Özbilinç
Kendinde-Varlık
olarak Tin, doğada yasalarını ve kavramlarını arar. İnsan aklı, öznel Tin’in amacına
doğru dış-varlığa dönüşürken, zihinde gerçekleşmesidir. İlkel Benlik, nesneler dünyasından ayrılmış değildir; varlık olarak,
diğer varlıkların içe yansımasını taşır. Oluş zemininde ilkel benlik, zaman
içinde değişerek bilince sonrasında özbilince dönüşür. Özbilinç, insanın doğadaki madde-form dünyasına yabancılaşmasıdır; düşünceye ve özgürlüğe açılmadır. Varoluşu
içinde nesneleri yadsıyan ve dönüştüren bilinç, dil ile zihninde ortaya çıkan
düşünceyi, dünya gerçekliğinde nesneye dönüştürmek ister. Özbilinç, varoluş
içinde “ne olduğunu” bilmek için, gerçeklikte
nesne arar. Tin’in dünyaya açılması ile varlık kazanan özbilinç, onun gözlemcisidir artık.
Anlama Yetisi
“Ayırma etkinliği, anlama yetisinin (anlak) kuvvettir ve işidir”. (T.F.) Anlama yetisi (verstand) her belirmiş şeyi, geçmişin etkisi ve sonluluğu ile anlar. Anlağın ayırma kuvveti, sonlu şeyin özünü, özdeşliğini duyu kesinliği içinde kavrayamaz. İnsan, anlam verirken; şimdi ve burada bilinci ile yargı üretir. Fenomen, belirmiş oluşunda, hem sonluyu; hem de sonsuzu taşır. İnsan duyu kesinliği ile kendinde-Varlık’ı kavrayamaz.
Duyu Kesinliği ve Olumsuzlama: Şimdi ve Burada
Duyu
ile duyumsanan şey arasına kavramsal araç sokmadan bilmek, “dolaysız bilme” dir. “Karşımızdaki
ile ilişkimiz dolaysız ve kabullenici olmalı, kendisini bize sunduğu halinde
değişiklik yapmadan, onu duyumlarken betimlemeliyiz.” (T.F.) Duyu keskinliği, kavramsız ve dolaysız
olduğu için doğru bilgidir. Ancak
duyu kesinliği, mutlak doğrunun (hakikat) sadece bir anıdır (moment). Doğruluk, ancak tekil ve tikel
olanı kapsayan tümel kavram ile ortaya çıkar.
Duyu,
anlama yetisinin ardardalık ve yanyanalık kategorileri ile kavranır.
Geceden sonra gündüz, ardardalık; ağacın yanında ev, yanyanalık ile anlamaktır.
Duyu keskinliği doğru bilgiyi vermez ama doğrunun öncülü, algıyı yaratır. Duyu
keskinliğinde beliren şey, her neyse “O” (ding) dur. Algılama ile bilinç, duyumdan sonraki ikinci uğrağını
geçer. Algı ayrımı, olumsuzlamayı ve
ayrımların birliğini üretir. Bilinç, çokluk içinde tekil varlığı algıladığında “bu dur” yargısına ulaşır.
Duyu
kesinliği ile bilinç, “bu vardır” yargısına
anlama yetisi ile ulaşır ama yargı, aynı zamanda
bu olanın varlığını duraklatır, özünden ayırır. “dır” (auch) yargısı ile bilinç; kendiliği içinde
belirmiş şeyi, diğer şeylerin çokluğu içinde ayrım ile algılar. “Bu bir
evdir” dediğimde; bu, olumsuzlama
dır. Belirmiş şey, karşıtlarını
dışlayarak diyalektik içinde olumsuzlama ile belirmiştir.
Bilinç,
anlama yetisinin ayrıştırarak kavrama işlemi ile “bu” derken, “şimdi”
içinde meydana gelen bu, süre giden oluşun bir sonraki uğrağında değişecektir. Nesne
olmuş şey, kendi içindir; ayrımdır
ama aynı zamanda şeylerin çokluğu içinde bir başka şey içindir, dönüşecektir. Şimdi/Burada belirmiş olan (fenomen, görüngü), bir sonraki varlığın
nüvesini taşıdığı için, tekilliği ile beraber tümeli de yansıtır.
Duyu
keskinliği için Hegel, “bu nedir” diye sorar. Bu, varlık için Şimdi (now) ve Burada (here) var-oluş dur. Hegel devamında “şimdi nedir” diye sorar. “Şimdi, gecedir” dediğimde; yarın öğleyin
yanlış olacaktır ama yarınki öğlen, bugünkü gecenin oluşunu içerecektir. İkisi
de duyu kesinliğidir ama hakikat: “şimdi
o dur”. Kendinde-şey (numen),
şimdi ve buradadır ama kendinde olarak o, başka olmaya doğru devinerek, varoluş (existenz) kazanır. Tekil, şimdinin
dışlayanı, buradanın ötekisi, kendini olumsuzlayandır; çelişki ile devam eder.
“burası evdir” devinimi içinde “burası sokaktır” oluyor ise; ev ve
sokak, sonlu ve tekildir. O zaman, “burası o dur”
Hakikat,
sonlu tekiller değil; onların var-oluşuna imkan veren Mutlak dır. Sınırsız oluş içinde şimdi ve burada beliren; özdeşliğini
koruyacak ama bağlarını olumsuzlayarak, başka varlığa dönüşecektir. Algılama
ve bilinç uğrağında Tin, Şimdi’nin içeriğinde ve birçok başka Bu’nun yokluğunda
duyumsallaşır.