varoluş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
varoluş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Varlık ve Zaman: Heidegger Felsefesinin Temelleri


 
M. Heidegger için Varlık, felsefenin asli meselesidir. ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorusu ve sorgulama ile Heidegger, insanın varoluş tarzlarını analiz eder. Ona göre, Platon ile başlayan metafizik gelenek, varlık meselesinin üstünü örter; ontolojik ve ontik çıkmaza sürükler. Heidegger modern felsefenin, epistemoloji çatısı altında metafizik yapmaya devam ettiğini söyleyerek, bunu besleyen Kartezyen bakışa karşı çıkar. Antik Çağ doğa filozoflarının yaptığı gibi Varlık’ı, dolaysız hali ile kavramaya çalışır.
Heidegger, Descartes ile başlayan Kartezyen bakışın, özne-nesne merkezli bölünmüş bilgi yönteminin; varlığın neliğini anlamakta yetersiz olduğunu söyler. Kartezyen bakış ile gelen ‘Cogito’ merkezli felsefe ve bilim bilgi (epistemoloji) yeniden sorgulanmalıdır. Varlık’ın sorgulaması, epistemolojinin değil, ontoloji felsefesinin alanı olmalıdır artık. Heidegger, hocası E. Husserl’ın fenomenolojik yöntemini kendine dayanak alır; yaşam felsefesi (Kierkegaard, Nietzsche) ekolünden etkilenir. Fenomenoloji, ‘varlıkları, kendinde-şeyler olarak kavrama’ bilimidir. Heidegger’e göre, herhangi bir varlığın anlamanın ya da doğru kavranışının olanağı, ‘zamansallık’ ile açığa çıkar.

Dasein
Almanca ‘insan varlığı’ anlamındaki dasein kelimesini Heidegger kendi felsefe dizgesinde geliştirir. Almancada ‘Da’, ‘hier/dort’ bağlamında ‘orada/burada’ demektir. ‘Sein’, varlık, varolmak veya varoluş demektir. Dasein bu bağlamda, burada veya orada varolan varlık anlamındadır. Ama fenomen olarak incelemede görülecektir ki Dasein, ihtimam gösterme ile dünyada varoluş kazandığından ve zamansallıkta öne koşmaklık içinde hal olduğundan, onun için ‘Orada Varolan Varlık’, daha doğru tanımdır. ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorusunu sadece, kendisini Varlık’a ve varlığına açabilen Dasein sorabilir.

‘Varlığın neliği’ sorusu, ‘varolmanın anlamı nedir?’ sorusuna açılır. Ama varlığın neliği, günümüzde belirsizdir ve unutulmuştur. Verilen cevaplar, metafizik yorumlardır. Heidegger, yetersiz olduğu gerekçesi ile geleneksel 3 varlık tanımını yeniden sorgular: a) En genel evrensel kavram olarak Varlık, b) Tanımlanamaz şey olarak Varlık, c) Kanıtını kendi içinde taşıyan Varlık. Bu tanımlar ön-koşul ve yargı koyduğu için, varlığın neliğini daha belirsiz ve karmaşık kalmıştır. Her sorgulama amaçlıdır; çünkü bilinç, her zaman bir-şeye-yönelim içindedir. O halde, soruşturulacak olan, sorgulama yapan varlığın kendisi, yani Dasein’dir. Dasein, kendisini var edebilen, açığa çıkaran ve farkında olan tek dünya varlıktır. Bu sebeple ‘Dasein’in özü, onun varoluşudur’.

Ontolojik – Ontik
Heidegger’e göre fen bilimleri, sosyal bilimler, hatta metafizik, Varlık’ın anlamını veremez. Çünkü bilimler varlığı, bilgi ve nesnesi yapar ve ona kavramsal açıklama getirir. Amaç, Dasein’nın ontolojik yapısını açımlayarak, ontik halini anlamak olmalıdır. Varlık (sein) hakkında ‘Varlık’ın anlamı nedir?’ sorgulaması ontolojiktir. Varlık hakkında ‘Varlık nedir?’ sorgulaması ontiktir. Ontolojik sorgulama varoluş, olgu, anlama, varoluşsal (existential) ile ilerler. Ontik sorgulama kategoriler, nesne betimleme, gerçeklik ile yol alır. Ontik olan nesnel ve bilimsel iken; ontolojik olan anlam temelinde felsefe sorgulamadır. Heidegger, felsefe tarihi üzerinden başladığı sorgulamaya fundamental (temel) ontoloji der.

