“Tin, ölümün, yani olumsuzun
suratına gözlerini kırpmadan bakabilen, olumsuzun yanında konaklayabilen
güçtür. İşte bu konaklamadır olumsuzu, varlığa dönüştüren büyülü güç."
Tinin
Fenomenolojisi Önsöz
Hegel’in en önemli eseri 1807 tarihli Tinin Fenomenolojisi’dir. Alman felsefesinde Geist (İng. spirit) varlıkların, var olagelmesini sağlayan tözdür; insan
ruhunun ve bilincinin özüdür. Geist’in dilimizdeki karşılığı Tin, eski Türkçede
“Tın” kökünden gelir. Tin, evrendeki güçlerin tümüne içkin cevher dir.
Tin, Türkçede ruhsal
anlamında da kullanılır. Arapça ‘Ruh’
ve Farsça ‘Can’ kelimeleri de, Tin kavramını yansıtır. Tin (Geist), mekan-zaman içinde dünyalaşan
ve varlıkları, oluş zeminine taşıyan ve onlarla değişen, çelişen, birleşen ve en
sonunda kendine dönen İde’nin (Mutlak, Kendinde-Varlık, Tanrı, Evrensel
Akıl) hareketidir. Tin, Kendinde
ve kendi için Varlık dır. Tin, İde’nin evrendeki hareketinin özüdür. Doğa,
İde’nin kendi dışına açılması ve kendine çelişki ile somutlaşması, madde
kazanmasıdır. Tinin uzamda açılması Doğa,
zamanda açılması Tarih dir. Tarih,
insan ve kültür dünyası; Tinin dünyalaşmasıdır. Tinin
gayesi, kendi özgürlüğünün
gerçekliğini bilmek ve görmektir.
Tinin
Fenomenolojisi adlı eser bilincin değişiminin ve tarih içindeki yolculuğunun betimlenmesidir. ‘Tin, insan ile varolur. Gerçeklik dünyası, sınırsız
oluş içinde eksiltili ve değişen fenomenler bilgisidir. Bu sebeple Hakikat,
bütündür.’ der Hegel ve Felsefenin görevini şöyle açıklar: ‘İde’yi yâda
Mutlak’ı düşünce ile kavramak.’ Fenomenoloji, doğada dışlaşan ve tarihte
olgulara dönüşen Tin’in görüngü sürecini; bilincin deneyimi olarak, kültür
dünyasının antropolojik katmanlarını içinde betimler. Tinin tarihte kendisini
gerçekleştirmesi, tinsel varlık olarak insana ve bilince bağlıdır. Kitap uzun
bir önsüzün ardından Bilinç, Özbilinç, Akıl, Tin, Din, Mutlak
Bilme bölümlerinden oluşur.
Bilinç,
Fenomen, Fenomenoloji
Fenomenoloji, bilginin olanaklarını ve koşullarını araştırır;
zihnin işleyişinin ve evrensel
bilincin betimini sunar. Fenomenoloji, bilincin kendisini de fenomen olarak ele aldığından; algı ve
deneyim ile ortaya çıkan özne-nesne ikiliğinin aşılmasını ve şeylerin özüne
dair bilgi olanakları betimlemeyi hedefler. Fenomenoloji, yargı ve neden-sonuç kesintilerine uğratmadan, bilincinin
geçirdiği değişimin bilimidir. Bilim,
Tinin varlıklara açılmasının bilgisidir. Gerçeklik, diyalektik oluş düzleminde, zaman-mekândaki çelişki ve kapsayarak aşma (Aufhebung) ile gerçekleşir. Gerçeklik,
kendinde gerçeklik olarak şeylik kazanmaz. Çünkü gerçeklik, her zaman kendine
yönelmiş bir bilinç tarafından bilinen gerçekliktir.
Bilinç
deneyimi ile soyut ve dolayımsız Kavram
(mutlak), dolayıma girer ve gerçekliğe yansır. Bilinç, kendinde belirmiş
fenomenlerin ortaya çıktığı varlıktır. Dış dünya nesnelerinin kendinde ve öz
gerçekliğe sahip oldukları savunmak çelişkilidir. Şeyler, rastlantısaldır. Tekil nesneler, tikel kavramlar; şeylerin özündeki
evrensel aklı ortaya çıkarmadığı için; dolaysız olarak verilmiş olanı betimleyeme dayalı yöntem olarak fenomenoloji, deney ve pozitivist
argümanları yadsıyarak, şeylerin özünü
ve bunların ortaya çıktığı evrensel bilinci araştırır.
