Ana Tanrıça etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ana Tanrıça etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Taş Devri Ana Tanrıça İnanışı ve Venüs Heykelcikleri: Berekhat Ram, Willendorf ve Laussel Venüsü


Ana Tanrıça İnanışı

Venüs heykelcikleri olarak tanımlanan ana tanrıça bulguları, çoğunlukla tarih öncesi dönemlerden (Paleolitik-Neolitik çağ) kalma kadın figürü yontularıdır. Ana tanrıça kültlerinde görülen kadın figürü; çoğunlukla yüz ifadesi belirsiz, besili ve doğurgan, göğüsleri ve dişilik organı belirgin temsillerdir. Sınırlı besin-alet-bilgi birikimi ile doğaya ve toprağa bağlı kıt yaşam koşullarının oluşturduğu mitik inanış içinde arkaik insanlık; yaşamı ve doğayı yaratan Ana Tanrıça ile kadın bedeni arasında benzerlik kurmuştur.
The Venus of Kostienki - number 1, figure of a naked woman, her head is covered, mammoth tusk, created 23.000-22.000 BCE, height 11 cm, found in 1936 in ancient area Kostienki in Russia
Kostienki Venüsü - 23.000-22.000, Rusya

The Venus of Gagarino - dated 25,000-20,000 BCE, 5.5 cm long and 4.5 cm wide, from Gravettian period, found the Voronezh region of Russia
Gagarino Venüsü - 25.000-20.000, Rusya 

Tan Tan Venüsü

1999 yılında Fas'ta bulunmuştur ve paleontolojik yaşı 350,000 ile 470,000 yıl arasındadır. Çok eski zaman dilimine ait olması sonucu, figürün insan eli ile verilmiş bir biçim mi, yoksa toprak tabakasının başkalaşımı sonucu oluşan rastlantısal figür benzerliği mi olduğu konusunda kesin kanıt yoktur. 6 cm yüksekliğinde ve 3 cm genişliğinde kuvartis kaya parçası bulgunun üzerinde kırmızı-hardal sarısı boya pigmentlerinin bulunması, insan eli ile üretilmiş figür olduğu fikrini desteklemektedir. Fakat pigmentlerin insan eli ile üretildiği doğrulanamamıştır. Birçok tarihçi-arkeolog, bulgunun kaya zeminindeki doğal ayrışma, erozyon sonucu tesadüfen oluşmuş olduğunu düşünmektedir. Eğer Tan Tan Venüsü insan eli üretim ise, Acheulian döneminde Homo Erectus insan tarafından üretilmiştir. Ve bu durum, insanın el ve beyin evrimi ile birlikte ana tanrıça inancının var olageldiğini göstermektedir.

The Venus of Tan-Tan - dated 470,000-350,000 BC, found Morroco
Tan Tan Venüsü - 470.000-350.000, Fas

Berekhat Ram Venüsü

1981 yılında İsrail topraklarındaki Golan Tepeleri'nde bulundu. 3,5 cm boyutundaki Berekhat Ram Venüsü 280,000 ile 250,000 yıl arası bir geçmişe sahiptir. Bulgunun üzerindeki oyma figürün insan eli ile Acheulian dönemindeki kazıma-yonga araçlarıyla mı üretildiği; yoksa kayaç yapısındaki değişimin sonucunda oluşan rastlantısal bir görünüm mü olduğuna dair uzlaşma sağlanamamıştır. Tan Tan gibi Berekhat Ram Venüsü bulgusunun rastlantısal mı, yoksa figüratif üretim mi olduğuna dair kesin kanıt yoktur. Rasyonalist akıma göre, Tan-Tan ve Berekhat Ram bulgularının insan eli ile üretilmiş tanrıça sembolizasyonu olduğunu iddia etmek; spekülatif bir teoridir, hatta bilimsel değil mitik düşüncedir.

The Venus of Berekhat Ram - dated 280,000 - 250,000 BC, found Golan Hills
Berekhat Ram Venüsü - 280.000-250.000, Golan

Hohle Fels Venüsü

35,000-40,000 yıl öncesine tarihlenen heykelcik, yünlü mamut dişinden yontulmadır. Almanya'nın güneybatısındaki Hohle Fels (Oyuk Kaya) adıyla bilinen ünlü mağarada 2008 yılında bulundu. Hohle Fels Venüsü, şimdiye dek bulunmuş en eski figüratif heykelcik; aynı zamanda bilinen en eski apaçık kadın tasviridir. Ana tanrıça temsili olarak kabul edilmesindeki en önemli etken, diğer önemli bulgularda olduğu gibi abartılı cinsel organı ve yüz bölgesinin eksik bırakılmasıdır. Başının yerinde bir deliğin bulunması muska veya kolye olarak kullanılmış olma ihtimalini güçlendirmektedir. Figürün sert ifadesi; el becerisi kapasitesinin sonucu mu, yoksa bereketin olduğu kadar ölümün, şiddetin ve sonluluğun ifadesi olan ana tanrıçanın ezeli gücünün göstergesi olarak mı üretildi?
The Venus of Hohle Fels - dated 40.000-35.000 BCE, discovered in 2008 in the cave Hohler Fels in Schelklingen, Germany
Hohle Fels Venüsü - 40.000-35.000, Almanya

Laussel Venüsü

Kireçtaşı zemine oyulmuş çıplak kadın figürüdür. Fransa’daki Dordogne bölgesinde bulunan ve üzerinde kırmızı toprak boyası kullanılmış bulgu, yaklaşık 25,000-23,000 yıl öncesine aittir. Laussel Venüs’ündeki kadının elinde boynuz ve boynuzun içinde 13 çentik, işaretleme var. Boynuz ve çentik sayısı, doğanın bereketi ve döngüsü üzerine hem sembolizasyon hem de bilgi içeriyor olabilir. Bazı araştırmacılara göre boynuz, hem ay takvimini -dönem insanının ay takvimini ve zaman döngüsünü takip ettiğini, bildiğini- hem de boyunuzun arka yüzünde de 13 çektik olduğu düşünülür ise, 26 çentik ile ana tanrıçanın bereketi ile kadının doğurganlığı, aybaşı döngüsü arasında ilişkinin ifade edildiğini speküle etmişlerdir.
Venus Of Laussel - Mother Goddess holding crescent moon, date 25.000-23.000 BCE, Gravettian period in Stone Age - Bordeaux Museum
Laussel Venüsü - 25.000-23.000, Fransa