Heidegger’e göre Dasein, ontik hali içinden ontolojik olana açılabilen ve var-olmaklığın anlamını olanaklı kılan varlıktır. Bu bağlamda Dasein insan varlığı değil, ‘insan olmanın olanağı’dır. Zaman tüm varlıkların ufku olduğu içindir ki, Varlık’ın anlamı zamansallık fenomeni ile sorgulanmalıdır. Fundamental ontolojinin görevi, felsefe tarihindeki gibi varlığı kavram ve soyutlama olarak değil, Dasein’nın kendini kendi dünyasallığı içinde ve zamansallığında açıklamasını sağlamaktır.  Zaman, varolanların olanağıdır. 

Fenomen  - Logos - Fenomenoloji
Eski Yunanca ‘phainomenon’ ‘kendisini gösteren (apaçık olan) şey’ kelimesinden gelir fenomen. Salt görünüş, fenomen değildir. Örneğin bir fenomen olarak hastalık, semptomlar gösterir ama kendisini gösteren apaçıklığı göstermez, vermez. Eski Yunanca ‘noiein’ doğru (hakikat) anlamındadır. Noiein saf doğruluk içindeki ve hiçbir şeyini gizlemeyen varlıktır. Doğru, varlığın sadece kendi muhteviyatı ile ve dolayımsız elde edilendir. Ama doğru, başka ilenekleri üzerine almadığı ve diğer varlıklarla ilişki kurmadığı zaman kavranması da zor olandır.

Logos akıl, kavram ve yargı ilişkilerinin taşıcısı olmakla birlikte, sahih olmaklığı ile sözdür. Logos yani söz, hakkında ‘konuşulan varlığı açık hâle getiren’, ona izin veren ve keşfedendir. Logos hakkında konuşulan şeyi görmemize izin verir. Fenomenoloji ‘Kendini kendinde gösteren varlığı, dolaysız hali ile kavrama’  bilimidir. Fenomenoloji, logos ile bilgi ve kavram içindeki varlığın örtük yanlarını açığa çıkarmak için betimler, tasvir eder. Heidegger’e göre fenomenoloji, varlığı zamansallığı (tarihsel) ve varoluş açıklığı ile analiz ve yorumlama (hermeneutik) çalışmasıdır. Var olanın, üstünün örtüldüğü ve unutulduğu, betimlemenin yetersiz kaldığı durumda; fenomenoloji onu ‘yorumlayarak açıklığa’ çıkarmalıdır. Hermeneutik, Dasein’in var-oluş halini, zamansallığı içinde yorumlayarak açık ve anlamlı kılar. Sorgulama, varlıktan  hareket ederek, yine varlığa dönmelidir.

İhtimam Gösterme
Dasein, ihtimam gösterme zemininde sahih ve gayrisahih olarak varoluşa açılır. Dünya çerçevesi ve herkes-ile-birliktelik içinde kendini anlar. Ben’ dediğinde Dasein, ihtimam gösterme ile kendini dile getirir. Varolanlara ilişkin Dasein’ın ontik deneyimi, ihtimam göstermenin bütünlüğü zemini içinde nereye yöneldiğine bağlıdır. El-altında-olanlar, bir-şey-için-bakış ve onlara ait varlık tasarımları ile varolanları deneyimler. Masa, çekiç vs. bütünlüğün işlevinde, gelecek kipine yönelik olarak anlaşılır, tasarlanır ve alet yapılır. Ve Dasein kendini varolarak anladığı için mesele eder; varoluşu için kaygılanır.

Herkes ve Gündelik Dasein
Dasein, kendi benliği ile var değildir. Onun ‘Ben’ olmaklığı, herkes-benliği içinde yoğrulmuştur. Onun benliği, ön belirmedir ama ‘özü’ var-olmaklığı ile yaptıklarıdır. Herkes olmak, Dasein’ın için huzurdur, kaygıyı azaltır. Gündelik içinde, kamusallığın bütünlüğünde algılar, yargılar, eylem yapar, sevinir, üzülür. Herkes, Dasen’in kendi olmaklığı üzerine eylemlerine ve kamusallık dışına çıkmasına izin vermez. Olağandışı kendilik eylemi, herkes tarafından engellenir. Herkes içinde olmak, hiç kimse olmaktır. Gündelik Dasein, kendi varlığını, herkes kamusalı üzerinden tefsir eder. İlgilenme, meşgul olmak ve lakırdı içinde sahih olanın üstünü örtülür. Herkes ile hiç kimse olurum/oluruz.

Dünyaya Fırlatılmışlık
Dasein, dünyaya fırlatılmışlık içinde varolan varlıktır. Dünya'ya fırlatılmış ve onun zemini, mesafesi, çerçevesi içinde tefsir edilmiştir. Onun bilgi-deneyim zeminindeki duygu-durum ontik halidir. Duygu durum, varoluşun minvalidir.  Dasein fırlatılmışlık içinde, mekan ve zamanın olanakları ile tasarladığı ve kaygılandığı ile varoluş kazanır. Varoluşyapabilmedir Heidegger’e göre.

