mantık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mantık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mantık ve Akıl Yürütme İlkeleri


Mantık Ve Felsefe İlişkisi
Mantık, düşünme ve doğru akıl yürütme formlarını inceleyen bilimdir. ‘Felsefe, insanlığın çözülememiş meselelerinin bilimidir.’ tanımı bağlamında; Varlığı açıklamayı ve anlamayı hedefleyen felsefe, epistemik (doğru bilgi) için mantığı kullanır. Mantığın alanı sınırlıdır, bilgi üretme kapasitesi azdır ama sonuçları ile evrensel ve objektiftir.
 
Mantık ile felsefe arasında modalite sorunu aşikardır. Zorunlu, imkansız ve mümkün gibi ana modelitelerin yaşam fenomenlerindeki karşılığı ve yansıması, kıyas sorunu yaratır. Kıyas sorunu hem nicelik (biçim), hem de nitelik (içerik) katmanlarında mantığın sorunsalıdır. Mantık çelişkili ve saçma değil, apaçık ve objektif olmalıdır. Aristoteles’in ‘Organon’ isimli eseriyle başlayan klasik mantığının içerdiği metafizik öğelerin (mantığa yabancı biçim ve içerik unsurları) arındırılması, 19. yüzyılda ‘sembolleştirme’ ile mümkün olmuştur. ‘Sembolik mantık’ ile mantık, nesneleri bakımından Matematik, bütünlük olarak Fizik bilimi ile benzeşir.
 
Mantığın Ana İlkeleri
Asırlar boyunca, ‘akıl ilkeleri’, ‘düşünme yasaları’ ‘bilgini kanunları’ v.b. biçimde tanımlanan mantığın ana ilkeleri 4 tanedir. Bu ilkeler, birbirleri ile bağlantılıdır ve zorunlu olarak birbirlerini gerektirir. İlk ve temel ‘Özdeşlik’ ilkesini Parmenides, ‘Çelişmezlik’ ve ‘Üçüncü Olanağın İmkansızlığı’ ilkesini Aristoteles, ‘Yeter-Sebep’ ilkesini Leibniz ortaya koymuştur.
 
Akıl Yürütme ve Kıyas
Mantığın konusu ve kapsamı kıyastır. Kıyas ile önce önerme, sonra önermeyi oluşturan kavram irdelenir. Kıyas, yani akıl yürütmenin 4 biçimi vardır: Tümevarım (İndüksiyon), Tümdengelim (Dedüksiyon), Dışaçekim (Abduction), Benzerlik (Analoji). Tümdengelim hariç, diğer akıl yürütmeler kesin bilgi ve doğruyu vermez, ama olası mümkün bilgisi içerir. İnsan zihni, gündelik alışkanlık ve tekrar dinamiği ile hareket ettiği için kavram ve önermelerden, genel kavramlara yönelir. Daha genel kavramlar, kategorileri oluşturur. İnsan zihni, Kant’ın açıkladığı gibi algı ve bilgiyi kategorileştirerek, zihin şemaları oluştur ve bunlar ile anlama gerçekleşir.
 

Mantığın 4 Temel İlkesi:

 
1 - Özdeşlik İlkesi: ‘A, A’dır.’
‘Bir şey kendisidir.’ ifadesiyle dile gelen özdeşlik ilkesi, mantık ve doğru düşünme için temeldir, zorunluluktur. İlk defa Parmenides’in ortaya koyduğu özdeşlik ilkesi, önseldir (a priori). Diğer tüm mantık ilkeleri, ancak özdeşlik ilkesinden neşet edebilir. Diğer ilkeler varlıklarını ve içeriğini özdeşlik ile uyumlamak zorundadır. Özdeşlik ilkesine uymayan akıl yürütme, anlamsız ve çelişkili sonuç verir. Özdeşlik ilkesi ile varlıklar dünyasını tanımlarken Parmenides ‘Var olan vardır, var olmayan da var değildir.’ derken, Leibniz ‘Bir şey ne ise odur.’ biçimde ifade etmiştir.
 
