Anlama Yetisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Anlama Yetisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kant Felsefesinin Temelleri


'Aklını kullanma cesaretini göster!’


Modern felsefenin miladı ve aydınlanmacı filozof İmmanuel Kant (1724-1804) sistem kurucu olarak akıl, epistemoloji ve metafizik arasında geniş bir dizge ortaya koyar. Felsefe dizgesinin açılımını ‘Kritik Üçlemesi’ olarak bilinen eserlerinde açıklar: Salt Aklın Eleştirisi (1781), Pratik Aklın Eleştirisi (1788), Yargı Gücünün Eleştirisi (1790) dir. Matematiği ve Newton fiziğini yöntem olarak bilgi felsefesine taşır; Leibniz ve duyumcu Hume’un nesne ve bilgi kuramını analiz eder. Kant’ın dili tekrarların ve parantezli ifadelerin yoğun olduğu uzun metinlerden oluşur.

‘Aydınlanma nedir?” sorusuna yanıt‘ adlı makalesinde Kant şöyle der: ‘Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. ‘Aklını kullanma cesaretini göster!’ Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.’

Kant kritik üçlemesi ile üç temel meselenin cevabını arar. Salt Aklın Eleştirisi ‘Neyi bilebilirim?’ sorusuna yanıt arar, konusu Bilgi ve Doğru dur. Pratik Aklın Eleştirisi ‘Ne yapmalıyım?’ sorusuna yanıt arar, konusu Ahlak ve İyi dir. Yargı Gücünün Eleştirisi, ‘Neyi umabilirim?’ sorusuna cevap arar, konusu Güzel ve Yüce dir.

Birinci kritik ‘Salt Aklın Eleştirisi’ ile felsefesinin temelini ortaya koyar. Epistemoloji ve metafizik arasındaki yönteme ilişkin araştırmadır. Bilgi ve nesnesinin analizini yapar. Dış dünyadan sağlanan duyusal veri ile öznenin zihinsel formları ve salt akıl yetileri arasındaki ayrımı belirler. Kant’a göre, ‘Bilgilerimizin hepsi duyum ve deneyden gelmez; onları, biçimlendiren salt akla ait formlar vardır’. Formlar, a priori (önsel) dir ve dünya algımızı ve benliğimizi şekillendirir. Deneyim koşullarını belirleyen ve fenomenlerin temsillerini biçimlendiren a priori formlar, Zaman ve Mekân dır. Kant zihnin diğer a priori formları için ayrıma giderek Kategoriler adını verir.

Anlama yetisi (Anlak-Verstand) ile birlikte akıl, formları kullanarak nesneyi tanımlar. Anlama yetisi formlar üzerinden analitik ve sentetik yargılar kurar ve bilgiyi üretir. A priori koşullarda anlama yetisi ve kategoriler arasındaki sentez ile oluşan bilgilerimiz, sadece görüngüler dünyasına (Fenomen) aittir. Görüngüler dünyasının dışında kalan Kendinde-Şey (Numen, Ding as Sich) olarak Tanrı, Ruh, Evren hakkında salt akıl yoluyla kesin bilgiye ulaşamayız. 1. Kritik fenomenlerin belirişi, algı, formlar, kategoriler ve anlama yetisi arasındaki sentezin meydana gelişini açıklar. Salt akıl bilgisinin, gerçeklik ve doğa içindeki kesinliğini ve de sınırını gösterir. ‘Bilim olarak metafizik nasıl mümkündür?’ diye sorar Kant ve bunun, sentetik a priori yargı ile olabileceğini ve eski metafiziğin aşılması gerektiğini söyler. Transandantal felsefe, sentetik a priori yargıları inceler. ‘Nesneleri değil de, genel olarak nesneleri a priori olarak bilişimizle uğraşan her bilgiye, transandantal diyorum.’ diyerek bunu tanımlar Kant.

Duyarlılık ile algılanan görünüşler, zaman-mekân zemininde belirir ve sonrasında aklın formlarında ve sentezinde bilgiye dönüşür. Salt akıl, bir şeyi kesin ve genel-geçer olarak bilmenin ilkelerini kapsayan akıldır. A priori bilme yetimiz, salt akıldır. Salt aklın sınırlarını çizmek ve yokluğunu ortaya koymak demek, onu özsel olanaklarını belirlemektir. Analitik yargı, bilgi-nesne arasındaki ilişkiden çıkan ve doğruluğu kendi içinde açık olan yargıdır.