Söz  - Lakırdı
Söz, anlamanın minvalidir. Söz, karmaşık dünyayı anlar, belirler, tanımlar. Söz, Dasein’nın dünyayı tefsiridir. Ama çoğunlukla gündelik konuşma içinde söz, varlığı apaçık hali ile sunamaz. Her günkü kamusal içinde söz, çoğunlukla lakırdı olur. Lakırdı, gerçekliği kendi açıklığından uzaklaştırır, görünüşünün üzerini örter. Söz lakırdı olunca; manipülasyon, gerçek; safsata, bilgi hatta felsefe olabilir. Lakırdı her şeyi, herkes dili içinde anlanmış ve bilinmiş hale getiren ön-kapalılıktır.

Kaygı
Dasein kendini, herkes-içinde anlar ve tasarlar. Kamusal içindeki olgular dizisi, ona gayri-sahih tezahürler sunar. Herkes, Dasein’nı hem belirler; hem de kendilik oluşunu örter. Herkes içindeliğinde ontik olarak iki varoluş modusu etkilidir: İhtimam ve Kaygı. Kendi var olmaklığını tasarlamak isteyen Dasein için sahih varoluş kaygıdır. Kaygının kaynağı, en asli ve sahih gerçek ölümdür. Onu eyleme ve geleceğe yönelten kaygıdır. Kaygı, varlık minvallerinin olanaklılığını sağlar. Kaygı ile Dasein, dünyalaşmıştır. Dasein, kendisine kaygılı ama ketum biçimde ‘kapalılığı-açma-kararlılığı’ içindeyken; asli yalnızlığı ile sahih olarak kendisi olur.

Vicdan – Ölüm - Hiçlik
Hiçlik (niclıts) Dasein’da varolandır. Hiçliğin-hiçliği içindeki varoluş zemininde Dasein için kaygı, asli duygu durumdur. Can sıkıntısı, kaygı ile kendini gösteren hiçliğin minvalidir. Dasein, hergünkülük içinde kendini bırakarak hiçliğin hiçliğini örtmeye çalışır. Ama Dasein ancak, hiçlik ile kendi varlığının anlamını tüm belirsizliğine rağmen kavrayabilir.

Varoluş olgusaldır. İhtimam gösteren Dasein’in dünyasal olmasını olgular ortaya çıkartır. Dünyaya fırlatılmış Dasein için 3 varoluş olgusu sahih gerçektir: kaygı, vicdan, ölüm. Kaygı (angst), tedirginlik içinde ve gelecek yönelimli Dasein’in bütünlüğünü oluşturan asli bilinmezliktir. İhtimam gösterme ile kaygı, korkuya dönüştürülür ve üstü kapatılır. Kaygı tekinsizdir; korku ile olgulara, el altında olanların etkisine tefsir edilir.

Hiçliğin hiçliğine kendini açan Dasein için sahih gerçeklik vicdan olur. Vicdan, kendi-olmaklığını-istemek dir. Vicdan,  Dasein'a borçlu-suçlu-olmak halini çağırır ama bu yüklem, kendinde olmak isteğinin sesidir. İnsanın varlığı, kendine meseldir. İnsan, ölümü herkes-içinde-olmaklık ile paylaşamaz. Ölüm, yaşamın bütünlüğünü ve sınırını verir. Ölüm zamansallıkta bilinmez olduğundan, Dasein için dünyada oluşun her anı değerli, anlamlı olur.

Sonsöz : ‘Varlık ve Zaman’ adlı eseri yaptığı çeviri ile daha değerli hale getiren ve bu yazıya dil olarak kaynak sağlayan Kaan H. Ökten hocamıza çok teşekkürler.

Hegel - Mantık Bilimi


İdea, Mutlak Tin’dir.
Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea.
Hegel



Mantık, Hegel için İdea’nın düşünme yoluyla bilinmesidir. “Mantık, saf İdea’nın, yani soyut düşünce öğesindeki İdea’nın bilimidir.” Mantık, Mutlak olarak ele alınan Varlığın bilimidir. Aynı zamanda, Metafiziktir Hegel’ın mantık çalışması. Mutlak, ilk önce kendinde varlık (İdea), sonra kendisi için varlık (Doğa) en sonunda ve sonsuzluğu içinde kendinde ve kendisi için varlık (Tin-Geist) olarak Varlıktır. Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere Mutlak, üç evrede Varlık dır. Mutlak’ı araştıran felsefe üç bölüme ayrılır: kendinde Mutlak’ı inceleyen Mantık; kendi için Mutlak’ı inceleyen Doğa Felsefesi, kendinde ve kendisi için Mutlak’ı betimleyen Tinin Fenomenolojisi. (Hegel felsefesi üzerine bir başka yazı)