Özdeşlik İlkesine İtiraz
Özdeşlik hakikatine rağmen, eski çağda Herakleitos ve sonrasında Hegel, her şeyin sürekli değiştiğini söyleyerek itiraz ettiler. Madde ve onun bilince yansıması ile oluşan diyalektik gerçeklik sonucu ile özdeşlik ilkesinin mutlaklığına karşı çıktılar. Örneğin benlik, beden-zihinde özdeşlik olarak varlığını sürdürse dahi, geçmiş ve gelecek deneyimleri sonucu hep değişmektedir. ‘Her şeyin kendisi olması’ zihin için doğru düşünme aletiyken, bu karşın görünüşler dünyası (fenomen) devamlı dönüşmektedir.
 
Özdeşlik Kaybı: Anlam Belirsizliği
Peki, gündelik hayat ve iletişim sürecinde, özdeşlik ilkesi nasıl gerçekleşebilir? Burada mantığın çözümü, ‘kavramda anlam birliği’ dir. Buna göre, bir iletişim ve eylem sürecinde akıl yürütme başlangıcında bir kavram ne anlam taşıyorsa, tüm iletişim-kıyas boyunca kişi veya kişiler, zorunlu olarak o kavramı, aynı anlamda kullanmalıdır.
 
Birey ya da grup çıkarları çoğunlukla akıl kullanımı değil, dürtüsel arayışlar olduğu için; çoğu zaman iletişim ve eylem içerisinde uzlaşma olamaz. Çünkü kavramda anlam birliği olmadığı için özdeşlik zemini kaybedilmiştir. Bilim, özellikle felsefe tarihi de özdeşlik ilkesinden sapma sonucu ‘anlam belirsizliği’ içeren tanım, kavram, bilgi üretmiştir. Kavram muğlak kaldığı sürece anlam kargaşası, yanlış anlama, ‘yanlış anlamı doğru anlam olarak kullanma’, mantıksız sonuçları mantıklı olarak sunma, manipülasyon, safsata ortaya çıkar. Kavram muğlaklığı mantık ve akıl yürütmeyi engeller ve en nihayetinde ‘apaçıklığı belirsizleşme’ temel ilke haline gelir.
 
Özdeşliğin Gerekliliği: Apaçıklık
Herakleitos dediği gibi, Yeşilırmak orada ve akan suyuyla her an değişmektedir. Peki değişmeyen özdeşlik içeren nedir? Özdeşlik, Yeşilırmak kavramının apaçıklığı ve onun Kızılırmak olmamasıdır. Akıl ve aleti zihin, değişen dünya görünüşleri içinde algılamak, kategorize etmek, anlayıp bilgiye dönüştürmek için o şeyin kavramına, yani ‘gerçekliğin değişmeyen haline’ yönelir. Olgusal dünya ve değişimlerini anlamak için özdeşliğin kavramına ve apaçıklığa ihtiyacımız vardır. Anlamak, o şeyin kavram oluşturması, o şeyin aynı kalması, özdeşliğini taşıması ile olur.
 
2- Çelişmezlik İlkesi: ‘A, A olmayan değildir.’
Çelişmezlik ilkesine göre, aynı zaman-mekan ve nitelik koşullarında bir şey hem kendisi, hem de kendisinden başka bir şey olamaz. Akıl mantık melekesi ile, bir şeyi evetlediğinde, diğer şeyi değillemek zorundadır. Çelişmezlik ilkesi gereği, bir şey doğru ise, diğeri yanlış olmak zorundadır.
 
Diyalektik ve Klasik Mantık Çatışması
Klasik mantık çelişmezlik ilkesinin varlık dünyası ile uyumunu açıklarken; Diyalektik mantık, çelişmezlik ilkesinin varlık dünyasına uyumlu olmadığını söyler. Diyalektik mantık ile çelişmezlik ilkesine şerh düşen Hegel olmuştur. Hegel’e göre varlık, oluş sahasında devinim halindeyken kendiyle çelişerek, değişim gösterir. Mantıkçılar, Hegel diyalektiğinin çelişki diye, farklılığı baz aldığını ve bu yüzden mantıksal açıdan yanlış olduğu söylerler. Farklılık, çelişmezlik ilkesinin ihlali değildir. İnsan aklı ve tarihi çelişmezlik ilkesini kullanarak, farklılıkları kategorize ederek, tarih ve teknoloji ortaya koymuştur.

3- Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi
Özdeşlik ve çelişmezlik ilkesini uygulayan zihin, doğanın ve insanın tabiatı gereği, üçüncü şıkkın imkânsızlığına varmak zorundadır. ’A ile A olmayan arasında üçüncü bir hal yoktur.’ Şey ya kendisi ya da kendisinin dışında bir şeydir; üçüncü bir hali olamaz. Aristoteles bu durumu ‘Çelişik önermeler arasında bir aracının olması imkânsızdır.’ biçimde açıklar.
 
Üçüncü Hal Uygulanma Sorunu
Üçüncü hal ilkesinin, varlık dünyasına uygulanması bazı sorunlar yaratır. Burada tartışma konusu, bazı nitelik ve nicelik değişimlerinin hal olarak kabul edilmesi ile ortaya çıkar. 3. halin evrensel uygulama sorunu, onun yanlışlığından değil; sınırlı olmasından kaynaklanır. Yanlış akıl yürütme örneği ‘Sıcak ile soğuk arasında üçüncü bir şık olarak ılık vardır.’ biçimindedir. Ilık, 3. hal olamaz, doğru ifade ‘bir şey ya sıcak ya sıcak değildir.’ olmalıdır. Ilık niceliğe bağlı nitelik değişimidir, ama değilleme değildir. Eğer ılık gibi değişimleri, görece unsurları hal olarak kabul edersek; dış dünya ve varlık sahası sadece ‘çelişki içerir’ demek durumda kalırız.
 
4 - Yeter-Sebep İlkesi
Üç mantık ilkesinin ardından yeter-sebep ilkesi gelir. Leibniz’in ortaya koyduğu yeter-sebep ilkesine göre; ‘Bir şeyin başka türlü değil de, bu şekilde olmasının yeterli bir sebebi yoksa; hiçbir olgunun mevcudiyetine ve hiçbir ifadenin doğruluğuna hüküm vermek mümkün değildir.’
 
Yeter-Sebep İlkesinin Farkı ve Önemi
Yeter-sebep ilkesi diğer ilkelerden farklıdır. Çünkü diğer ilkeler kendi aralarında bağlantılıyken; yeter-sebep diğer ilkelerle doğrudan bağlantı taşımaz. Farklılık, yargıların içerik ve formları ile ilgilidir. Leibniz’e göre ilk üç ilke, aynı kategori altındadır; önermeler arasında doğru ya da yanlış beyanı ile kıyas getiren formel ilkelerdir. Yeter-sebep ilkesinin farkı ve önemi, önermelerden hangisinin doğru olduğunu ortaya çıkarmaktır. Yeter-sebep ilkesi, klasik mantığın en büyük sorunu, önermelerin içerikleriyle ilgilidir. Yeter sebep, varlık sahası ilkesidir aynı zamanda. Bu bağlamda, varlığa uygulanan yeter-sebep ‘Her olgunun bir nedeni vardır. Meydana gelecek her şey, her değişim bir nedene bağlıdır.’ biçiminde ifade edilir.
 
Nedensellik ve Amaçsallık
Yeter-sebep varlık dünyasında iki ilke ile hareket eder: amaçsallık ve nedensellik. Nedensellik ilkesi, ‘Heisenberg’in kesintisizlik ilkesi’nin ortaya çıkışıyla kriz yaşamıştır. Kuantum ve mikro fizik bilimiyle, nesnenin olasılık ile hareketi ortaya çıkmıştır. Modern fizik bilgisinin gelişimi ile mantık bağlamında mutlak nedensellik ortadan kalkmıştır. Aynı biçimde, insanın ruhsal varlık yapısı, beden bütünlüğü ve fenomen içkinlikler sahasında da, nedensellik ilkesi evrensel değildir. Nedensellik ilkesinin tamamlayıcısı olarak, Aristoteles’in ortaya koyduğu her şeyin bir amaca yönelmiş olması hali, amaçsallık ilkesidir. Fakat mantık açısından amaçsallık ilkesi önsel olarak kabul edilmedikçe, doğanın amaçsallığı da tartışma konusudur.
 