Anlama yetisi, kavramları deneyimden (fenomen) uzaklaştırır ve kendinde-şey (numen) hakkında anlam ve yargı üretmeye başlar ise, doğruluğunu kaybeder. Sentetik yargı, deneyim bilgisidir ve kendinde-şey’ler ile ilişkin bilgi veremez, görünüşlerin dışına çıkamaz.

Sentetik a priori yargı, özne-nesne ve bilinen bilgi üzerinden yeni kanı, hatta bilgi meydana getirir. Sentetik a priori, belki spekülasyon bakımından negatif olacaktır; çünkü bilgi ve deneyim olarak aktüel içinde hiç gelişme göstermeyecektir. Ama diğer yandan a priori formların öncülünde şekillendiği için; bilginin, boş inanç ve duygulardan arınmasını sağlayacaktır. Kant’a göre ‘Hiçbir bilgi, bütün içeriğini kaybetmediği sürece; yani tüm hakikatini yitirmediği sürece aşkınsal hakikate zıt düşmez.

İkinci kritik ‘Pratik Aklın Eleştirisi’ ahlak, yasa, özgürlük ve ödev olgularını inceler. Kant’a göre, ahlak yasasına bağlanma ile meydana gelen yükümlük, aklın iradeyi yönlendirmesi olduğu için düşünen varlık için özgürlüktür. İyiye (ya da Tanrı’ya) ulaşmayı amaçlayan ahlak anlayışına göre insan, içgüdü ve ihtiyaçları ile araçlara yönelmemelidir. Pratik aklın buyruklarını amaç gözetmelidir. Pratik aklın ahlak buyruğunu şöyle kategorileştirir Kant: ‘Öyle davran ki, eylemlerinin maksimi evrensel, genel-geçer yasa olarak gösterilsin.Ahlak yasası, nesnenin araçlılığı üzerinden amaca yönelmiş eylemi buyurur. Buradan şu kategorik buyruğa ulaşılır: ‘Öyle davran ki; insanlığı, kendinde ve bir başkasında, asla bir araç olarak değil, her zaman bir amaç olarak gör.” Fakat Kant da kabul etmektedir ki, insan doğası gereği salt ve pratik aklın çatışmasına ve ahlak yanılsamalarına meyillidir.

Üçüncü kritik ‘Yargı Gücünün Eleştirisi’ ile  akıl ve ahlak arasındaki bütünlüğü sağlamak için estetik deneyimi inceler ve diğer iki kritik ile bağlantı kurar. Beğeni, fenomenler karşısında ortaya çıkan özneye ait yargıdır. ‘Beğeni bir nesneyi yâda bir tasarımı, hiçbir çıkar olmaksızın hoşlanma veya hoşlanmama sezgisiyle yargılama yetisidir. Hoşlanmanın nesnesine, Güzel denir.’ Beğeni bilgi yargısı değildir, estetiktir ve özneldir. Ama aynı zamanda beğeni tüm insanlarda ortaya çıkması sebebiyle, deneyim bilgisinden bağımsız olarak genel-geçer salt akıl formlarından beslenir. Doğa’nın erekselliğinin ve kendinde potansiyelinin, insan zihninde sezgilenmesi ile beğeni yargısı ve güzel ortaya çıkar Kant’a göre. Bu bağlamda güzel, Doğa’nın insanda sezgi ile meydana getirdiği Uyum duygusudur.

Yüce, güzelden farklıdır. Yüce, anlama ve yargı yetisine aykırıdır ve sadece düşünce olarak zihinde ve duyguda ortaya çıkar. Şöyle der Kant: ‘Yücenin duygusunu uyandıran şey; biçime göre yargı yetimizin amacına aykırı, sergileme yetimiz için uygunsuz ve imgelem yetimiz için dehşet verici görünebilir. Ve salt bu nedenle daha da Yüce olarak yargılanır.

Kant 1792 yılında ‘Salt Aklın Sınırları İçinde Din’ kitabını yayınlar, daha sonrada ‘Din Üstüne Deneme’ adlı eserini yayınlamak ister ama sansürlenir ve basımına izin verilmez. Dönemin Prusya Kralı, Kant’ı din konusundaki çalışmaları dolayısıyla mektupla tehdit eder, şöyle der Kral:Kutsal kitapların öğretilerini ve önemini yıkmak için felsefeyi kullandığınızı gördük. Atalarınızın amacına uygun biçimde hünerinizi kullanmanızı istiyoruz. Bu buyruğa karşı gelirseniz, istemeyeceğiniz sonuçlarla karşılaşacaksınız.’ Tehdit karşısında Kant teolojik çalışmalarına ara verir; krala bağlılığını ifade eder.