Mantık, Mutlak olanın özünden belirmesini ve düşünceye gelişini akıl yasaları ile ortaya koymalıdır. Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nin önsözünde şöyle der: “Ussal olan gerçektir ve Gerçek olan ussaldır.” Bu ilke gereğince Mantık, Mutlak’ın düşüncede ortaya çıkmasının yasalarının bilimidir. Hegel’e göre “Mutlak, daha önce sahip olmadığı, kendi kendisine verdiği, kendi öz belirlenim ve yasalarını geliştiren bütünlük olarak düşüncedir.” ve Mutlak salt düşünce (İdea) olduğu için, onun içkinliğini düşünme Mantık biliminin sahasıdır. İdea’nın düşünülmesi olduğu için mantık, aynı zamanda Metafiziktir. “Varlığın kendisi ve onu izleyen alt-kategorileri, Mutlak’ın tanımları olarak ele alınabileceği gibi, Tanrı’nın metafiziksel tanımlamaları olarak da ele alınabilirler. Çünkü, Tanrı’yı metafiziksel olarak tanımlamak, onun tabiatını genel olarak düşüncelerde anlatmak demektir.

Mantık Bilimi ile Kozmos’un nedeni Mutlak’ı, dolayımsız düşüncede ve akılda tümel kavram olarak ortaya koymaya çalışır. Kategoriler, Mutlak’ın tanımlarıdır; fakat nesneden soyut değildirler. Fenomenler dünyası, Mutlak’ın kendi için doğaya açılması olduğundan kategorileri içerir. Ayrım, Olumsuzlama, Çelişki; Mutlak’ın nesneler dünyasında somutlaşmasıdır ve bu ortaya çıkış, huruç diyalektiktir. Tinin Fenomenolojisi’nde Hegel, felsefenin görevinin Mutlak’ın gerçekliğini; insan, tarih ve doğa ile betimlemek olduğunu söyler. (Tinin Fenomenolojisi üzerine bir başka yazı) Aktüel dünyanın döngüsü, edimi çelişkilerle gerçeklik olur ama tek Gerçek, Mutlak dır. Hegel dilinde Akıl, hem nesne hem de öznedir. Mantık üç yöntemden oluşur: Anlama yetisi veya soyut kavrayış (verstand),  olumsuz yada diyalektik akıl, olumlu yada spekülatif akıl  (vernunft

Anlama yetisi ile özdeşlik ve çelişmezlik kategorileri içinde akıl yürütme gerçekleşir. Fakat, özdeşlik ve çelişmezlik, statik akıl yürütmelerdir. Anlam, kavramın içinde kalır; beliren varlığın bir anında; onu karşıtları içinde kavramın soyutluğunda düşünür; oluşun diyalektiğinde bu anlam, zaman içinde görece kalacaktır. Fakat aynı zamanda bilgi ve deneyimin ilk aşamasını sağlayan, alışkanlık olarak akıl yürütmedir anlama yetisi ve bu nedenle önemlidir. Her belirme ile aynı anda sınırlama ve fark ortaya çıkaran diyalektik oluşur. Diyalektik ile belirlenmiş ve sınırlanmış kavramlar; olumlama ve olumsuzlama uğraklarında kendi karşıtlarına dönüşür. Diyalektiğin olumsuzlamasında, bir kavram belirdiğinde, bu belirliliği yine kendi içinde taşıdığı Töz sebebiyle; belirdiği oluş içinde, sınırları ile karşıt nitelikleri olumsuzlayarak elde eder. Diyalektik, aynı zamanda zaman-mekân ile düşüncede ortaya çıkan Tin’in oluş eylemidir. Spekülatif akıl, somut ve bütünlük taşıyan olumladır; çatışma ve ayrım içindeki oluşların özlerini muhafaza edip, ortadan kaldırarak aşar. (Aufheben)