Fenomenoloji, bilincin yâda zihnin
özünün betimlenmesi, araştırma sahası yapılmasıdır. Hegel, Kant’ın phenomena (beliren şey) ve noumena (kendinde şey) biçimindeki epistemoloji ayırımını
kritik eder; fakat çözümü belli minvallerde belirsiz kalır. Bilinç tarihte ilk
önce kendi kendini deneyimler; hem özne,
hem de nesnedir. Öznelliği ‘ben’ olarak ayrışmamıştır. Tarihin diyalektiği
ve uğrakları içinde bilinç gelişme
gösterir; karşısındaki bilinçleri tanır, mücadele eder ve öz bilinç olur. Bilincin
gelişmesi, aynı zamanda ona varlık imkânı veren Mutlak’ın kendisini dünyaya
açması, özünü göstermesidir.
Mutlak, İde,
Evrensel Akıl
‘İde,
hakikatin kendisidir. İde, kendinde ve kendisi için hakiki olandır; kavram ile
nesnelliğin mutlak birliğidir.’ Özne ile nesne,
reel ile ideal, sonsuz ile sonlu oluş minvalleridir İde’nin. Mutlak, varlıklar için olanak ve güçtür. Mutlak,
gerçekliğin henüz olmadığı durumdan, başlangıçta olmayan durumdan, olmaya
geçmiştir; oluş ile gerçekliğe olanak (energeia/dynamis)
vermiştir. Mutlak, varlıklar
âleminde kendini, kendinden başkalaşarak gösterir. Tin, değişme, çelişme ve
bütünleşme ile uğraklardan geçerken; aynı zamanda özdeşliğinde kendinde-Varlık dır. Gerçeklik (realite), İde’nin dünyada kendini
gerçekleştirmesidir. Tinin doğada, tarihte ve bilinçte gerçekleşmesi özgürlük olacaktır. Tin, aslında hep
kendisine geri dönen ve özdeşliğini koruyan İde’dir. İde’nin mutlak ve kendilik bilincine sahip görümündür Tin.
İde ile Akıl özdeştir ve bu sebeple “Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir. Gerçeklik, akıl ile
anlaşılabilir olandır. Gerçeklik, akıl ile ortaya konulan İde’dir.” der
Hegel. İde’nin özdeşliği içinde dünyalaşır Akıl. Tarih, aynı zamanda İde olan Evrensel Akıl’ın (Tanrı Yasası) gerçekleşmesinin
mekânıdır. Aklın Gayesi, tarihte ilerlerken Tinin kendi gerçekleştirmesi, kendilik bilincine varmış Tin
olmasıdır. Tarih ile Tin dünyalaşır ve özü İde’ye geri döner; böylece kendi
kavramını gerçekleştirir, gerçeklik olur İde. Mutlak, ancak sonda
ortaya çıkar. Fenomenoloji’nin önsözünde bunu şöyle ifade eder: 'Hakiki olan bütündür. Bütün ise, kendi
gelişimi yoluyla, kendini tamamlayan özden başka bir şey değildir. Mutlak
hakkında, onun aslında bir sonuç olduğu, ancak sonda gerçekten olduğu şey
olduğu söylenmelidir.'
Öznel, Nesnel ve Mutlak Tin
Gerçeklik, Tinin dünyalaşmasıdır ve “Gerçek, nesnel Tindir.” Var-oluş
uğraklarında Tin, tekil bilince yansırken Öznel
Tin; tekil bilinçlerin mücadelesi içinde Nesnel Tin, aynı zamanda evrenselliği ile Mutlak Tin dir. Varoluş zemininde
belirerek kendini öznenin bilincine açan Tin, aynı zamanda özünü taşıdığı Mutlak’ın
tümelliğini de zaman içinde açar. Öznel, nesnel ve mutlak Tin, varlık
zemininde belirişleri ile ayrım
olsa da, aslında Mutlak olanın özdeşliğinde ortaya çıkar. Tümel ve tekil, sonsuz ve sonlu uğrakları içinde barındıran
Tin; aynı zamanda, Mutlak’tan eksilerek
somutlaşır.
Dünya
Tini, sürekli oluş halinde ve çelişki ile madde
ve form kazanır; belirir ve ayrım ile somutlaşır. Özdeş ve tümel İde; doğada
nesnel Tin, insanda öznel Tin olur. Kendisini olumsuzlayarak
varlıkları hem muhafaza edip, hem de kapsayarak (Aufhaben) ilerler. Doğa, düşünceden yoksun madde olduğu için özgürlüğü veremez;
bu yüzden Tinin amacı, özünde özgürlük taşıyan insan bilincine, düşünceye yansımaktır. Tinin saltık
gerçeği, aktüelde tamamlanmış değildir. Tin nesneleşmesi sonludur ve bu sonluluk, özbilinç ile bütünleşen Mutlak Bilme ile ortaya çıkar.