Venus Of Laussel - Mother Goddess holding crescent moon, date 25.000-23.000 BCE, Gravettian period in Stone Age - Bordeaux Museum
Laussel Venüsü, Detaylar

Willendorf Venüsü

Ana Tanrıça kültleri içinde en önemlisi “Willendorf Venüsü” dür; tahmini yaşı 28,000-25,000 yıl öncesine dayanır. Kireçtaşından yapılmış 11 cm yüksekliğinde heykelcik, neredeyse hiç hasar görmemiş biçimde 1908 yılında Avusturya’da bulunmuştur. Willendorf; belirsiz bırakılmış yüz bölgesi, dalgalı stilize saçları, doğurgan temsili olarak büyük göğüsleri, geniş kalçaları ve dikkat çekici vulva bölgesi ile yaşamın sürekliliğini sağlayan ana tanrıça inanışının tipik temsili olarak kabul edilmiştir. Wilendorf Venüsü, el işçiliğindeki stilizasyon ve imge-vizyon çağrışımları sebebiyle, birçok sanat tarihçisi tarafından estetik amaçla üretilmiş en eski sanat eserlerinden biri –belki de ilki- kabul edilmektedir.

The Venus of Willendorf - dated 28,000-25,000 BCE, Oolitic limestone, found Willendorf in Austria 1908
Willendorf Venüsü - 28.000-25.000, Avusturya


Ana Tanrıça Evrenselliğinin Eleştirisi

Ana tanrıca inancının evrensel olduğu düşüncesine karşı eleştiri getiren bazı araştırmacılar; inanışın Paleolitik çağdan kalma Orta Avrupa ilkel yaşam bölgeleri ile Neolitik çağ öncesi ve sonrası Akdeniz ve Mezopotamya’da yoğun olarak görülürken; Nil Havzası, Çin ve Güney Amerika’daki büyük antik medeniyetler içinde açık biçimde görülmediğini ve ana tanrıça genellemesinin Avrupa’daki tarih-antropoloji ekollerinin tarih öncesine karşı takındığı indirgemeci yaklaşımın sonucu olduğunu ileri sürmektedir.

The Venus of  Mal'ta - figure found Siberia, dated  23.000-20.000, from Gravettian period
Mal'ta Venüsü - 23.000-20.000, Sibirya

Ana Tanrıça İnanışının Değişimi

Ana Tanrıça inanışı; tüm varlıkların ve doğanın yaratıcısı olan, doğumu, yaşamı, bereketi, şiddeti, kuraklığı, ölümü var eden mutlak ve monist tanrıçanın varlığına dayanıyordu. Medeniyet ile beliren Eril Tanrı inanışının öncesinde etkin olan ana tanrıça mitosu, farklı temsil biçimleri göstermekle beraber Sümerler’de İnanna, Samiler’de İştar, Mısır’da Osiris, Fenikeliler’de Astarte, Anadolu Kibele, Ege’de Artemis, Hindistan’da Kali ismini aldı. Antik Yunan mitolojisinde ise ana tanrıça, Gaia isminde belirdi.
The Venus of Kostenki, number 2 - created  23.000-21.000 BCE, found Russia
Kostenki Venüsü - 23.000-21.000, Rusya
The Venus of Dolní Věstonice - material Ceramic, dated 28,000 BCE- 25,000 BCE, discovered 1925 in Moravia 29,000-25,000 BCE, from Gravettian culture
Dolni Vestonice Venüsü - 28.000-25.000, Çekoslovakya
Ana tanrıça figürlerinin yüz hatlarındaki belirsizliğin nedeni, çoğunlukla el işçiliği yetersizliği değildi. Belirsizliği ifade eden temsil tekniği, daha sonraki tarihlerde gelişecek İkonografi sanatını çağrıştırırcasına yüz ifadesinin imgenin görünürlüğü kadar ulaşılmazlığını da işaret eden bir maske içinde gizlenerek, tanrıçanın suretinin temsil dışında bırakılmasıyla oluşan kutsallık ile ana tanrıçanın mahrem olarak ifade edilmesi gerektiğine dair mitik dünya görüşüne, inanışa dayanmaktaydı.

İmportant Mothers Goddess Statuettes - from the Stone Age, dating from 28,000 to 15,000 BCE
Taş Devri Ana Tanrıça İdolleri - 28.000 - 15.000 

Ana tanrıça inanışı, zaman içinde değişim göstererek mutlak ve monist tanrıça varlığından cinselliğin ve güzelliğin temsili olan çeşitli tanrıçalara dönüştü. Bu dönüşüm sonucu antik Yunan döneminde Afrodit, Roma kültüründe ise Venüs ismini aldı.

