Moğollar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Moğollar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Medeniyetin Başlangıcı ve Sanat, İnsan Kurban Etme ve Tanrıça İnanna


Konuşmacı: İskender Savaşır



Uyarı: Seminer notları konuşmacının sunumunu tam olarak yansıtmıyor olabilir!  - Ahmet Usta



Yerleşik Hayat ve Site Yaşamı


Mezopotamya’daki site yaşamı, güçlü bir devlet organizasyonu ve bürokrasi getirdi. Medeniyetin oluşması ile örneğin Sümer halkında yaşam süresinde kısalma görüldü, bunun nedeni yerleşik hayat ile birlikte hayvanlarla birlikte barınma ve salgın hastalıklar idi. Bu dönemde at, sığır ve domuz evcilleştirildi.

Tarıma dayalı ilk medeniyet olarak Mezopotamya sitelerinin, yanı sıra aynı dönemde toplayıcı-avcı olarak yaşan sürü toplulukları da, site dışında yaşamaya devam ettiler. Toplayıcı-avcı ve kan bağı üzerinden sürü halinde yaşan bu kitleler daha saldırgan, yağmacı oldukları için tarihte çoğunlukla barbar olarak nitelendirildiler. Barbarlar, yerleşik hayat sürmedikleri için zamanla üreme olarak faklı kan bağları ile değişik etnik kompozisyonlar göstermeye başladılar.

Bu dönemde site/devlet yapısı içerisinde rahipler, medeniyet öncesi homo erectus ve sapiens kökenli şamanın, dini ve sosyal işlevlerini devraldılar. Yerleşik olmayan topluluklarda da, şahman benzeri insanlar bulundu ama bunlar site içindekiler rahipler gibi ticari-siyasi güçten biraz daha farklı olarak mistik-büyücü yanlarını koruyorlardı. Akdeniz havzası-Mezopotamya ile Himalaya paralelindeki yerleşik topluluklara medeniyet/site devletleri denilirken, Kuzeyinde kalan bölgelerdeki Türkler, Moğollar, İskitler v.s. den oluşan topluluklara, “bozkır imparatorlukları” denildi.
mağara sanatı resminde bir şaman figürü - Güney Afrika'dan

"İnsan Kurban Etme" Ayini


Medeniyetin ilk yıllarında, tarım öncesine dayanan kurban etme ayini vardı. Bu ayin, tanrı efsanelerinin öncesinden geliyordu. Burada önemli bir nokta, kurban etme ayinlerine ait henüz arkeolojik kanıt yoktur ama antropolojik olarak kaynaklar bulunmaktadır. Tarıma dayalı ilk toplumlar, Kozmosun devam edebilmesi için kurban verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Bu amaçla, seçilen gürbüz bir delikanlı yıl boyunca doğanın nimetleriyle iyice besleniyor, tapınak rahibesi ile çiftleştirilip sonra hasat zamanı parçalanıp, parçaları kosmosun ebediyeti için tarlalara serpiliyordu.
Atargatıs - Nabatalılar'ın Bereket Tanrıçası

Pier Paolo Pasolini’nin muhteşem filmi Media'da, "insan kurban etme ayini" çok etkileyici biçimde anlatılır. Gerek "kurban" anlatısı, gerek ise Pasolini’nin özgün sinematografisi için izlenilmesini şiddetle tavsiye ederim.

Aynı dönem içinde, site ve yerleşik hayatın dışında kalan, örgütlü olarak kabile düzeninde yaşamaya devam eden yarı "barbar topluluklar" vardı. 

Savaş ve Ticaret

Yerleşik ve bozkır toplumların savaş taktikleri de birbirinden farklı idi. Her iki toplulukta savaş ve işgal döneminde yağma ve katliam yapıyordu. Mesela Moğollar çok farklıydı işgal ettikleri yerde, kimi zaman hiçbir medeniyet kalıntısı ve canlı bırakmıyor, kimi zamanda az zarar veriyorlardı.

Bozkır imparatorlukları da, site devletleri gibi ticarete önem vermek zorundaydılar, hatta Cengiz Han ile Moğollar, tarihi İpek Yolu’nun uzun bir dönem hâkimi oldular. Tarihin hiçbir döneminde, hiçbir topluluk kendine yeter artık, birikimi sağlayamadığı için topluluklar her zaman ticaret yapmak zorunda kalmıştır ve her zaman ticaret vardı.