Metafizik duyuüstü var olanın bilgisidir, doğaya ve insana ilişkin deneyim ve bilgi ile ona ulaşamayız. Kant’a göre, ‘Metafizik bilimden sonra gelen bilimdir ve metafizik düşünce ‘doğal yatkınlık’ olarak insanda vardır’. Metafiziği sorgulayan Kant şöyle der: ‘İnsan aklı, bilgilerinin çeşidinde, bazı sorular tarafından rahatsız edilme kaderi ile karşı karşıyadır. Çünkü bu sorular, aklın doğası tarafından verilmekte fakat aynı zamanda da yanıtlanamamaktadır; zira bu tür sorular, insan aklının tüm kuvvetini aşmaktadır.

Metafiziğin olanağı, üzerine şu soruyu sorar Kant: ‘Sentetik yargılar, önsel (a priori) olarak nasıl olanaklıdır?Ontolojik hakikat (kavram) olmaksızın; ontik bilgi (deneyim) beliriş olanağına sahip olamaz. Çünkü sentetik bilgi ontik olanı yansıtırken, ortaya çıkmasını sağlayan a priori koşullar onun ontolojik zeminidir. Kant’a göre İde, aklın saf ve doğuştan yapısından gelir. ‘İnsan aklı, çözemeyeceği sorunlarla yüklüdür; buna karşın onlardan kurtulamaz, çünkü bunlar aklın saf yapısının gereğidir.’ Tanrı, Evren, Ruh deneyimde olmayan, belirmeyen ama düşünülen ve sezgilenen saf akıl ideleridir. İnsanlık tarihi, var olanlar hakkında edindiği bilginin alanını genişletmek istemiştir. Bunun sonucunda duyumda ve görünüşte olmayan salt aklın idelerini, anlama yetisi kavramlarını kullanarak pratiğe ve nesnelere yüklemiş ve böylece metafizik adı altında çoğunlukla boş inanış, çelişki ve yanılsama üretmiştir.

Kendinde-şey’leri açıklamaya ve kanıtlamaya yönelik tüm yargılar, aklın doğal sınırını aştığı için antinomi (çelişki) dir. Çünkü bu yargılar, eşit ölçüde geçerli ya da geçersiz karşıt önermeler üretir. (tez: Evrenin zamanda bir başlangıcı ve uzayda bir sınırı vardır. anti-tez: Evrenin zamanda bir başlangıcı ve uzayda bir sınırı yoktur.) Aklın ideleri, görüngüleri ve anlama yetisini aşmak ister ve koşulsuz birliği arar. Düşünen öznenin mutlak birliğe yönelişi olarak Ruh, görüngüler dünyasının mutlak birliği olarak Evren, varlıkların mutlak birliği olarak Tanrı İde’si salt akıldadır.

Akıl ve felsefenin evrenselliği adına bazen kendi içinde çelişkilere ve çıkmazlara sürüklenir Kant. Ama yine de, felsefenin modernite ile akademilere, sırça köşklere çekişmesine karşı çıkar; düşünce eylemini akıl ve gündelik yaşam içine taşır.


Kant-Salt Aklın Eleştirisi: Sezgi, Tam-Algı, Anlama Yetisi, Analitik, Sentetik ve A priori Sentetik Yargı


Varlık alanında beliren her şey, zaman-mekân koşulları görüngüdür. (Kant felsefesinde zaman-mekan hakkında bilgi için tıklayınız)


Analitik ve Sentetik Yargı


“Bütün yargılarda, bir kavramın bir yükleme bağlantısı söz konusudur. Bağlantı iki biçimde olabilir. Ya B yüklemi, A kavramına aittir; yani A kavramında içerilmiş herhangi bir şey dir. Yâda B yüklemi, A kavramının bütünüyle dışında olmakla beraber, gene de onunla bağlantılıdır. Birinci durumdaki yargıya analitik, diğerine ise sentetik diyorum.” (SAE) 

Analitik (çözümleyici) yargı, deneye başvurmadan a priori ve tümel olandır. Sentetik (sentez) yargı, görüngü ve deney ile bilgimizi çoğaltandır. Kavram (konu) ile yüklem arasındaki bağlantısına göre bir yargı, analitik veya sentetiktir.