Venus of Willendorf - circa 28,000 - 25,000 BCE
Willendorf Venüsü

Ana Tanrıça Kültü ve Neolitik Çağ Bulguları


Üst Paleolitik Çağ’dan (M.Ö. 45 bin ile 15 bin) itibaren Avrupa ve Sibirya havzalarındaki çeşitli mağaralarda, arkaik yerleşim alanlarında yapılan arkeolojik kazılar sonrası ortaya çıkan bir takım heykelcikler, kadın temsilleri ve aralarındaki benzerlikler; Ana Tanrıça kültünün günümüze ulaşan ilk verileri olarak kabul edilmiştir. (Paleolitik Çağ Ana Tanrıça temsilleri hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.) Fakat bu keşiflerin sonucunda, ana tanrıça inancının arketip, evrensel olduğu düşüncesi, –dil ve tarih öncesi döneme ait yanlışlanamaz doğruluk verisi, fosil kanıtlar hariç pek mümkün olmadığı için- sadece yüksek olasılık taşıyan bir teoridir. Aynı kazı alanlarında, bugün için anlam verilemeyen, sınıflandırılamayan çok sayıda amorf figürler, eril idoller de bulunmuştur. Peki, 15 bin öncesine ait “Neuchâtel Venüsü” isimli stilizasyona; ana tanrıça kültü diyebilmek için elimizde rasyonel veri var mı?
Venus of Monruz or Neuchâtel - The pendant is in jet, found at Neuchâtel in 1991, dated 14.000-12.000 BCE, height 16 cm
Neuchatel Venüsü - Kolye biçiminde, M.Ö. 14,000-12,000, 16 cm 
Neolitik dönemle birlikte -M.Ö. 10 bin ile 4 bin- Mezopotamya ve Anadolu toprakları üzerindeki ana tanrıça kültü, pagan inanışın temelini oluşturmuştu; yazının icadı -M.Ö. 3500’ler- ile bugün, metinlerine ulaştığımız yaradılış efsaneleri; özellikle Mezopotamya ve Mısır coğrafyasındaki çok tanrılı dünya içinde güçlü bir Toprak Ana kültü, tapımı olduğunu göstermektir. Yakın coğrafyaların eko-kültürel etkileşimine göre zaman içinde İnanna, Astarte ve Kibele gibi değişik isimler alan Toprak Ana, yaşamı mümkün kılan bereketi ve kızdığında insanları götürdüğü yeraltı dünyası ile hayat döngüsünü sağlıyor ve insanlarda onun kutsallığına şükran oldukları için hayvan, hatta erkek kurbanlar adıyorlardı. 
Diğer kıta coğrafyalarında ise, tanrıça inanç görünümleri daha karmaşıktır. Çin ve Uzakdoğu’da Ana Tanrıça ibadetlerinin Üst Paleolitik dönemde görüldüğüne dair zayıf iddialar olmakla beraber; asıl Japonya’daki Jomon döneminde (M.Ö. 4 bin ile 2 bin) tanrıça kültüne -Uzakdoğu kültür yapısına özgü karmaşıklarla- rastlanmıştır. Latin Amerika’da ise Üst Paleolitik döneme ve inanç ritüeline ait ciddi verilere henüz ulaşılamamıştır. Maya ve İnka gibi medeniyetlerde belirgin Ana Tanrıça kültünün olmadığı; bunun yerine ikili, iyiyi ve kötüyü içeren tek tanrının avatarları biçiminde ortaya çıkan totemik eril-dişi figürler görülmektedir.

Female or Goddess figure with Bird Traits - from Egypt, Predynastic Period, circa 3500–3400 BCE, painted Terracotta, height 29 cm - Brooklyn Museum
Kuş Görünümlü Tanrıça yada Kadın figürü - antik Mısır, M.Ö 3500, boyalı pişmiş kil

J. Bachofen’nin ilkel klanlardaki anaerkil yaşamı anlattığı “Analık Hukuku” kitabı (1861), H. Morgan’ın Amerika’daki yerlilerin komünal düzenini incelediği “Eski Toplum” eseri, tanrıça ile onun etrafında varolan-ölen-yeraltına inen erkek tanrı döngüsünü anlatan J. Frazer’in “Altın Dal” (1910) adlı çalışması, Ana Tanrıça tezinin argümanlarını oluşturmuştur. Ana Tanrıça’nın evrensel olduğuna dair genel eğilim, Neolitik dönem ve sonrasındaki Mezopotamya ve Anadolu’daki tanrıça ibadetlerine, tapınak bulgularına dayanmaktadır. Böylelikle, Avrasya Paleolitik ile Mezopotamya Neolitik bulguları arasında Ari-Sami ırklarının inanç arketiplerine dair koridora ulaşıldığı düşünülmüş ve lojik olmaktan çok mitolojik bir tarih oluşturmuştur.

Farklı Tanrıça yâda Kadın Figürleri


Yılanlı Girit Tanrıçası yâda kadın heykelciği, iki elinde iki yılan tutmaktadır. (M.Ö. 16. yüzyıla ait 29 cm yüksekliğindeki eser, Girit Knossos’daki Minos Sarayı’nda bulundu) Neolitik sonrası figürdeki tanrıçanın açık göğüsleri bereketinin; elinde tuttuğu yılanlar ise doğaya hâkimiyetinin sembolü olarak yorumlandı. Toprak-bereket tanrıçasından haz ve aşk tanrıçasına dönüşümün -İştar’dan Afrodit’e uzanan yol- öncülü ve simgesi olduğu düşünüldü. Girit/Minos uygarlığının kullandığı yazılı dile, kültüre ait önemli bulgular olsa da -ana tanrıçaya insan kurban etme ritüellerinin olduğuna dair işaretler vardır- sembolik düzeninin tam olarak çözülememesi nedeniyle; yılan tutan kadının tanrıça mı, rahibe mi, yoksa saray mensubu bir kadın mı olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur.
Minoan Snake Goddess or Priestess - from the palace at Knossos in Crete, Minoan Civilization, circa 1600-1500 BCE - at the Ashmolean Museum, Oxfort
Yılanlı Miken Tanrıçası yada Rahibesi - 16. yüzyıl
Knossos kazılarından parçalar halinde bulunan çok sayıda tanrıça kadın figürü, yoğun bir restorasyon işlemi sonucunda Ana Tanrıça kültü olarak lanse edilmişlerdi. Sonrasında Girit kültürü ve sanatı, sadece Antik Yunan’a değil; Mısır’dan ve Mezopotamya’ya kadar uzanan -Baharat Yolu benzeri bir geçiş- tarihi bir köprü olarak kabul edildi. Keşifler teknik, stil ve ikonografik kompozisyon olarak sıra dışı idi; fakat birçok figür aslında modern dünyanın izlerini, sahte eklemeleri taşıyordu. Zaman içinde bazı müzeler, sahte olduğu anlaşılan Girit tanrıçalarını sergiden kaldırdı. “Our lady of the sports” adıyla bilinen sahte ürün, Karbon 14 testine göre modern döneme aitti. Bu sahte Girit tanrıçası ifşa edilişinin üzerinden yüzyıl geçmesine rağmen hala kitaplarda, ansiklopedilerde, arkeolojik araştırmalarda antik keşif diye anlatılıyor.
Fake Minoan Goddess, known as "Our Lady Of The Sports" - with Male Loincloth
Sahte Girit Tanrıçası
Yılan Kafalı Tanrıça yâda Kadın, Bebeğini Emzirirken idolü, Mezopotamya’daki Sümer uygarlığı öncesi dönemden kalmadır. (M.Ö. 5.000 ile 4.500 yıl öncesine ait, kilden yapılmış) Bu ilginç örnekteki - başka benzerleri de bulunmaktadır- yılan kafalı kadının, Mezopotamya insanı için taşıdığı kült anlamı ve pratiği kesin olarak bilinmiyor. Diğer yandan Neolitik dönem ve sonrası tapınmalarda; yaşam kadar ölümü de temsil eden, hem yeraltı hem de yerüstü yaşam döngüsünün sembolü olan yılan; bazen belirsiz kötülüğün, dehşetin bazen de kutsalın ve tanrıçanın imi olarak kullanılmıştır.