Medeniyetin Başlangıcından Sanat

Sanat örneklerine bakıldığı zaman bozkır ve medeniyet sanatının çok net ayrılıklarını görebiliyoruz. Yerleşik toplumların sanat ürünlerinde, süslemecilik ön plana çıkıyordu. Medeniyetin doğuş yıllarındaki sanatta yine belirgin olarak Ana Tanrıca temsilini görüyoruz fakat yerleşik hayatla birlikte tanrıça figüründe büyük bir çeşitlenme ve değişim başlıyor.

Tarih öncesi Lausse Venüsü (eksi 20-25 bin) heykelciğideki tanrıçanın elindeki boğa boynuzundan  dönem insanın asgari bir aritmetik bildiğini söyleyebiliriz. Boğa hayvanı, ana tanrıçanın önemli bir temsilini oluşturuyordu ve kutsal olarak kabul ediliyordu.
Laussel Venüsü 
Ana tanrıça figürlerinde evrensel olan, tanrıçanın yüzünün gizli veya belirsiz oluşudur. Venüs heykelciklerinde yüz hatları belirsizleştirilip, kutsal kılınırken vulva bölgesi ise doğurganlığa vurgu olarak abartılı biçimde temsil edilmiştir.

Tarih öncesi ve neolitik çağda insanları sanat yapmaya iten motivasyon, "ölümün ve doğumun gizemi" olmuştur. Benim şahsi fikrim, ana tanrıca figürlerindeki motivasyon ölüme değil; doğumun gizemine, doğurganlık-yaradılış mucizesine bağlı olarak gelişmiştir.

Neolitik çağ birlikte sanat eserlerinde başka kadın figürüleri karşımıza çıkmaya başlıyorBu dönem ana tanrıça figüründeki değişimin önemli örneği olarak “sürüngen kadın” temsilinin belirmesini gösterebiliriz.
       Sürüngen Kadın - figurines with reptilian looking heads -  6000 BC-4000 BC
Paleotik çağdaki ana tanrıça figürü üzerinden yaptığımız genellemeleri, neolitik çağda artık yapamıyoruz, tanrıça fügürleri çeşitleniyor ve farklılaşıyor. Ana tanrıçadaki doğum-bereket temsili, neolitik çağ birlikte yavaş yavaş aşk ve güzellik kavramına doğru değişmeye başlıyor.

Sümer Tanrısı İnanna

Neolitik çağa ait ilk yazılı kayıt olan ambar kayıtlarından sonra günümüze gelen ikinci bulgu, “İnanna’nın yer altına inişi” adlı anlatı şiiridir. Tarım toplumlarının ilk dönemlerinde Sümer tanrısı İnanna'yı görüyoruz ve mitik inanışın temelini oluşturuyor.

İnanna göğe, yeryüzüne ve yeraltına egemendi. O, Tanrı Enlil'e isteğini yaptırmış, Enki'yi aldatamayı başarmış, cazibeli kadın tanrıydı. İnanna, bereket ve yer değiştirmenin (ticaret, hırsızlık, ölülerin yerin altına inmesi gibi) tanrısıydı. İnanna’nın bereket tanrısı olarak yılın 6 ayı yer üstünde, 6 ayı da yeraltında yaşadığına inanılıyordu. Kurban etme ayinlerinin üst mitik yapısının, İnanna’nın yeryüzündeki yaşamına ve bereketine şükran olduğunu söyleyebiliriz.
Mezapotamya Ana Tanrıçalarından İştar - M.Ö. 4 binler
Mezapotamya’nın tanrısı İnanna figürünü, daha sonra farklı isimlerde diğer mitolojilerde görüyoruz. İnanna, Akatlar'da İştar, Mısır’da İsis, Anadolu’da Kibele, Yunan’da Afrodit olarak ortaya çıkmıştır. İnanna, zaman içinde tarımsal yaşamdaki bereket tanrısı figüründen, Helen dünyasındaki Afrodit temsiline ve arzu noktasına kaymıştır.