Varlık, Hiçlik, Öz

Hegel, mantık içinde Mutlak’in üç kategorisi olduğu söyler. A) Dolaysızlığı içinde ve kendinde Kavram B) Dolaylılığı içinde, varlığa yansıyan Kavram’ın kendi-için varlık ve görünüş alması C) Düşünceye açılması sonrasında kendi içine dönmesi, kendinde ve kendi için Mutlak’ın Kavramı’na dönüşmesi. Hegel’e göre, mantık çıkarsamalarını zorunlu kılacak belirlenmiş başlangıç ve son olamaz. Felsefenin başlangıç ve son uğrağı, sonlu akıldır. Fakat, kendinde ve kendi-için Mutlak adına, sonlu nitelik-nicelik kategorileri geçersizdir; onun sonsuzluğu, insan aklı için aynı zamanda Hiçlik tir.
Mantık, akıl yürütme ve saf düşünce ile sonunda başlangıçta hep var olan Mutlak’ın kavramına ulaşır. Mantık, Mutlak’ın açılımıdır ve Mutlak ile sınırlanmış düşüncedir. Varlık ilk, tek, soyut ve dolayımsız kavramdır. Varlık, tüm belirmiş ve ortaya çıkacak varlıkları potansiyel olarak içinde barındırır. Varlık kategorilerin bütünlüğüdür, üst ilkesidir. Öz, şeylerin görünümleri içinde kalıcı yanıdır. Aynı zamanda öz, şeylerle bağlantısı ve dolaylığı içinde Mutlak’ın taşıyıcısıdır. Öz; varoluş zemininde, belirmiş fenomenlerde ve onların etkileşiminde ortaya çıkar. “Mutlak, özdür” der Hegel.

Özdeşlik, Ayrım, Çelişki, Varoluş

Varlığın alt kategorileri; nicelik ve niteliktir. Kategorilerin, kendilerine karşıt bağlantı içinde anlaşılmasına ve mantık yürütülmesine “refleksiyonlu düşünme” der Hegel. refleksiyonlu düşüncenin ilk kategorisi özdeşlik dir. Özdeşlik bir şeyin, diğer tüm şeylerden ayrı olarak tanınmasını sağlayan kategoridir; A=A dır gibi.  Özdeşlik sonrasında, refleksiyonda ortaya çıkan ikinci kategori; ayrımdır, belirme farkıdır. Özdeşlik, ayın zamanda kendisiyle bağlantılı bir şeyin kendisinden ayrı kavranmasını sağladığı için; ayrım için özdeşlik öncüldür. Özdeşlik kendi için olmak iken; ayrım ile belirme, kendinde ama aynı zamanda başka bir şeyi içerme, ortaya çıkarmadır. Refleksiyonlu düşüncenin bir sonraki aşaması zemin kategorisidir. Zemin ile özdeşlik ve belirleme somutluk kazanır ve çelişki içinde varolur. Çelişki, potansiyel kendinde varlığın dünyalaşmasıdır. Zemin, hem özdeşlik ile Mutlak’ı içinde barındırır, hem de belirmenin ayrımı ile karşıtlıklar içinde varoluş bütünlüğünü sağlar. Varoluş, ortaya çıkmaktır; varolan, zeminden çıkar. Öncüllerini, olumsuzlayarak zemine gelir varoluş. Özdeşlik, ayrım ve zemin diyalektiğinde varoluş ortaya çıkar. 

Şey, Fenomen, İmkân

Zemin ve varoluş bağında ortaya Şey (das ding) çıkar. Şey, somut maddedir; aynı zamanda karşıtların birliğinden türediği için çelişkiyi taşır. Olumlu birlikte madde olurken, olumsuz birlikte formlara ayrılır şey. Şey “kendinde kendi içine yansıma” ve “başkasını içine yansıtma” halindedir. Bir şeyin kendi içine yansıması; özdeşliği ve bağlantısızlığını gösterir. Fakat zeminden gelmiş ve varoluş kazanmış şey, başkalarını da içinde yansıtmak, taşımak zorundadır, bağlantılıdır. Şeylerin varlığı, diğer şeylerin zemin bulmasına bağlıdır ve onları içine yansıtmak durumundadır. Şey, bir yanı ile kendisinde ayrımlara sahip olarak belirmiş ve somut olandır; ama aynı zamanda kendi içine yansıması ile özdeşliğine, özüne sahiptir.  

Varoluş zemini kazanan şey, fenomene dönüşür. Şey, kategorik olarak kendi içine yansıma ile madde ve başkasını içine yansıtma ile form, olarak çelişki ile zemine gelir. Bir yanı ile kendi içindeki öz, belirmemiş iken; diğer şeylerle bağlantı ile form kazanmış, dönüşmüştür. Bağlantılı varoluş, fenomen dir. Fakat, fenomen çelişkide ortaya çıktığı için özünü muhafaza etmektedir. Öz, zeminde belirir ve varoluş ile fenomene dönüşür. Hegel, Kant’ın fenomen-numen analitiğini eleştirir. Kant, fenomenler dünyasının zaman-mekanda gerçekleşen deneyim olduğunu, özü içeren kendinde-şey’in (numen) salt akılda bilinemeyeceğini söyler. Hegel göre ise “Evrenin özü, fenomendir. Öz, fenomenin arkasında ya da ötesinde değildir. Tersine var olanın öz olması yoluyla, varoluş fenomendir.” Fenomen, içerik (madde) ve biçimden (form) oluşur. İki kategori birbirinden ayrılamaz, bağlantılıdır. “İçerik, biçimin içeriğe dönmesinden; Biçim, içeriğin biçime dönmesinden başka bir şey değildir.”