Snake head Goddes or Female figure, Feeding her Baby - terracotta, circa 5000-4000 BC, from Ubaid period before the Sumerians - at the Iraq Museum, Baghdad
Yılan kafalı Tanrıça yada Kadın, bebeğini emzirirken

 “İlahi Kuş” adı ile bilinen Kuş Kafalı Tanrıça yâda kadın temsili, diğer bir atipik bir idoldür. Kuş görünümü ile kadın formunu eriyik olarak işlenmiş eser, M.Ö. 4.000’li yıllara aittir ve Nil civarında bulunmuştur. Totemik semboller ile tanrıça imgesi arasındaki çetrefilli ilişki ve dönüşüm olarak yorumlanan eserde tanrıça yâda kadın, dua eder ve göklere yakarır duruş içindedir.
Bird Head with Goddess of Female statuette, known as "Bird Deity" from ancient Egyptian - Dynastic perid, circa 4,000 -3,000 BCE, Material clay - at the British Museum
Kuş Kafalı Tanrıça, "İlahi Kuş" - Antik Mısır, pişirilmiş toprak

Ana Tanrıça Kültüne İtiraz

1950’lı yıllarla birlikte tarihçilerin ve arkeologların bir kısmı, tarih öncesi ana tanrıça kültüne dair yapılan genellemeleri eleştirip; tekil bazı verilerin önemli farklılıklar gösterdiğini iddia etmişlerdi. Muska olarak, mezar başlarına dikilen kadın heykelcikleri; bir ana tanrıçayı değil, bizatihi öleni temsil ediyor olabilirdi. Amorfik, hayvan yüzlü Venüs temsilleri de vardı. Cinsel organların göründüğü yâda abartıldığı temsiller, evrensel dişi tanrı kültü için yeterli kanıt değildi.
Ana Tanrıça, kavramı da belirsizdi. Yaratıcılığı, bereketi, ölümü ve şiddeti temsil eden Toprak Ana ile İnanna, Afrodit ve Venüs’te gördüğümüz cinsellik, aşk tanrıçası arasındaki ilişkisi tamamen farklı, farklılaşmış inançlardı. Paleolitik çağlarından bugüne bulgular; kozmolojik, animalist, fetiş görünümler ve değişimler içinde günümüze ulaşarak ilkel tek tanrı inancının coğrafyaya bağlı yaşadığı kültürel farklılıkların sonucu ve yansıması olarak da yorumlanabilirdi.



Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü ve Bulguları


Tarihin yazımı -somut veri az olduğu için analiz etmekte yetersiz kaldığında- geçmişi, gerçekliği ile değil, gerçeklik üzerine hikâyelerle anlatma zorunda kalmıştır. İzler üzerinden yapılan yorumlarla ilerleyen hikâyeci tarih yazımının bir yansıması da, Ana Tanrıça kültü tarihçiliğidir.

Çatalhöyük Tanrıça yâda Kadın Figürleri

Neolitik dönem ile birlikte Anadolu’nun yerleşim alanlarında Mezopotamya’da olduğu gibi tanrıça kültü yaşanmıştı. Bu alanlardan biri, aynı zamanda atipik özellikler gösteren Çatalhöyük yaşamıdır. Çatalhöyük kült keşiflerinden en önemlisi “Aslanlı oturan Tanrıça” idolüdür. Neolitik dönemin ortalarına, M.Ö. 6.000’li yıllara ait olan pişirilmiş kilden yapılma kahverengi tonlardaki 16 cm yüksekliğindeki heykelcikte Bereket Tanrıçası, çıplak vaziyette tahtında oturmaktadır. Birçok Ana Tanrıça idolünde olduğu gibi figür, geniş kalçalar ve büyük göğüslerle tasvir edilirken; bunlara ilaveten Çatalhöyük arkaik toplumda çok önemli yere sahip olduğu bilinen ve kutsal kabul edilen vahşi havyalar yani dişi aslanlar kendisine eşlik etmektedir.