Mantık, metafizik alandan uzaklaşmalıdır. Mantığın nesnesi, tıpkı fiziğin nesne gibi somut, tıpkı matematiğin nesnesi gibi zihinsel kesinlik taşımalıdır. Sonuç olarak, 4 mantık ilkesinin de varlık sahasında uygulanması güçlüklere, sorunlara neden olmaktadır. Fakat mantık ve ilkeleri olmadan, onun rasyonel tavrı olmadan bilgi ve kültür birikimi yapmak mümkün değildir. Tabi ki, mantık ve bilimin Nietzcshe’nin açıkladığı gibi, insan ve doğada ulaşamayacağı akıl dışı nicelik ve nitelikler vardır ve olacaktır.
 
Mantık ilkeleri, Kantçı anlamda doğuştan gelen saf aklın yapısında bulunan önsel (a priori) zihin yapıları olmasına rağmen, gündelik yaşamda az ve hatalı kullanılır. ‘yanlış akıl yürütme’ fenomeni, veya bir başka ifade ile Lakırdı; insan duygu-davranış dinamiğinde aklın değil, daha çok dürtü ve heveslerin motive edici olmasının tezahürüdür. İnsan, insan olarak akıl yetilerini amaç değil de, dürtü ve ihtirasları için araç yaptığı sürece; insanlığın tutuğu günlük, mantıksızlıklar üzerine kurulur. Bu bağlam insanlık tarihi, doğru akıl yürütmenin yapıl-a-mamasının tarihidir.
 
 
Kaynakça:
Klasik Mantık - Necati Öner, Vadi Yayınları
Mantık - A. Kadir Çüçen, Asa Kitabevi
Mantık ve Gerçeklik - Teo Gürünberg, Yapı Kredi Yayınları

Hegel - Mantık Bilimi


İdea, Mutlak Tin’dir.
Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea.
Hegel



Mantık, Hegel için İdea’nın düşünme yoluyla bilinmesidir. “Mantık, saf İdea’nın, yani soyut düşünce öğesindeki İdea’nın bilimidir.” Mantık, Mutlak olarak ele alınan Varlığın bilimidir. Aynı zamanda, Metafiziktir Hegel’ın mantık çalışması. Mutlak, ilk önce kendinde varlık (İdea), sonra kendisi için varlık (Doğa) en sonunda ve sonsuzluğu içinde kendinde ve kendisi için varlık (Tin-Geist) olarak Varlıktır. Felsefe Bilimleri Ansiklopedisi’nde belirttiği üzere Mutlak, üç evrede Varlık dır. Mutlak’ı araştıran felsefe üç bölüme ayrılır: kendinde Mutlak’ı inceleyen Mantık; kendi için Mutlak’ı inceleyen Doğa Felsefesi, kendinde ve kendisi için Mutlak’ı betimleyen Tinin Fenomenolojisi. (Hegel felsefesi üzerine bir başka yazı)

Mantık, Mutlak olanın özünden belirmesini ve düşünceye gelişini akıl yasaları ile ortaya koymalıdır. Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nin önsözünde şöyle der: “Ussal olan gerçektir ve Gerçek olan ussaldır.” Bu ilke gereğince Mantık, Mutlak’ın düşüncede ortaya çıkmasının yasalarının bilimidir. Hegel’e göre “Mutlak, daha önce sahip olmadığı, kendi kendisine verdiği, kendi öz belirlenim ve yasalarını geliştiren bütünlük olarak düşüncedir.” ve Mutlak salt düşünce (İdea) olduğu için, onun içkinliğini düşünme Mantık biliminin sahasıdır. İdea’nın düşünülmesi olduğu için mantık, aynı zamanda Metafiziktir. “Varlığın kendisi ve onu izleyen alt-kategorileri, Mutlak’ın tanımları olarak ele alınabileceği gibi, Tanrı’nın metafiziksel tanımlamaları olarak da ele alınabilirler. Çünkü, Tanrı’yı metafiziksel olarak tanımlamak, onun tabiatını genel olarak düşüncelerde anlatmak demektir.