İmkân, fenomenin kendi ayrımı içinde olumsala dönüşmesidir. Mümkün koşulların birliğinde olgu, edimsel olur; zorunluluk belirir. Zorunluluğun oluşması için; koşul, olgu ve edim aynı anda gereklidir. Fenomen hem de ayrım içindedir, hem de özdeşlik bağını da sürdürür. Fenomen bağını, Hegel üç görünüşe ayırır: bütün ile parçanın ilişkisi, kuvvet ile onun belirmesi, iç ve dış arasındaki ilişki. Doğa ve İdea (yâda Tanrı) fizik ve metafizik olarak ayrışmış değildir Hegel için, şöyle der: “Doğa’nın ve Tin’in ortaklaşa içeriğini oluşturan İdea, Doğa’da salt dışsal olarak, ama tam bu nedenle, aynı zamanda ve o ölçüde salt içsel olarak bulunmaktadır.

İdea, Edim, Kavram

İdea, zihnin anlama yetisinde değil; Varlık’ın özündedir; salt Akıldır. İdea, insanın anlama yetisi kategorilerinin dışında ve de algının çoğu zaman sınırında kendinde gerçektir. İdea’nın etkinliği, akla aykırı değildir; bizatihi kavram olarak zaten aklidir Hegel’e göre “İdea, mutlak olarak etkin ve aynı zamanda edimsel olandır.Edim kendini üç kategori ilişkisinde ortaya koyar: Cevher, Sebep, Etki. Cevher kendini ayrımda, arazda ortaya çıkarır. Edimin kuvveti, cevherdir ama aynı zamanda zemine getiren de ayrımdır. Cevher sebeptir, onu harekete geçiren ise etkidir. Güneşin sebep, sıcaklığın etki olması gibi. Diyalektik ile sebep ve etki, aktüel dünyaya, gerçekliğe yansır. Edim, diyalektiktir.

Kendi içine geri dönüşlülüğü ve belirmişte kendisinde kalışı içindeKavram, kendinde ve kendi-için Mutlaktır. Varlık, dolaysızdır; kendisi ile özdeştir. Varlık, kendi-içinde, örtük olarak kavramdır. “Kavram, Varlık’ın ve özün gerçekliğidir” Hegel için. Kavram, kendinde ve kendi için belirmiş olduğu için bağımsızdır, özgürlüktür. Özgürlüğü ile özdeşlik içindedir Kavram. Kavramın kendi için varlık olması, görünüşte belirmesi, fenomende ortaya çıkışı, Öz dür. Doğa’da bitki belirmeden önce tohum bitkiyi kendi içinde kapsamaktadır; tıpkı Kavram gibi. Kavram, hem öznel hem de nesnel olarak ussaldır; varlıkların özüdür. Kavram, dolaysızda dolaylılıktır. Kavram, canlı her şeyin ilkesi ve böylece aynı zamanda baştan sona somut olandır.” Kategoriler ile varlıklar, dolayım içinde ortaya çıkar. Diyalektik; özdeşlik, olumsuzlama, ayrım ile dolayım zeminidir.

Öznel, Nesnel, Mutlak Kavram

Gerçek, sadece Kavramdır. Kavram, varlık ve özün gerçekliğidir ve kendinde özdeş olduğu için, ancak zemin olarak karşıtların özdeşliğinde belirir. “Kavram, gerçekliğini gerçekleştirebilmesi, gerçekliğinin gerçekliğini kanıtlayabilmesi için varlık ve öze bağlıdır.” Mutlak’ın tanımı, onun Kavram olduğudur. Hegel kavramı üçe ayırır: Öznel Kavram, Nesnel, Mutlak Kavram

Öznel kavram, kendi içinde kategorilere ayrılır; kavram olarak kavram, yargı, mukayese. Kavram olarak kavram, alt kategorilere ayrışır: Evrensel, tikel ve tekil. Evrensel, hem kendisinde hem de karşıtı içinde özdeştir. Evrensel, özdeşliğin eşitlik içinde açığa çıkmışlığıdır. Tikel, kavramın evrensellik kategorisinin olumsuzlanmasıdır. Kavram, kendi içinde karşıtına dönüşerek kendini sınırlar, olumsuzlar ve bu belirme ile tikelleşir. Tikel kavramın çelişkisinde, tekil ortaya çıkar. Klasik mantıkta özne ve yüklem, iki farklı kategori olarak yargı ile birleşirken; Hegel’in mantık yargısında ise özne, yüklem dir; “İdea, Mutlak Tin’dirgibi. Mantık Bilimi’ne göre mukayese, kendinde kavram ile yargının birliğidir; şöyle der: “Mukayese, ussaldır ve ussal olan her şeydir. Her şey, mukayesedir ve aynı gerçeklikte her şey, Kavramdır.”  