Seated Mother Goddess flanked by two lionesses - from Çatalhöyük in Anatolia, circa 6.000-5.800 BC, head has been restored, made clay, height 16 cm - at the Ankara Museum
Aslanlı oturan Tanrıça - Çatalhöyük, M.Ö. 6 bin
Vahşi hayvanlara hükmeden, Çatalhöyük insanı için Toprak Anadır. Ve tanrıça, tahtta oturmaktadır. Hatta bacakları arasındaki çıktının, çocuk başı olarak tanrıçanın doğurganlık anını temsil ettiği ileri sürülmüştür. Taht üzerinde oturan Çatalhöyük Tanrıçası -daha sonra Kibele, Artemis ve Athena’da görüldüğü gibi- kült olduğu bölgenin, şehrin koruyucusu tanrıça imgesinin öncülüdür. Çatalhöyük’deki aslanlı tanrıça figürü, “Vahşi hayvanların egemeni - Mistress of animals - Potnia theron” modeli içinde Mezopotamya’dan Kibele’ye hatta arkaik Romalılar yani Etrüksler’e kadar oldukça sık görülmüş, tanrıça temsilidir.
Figure of Goddess -not head- from Çatal Höyük in Shrine VI, height 5 cm, Painted clay
Tanrıça yada kadın figuru - Çatalhöyük, boyama kil
Çatalhöyük’te Bereket Tanrıçası kültü ile hayvanların kutsallığı iç içedir, bulgularda amorfik, totemik biçimde işlenmiş vahşi havyanlar -özellikle boğa, aslan, yılan- kutsal ve çoğunlukla korkulan canlılardır. Ana Tanrıça kütlülerinin bulunduğu yerlerde -özellikle Mezopotamya, Mısır havzasında- iç içe geçmiş Boğa figürüne rastlanmaktadır. Boğa -damızlık olarak ayrılmış, sabana koşulmamış ve güçlü hayvan olarak- Toprak Ana’nın bereketini arttırmak, kızgınlığını dindirmek, döllenmesini sağlamak için kurban edilmiştir. Benzeri inanç, arkaik Anadolu’da Çatalhöyük ve Hacılar bulgularında da simgesel olarak gözlenmiştir.
Seated Goddess or Female figurine from Çatalhöyük - circa 5,500-5,000 BC, made Terracotta, height 9,4 cm -at the Ankara Museum
Oturan Tanrıça yada Kadın figürü - Çatalhöyük, M.Ö. 5,500, pişilmiş kil, yükseklik 9,4 cm

Gımbutas’ın Ana Tanrıça Teorisi veya İdeolojik Fantezisi

Marija Gımbutas arkeolog olarak 1970-1990 yıllar arasında -kazı ekibinde yer aldığı Çatalhöyük sonuçlarını kullanarak- ana tanrıça inancının arketip olduğunu, spekülasyona varan yorumlarla savunmuştur. “Yaşayan Tanrıça” ve “Eski Avrupa’nın Tanrıları ve Tanrıçaları” adlı eserlerinde, Anadolu ve Mezopotamya’daki Neolitik dönem tanrıça heykelcilerini kanıt gösteren Gimbutas, bulguların Avrupa ve Ön Asya’da anaerkil ve çiftçi toplumların, refah koşullarında ve barış içinde yaşadıklarının kanıtı olduğunu savunmuştu; Çatalhöyük, ona göre ilkel refah toplumunun en önemli belgesi idi. Az sayıda da olsa Çatalhöyük’te çıkarılan erkek idollerini görmezden gelmişti. Neolitik çağın ortalarına kadar görülmemiş savaş olgusunu; Karanlık Çağlar olarak anılan M.Ö. 5 bin ile 3 bin yılları arasında, Kuzey steplerinden gelen atlı Barbar Kavimlerin saldırısı ve şiddet ile açıklamıştı. Gimbutas’a göre Barbar Kavimlerin saldırıları sonrası zayıflayan Neolitik dönem anaerkil refah toplumları yıkılmış devamında savaşçı, ataerkil ve eşitsizlik üzerine kurulu şehir devletleri kurulmuştu. 
Fertility Goddess Figurine found Anatolia - circa 6000-5000 BCE, made in stone, late Neolithic Age, hight 15 cm - at the Barakat Gallery, USA
Bereket Tanrıçası figürü - Anadolu, M.Ö. 5 bin, taş oyuntu
Gimbutas’ın çarpıcı argümanları -özellikle Feministleri tatmin edecek bir gerçekliği savunsa da –sonuç itibariyle açıkça ideolojikti; bulgu çeşitliliğini, antropolojik durumları görmezden gelmişti. Neolitik ve sonrası dönemlerde tarım toplumları içinde de iç düzensizlikler, kırımlar görülmüştü. Birçok Neolitik yerleşim alanın doğal bir şekilde, dış saldırı olmadan sonlandığı bilinmektedir; hatta Çatalhöyük gibi atipik bir yerleşimin sonlamasının sebebi henüz tek bir nedenle açıklanamamıştır. Sonuçta tanrıça hipotezi ile M. Gimbutas, arkaik ve modern kadın arasında köprü kurmak için -tarihi İpek Yolu’nun izini sürer gibi- Çatalhöyük idollerinden Anadolu kilimlerine, Menderes desenlerine kadar uzanan bir vajina stilizasyon üzerinden kendi görmek istediği vulva ideolojisini, tarih fantezisine dönüştürmüştür.
Goddess or Woman figurine -no head- from Anatolia, circa 4200-3700 BC, made Limestone, - late Neolithic age, height 23.5 cm
Tanrıça yada Kadın figürü - Anadolu, M.Ö. 4200, kireçtaşı, 23 cm
Hacılar Tanrıça yada Kadın Figürleri
Hacılar bölgesi -Burdur sınırları içinde- tıpkı Çatalhöyük gibi Neolitik Çağ Anadolu uygarlıkları hakkında birçok bulguyu günümüze taşımıştır. Hacılar’da keşfedilen tanrıça yâda kadın temsillerinin çoğunlukla tahıl ambarları, ev tabanları ve ocaklarında bulunması; Bereket Tanrıçası kültünü destekler görünümdedir. Hacılar figürleri -kendi içlerinde sınıflandırma olarak- ayak duran, oturan, dinlenir durumda ve çocuğu ile temsil edilen tanrıça yâda kadındır. Figürlerde dikkat çeken ve Hacılar bölgesinin izi olarak kabul edilen yüz hatlarıdır, ağız yoktur ve göz bölgeleri aynı oval çizgilerle imlenmiştir.
Standing Mother Goddess statuette - from Hacılar in ancient Anatolia, circa 6th c. BCE, late Neolitic Age - at the Anatolian Civilization Musem, Ankara
Ayakta duran Tanrıça yada Kadın figürü - Hacılar, M.Ö. 6 bin  