Mantık Bilimi ile Kozmos’un nedeni Mutlak’ı, dolayımsız düşüncede ve akılda tümel kavram olarak ortaya koymaya çalışır. Kategoriler, Mutlak’ın tanımlarıdır; fakat nesneden soyut değildirler. Fenomenler dünyası, Mutlak’ın kendi için doğaya açılması olduğundan kategorileri içerir. Ayrım, Olumsuzlama, Çelişki; Mutlak’ın nesneler dünyasında somutlaşmasıdır ve bu ortaya çıkış, huruç diyalektiktir. Tinin Fenomenolojisi’nde Hegel, felsefenin görevinin Mutlak’ın gerçekliğini; insan, tarih ve doğa ile betimlemek olduğunu söyler. (Tinin Fenomenolojisi üzerine bir başka yazı) Aktüel dünyanın döngüsü, edimi çelişkilerle gerçeklik olur ama tek Gerçek, Mutlak dır. Hegel dilinde Akıl, hem nesne hem de öznedir. Mantık üç yöntemden oluşur: Anlama yetisi veya soyut kavrayış (verstand),  olumsuz yada diyalektik akıl, olumlu yada spekülatif akıl  (vernunft

Anlama yetisi ile özdeşlik ve çelişmezlik kategorileri içinde akıl yürütme gerçekleşir. Fakat, özdeşlik ve çelişmezlik, statik akıl yürütmelerdir. Anlam, kavramın içinde kalır; beliren varlığın bir anında; onu karşıtları içinde kavramın soyutluğunda düşünür; oluşun diyalektiğinde bu anlam, zaman içinde görece kalacaktır. Fakat aynı zamanda bilgi ve deneyimin ilk aşamasını sağlayan, alışkanlık olarak akıl yürütmedir anlama yetisi ve bu nedenle önemlidir. Her belirme ile aynı anda sınırlama ve fark ortaya çıkaran diyalektik oluşur. Diyalektik ile belirlenmiş ve sınırlanmış kavramlar; olumlama ve olumsuzlama uğraklarında kendi karşıtlarına dönüşür. Diyalektiğin olumsuzlamasında, bir kavram belirdiğinde, bu belirliliği yine kendi içinde taşıdığı Töz sebebiyle; belirdiği oluş içinde, sınırları ile karşıt nitelikleri olumsuzlayarak elde eder. Diyalektik, aynı zamanda zaman-mekân ile düşüncede ortaya çıkan Tin’in oluş eylemidir. Spekülatif akıl, somut ve bütünlük taşıyan olumladır; çatışma ve ayrım içindeki oluşların özlerini muhafaza edip, ortadan kaldırarak aşar. (Aufheben)

Varlık, Hiçlik, Öz

Hegel, mantık içinde Mutlak’in üç kategorisi olduğu söyler. A) Dolaysızlığı içinde ve kendinde Kavram B) Dolaylılığı içinde, varlığa yansıyan Kavram’ın kendi-için varlık ve görünüş alması C) Düşünceye açılması sonrasında kendi içine dönmesi, kendinde ve kendi için Mutlak’ın Kavramı’na dönüşmesi. Hegel’e göre, mantık çıkarsamalarını zorunlu kılacak belirlenmiş başlangıç ve son olamaz. Felsefenin başlangıç ve son uğrağı, sonlu akıldır. Fakat, kendinde ve kendi-için Mutlak adına, sonlu nitelik-nicelik kategorileri geçersizdir; onun sonsuzluğu, insan aklı için aynı zamanda Hiçlik tir.
Mantık, akıl yürütme ve saf düşünce ile sonunda başlangıçta hep var olan Mutlak’ın kavramına ulaşır. Mantık, Mutlak’ın açılımıdır ve Mutlak ile sınırlanmış düşüncedir. Varlık ilk, tek, soyut ve dolayımsız kavramdır. Varlık, tüm belirmiş ve ortaya çıkacak varlıkları potansiyel olarak içinde barındırır. Varlık kategorilerin bütünlüğüdür, üst ilkesidir. Öz, şeylerin görünümleri içinde kalıcı yanıdır. Aynı zamanda öz, şeylerle bağlantısı ve dolaylığı içinde Mutlak’ın taşıyıcısıdır. Öz; varoluş zemininde, belirmiş fenomenlerde ve onların etkileşiminde ortaya çıkar. “Mutlak, özdür” der Hegel.