Nesnellik: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç

Nesne, Mutlak’ın özdeşliğindeki çelişkidir. Nesnellik kendi içinde üç kategoriye ayrılır: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç. Mekanizm içinde nesnelerin bağlantısı sadece dışsaldır. Biçimsel dışlılık içinde kuvvet ve itmelerle oluşan bağlantıdır. Kimyasallık ile nesneler, ancak birbiriyle olan bağıntılarında nesnedirler ve onları zemine getiren ayrımlarıdır. Mekanik nesnellik ile kimyasal ayrışmaların birliğinde Doğa’nın erekselliği, Amaç, onları harekete dönüşür. Hegel ahlak ve din ritüellerini, mekanizm aksiyonları olarak yorumlar; “Çünkü kişinin iradesi, hareketlerini belirlemez; hareketleri dış bir etki tarafından belirlenir.

Mutlak İdea

 “Kendinde ve kendi için Gerçek olan, kavram ve nesnelliğin mutlak birliği İdea dır.” Mutlak İdea, tüm mantık kategorilerine içkindir. “Mutlak İdea’nın içeriği, mantıksal sistemin içeriğidir; biçimi de, diyalektik metottur.” Gerçeklik (aktüel), Gerçek olan İdea’nın nesnelerde somutlaşması; onlarla örtüşmesidir. İdea, nesne ve deneyimden ayrı veya soyut değildir; onların içkinliğidir. “İdea, soyuttur ama kendisinde özsel olarak somuttur” ve edim içinde dünyalaşır. İdea hem gerçekliğe yansır, hem de Mutlak olarak bütündür. İdea, aynı zamanda salt Akıl dır. “Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea” diye tanımlar Hegel.
İdea, Mutlak olmasıyla hep kendisine döner. “Mutlak, evrensel İdea’dır. Fakat o, kendisini belirli İdealar sisteminde tikelleştirir, ama bunlarda tekrar İdea’ya yani gerçekliklerine geri dönerler. İdea, özsel olarak süreçtir.” Süreç, üç uğrakta gerçeklik olur: Yaşam, Bilgi, Mutlak İdea. Yaşamkendinde İdea”; Bilgikendisi için İdea” olarak Mutlak’ı eksik olarak yansıtır. “Mantığın son uğrağı, Mutlak İdea’dır ve artık o, kendi kendini düşünen İdea’dır.” Gerçekliğin tümünü kapsayarak, sonunda Mutlak İdea’dır.
Mantık içinde, Mutlak’ın son aşaması Kavram, gerçeklik karşısında başlangıçtaki kendinde Gerçek dir. Akıl yürütmenin sonunda Gerçek ortaya çıkar Hegel’e göre. “Gerçeğin, kendini gerçeklik olarak gerçekleştirmesi için, gizli özünden belirmesi zorunludur.” Gerçek, İdea veya Tanrı dır. Hegel’in Mantık Bilimi, Mutlak İdea ile son bulur: “Mutlak İdea, Mutlak’ın (yâda Tanrı, Kozmos) doğru,  tam ve uygun tanımını oluşturur.” Mutlak eğer Tanrı ise, kavramı ve kendindesi ile çelişki içinde maddeye dönmüş, form kazanmışsa; bu Gerçek karşısında insan gerçekliğinin ve bilgisinin Mutlak’a dair kesin ve doğru deneyimi olamaz. 

Hegel-Özbilinç, Duyu Kesinliği, Olumsuzlama, Şimdi ve Burada



Özbilinç


Kendinde-Varlık olarak Tin, doğada yasalarını ve kavramlarını arar. İnsan aklı, öznel Tin’in amacına doğru dış-varlığa dönüşürken, zihinde gerçekleşmesidir. İlkel Benlik, nesneler dünyasından ayrılmış değildir; varlık olarak, diğer varlıkların içe yansımasını taşır. Oluş zemininde ilkel benlik, zaman içinde değişerek bilince sonrasında özbilince dönüşür. Özbilinç, insanın doğadaki madde-form dünyasına yabancılaşmasıdır; düşünceye ve özgürlüğe açılmadır. Varoluşu içinde nesneleri yadsıyan ve dönüştüren bilinç, dil ile zihninde ortaya çıkan düşünceyi, dünya gerçekliğinde nesneye dönüştürmek ister. Özbilinç, varoluş içinde “ne olduğunu” bilmek için, gerçeklikte nesne arar. Tin’in dünyaya açılması ile varlık kazanan özbilinç, onun gözlemcisidir artık.