Hacılar Neolithic Mother Goddess of Female figurine- form Hacılar in Neolitik Anatolia
Hacılar Tanrıça yada Kadın figürleri

Hacılar’da şimdilik hiç erkek heykelcik bulunamamış; erkek çocuklar annesinin kucağında temsil edilmiştir. En dikkat çeken figür “Ayakta duran tanrıça yâda kadın” idolüdür. M.Ö. 6 binli yıllara ait eserde tanrıça, kolları iki yanda kalçalarına bitişik ve ayakta görülmektedir ve benzerlerine göre farklıdır. Aynı bölgedeki Kuruçay Höyük’de de benzer objeler bulmuştur. Kuruçay’da bulunan M.Ö. 5 binli yıllara ait kırmızı boyayla astar çekilmiş kil eserde tanrıça; elleri göğüsleri üzerinde ve göğüslerini işaret edercesine dururken; geniş kalçası ve şişkin karın bölgesi ile doğurganlık görümündedir.
Hacılar Neolithic Mother Goddess of Female figurine - from ancient Anatolia, Neolithic Age - Anatolian Civilization Museum, Ankara
Hacılar Tanrıça yada Kadın figürleri - Hacılar, Neolitik Anadolu
Kurçay Höyük Goddess or Female fugirine - from Burdur in Anatolia, circa 6000-5000 BCE, Neolithic period
Kuruçay Höyük Tanrıça yada Kadın figürü - Burdur, M. Ö. 5 bin, boyama kil

Çatalhöyük ve Hacılar kazılarında çıkarılan M.Ö. 8 bin ile 6 bin arası yıllara ait bulgular göstermektedir ki, Neolitik Anadolu’da -atipik bir habitat içinde- simgesel ve pratik düzlemde hem tanrıça kültü hem de ilkel, şamanik inanç iç içedir. Hala devam eden Höyük kazıları düşünüldüğünde tarihin o dönemine özgü ve kolektif deneyimler; daha sonraki tarihi katmanlarına çoğunlukla taşınamamıştır.
Çatalhöyük and Mother Goddess or Female figurines - Neolithic Age in Anatolia - at the Museum of Anatolian Civilizations, Ankara
Çatalhöyük ve Hacılar Tanrıça yada Kadın heykelcikleri - Neolitik Anadolu - Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara

Göbekli Tepe ve Tanrıça Tezinin Zayıflaması

M.Ö. 10 binli yıllara ait –şimdilik, bulunan en eski tapınak- olan Göbekli Tepe’de, belirgin ana tanrıça kültüne rastlanmadı. Göbekli Tepe ile tapınak çevresinde -yerleşik hayat bulgusu olmasa da- insanların düzenli olarak ritüel, hayvan kurban etme hatta Potlach benzeri komünal paylaşım eylemleri yaptıklarına dair verilere ulaşılmıştır. Görsel betimler, çoğunlukla animalist inanış ve eril figürlerden oluşmaktadır. Göbekli Tepe’nin bulunması ile “Neolitik dönem ve Ön Asya’da Ana Tanrıça inanışı geçerliydi” genellemesi zayıflamış oldu.
Göbekli Tepe - The oldest temple in the World - from Neolithic Age in Anatolia
Göbekli Tepe'deki T Anıtı 

Kibele: Anadolu’nun Bereket Tanrıçası

Anadolu’nun Neolitik dönem ve yazılı tarih öncesi tanrıça idolleri, M.Ö. 2 binli yıllardan itibaren arkeolojik katmanda ortadan kayboldu ve bu tarihlerde Hititler ortaya çıktı, yazı kullanılmaya başlandı. Hitler çok tanrılı, tanrıçalı dini benimsediler ve Hititler’e kadar isimsiz olan Ana Tanrıça, onlarla beraber “Kubaba” adını aldı. Hititler’den sonra Anadolu’nun en güçlü devletini kuran Frigler, tanrıçaya “Kibele” adını verdiler. 
Statue of Cybele and children - from Asia Minor, circa 7-6th c. BC - at the Antalya Museum, Turkey
Kibele ve çocukları heykeli - M.Ö. 7. yüzyıl, Antalya

Kibele, Bereket Tanrıçası ve Ana olarak kabul edilmişti. Frigler, şehirlerini koruyan tanrıçanın bereketini kutsamak için tapınak rahiplerini hadımlaştırmış, seçilmiş ve özel olarak beslenmiş erkekleri, -tıpkı Sümer’lerde olduğu gibi, Kibele’nin öfkesini dindirmek ve inayetine ulaşmak için kurban vermişlerdi. Kibele, daha sonra Ege-Akdeniz pagan dünyası üzerinde de etki gösterdi. Gordion’da bulunan bir Frig tapınak yazısında mealen şöyle yazmaktadır: “…Kybele hem hayat verir, hem de hayat alır.”

Homo Habilis, Erectus, Sapiens, Mağara Sanatı, Willendorf Venüsü


İnsanlık tarihini başlangıcı ve gelişim sürecine ait olarak insansı türlerinin çok sayıda tanımlaması ve sınıflandırması bulunuyor ve yer yer tanım ve özellikler iç içe geçiyor ve karıştırılıyor. 