Kavramlardan biri ötekini tam içerdiğinde, bu iki kavram arasındaki ilişki analitiktir. Analitik olumlu yargının en basit örneği, “A, A dır” dediğimde gerçekleşen özdeşliktir;  kavram, yüklemi tam olarak içermektedir. Analitik yargılar, a priori dir; çünkü deneyden ve yanılsamadan bağımsız, ne ise o olmaları ile belirlenmiştir. 

Analitik yargı, kavramın dışına çıkmadığı için yeni bilgi vermez, mevcut bilgiyi çözümler. Sentetik yargı, kavramın dışına çıkarak yargıdaki niteliği, bir başka konuya-kavrama taşır ve yeni bilgi oluşturur. Sentetik yargı, deney ile ortaya çıkar ve aynı türden olmayan iki kavram arasında bağlantı kurar. Bu bağda, kavramlardan biri ötekini, tam olarak içermez. Örneğin “Gül kırmızıdır” sentetik bir yargıdır; kırmızı ile gül arasındaki bağı içerir ama kırmızı olmayan gül, gül olmayan kırmızı şeyler dışarıda kalmıştır. Sentetik yargı  “A, B dir” ifadesidir ve deneye bağlı (a posteriori) bilgidir.

Analitik yargı açıklayıcıdır ama bilgiyi genişletmez, çünkü yüklem kavrama yeni bir şey katmaz. Örneğin, “bütün cisimler yer kaplar” dediğimde “yer kaplama” yüklemi, “cisim” kavramının tümelliğindedir, içindedir. Bu yargıdan yeni bir şey öğrenemeyiz çünkü yer kaplama kavramı, zaten cisim tanımı içinde yer almaktadır. Analitik yüklem, konu hakkında yeni bilgi vermez, yalnızca açıklar ve zorunluluğun bilgisidir. 

Sentetik yargı, kavram ve pratik olarak bilgimizi genişletir. Örneğin “tüm cisimler ağırdır”, ağırlık yükleminin niteliği üzerinden “tüm cisimler” kavramına eklenmiş sentetik yargıdır. Kavram olarak ağırdır, tüm cisimleri kapsamaz ve tüm cisimler, kavram olarak ağırlık niteliği altında toplanmaz. Öyleyse, ağırlık yükleminin cisim kavramı ile birleşmesinin olanağını veren zemin deneyimdir. 

Sentetik yargı, deneyim ile kavramının dışına çıktığı için yüklem, yeni bilgi verir. Sentetik yargı, deney koşullarında ölçebilir. Ancak deney koşullarında şimdi-burada ölçülen ve tespit edilen bilgi, her zaman ve koşulda gerçekleşmez, bu yüzden evrensel ve mutlak bilgi değildir. Kant sentetik bilginin izafîliğini aşmak için a priori sentetik yargıyı geliştirmiştir. 


A priori Sentetik Yargı


Kant’ın geliştirdiği a priori sentetik hem deneyim ile bilgimizi genişleten içeriğe, hem de zorunlu ve tümel olan bilgiye sahiptir. A kavramı tam olarak dışında olduğu B kavramına bağlanarak, zorunluluk ilkesi ile A kavramı hakkında bilgi üretir. Örneğin “Her olan şeyin bir nedeni vardır” önermesi; “olan şey” kavramı ile “neden” kavramı (A ve B kavramı olarak) birbirlerinden bütünüyle ayrıdırlar. 

Neden kavramı, olan şey kavramının dışındadır veya olay şeyin görünümü içinde değildir; belirmesinin koşuludur ama deneyin kapsamında değildir. Peki, Neden kavramı, olan şey kavramı içinde bulunmadığı veya görünmediği halde ilintisini, hem de zorunlu ilişkisini nasıl çıkarsıyorum?  Sezgi ve anlama yetisi meydana getirir bu yargıyı Kant’a göre.  “Her olan şeyin bir nedeni vardır” deney yargısı değildir, a prioridir ama aynı zamanda deney gerçekliğinde zorunluluğu gözlenebilir.

A priori sentetik, deneyden gelmeyen (a priori) ama deney-nesne bilgisiymiş gibi bilgimizi genişleten (sentetik) yargıdır. Örneğin “Doğru çizgi, iki nokta arasındaki en kısa yoldur yargısı ile “doğru çizgi” kavramının niteliği üzerinden “en kısa yol” bilgisine ulaşırız. Bu yargı hem deney dışıdır, hem de deneyle yanlışlanamaz tümellik taşır, yani mantıksaldır. Bu nedenle doğru çizgi, hem sentetik hem de a priori dir. 