Özdeşlik, Ayrım, Çelişki, Varoluş

Varlığın alt kategorileri; nicelik ve niteliktir. Kategorilerin, kendilerine karşıt bağlantı içinde anlaşılmasına ve mantık yürütülmesine “refleksiyonlu düşünme” der Hegel. refleksiyonlu düşüncenin ilk kategorisi özdeşlik dir. Özdeşlik bir şeyin, diğer tüm şeylerden ayrı olarak tanınmasını sağlayan kategoridir; A=A dır gibi.  Özdeşlik sonrasında, refleksiyonda ortaya çıkan ikinci kategori; ayrımdır, belirme farkıdır. Özdeşlik, ayın zamanda kendisiyle bağlantılı bir şeyin kendisinden ayrı kavranmasını sağladığı için; ayrım için özdeşlik öncüldür. Özdeşlik kendi için olmak iken; ayrım ile belirme, kendinde ama aynı zamanda başka bir şeyi içerme, ortaya çıkarmadır. Refleksiyonlu düşüncenin bir sonraki aşaması zemin kategorisidir. Zemin ile özdeşlik ve belirleme somutluk kazanır ve çelişki içinde varolur. Çelişki, potansiyel kendinde varlığın dünyalaşmasıdır. Zemin, hem özdeşlik ile Mutlak’ı içinde barındırır, hem de belirmenin ayrımı ile karşıtlıklar içinde varoluş bütünlüğünü sağlar. Varoluş, ortaya çıkmaktır; varolan, zeminden çıkar. Öncüllerini, olumsuzlayarak zemine gelir varoluş. Özdeşlik, ayrım ve zemin diyalektiğinde varoluş ortaya çıkar. 

Şey, Fenomen, İmkân

Zemin ve varoluş bağında ortaya Şey (das ding) çıkar. Şey, somut maddedir; aynı zamanda karşıtların birliğinden türediği için çelişkiyi taşır. Olumlu birlikte madde olurken, olumsuz birlikte formlara ayrılır şey. Şey “kendinde kendi içine yansıma” ve “başkasını içine yansıtma” halindedir. Bir şeyin kendi içine yansıması; özdeşliği ve bağlantısızlığını gösterir. Fakat zeminden gelmiş ve varoluş kazanmış şey, başkalarını da içinde yansıtmak, taşımak zorundadır, bağlantılıdır. Şeylerin varlığı, diğer şeylerin zemin bulmasına bağlıdır ve onları içine yansıtmak durumundadır. Şey, bir yanı ile kendisinde ayrımlara sahip olarak belirmiş ve somut olandır; ama aynı zamanda kendi içine yansıması ile özdeşliğine, özüne sahiptir.  

Varoluş zemini kazanan şey, fenomene dönüşür. Şey, kategorik olarak kendi içine yansıma ile madde ve başkasını içine yansıtma ile form, olarak çelişki ile zemine gelir. Bir yanı ile kendi içindeki öz, belirmemiş iken; diğer şeylerle bağlantı ile form kazanmış, dönüşmüştür. Bağlantılı varoluş, fenomen dir. Fakat, fenomen çelişkide ortaya çıktığı için özünü muhafaza etmektedir. Öz, zeminde belirir ve varoluş ile fenomene dönüşür. Hegel, Kant’ın fenomen-numen analitiğini eleştirir. Kant, fenomenler dünyasının zaman-mekanda gerçekleşen deneyim olduğunu, özü içeren kendinde-şey’in (numen) salt akılda bilinemeyeceğini söyler. Hegel göre ise “Evrenin özü, fenomendir. Öz, fenomenin arkasında ya da ötesinde değildir. Tersine var olanın öz olması yoluyla, varoluş fenomendir.” Fenomen, içerik (madde) ve biçimden (form) oluşur. İki kategori birbirinden ayrılamaz, bağlantılıdır. “İçerik, biçimin içeriğe dönmesinden; Biçim, içeriğin biçime dönmesinden başka bir şey değildir.”