Homo Habilis (becerikli insan)

İnsanlık ailesine ait en önemli özelliği kendine barınak yapması ve ailet kullanmasıdır.  Habilis’ler yalnızca Afrika’da yaşadı. Ateşi kullanmayı bilmiyorlardı ve bizlerden en büyük farkı beden yapısından dolayı et değil, leş yiyordu. Tarihi geçmişi -1,5-2 milyon yıla kadar uzanabilir. Habilis’lerin beyin yapısına bakıldığında, primat canlılar grubu (goril, şempanze) gibi gelişkin bir sembolizasyon yeteneği var ama dil henüz oluşmamıştır.  (http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_habilis)

Homo Erectus (dik insan)

Homo erectus, soyu tükenmiş insansı türüdür ve modern insanların (Homo sapiens) atası kabul edilmektedir. Yaşam tarihi olarak -1,9 milyon yıl öncesine geri götürebiliriz. Afrika’dan dünyaya yayılan insansı türüdür. İlk fosil Cava Ada’sında ortaya çıkarılmıştı, bu sebeple Java insanı diye de isimlendirilir. Yüksek ihtimal ile ateşi kullanıyorlardı ve siyah deriliydiler. Atalarımız olarak kabul edilmesinin temeli, ayakları üzerinde durup, yürüyerek diğer primatlardan ve habilislerden farklılaşmasıydı. Hareketlilik gösterip, sürü halinde yaşayarak Afrika’dan çıkıp, kuzeye doğru dağıldılar. Erectus’un, beyin-kafatası hacmi habilislerden büyük, sapienslerden küçüktür. Anatomik yapı olarak erectus ile sapiens insansı arasında benzerlik yüksektir. Homo erectus, ateşi kullanan ve mağaralarda barınan ilk insan türüdür.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_erectus
homo erectus
Homo erectus

Homo Sapiens  Neandertalis  (magara insanı)

Sapiens öncesi insansı insan Neandertaller, beden olarak daha güçlü ve iri olmalarına rağmen, beyin yapısı ve mobilite konusunda sapiensler kadar iyi değildirler.  Çoğunluk kanısı, bu iki türün karşılaşmalarında, beyin gelişkinliği ve alet kullanma becerisi ile sapienslerin üstün geldiği ve neandertallerin yok olduğudur. Neandertallere, “mağara insanı” denmesinin sebebi, daha çok mağarayı barınak yapması ve ölülerine mezar yapan ilk insansı olmasıdır, bu sebeple fosil kalıntıları çoktur. Fiziksel olarak en belirgin özelliği, siyah deri rengine sahip olmasıydı, hareketlilik ve göç sonucu karşılaştığı iklim ve şartlara uyum sağlamaması sonucu yok oldu.

Homo Sapiens (bilen insan)

-280 ile -250 bin arası yıllarda yaşamış, bugünkü anlamda insanın genetik atasıdır. Sembolleştirme olarak Hepimizin ortak anası Havva Anamız, homo sapiens idi. -280 binden sonra gelen tüm insanlık bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki tek bir annenin soyundan geliyor. Homo Neandertallerin yok olup, sapienslerin yaşama devam etmesindeki süreç hakkında yaygın görüş, sapienslerin beyin ve alet kullanma kapasitelerinin daha yüksek olması sonucunda neandertalleri yok ettiğidir. Hepimizin tek bir ortak anneden/Havva’dan geliyor olmamız ise, neadertal bir kadının Kromozon ve DNA yapısında meydana gelen bir değişim, nedeni bilinmeyen bir mutasyondu. Bu ilk annedeki Kromozomlar, molekül yapısı içerisinde bulunan DNA (mitokondriyal deoksiribo nükleik asit) ve histon denilen protein zincirinden oluşuyordu ve protein zincirinde mutasyon, farklılaşma ile evrimsel sıçrama gerçekleşti. (http://tr.wikipedia.org/wiki/KromozomKromozon yapısındaki genetik değişime uğratan bu ilk sapiens kadın kalım yoluyla, üreme sonucunda mutasyonu çocuklarına taşıdı. 
İlk anneden doğan çocukların, mutasyondan aldığı değişim ile daha gelişkin beyin yapısı ve kendini koruma gücüyle donandığı, böylece diğer neandertal annelerden doğan çocukların yeni rekabet koşullarına uyum sağlayamayıp doğal seleksiyon ile yok olduğunu biliyoruz. evrim sürecinde mutasyonu yaşayan annenin, genetik olarak döllenme ile çekinik gen denilen kromozon yapısı (XX), kalıtımsal olarak tüm insanlara geçtiği için, dünyada şuanda yaşan tüm insanların aynı anneden geldiği/Havva Ana bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bugün yaşayan bütün insanların ortak atası (babası) ise yaklaşık 70 bin yıl sonra yaşadı. Geçen ortalama 70 bin yıllık süreçte sapiens anneleri dölleyen babalar içinde doğal seleksiyon ile eleme gerçekleşti ve bir erkeğin (XY) yapısı eşeyli kromozon yapısı olarak tekleşip, bugünkü anlamda babamızın kökeni oluşturdu. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_sapiens)

Homo sapiens sapiens (kendinin farkında olan insan)

Homo sapiens sapiens, günümüz insanı yani modern insan olarak insanlık evriminin son fiziksel aşamasını temsil etmektedir. Neandertal ile sapiens arasında çiftleşme olduğu ve doğum gerçekleştiği konusu henüz kanıtlanamadı ama değişik bulgular var. Homo sapiens sapines, yani bizlerin, -50 bin yıllık bir tarihi vardır. Yazılı tarihten çok daha uzun bir süre. Son araştırma ve bulgular sonucunda Güneydoğu Asya/Endonezya çevresinde, -50 bin yıl içerisinde yaşayan sapiens sapiens’den türememiş insanların olduğuna dair spekülasyon ve araştırmalar devam ediyor.