Matematik ve fizik bu tür yargılardan oluşur Kant’a göre. Sentetik a priori yargı deneyden elde edilmez, çünkü öncülü akıldan gelir ama her türlü deneye de uygulanabilir. Metafizik, eğer güvenilir bilgi olmak iddiasını gerçekleştirmek istiyorsa, a priori sentetik yargılardan oluşmalıdır.


Sezgi - Kavram


Sezgi, a priori ve a posteriori bağlam içerir. Duyum, sezginin a posteriori yanıdır; sezginin formunu belirleyen a priori yanı ise, zaman ve mekânın verdiği zemindir. Zaman, iç duyum üzerinden sezgiyi şekillendirirken; mekân, dış duyum üzerinden sezginin koşullarını biçimlendirir. Nesnenin bilgisini olanaklı kılan iki koşul vardır. Birincisi, nesnenin ancak bir görüngü olarak belirmesini, verilmesini sağlayan Sezgi; ikincisi, bu sezgiye karşılık nesnenin düşünülmesini sağlayan Kavram.” (SAE) 

Nesnelerin belirmesini sağlayan ilk koşul sezgi, nesnelerin gerçekliğini, biçimini mümkün kılan zamanda neşet eder. İkinci koşul kavram, sezginin elde ettiği görüngüyü, deneyime dönüştüren salt aklın bağlantısıdır. Herhangi bir deneyim nesnesi, ancak kavramlar aracılığıyla düşünülebilir. Deneyim ile kavramlar arasında zorunlu bağ olmadıkça görüngü, nesne ve bilgisine dönüşemez. 

Görünüşlerin, bilgiye dönüşmesi için salt aklın iki kuvveti sezgi (duyarlılık, seziş) ve anlama yetisinin (kategoriler) uyumlu çalışması gerekir. Kant, sezgi ile anlama yetisinin sınırını belirler. Duyu ile veri, izlenim alınır zaman-mekan formlarının zorunluluğunda algıya taşınır ve sezgiye dönüşür. Sezgiye dönüşen veri, artık görüngüdür; anlama yetisi bu görüngüyü sentezler ve yargıya varır.


Tam-Algı


Ampirik (deneye dayalı) algı; rastlantıya, duyu yanılgısına açıktır. Kant ise, transandantal (deneyüstü) tam-algıyı öne çıkarır. Transandantal tam-algı, kategorilerin tümel ve zorunlu birliğine dayanır. “Transandantal tam-algı, tüm insan bilgisi alanının en üst ilkesidir. Tüm birleşme kavramlarını, önceleyen ve kavramsal olmayan birliktir.” (SAE). 

Tam-algı, sezgiden farklıdır. Sezgi, düşünme ediminden önce meydana gelen veri olmuş, belirmiş tasarımdır. Anlama yetisi, kategoriler aracılığıyla tam-algının a priori birliğini sağlar. “Tasarımların çokluğu olarak sezgi, bulunduğu öznede “Ben düşünüyorum” ile zorunlu bir ilişkiden yoksun ise, sezgi anlamsızdır.” (SAE) “Ben düşünüyorum” tam-algının kendiliğinden ve özgür etkinliğidir. Tam-algının, “ben düşünüyorum” etkinliği ile sezgi, bilgi nesnesine dönüşür. Ben düşünüyorum eylemi, insan canlısının doğa içindeki ayrıcalığıdır.


Anlama Yetisi ve Kategoriler


Bilginin iki kaynağı, akıl ve anlama yetisidir. Kategoriler, görüngü (fenomen) üzerine düşünmenin temelini oluşturan a apriori zorunluluklardır. Kategoriler, sezgide belirmiş görüngüyü; nesneye, bilgiye dönüştürmek için aklın kullandığı düşünme biçimleridir, formlardırlar. “Anlama yetisi, a priori yasalarını doğadan almaz; onları doğaya buyurur.” (SAE) 

Kategoriler, deneyim süreci içinde anlama yetisi ile ortaya çıkarlar. Kant’a göre anlama yetisi (verstand); birbirlerinden ayrı on iki salt formdan, kategoriden oluşur. Duyum ve sezgi içinde ortaya çıkan veriler; içi boş şema olan kavram kategorileri ile dolarak yargıya, bilgiye dönüşür. Dış duyumlara ve iç sezgilere, anlam yüklemek için bekleyen boş kalıplardır kategoriler. Bu nedenle Kant: “Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür” der. Anlama yetisi, “ben düşünüyorum” ile görüngüler üzerinden sentez yargılara ulaşır.  

