu.

Genel anlamıyla tarihsel maddecilik ve psikanalizin karşıtı olarak rölativizm, asıl eleştirisini ilerlemeci görüşlere yöneltiyordu. Rölativistlere göre, tarihsel maddecilik de, ilerlemeci ekolden geliyordu yani aklın, tarih sürecindeki gelişmesinin doğal sonucu olarak uygarlığın oluştuğunu ve geleceği müjdeliyordu. Rölativizm, ilerlemeci ve rasyonalist dünya görüşünün eleştirisidir. Rölativizm, ilerlemeci görüşün müjdelediği akılcılıkla gelen uygarlığın, insanın gelişimi kadar, insanın çöküşünü de getirdiğini göstermeye çalıştı. Bu anlamda Hint uygarlığının güçlü geleneğinin akılcı modernleşme karşısında gerilemesi, hatta yok olmaya yüz tutması, şematize bir uygarlık biçiminin hegemonya göstermesi örnek olabilir. İlerici görüşün savunduğu akılcılık, tarihte iyi yaşam koşullarına sahip ve güç olanların akılcı gelişimini gösterip, destekleyip uygarlık dışı yaşam ve deneyimleri yok sahip, ortadan kaldırıyordu ve bu da görecelik ekolü için ilerlemeci görünen finans-kapitalin siyasi amacının göstergesiydi.

Evrim yaklaşımı ve Genom Bilim

Diğer bir ilerlemeci akım olan evrimsel gelişim bakış açısı ise; doğanın/tarihin/tinin; bizim idrak, eylemlerimizden bağımsız olarak; kendini varlık alına yakın olanları seçip yaşatarak, doğal seleksiyon ile ayakta kalmasını sağladığını, diğerlerinin ise yok olduğunu açıklıyordu. Gerek görecelik, gerek ise evrimsel görüş, söylemlerini sözcüsü oldukları siyasal yapı-kadrolardan alıyor, çok fazla entelektüel bilgi derinliği taşımıyor. Önemli bir gelişmeyi de dikkate almak zorundayız: Genom Bilim ve gelişmeler, evrimsel görüş içinde Neo-Darvinizm diyebileceğimiz bilimsel çalışmalar için çok güçlü veri ve araştırma bulguları ortaya çıkardı ve devam ediyor. İnsanın gen haritası üzerinde yapılan inceleme ve sonuçların getireceği yeni keşifler, ilerlemeci görüşün bilimsel olarak önemini korumasını sağlayacak görünüyor. İlerlemeci görüşün tüm dünyada ilgi ve önem kazanmasında etkili bir başka motivasyon ise, insanlardaki “tarihe yön verme” duygusunu karşılıyor olmasıdır. İlerlemeci görüşün gerçekliğini güçlü kılan bir diğer gelişme ise; nüfus artışı dolayısıyla artan artık birikimdir. 

Sanat nedir?

Bir şeyin sanat eseri olması için ilk önce, insanın, belli estetik birikime sahibi olması gerekiyor. Genelleme yapacak olursak, tarih öncesi eserlerin sanat eseri olarak incelerken,  bugünkü anlamda sanat vasfına sahip eserler, Eski Yunan medeniyeti ile başlamaktadır. Bu anlamda “Yunan mucizesi” denilen gerçeğin temelinin sanatın doğuşudur, diyebiliriz. Eski Yunan sanatından önceki sanat eserlerinin bakmak için değil, gizlemek ve gizlenmek amacı taşıdığını söyleyebiliriz. Tanrıça heykelleri ve mağara resimleri; Yunan sanatı gibi göstermek ve bakmak için açık alanlar sunulmuyor, mağaralarda gibi uzak ve ulaşılması zor alanlarda üretiliyor veya mezarlarda saklanıyordu.

Tarih öncesi sanat ürünlerinin temelinde mahremiyet vardı, ifadesinin altında bugünkü bakış açısından değerlendirdiğimizde gerçek anlamda maneviyatın, hatta dinin yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sanatın doğuşu kapsamında inceleyeceğimiz eserler, daha çok görsel eserlerdir. Tarih öncesi dönemde işitsel ürünler, müzik konusunda kayıtlar elimizde yok, bu  yüzden sanatın doğuşu sürecini,  görsellik ve bakma üzerinden değerlendiriyoruz. İnsan nedir ve insanlık tarihi nerede başlar, sorusunun kesin cevabına bugün hala sahip değiliz. Araştırmalar ve keşifler devam ediyor, yeni tartışmalar gelişiyor.

Konuşmacı: İskender Savaşır
Ekleme ve düzenleme: Ahmet Usta