Trajik Olan ve Scheler
Trajik olanın
keşfedilmesi Yunanlılarla oldu. Yunanlıların Tragedya formunu bulması ile şekil
kazanan trajik unsur, daha sonra Rönesans’ta Shakespeare ve Fransız Tiyatrosu (Racine) tarafından yeniden biçimlendi ve işlendi. Trajik olan ile gündelik dilde sıkça
kullandığımız “trajik” kelimesinin hiçbir alakası yoktur. Gündelik dilde
trajik kelimesini kullandığımızda çoğunlukla dramatik yani acıklı olandan
bahsederiz. Roma kültüründeki tragedya örnekleri, trajik unsurdan ziyade acıklı
konuları işleyen melodramlar idi. Max Scheler’e
göre insan, iki eşit değer ile karşılaşır ise trajik unsur ortaya çıkabilir.
Güçlü, anlaşılır ama zaman zaman yeterli bir anlamlandırma sunmayan bu görüşe
göre, örneğin Marcus Brutus trajiktir. Shakespeare'in Julius Caesar adlı
eserinde, Brutus için trajik olan “insan
dostunu mu, yoksa vatanını mı seçmeli?” değerleri arasında kalmasıdır.
Trajik olarak dostluk ve vatan sevgisi iki eşit erdemdir ve seçim trajik
olacaktır. Yunan özgür insanı için, yurt sevgisi özgürlük getirecek ise, bağlı
olduğun kralı öldürebilirdin.
Antigone
tragedyası , Scheler’in trajik kavramı için en yetkin örnektir. Antigone,
site yaşam kuralları karşısında iki kardeşi ve mezarları arasında değer olarak
sıkışmıştır. Diğer yandan Scheler’in formülü Macbet
ve Oidipus’da tam olarak açıklayıcı olamıyor. Scheler’e göre insan, her zaman
trajik olan ile karşılamazdı, trajik
unsur bazı özel koşullarda ve tarihsel durumlarda belirginleşiyordu. Tragedyanın
ahlak önermesini savunması ya da çürütmesi gibi bir durum genellikle yoktur,
“erdemlerin çatışması” alanı olarak ahlaka içkindir. Trajik unsur oluşması için
izleyiciyi aynı oranda etkileyen iki unsurun gösterimi gerekir.
Trajik Unsur ve Dostoyevski
Modern dünyada trajik
unsur içeren eser, Dostoyevski’nin “Ecinniler”
romanıdır. Roman kahramanı Stavrogin,
iki eşit önemli değer arasında tam olarak bölünmüştür: vicdan ve hakikat. Çelişkiler
içindeki Stavrogin, hakikat ve vicdan arasından birbirini destekleyecek tüm
bağlardan ve engellerden uzaklaştığında, trajik olanın içine düşer ve küçük bir
kıza tecavüzü seçer. Gündelik yaşamdaki acıların, üzüntülerin trajik unsur
olduğunu söylemeyiz. Modern sanat eserlerinin birçoğu trajik unsur değil, melodram etkisi gösterir. Modern dünya
ile her yanımızı kuşatan liberal ekonominin yarattığı çoklu değerler ortamı,
asli ve trajik değerleri besleyen değil, körelten bir dünya tasavvurudur. Modern dünyada bizler gündelik yaşam
içerisindeki acı ve neşe anlarımızda, saf vicdan ve akıl bölünmesini pek
yaşamayız, daha çok muhasebeleştirilmiş bir vicdan ve fayda-savunma dirençleri içinde
olayları deneyimleriz.
Nietzsche’ye Göre Tragedyanın Doğuşu: Apollon Ve Dionysos
Dionysos’cu
bağbozumu şenlikleriyle, insan kendi kaybeder, şarap içer, dans eder. İnsan,
insan ile yeniden bağ kurar. Bağbozumu, tüm yaşam
kurallarını yıktığı için, kölede ve kadında insan olmuştur ve şenlik içinde
insan kendini, tanrı Dionysos olarak hisseder. Nietzsche’ye göre trajik olan, insanın ölümlü olmasıdır ve tragedyayı etkileyici
sanat formu yapan, Apollonik ve Dionizyak zihniyetin karşıtlığı ve iç içe
geçmişliğidir. Apollon düşlerin,
Dionysos ise coşkunun tanrısıdır. Apollon rüya gören, geleceği ve hakikati
hedefleyen tanrı iken; Dionysos sarhoşluğu, dansı, coşkuyu temsil eder. Tragedya
bu iki tanrının temsil ettiği istencin içinde gelişti. Tüm yaratıcı güçlerin, rüyaların ve kehanetin tanrısı Apollon; yaşama
değer katan kalıcı fikir, ürün ve sanatın simgesidir. Dionysos ise, baharın
gelişi ile insanının kendini kaybedişinin zevkini ve dehşetini simgeler.
Silenos,
insanını anlatırken, insan için en iyi şeyin “dünyaya hiç gelmemek” olduğunu söyler. Silenos’a göre, insan için ikinci iyi şey ise, “en kısa
zamanda” ölmektir. Dionysos imgelem, coşku ile kendinden geçerken aslında
“hiç doğmamış olmayı” ister. “Hiç
doğmamış olmak” bir karamsarlık değil, doğaya ve ölüme bağımlı olmadığımız, ana rahmi benzeri sınırsız ve parçalanmamış halin arzusudur. Apollonik
dünya ise, ışık ve görüş içinde mükemmel formu arar ve mükemmel olan, sonsuza
kadar kalacaktır tıpkı tapınaklar, heykeller gibi. Apollonik imgelem, gerçekliğin-doğanın aşılmasını sanatta ve özellikle
rüyalarda bulur.
Trajedi bilinç içindeki
insanın yaşadığı çaresizliğine karşı Platon,
acıların bilgi ve deneyim için önemli olduğunu, ders verdiğini söyleyerek,
trajik unsuru yatıştırmaya çalışmıştır. Nietzsche’ye göre insan, trajik olduğu
gerçeğini kabul ederse ise, yaşamı gerçekten olumlayabilir. İnsan, yaşamı trajik hali içinde ve ölümlü
olumlayarak, estetik deneyim olarak sanat ile yatıştırabilir. Bu anlamda
Apollonik dünya, Diyonizyak güç karşısında çaresizdir. Nietzsche’ye göre bilmek, kendi başına trajiktir. Acı ile bilgi
arasında ilişki vardır. Sofokles, Oedipus Kolonos’da yaşanan acıları bilgi ile
birlikte bir yetkinlik sağlayacağını müjdeler. Ama aynı Sofokles, Apollonik
dünya için tanrıların yollarının gizemli olduğunu, hakikati bilemeyeceğimizde
işaret eder. Bilginin trajik bilince, ontolojik çıkmaza hiçbir faydası yoktur.
Konuşmacı: İskender Savaşır
Ekleme ve düzenleme: Ahmet Usta