İmkân, fenomenin kendi ayrımı içinde olumsala dönüşmesidir. Mümkün koşulların birliğinde olgu, edimsel olur; zorunluluk belirir. Zorunluluğun oluşması için; koşul, olgu ve edim aynı anda gereklidir. Fenomen hem de ayrım içindedir, hem de özdeşlik bağını da sürdürür. Fenomen bağını, Hegel üç görünüşe ayırır: bütün ile parçanın ilişkisi, kuvvet ile onun belirmesi, iç ve dış arasındaki ilişki. Doğa ve İdea (yâda Tanrı) fizik ve metafizik olarak ayrışmış değildir Hegel için, şöyle der: “Doğa’nın ve Tin’in ortaklaşa içeriğini oluşturan İdea, Doğa’da salt dışsal olarak, ama tam bu nedenle, aynı zamanda ve o ölçüde salt içsel olarak bulunmaktadır.

İdea, Edim, Kavram

İdea, zihnin anlama yetisinde değil; Varlık’ın özündedir; salt Akıldır. İdea, insanın anlama yetisi kategorilerinin dışında ve de algının çoğu zaman sınırında kendinde gerçektir. İdea’nın etkinliği, akla aykırı değildir; bizatihi kavram olarak zaten aklidir Hegel’e göre “İdea, mutlak olarak etkin ve aynı zamanda edimsel olandır.Edim kendini üç kategori ilişkisinde ortaya koyar: Cevher, Sebep, Etki. Cevher kendini ayrımda, arazda ortaya çıkarır. Edimin kuvveti, cevherdir ama aynı zamanda zemine getiren de ayrımdır. Cevher sebeptir, onu harekete geçiren ise etkidir. Güneşin sebep, sıcaklığın etki olması gibi. Diyalektik ile sebep ve etki, aktüel dünyaya, gerçekliğe yansır. Edim, diyalektiktir.

Kendi içine geri dönüşlülüğü ve belirmişte kendisinde kalışı içindeKavram, kendinde ve kendi-için Mutlaktır. Varlık, dolaysızdır; kendisi ile özdeştir. Varlık, kendi-içinde, örtük olarak kavramdır. “Kavram, Varlık’ın ve özün gerçekliğidir” Hegel için. Kavram, kendinde ve kendi için belirmiş olduğu için bağımsızdır, özgürlüktür. Özgürlüğü ile özdeşlik içindedir Kavram. Kavramın kendi için varlık olması, görünüşte belirmesi, fenomende ortaya çıkışı, Öz dür. Doğa’da bitki belirmeden önce tohum bitkiyi kendi içinde kapsamaktadır; tıpkı Kavram gibi. Kavram, hem öznel hem de nesnel olarak ussaldır; varlıkların özüdür. Kavram, dolaysızda dolaylılıktır. Kavram, canlı her şeyin ilkesi ve böylece aynı zamanda baştan sona somut olandır.” Kategoriler ile varlıklar, dolayım içinde ortaya çıkar. Diyalektik; özdeşlik, olumsuzlama, ayrım ile dolayım zeminidir.

Öznel, Nesnel, Mutlak Kavram

Gerçek, sadece Kavramdır. Kavram, varlık ve özün gerçekliğidir ve kendinde özdeş olduğu için, ancak zemin olarak karşıtların özdeşliğinde belirir. “Kavram, gerçekliğini gerçekleştirebilmesi, gerçekliğinin gerçekliğini kanıtlayabilmesi için varlık ve öze bağlıdır.” Mutlak’ın tanımı, onun Kavram olduğudur. Hegel kavramı üçe ayırır: Öznel Kavram, Nesnel, Mutlak Kavram