Anlama Yetisi

Ayırma etkinliği, anlama yetisinin (anlak) kuvvettir ve işidir”. (T.F.) Anlama yetisi (verstand) her belirmiş şeyi, geçmişin etkisi ve sonluluğu ile anlar. Anlağın ayırma kuvveti, sonlu şeyin özünü, özdeşliğini duyu kesinliği içinde kavrayamaz. İnsan, anlam verirken; şimdi ve burada bilinci ile yargı üretir. Fenomen, belirmiş oluşunda, hem sonluyu; hem de sonsuzu taşır. İnsan duyu kesinliği ile kendinde-Varlık’ı kavrayamaz.


Duyu Kesinliği ve Olumsuzlama: Şimdi ve Burada

Duyu ile duyumsanan şey arasına kavramsal araç sokmadan bilmek, dolaysız bilme” dir. Karşımızdaki ile ilişkimiz dolaysız ve kabullenici olmalı, kendisini bize sunduğu halinde değişiklik yapmadan, onu duyumlarken betimlemeliyiz.” (T.F.) Duyu keskinliği, kavramsız ve dolaysız olduğu için doğru bilgidir. Ancak duyu kesinliği, mutlak doğrunun (hakikat) sadece bir anıdır (moment). Doğruluk, ancak tekil ve tikel olanı kapsayan tümel kavram ile ortaya çıkar.

Duyu, anlama yetisinin ardardalık ve yanyanalık kategorileri ile kavranır. Geceden sonra gündüz, ardardalık; ağacın yanında ev, yanyanalık ile anlamaktır. Duyu keskinliği doğru bilgiyi vermez ama doğrunun öncülü, algıyı yaratır. Duyu keskinliğinde beliren şey, her neyse “O” (ding) dur. Algılama ile bilinç, duyumdan sonraki ikinci uğrağını geçer. Algı ayrımı, olumsuzlamayı ve ayrımların birliğini üretir. Bilinç, çokluk içinde tekil varlığı algıladığında “bu dur” yargısına ulaşır.

Duyu kesinliği ile bilinç, “bu vardır” yargısına anlama yetisi ile ulaşır ama yargı, aynı zamanda bu olanın varlığını duraklatır, özünden ayırır. “dır” (auch) yargısı ile bilinç; kendiliği içinde belirmiş şeyi, diğer şeylerin çokluğu içinde ayrım ile algılar. “Bu bir evdir” dediğimde; bu, olumsuzlama dır. Belirmiş şey, karşıtlarını dışlayarak diyalektik içinde olumsuzlama ile belirmiştir.

Bilinç, anlama yetisinin ayrıştırarak kavrama işlemi ile “bu” derken, “şimdi” içinde meydana gelen bu, süre giden oluşun bir sonraki uğrağında değişecektir. Nesne olmuş şey, kendi içindir; ayrımdır ama aynı zamanda şeylerin çokluğu içinde bir başka şey içindir, dönüşecektir. Şimdi/Burada belirmiş olan (fenomen, görüngü), bir sonraki varlığın nüvesini taşıdığı için, tekilliği ile beraber tümeli de yansıtır.

Duyu keskinliği için Hegel, “bu nedir” diye sorar. Bu, varlık için Şimdi (now) ve Burada (here) var-oluş dur. Hegel devamında “şimdi nedir” diye sorar. “Şimdi, gecedir” dediğimde; yarın öğleyin yanlış olacaktır ama yarınki öğlen, bugünkü gecenin oluşunu içerecektir. İkisi de duyu kesinliğidir ama hakikat: “şimdi o dur”. Kendinde-şey (numen), şimdi ve buradadır ama kendinde olarak o, başka olmaya doğru devinerek, varoluş (existenz) kazanır. Tekil, şimdinin dışlayanı, buradanın ötekisi, kendini olumsuzlayandır; çelişki ile devam eder. “burası evdir” devinimi içinde “burası sokaktır” oluyor ise; ev ve sokak, sonlu ve tekildir. O zaman, “burası o dur

Hakikat, sonlu tekiller değil; onların var-oluşuna imkan veren Mutlak dır. Sınırsız oluş içinde şimdi ve burada beliren; özdeşliğini koruyacak ama bağlarını olumsuzlayarak, başka varlığa dönüşecektir. Algılama ve bilinç uğrağında Tin, Şimdi’nin içeriğinde ve birçok başka Bu’nun yokluğunda duyumsallaşır.