Sanatın Doğuşu, Ana Tanrıça Kültleri

-50 binlerde sapiens ile insan sanat yapmaya başladı. Bu anlamda modern insanı belirleyen sıçrama, ateşi kullanması değil, sanat yapmaya başlamasıdır. İlk keşfedilen sanat örnekleri, 1850’lerde bulunan Willendorf Venüsü heykelciği ve mağara resimleriydi. Venüs heykelciklerinde temsil, ana tanrıça figürüdür. Ana tanrıca figürlerinin temel özelliği yüz hatlarının belirgin olmaması ve beden hatların güdük görünmesidir, ama sapienslerin daha gelişkin tasarım yapacak yeteneği vardı, buradaki belirsizleştirmenin bilinçli yapıldığını söylebiliriz. Tanrıca figürlerindeki kadın; hamile, kilo, anaç bir kadın olarak gösterilmişti. Tanrıça heykelleri ya mezar başlarına dikiliyor ya da muska benzeri dini amaçlı saklanıyordu.
Wiilendorf Venüsü - bulunan ilk tarih öncesi Venüs figürü
Wiilendorf Venüsü - bulunan ilk tarih öncesi Venüs figürü
1999’da Fas’ta bir başka kalıntı bulundu (Tan Tan Venüsü), bu eserdeki tanrıça/Venüs figürü daha belirsizdi ve yaklaşık tarihi yaşı – 400 binlere kadar uzanıyordu. Bu buluntu, önceki fikirleri, tartışmalı kıldı. Belki de, insanları tanrıça heykeli yapmaya iten motivasyon yada din olgusu homo sapienslerden önce de vardı. Yine 1995’te, Suriye – Golan tepelerinde Berekhat Ram Venüsü bulundu, yüksek ihtimal tanrıça figürü ve inanış, homo erectus’lara kadar uzanıyordu. Erectus ve sapiens’ler sürü halinde hareketli yaşarken, yanlarında bu Venüs heykelciklerini taşıyorlardı. Tanrıça kadını figüründeki iri ve hamile kadın temsili, o zamanlardaki kadının fiziksel halini göstermiyor, net olarak ana tanrıçayı temsil ediyor. Bu anlamda ilk sanat ürünleri olarak mağara resimlerini değil, Venüs/ana tanrıça heykelcikleridir. 

Tarih Öncesi Mağara Sanatı

Mağara sanatı, ana tanrıça figüründen çok sonra, sapiens sapiens’ler ile ortaya çıkmıştır. Mağara yaşam dönemi ile birlikte barınma başlamış ve sembolizasyon ve dil yetisinde ilerleme oluşmuştu. Dil yetisinin gelişimini, mezarlara semboller konulmasıyla anlıyoruz, insan “ölümlülük” halini düşünen, sembolize edebilen bir zihin yapısına -50 binlerde sapiens ile ulaştı. İlk sanat örneklerindeki motivasyonda, ölümlülük karşısında bir kalıntı bırakmak, hatta mezar bekçiliği benzeri bir istek olduğu söylene bilinir. İnsanların ilk döneminde aile kavramı yoktu, sürü halinde yaşıyorlardı, doğum sonrası bebeğe tüm sürü bakıyordu. Konar-göçer yaşadıkları için henüz mülkiyet ilişkisi oluşmamıştı. 
Lascaux Mağarası
Lascaux Mağarası'ndaki Geyik çizimleri, Fransa

Mağara resimlerini, ana tanrıça heykellerinden ayıran en önemli estetik fark; bilişsel sıçramadır. Mağara resimleri, temsil olarak üç boyutlu dünyayı, iki boyut gösterme pratiği olarak Venüs heykelciklerine göre daha gelişkin zihin gerektiriyordu. Önemli bir başka yaklaşım, doğayı bir rahim olarak idrak etmek ekolü. Dünyanın bir rahim olarak anlamlandırılması, özellikle tarih öncesi buluntulardaki ana tanrıça figürü ile dünyanın dişi, doğurgan bir varlık olarak kendini yenilemesinin anlatısıdır diyebiliriz. Buzul çağlarından insan(sı)ların mağaralara çekilmesiyle, cinsiyet üzerinden ayrımlaşma başladı. Kısaca erkekler avcılık, kadınlar toplayıcılık yapıyordu ama beslenme şartlarına bakıldığında besinlerin büyük çoğunluğunu kadınlar sağlıyor, yani toplayıcılık, otçul beslenme yapıyorlardı. Avcılık, yani erkek üzerinden besin temini zor ve azdı, bu yüzden mağara insanları, avcılık ürünlerini az olduğu için şölen ve ayinlerde tüketiyorlardı. Mağara resimleri, çöp adam çizimi biçimindeydi, genellikle avcılık ve hayvanlar resmediliyordu. Resimler, mağara duvarlarına ve özellikle zor ulaşılana alanlara çiziliyordu. Mağara resimleri yapılıyordu sorusu üzerine spekülasyon çoktur, yüksek kanılar: büyü amaçlı, öldürülen hayvanların kutsallığından özür dileme v.s. dir. Mağara resimlerini yapan insan, aynı zamanda tarihte ilk meslek sahibi insandır. Mağara resimlerini yapan kişiler, resimlere baktığımızda, hayvan postu giyen ilk şamanlardı. Mağara ressamı, günlük işlerden toplayıcı-avcılıktan, bağımsız sadece mağarada resim yapıyordu.
Lascaux Mağarası
Lascaux Mağarası'ndaki Bizon çizimleri, Fransa 

Mağara resmi sanatı üzerine ilk ve en gelişkin buluntulardan biri, Fransa’daki Lascoux mağarasındaki resimlerdir. Bu resimlerde diğer mağara resimlerine göre daha fazla hayvan, insan motifi ve anlatı zenginliği görülüyor. Av resimleri yapan şaman benzeri bu meslek sahibinin, bugünkü anlamda mistik-psikolojik gücü ya da farklılıkları vardı. Şaman bu anlamda, artık üretiminden çekilmiş, ilk sosyal statü kazanmış insandı. Mağara resimleri, eski Yunan’la birlikte ortaya çıkacak “gerçek” sanat eserlerinden farklı bir şekilde mahrem olarak, özel, gözden ırak yapıldı, gizli tutuldu. Tanrıça heykellerinde inanç motivasyonu hakim iken, mağara resimlerinde büyü etkisi, mistik motivasyonlar gibi karmaşık amaçlar vardı. Tanrıça heykelciklerine bakıldığında homo erectus ve sapiensler’in kadın doğumuna mucize, tanrısallık atfediyor, doğumu kutsal kabul ettiklerin düşünebiliriz.