Öznel kavram, kendi içinde kategorilere ayrılır; kavram olarak kavram, yargı, mukayese. Kavram olarak kavram, alt kategorilere ayrışır: Evrensel, tikel ve tekil. Evrensel, hem kendisinde hem de karşıtı içinde özdeştir. Evrensel, özdeşliğin eşitlik içinde açığa çıkmışlığıdır. Tikel, kavramın evrensellik kategorisinin olumsuzlanmasıdır. Kavram, kendi içinde karşıtına dönüşerek kendini sınırlar, olumsuzlar ve bu belirme ile tikelleşir. Tikel kavramın çelişkisinde, tekil ortaya çıkar. Klasik mantıkta özne ve yüklem, iki farklı kategori olarak yargı ile birleşirken; Hegel’in mantık yargısında ise özne, yüklem dir; “İdea, Mutlak Tin’dirgibi. Mantık Bilimi’ne göre mukayese, kendinde kavram ile yargının birliğidir; şöyle der: “Mukayese, ussaldır ve ussal olan her şeydir. Her şey, mukayesedir ve aynı gerçeklikte her şey, Kavramdır.”  

Nesnellik: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç

Nesne, Mutlak’ın özdeşliğindeki çelişkidir. Nesnellik kendi içinde üç kategoriye ayrılır: Mekanizm, Kimyasallık, Amaç. Mekanizm içinde nesnelerin bağlantısı sadece dışsaldır. Biçimsel dışlılık içinde kuvvet ve itmelerle oluşan bağlantıdır. Kimyasallık ile nesneler, ancak birbiriyle olan bağıntılarında nesnedirler ve onları zemine getiren ayrımlarıdır. Mekanik nesnellik ile kimyasal ayrışmaların birliğinde Doğa’nın erekselliği, Amaç, onları harekete dönüşür. Hegel ahlak ve din ritüellerini, mekanizm aksiyonları olarak yorumlar; “Çünkü kişinin iradesi, hareketlerini belirlemez; hareketleri dış bir etki tarafından belirlenir.

Mutlak İdea

 “Kendinde ve kendi için Gerçek olan, kavram ve nesnelliğin mutlak birliği İdea dır.” Mutlak İdea, tüm mantık kategorilerine içkindir. “Mutlak İdea’nın içeriği, mantıksal sistemin içeriğidir; biçimi de, diyalektik metottur.” Gerçeklik (aktüel), Gerçek olan İdea’nın nesnelerde somutlaşması; onlarla örtüşmesidir. İdea, nesne ve deneyimden ayrı veya soyut değildir; onların içkinliğidir. “İdea, soyuttur ama kendisinde özsel olarak somuttur” ve edim içinde dünyalaşır. İdea hem gerçekliğe yansır, hem de Mutlak olarak bütündür. İdea, aynı zamanda salt Akıl dır. “Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir İdea” diye tanımlar Hegel.
İdea, Mutlak olmasıyla hep kendisine döner. “Mutlak, evrensel İdea’dır. Fakat o, kendisini belirli İdealar sisteminde tikelleştirir, ama bunlarda tekrar İdea’ya yani gerçekliklerine geri dönerler. İdea, özsel olarak süreçtir.” Süreç, üç uğrakta gerçeklik olur: Yaşam, Bilgi, Mutlak İdea. Yaşamkendinde İdea”; Bilgikendisi için İdea” olarak Mutlak’ı eksik olarak yansıtır. “Mantığın son uğrağı, Mutlak İdea’dır ve artık o, kendi kendini düşünen İdea’dır.” Gerçekliğin tümünü kapsayarak, sonunda Mutlak İdea’dır.
Mantık içinde, Mutlak’ın son aşaması Kavram, gerçeklik karşısında başlangıçtaki kendinde Gerçek dir. Akıl yürütmenin sonunda Gerçek ortaya çıkar Hegel’e göre. “Gerçeğin, kendini gerçeklik olarak gerçekleştirmesi için, gizli özünden belirmesi zorunludur.” Gerçek, İdea veya Tanrı dır. Hegel’in Mantık Bilimi, Mutlak İdea ile son bulur: “Mutlak İdea, Mutlak’ın (yâda Tanrı, Kozmos) doğru,  tam ve uygun tanımını oluşturur.” Mutlak eğer Tanrı ise, kavramı ve kendindesi ile çelişki içinde maddeye dönmüş, form kazanmışsa; bu Gerçek karşısında insan gerçekliğinin ve bilgisinin Mutlak’a dair kesin ve doğru deneyimi olamaz.