Dört temel kategori vardır: Nicelik, Bağlantı, Kiplik, Nitelik. Her kategori, anlama yetisini de belirleyen a priori koşullar içinde üç alt kategoriyi ortaya çıkarır. Nicelik: birlik, bütünlük, çokluk üretir. Bağlantı: öz, nedensellik, karşılıklı olma üretir. Kiplik: olanak, varlık, zorunluluk üretir. Nitelik: gerçeklik, olumsuzlama, sınırlama üretir. 

Nesneleri ayrıştıran, düzenleyen ve bilgi haline getiren evrensel yüklemdir kategoriler. Kant, anlama yetisinin ve kategorilerin sadece görünüşlerle ilintili olduğunu, deney dışına çıkmasının ve kendinde şey’ler (numen) hakkında yargıya varmasının, aklın yanlış kullanımı olduğunu söyler ve ekler “Çünkü kategoriler, yalnızca uzay ve zamandaki sezgilerin birliği ile bağlantı içinde anlam taşırlar.”



Kant - Salt Aklın Eleştirisi: A priori: Zaman-Mekan, Deneyim ve Kendinde-Şey



Kant’ın kritik üçlemesinin ilk eseri “Salt Aklın Eleştirisi” dir. Kant felsefesinin ölçütü, akıldır. Aydınlanma filozofu olarak matematik kesinliğe sahip felsefeyi amaçlamıştı. Felsefenin tüm sorunlarını, çelişkileri ile birlikte analiz etmek için eleştirel yönetimi kullandı. Yaklaşık 800 sayfalık Salt Aklın Eleştirisi, bilgi ve nesnesi üzerinden aklın ve bilginin sınırlarının belirlenmesidir; metafizik olanağının araştırılmasıdır. 

Önsel (A Priori) ve Deneyim (A Posteriori)

Deneyden bağımsız salt bilgiye “a apriori”; deneyden gelen bilgiye “a posteriori” denir. Klasik felsefede bir yargı, ya analitik (apriori) dir; ya da sentetik (aposteriori) dir. Zorunluluk, kesinlik ve tümellik a priori bilginin kavramlarıdır. Deney, doğru bilgiyi belirleyebilir ama bu öznel, rastlantısal da olabilir

Bu nedenle deney tümevarımı, görece yargıdır ve hiçbir zaman tümellik veremez. Evrensel ve zorunlu olan bilgi, apriori dir; çünkü deneyimde verilmemiştir. A priori olan “her zaman” ve “kesinlikle” kavramlarını içerir. 

Zaman-Mekân

“Her bilgi deneyle başlar ama tümüyle deneyden çıkarılamaz.”(SAE) Bilgilerimizi biçimlendiren akıl formları, a priori (önsel) dir. Deneyim koşullarını belirleyen ve fenomenlerin temsillerini biçimlendiren, Zaman ve Mekân dir. Bilgi, zaman-mekânda olandır. Zaman-mekân; insanın duyum, kendilik ve gerçeklik zeminidir; insanın varlık koşuludur. Zaman-mekân, görünüşleri mümkün kılandır. “Görünüşleri zamandan ayıramayız. Çünkü tüm görünüşleri mümkün kılan, a priori verilmiş zamandır. 

Zaman tek boyutludur. Farklı zamanlar, sadece bir tek zamanın parçalarıdır. Zamanın prensipleri, deneyim tarafından veriliyor olamaz.” (SAE) ”Mekân, dış deneyimlerimiz ile ortaya çıkan kavram değildir. Bizdeki temsil, nesneler arasındaki ilişkilerin görünüşlerinden deneyim ile elde ediliyor olamaz. Aksine Mekânın temsili, görünüşlerin zemininde yer alıyor olmalıdır ki; bu görünüşleri, duyularımıza verilebilsinler.” (SAE)

Zaman-mekân, belirmiş olanın belirmesini sağlayan koşulları meydana getiren mutlak kategorilerdir. Diğer kategoriler ise, anlama yetisi ile ortaya çıkar ve deneyimin yüklemlerini meydana getirirler. Yüklemleri ve kavramlarını ortaya çıkartan, mümkün kılan a priori olan zaman-mekândır. Akıl, zaman-mekânda ortaya çıkan tasarımları çeşitli bağlantılara tabi tutar. Kant’a göre aklın (vernunft) iki farklı yetisi vardır: duyarlılık (sinnlichkeit), anlama yetisi (verstand). 