Tarih
ve Özgürlük
Özgürlük, Tinin kendini gerçekleştirmesidir. Tarih,
inişli çıkışlı ilerler ve çelişkiler sonrasında bütünleşerek evrilir. Hegel’e
göre Dünya Tini (Welt-Geist), siyasi liderleri,
komutanları (kral İskender, Sezar, Napolyon) ve kavimleri, halkları ve
özellikle de ulusları; kendi son
amacını gerçekleştirmek, özgürlüğünü somutlaştırmak için araç olarak kullanır. Doğu
toplumlarından, antik Yunan’a, Roma döneminde Cermen dünyasına ilerlemiştir
Dünya Tini. Protestanlık ve Reformasyon sonrası, ilk defa Cermen Dünyası ile insan, öz-bilinç kazanmıştır Hegel’in
Batı merkezli tarafgir tarih felsefesine göre.
Birey, Sivil
Toplum, Devlet, Etik
Devlet, birey ve
sivil toplumun çatışan öğelerini hem içinde alan, hem de diyalektik ile üst bir
uğrağa taşıyan etik düzlemdir. Birey
özgürlüğü, önce doğal ihtiyaçlarını bağımsız biçimde sağlayabilmesi,
sonrasında özgürlüğünü toplumdaki diğer bilinç sahiplerinin özgürlüğü ile sınırlayabilmesidir. Hegel’in devlet
düşüncesi bireyi değil, tümel olanı
savunur; etik anlayışı da pratik olanı değil, olguyu temel alır. Toplumsal
güç ile bireyin özgürlüğünü uzlaştırmak, modern
devlet ile gerçekleşir. Devlet,
birey ve cemaatlerin özgürlüklerini sınırlayarak uzlaştırdığı için aynı
zamanda sivil toplum dur.
Mutlak
Bilme - Zamanın Sonu
Son, Tinin
kendisini Tin olarak doğru ve kesin biçimde bilmesidir. ‘Mutlak Bilme’ bölümünde Hegel şöyle açıklar: ‘Tinin bu son biçimi –aynı zamanda kendi tam
ve hakiki içeriğine kendilik formu veren ve bu yolla kendi kavramını gerçekleştiren,
bu gerçekleştirmede de kendi kavramı içinde kalan Tin, mutlak bilmedir.’ Tinin
dünyalaşmasının sonu, aynı zamanda Zaman’ın
sonudur.
‘Tin, kendini zamanda
dışsallaştırır; ama bu dışsallaşma tinin kendisinin dışsallaşmasıdır; negatif
kendisinin negatifidir.’ Bu dışsallaşma yoluyla, çeşitli form ve içerikler
üzerinden kendine geri döner ve ‘Tin,
kendi varoluşunun saf öğesini, kavramı elde eder.’ Kavramın tam gerçekleşmesi, yâda kendi hakikati içinde Mutlak; Tin
kendinin bilincine varmadan önce zamanda görünmez. ‘Zaman, orada olan kavramın kendisidir. Tin zorunluluk ile zamanın
içindedir ve zamanda görünür. Ta ki kendi saf kavramını bulacağı, yani zamanı
sileceği ana kadar.” Hegel kendi dönemi ve felsefesinde özbilinç ve
özgürlüğün düşüncede elde edildiğini söyler.
Varlık ve Hiçlik
Kendinde ve kendi-için Varlık,
varoluş zemininde belirmediği için, bilim ve gerçeklik ile tamlığında bilinemez
ve kavranamaz. Kendinde-Varlık, tümel
Kavram olarak, varlıkların
dışındadır. Kendi-için Varlık mekanik, kimyasal ve organizma var-oluş ile dış-varlıklara
olanak vermiştir. Doğaya, tarihe ve bilince yansıyarak Tin ile dünyalaşmıştır. Onun
özünü, imkânını içermeyen hiçbir şey; var-oluş bulamaz, gerçeklik olamaz.
Kendinde-Varlık’ın sonsuz özdeşliği ile
sonlu Tin’in özne bilincindeki belirmesinin ve uzlaşmasının sonucu Kavram
ile Gerçeklik bütünleşecek ve Tin, kendinin kendinde-bilincine
ulaşacaktır. Tin dinde Tanrı, sanatta İmge, felsefede Düşünce
dolayımı ile kavranır. Kendi-için Varlık özgürlüğünde sınırsız olduğundan, sonlu
insan bilinci için sonsuzluğu ile Hiçlik dir.