Duyarlılık ile görüngü (fenomen) algıya ulaşır; anlama yetisi, görüngüyü kavramlarla sentezleyip; yargıya dönüştürür. Görüngünün beliriş koşullarına bağlı olarak farklı sentetik bilgiler üretilir. Kant’a göre zaman-mekân, duyularımızı aşan transandantal gerçektir. Duyumu, görüngüyü ve sezgiyi olagetiren zaman ve mekân; töz olarak nesnelere yüklenemez; yani zaman-mekân, nesnelerin öncesinde a priori dir. Zaman-mekan algılanan, anlaşılan ampirik şeyler değildir; zaman-mekan, şeyleri sezme ve görüngüleri anlama yetimizi belirleyen zorunluluklardır.

Kendinde-Şey (Ding as sich - Noumenon)

Kant’a göre bilmek ve düşünmek, iki ayrı akıl eylemidir. Bilmek, deneyim ile gelen kesin ve kanıtlamış bilgidir. Düşünmek, salt aklın metafiziğe doğal yatkınlığıdır ve idelere dayanır. Bilim, görünüşler dünyasına (fenomen) aittir. 

Kendinde-Şey (ding as sich - noumenon) hakkında bilgi sahibi olamayız. Kendinde-Şey, duyarlılık ve anlama yetisi içinde görüngü olarak belirmez ama salt akılda “İde” olarak vardır. İdeler, Kendinde-Şey’lerdir; onları bilgi olarak bilemeyiz ama doğal yatkınlıkla düşüncenin nesnesi olarak düşünürüz.

Klasik felsefe, duyumsanır görünüşler (fenomen), düşünülebilen özler (noumenon) arasındaki ikilik çevresinde gelişmiştir. Fenomen, her zaman özeninin deneyimi olduğu ve yanılsama da içerdiği için mutlak doğruyu veremez. Bu nedenle Kant fenomenin görünüş değil, beliriş olduğunu söyleyerek; onu algıdaki öznelliğini tam-algı kavramı ile aşmaya çalışmıştır. 

Belirmiş olan -görünüş yâda öznellikten farklı olarak- kendini beliren olarak ortaya koyan koşulların bir şeyidir, mutlak olana bağlıdır. Fenomen, duyumsanır. Kendinde-Şey, düşünülebilir öz, düşünce olarak şeydir. Kendinde Şey, zaman-mekan ve kategoriler ile bilinemediği için, beliriş ve deneyimin dışındadır. Kendinde-Şey’e ancak pratik akıl buyrukları (postulat) ve ahlak yasası ile ulaşılmaya çalışılır.

Bugün, Bilim-teknik alanında yaşanan gelişmelerle Kant epistemolojisi önemini kaybetmiştir. Onun öğretisi, Newton fiziğine ve Öklit geometrisine dayanan matematik kökenli bir felsefedir. Newton fiziği göre, zaman-mekân evrenin değişmez ve mutlak koşullardır. 

Fakat modern fiziğe ve geometriye göre zaman-mekân (uzay), birbirinden bağımsız ve değişmez değildir; aksine birbiri içine girmiş, dinamik, göreli ve esnektir. Bu sebeple Kant’ın fenomenlerin özünü oluşturan numenlerin bilinemeyeceğine dair görüşü, bilimsel geçerliliğini kaybetmiştir. Diğer taraftan Kendinde Şey’lerin salt aklın düşünce yetisinde ortaya çıkan ideler olmasının metafizik mümkünlüğü olarak Tanrı, özgürlük ve ruh hala modern felsefenin gündemini oluşturmaktır.


Hegel-Özbilinç, Duyu Kesinliği, Olumsuzlama, Şimdi ve Burada



Özbilinç


Kendinde-Varlık olarak Tin, doğada yasalarını ve kavramlarını arar. İnsan aklı, öznel Tin’in amacına doğru dış-varlığa dönüşürken, zihinde gerçekleşmesidir. İlkel Benlik, nesneler dünyasından ayrılmış değildir; varlık olarak, diğer varlıkların içe yansımasını taşır. Oluş zemininde ilkel benlik, zaman içinde değişerek bilince sonrasında özbilince dönüşür. Özbilinç, insanın doğadaki madde-form dünyasına yabancılaşmasıdır; düşünceye ve özgürlüğe açılmadır. Varoluşu içinde nesneleri yadsıyan ve dönüştüren bilinç, dil ile zihninde ortaya çıkan düşünceyi, dünya gerçekliğinde nesneye dönüştürmek ister. Özbilinç, varoluş içinde “ne olduğunu” bilmek için, gerçeklikte nesne arar. Tin’in dünyaya açılması ile varlık kazanan özbilinç, onun gözlemcisidir artık.

Anlama Yetisi

Ayırma etkinliği, anlama yetisinin (anlak) kuvvettir ve işidir”. (T.F.) Anlama yetisi (verstand) her belirmiş şeyi, geçmişin etkisi ve sonluluğu ile anlar. Anlağın ayırma kuvveti, sonlu şeyin özünü, özdeşliğini duyu kesinliği içinde kavrayamaz. İnsan, anlam verirken; şimdi ve burada bilinci ile yargı üretir. Fenomen, belirmiş oluşunda, hem sonluyu; hem de sonsuzu taşır. İnsan duyu kesinliği ile kendinde-Varlık’ı kavrayamaz.


Duyu Kesinliği ve Olumsuzlama: Şimdi ve Burada

Duyu ile duyumsanan şey arasına kavramsal araç sokmadan bilmek, dolaysız bilme” dir. Karşımızdaki ile ilişkimiz dolaysız ve kabullenici olmalı, kendisini bize sunduğu halinde değişiklik yapmadan, onu duyumlarken betimlemeliyiz.” (T.F.) Duyu keskinliği, kavramsız ve dolaysız olduğu için doğru bilgidir. Ancak duyu kesinliği, mutlak doğrunun (hakikat) sadece bir anıdır (moment). Doğruluk, ancak tekil ve tikel olanı kapsayan tümel kavram ile ortaya çıkar.

Duyu, anlama yetisinin ardardalık ve yanyanalık kategorileri ile kavranır. Geceden sonra gündüz, ardardalık; ağacın yanında ev, yanyanalık ile anlamaktır. Duyu keskinliği doğru bilgiyi vermez ama doğrunun öncülü, algıyı yaratır. Duyu keskinliğinde beliren şey, her neyse “O” (ding) dur. Algılama ile bilinç, duyumdan sonraki ikinci uğrağını geçer. Algı ayrımı, olumsuzlamayı ve ayrımların birliğini üretir. Bilinç, çokluk içinde tekil varlığı algıladığında “bu dur” yargısına ulaşır.

Duyu kesinliği ile bilinç, “bu vardır” yargısına anlama yetisi ile ulaşır ama yargı, aynı zamanda bu olanın varlığını duraklatır, özünden ayırır. “dır” (auch) yargısı ile bilinç; kendiliği içinde belirmiş şeyi, diğer şeylerin çokluğu içinde ayrım ile algılar. “Bu bir evdir” dediğimde; bu, olumsuzlama dır. Belirmiş şey, karşıtlarını dışlayarak diyalektik içinde olumsuzlama ile belirmiştir.

Bilinç, anlama yetisinin ayrıştırarak kavrama işlemi ile “bu” derken, “şimdi” içinde meydana gelen bu, süre giden oluşun bir sonraki uğrağında değişecektir. Nesne olmuş şey, kendi içindir; ayrımdır ama aynı zamanda şeylerin çokluğu içinde bir başka şey içindir, dönüşecektir. Şimdi/Burada belirmiş olan (fenomen, görüngü), bir sonraki varlığın nüvesini taşıdığı için, tekilliği ile beraber tümeli de yansıtır.

Duyu keskinliği için Hegel, “bu nedir” diye sorar. Bu, varlık için Şimdi (now) ve Burada (here) var-oluş dur. Hegel devamında “şimdi nedir” diye sorar. “Şimdi, gecedir” dediğimde; yarın öğleyin yanlış olacaktır ama yarınki öğlen, bugünkü gecenin oluşunu içerecektir. İkisi de duyu kesinliğidir ama hakikat: “şimdi o dur”. Kendinde-şey (numen), şimdi ve buradadır ama kendinde olarak o, başka olmaya doğru devinerek, varoluş (existenz) kazanır. Tekil, şimdinin dışlayanı, buradanın ötekisi, kendini olumsuzlayandır; çelişki ile devam eder. “burası evdir” devinimi içinde “burası sokaktır” oluyor ise; ev ve sokak, sonlu ve tekildir. O zaman, “burası o dur

Hakikat, sonlu tekiller değil; onların var-oluşuna imkan veren Mutlak dır. Sınırsız oluş içinde şimdi ve burada beliren; özdeşliğini koruyacak ama bağlarını olumsuzlayarak, başka varlığa dönüşecektir. Algılama ve bilinç uğrağında Tin, Şimdi’nin içeriğinde ve birçok başka Bu’nun yokluğunda duyumsallaşır.