Hegel Felsefesinin Temelleri

 

Felsefe, Herakleitos’un ‘Yaratılış (physis) saklanmayı sever.’ ifadesindeki gibi Varlık’ı, zamansız-mekansız ontoloji olarak konumlandırır. Varlık’ın gizliliğini ortaya çıkarma gelişkin biçimde ilk kez Platon’un İdealar Öğretisi ile felsefeye yansır. ‘Batı felsefesinin genel niteliği, Platon’a düşülmüş bir dizi dipnotlar serisidir.’ diyen N. Whitehead’ın belirttiği gibi Batı düşüncesi, bu metafizik açıklamayı izler. Bu izin devamında Hegel’in felsefe dizgesinin temeli Tin (Geist) dir. Hegel felsefesinde Tin farklı anlamlar içerir: Kendinde ve kendi-için Varlık, İde, Tanrı, Evrensel Akıl, Mutlak, Kavram. Batı felsefesini derinden etkileyen Hegel’in (1770-1831) başlıca eserleri şunlardır: Tinin Fenomenolojisi, Mantık Bilimi, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi, Hukuk Felsefesinin İlkeleri, Tarih Felsefesi Üzerine Dersler.


Tin var olan her şeyin özüdür; maddeyi ve insandaki bilinci ortaya çıkarandır. Gerçeklik dünyası; Tin’in dış-varlıklara açılmasıdır. ‘Tin’in temeli ve özü, özgürlüktür. Tin kendinde, kendi-başına ve kendi-için Varlıktır. Tin, bilen gerçekliktir. Tin, maddenin yaşayan gerçekliğidir, onun özüdür. Evren, Tin’in kendi kendisini seyrettiği varlıklar âlemidir.’

 

Felsefe şudur Hegel’e göre: ‘Felsefe, objelerin düşünce ile görülmesidir. Bu düşüncenin kendi dışından gelecek gereçlere, duyuların sağladığına ihtiyacı yoktur; o kendi kendisinden beslenir, kendi kendisini işler; bilgisinin maddesini de, formunu da kendinde bulur.’ Betimlediği ve mantık yürüttüğü Varlık deney ve duyu dışıdır; spekülatif ve metafiziktir. Hegel ‘Düşünce, varlığın kendisidir’ der. Bu dizgede düşünce öznedir, varlık yüklemdir. Oluş içindeki varlıklar, düşünce ile açıklanabilir ve Hegel’e göre ‘Her felsefe, kendi çağının düşüncede kavranılmasıdır. Dünya üzerine düşünme olarak felsefe, ancak gerçekliğin kendi oluşum süreci tamamlandığı ve kendisini sona erdirdiği zaman ortaya çıkar.’

 

‘Her akıl ile ilgili olan gerçektir; her gerçek olan da akıl ile ilgilidir.’ diyen Hegel’e göre bütün varlıklar, Tin’in kendini, kendiliği dışına açmasından meydana gelmiştir. Evrensel Akıl (Vernünfting) insanı, doğayı, tarihi kendinde özdeşliği içinde dönüştüren Mutlak’ın düzeni veya kozmosun işleyişidir. Mutlak’ın dolayımsızlığını dolayıma açması gerçekliktir. Mutlak varlıklar âleminde belirmediği için Hiçlik dir.


İde, diyalektiğin kendisidir.’ Hegel’e göre. İde, varlıkların oluş imkânıdır. Diyalektik olumsuzlama, olumsuzlamayı yadsıma ve yadsımayı kapsayarak aşma sürecinde var-oluştur. Doğruluk ve bilgi, deneyim ve ölçü içinde belirdiği noktada doğru olsa bile, diyalektiğin sonraki uğraklarında artık eksilmiş doğru olacak; hakikati özünde taşısa dahi kendinde gerçeğini vermeyecektir. Diyalektiğin çelişki yasası, kesintili geçiş ve sıçramadır. Önce kendini olumsuzlama ile ortaya çıkaran görüngü; sonra onun karşıtının belirmesiyle ortaya çıkan yadsıma; en sonunda kendini ve karşıtını hem muhafaza edip, hem de yadsımayı kapsayarak aşma (Aufheben) var-oluş sürecinin uğraklarıdır. Diyalektik, her tikel gerçekliği değişimi ve bitimliliği içindeyken özündeki evrensel olan ile bağında bilmektir. Dünya diyalektiği, sınırsız oluşlar içinde belirmiş sınırlı var-oluşların ayrılma ve yeniden birleşme hareketidir. (moment)

 

Oluş içinde belirmiş her varlık, yalnız belirmediği ve değişerek başkalaştığı için varlıkların A=A ifadesi, kavram olarak doğru olsa da, gerçeklikte doğru değildir. Belirmiş varlık, kendiliğinde kalamaz ve değişir; tohumun ağaca dönüşmesi gibi. Nicelik-Nitelik yasasına göre, belli bir gelişme kademesine ulaşan basit nicelik değişikleri, sıçrama ile nitelik farkları haline dönüşür. Doğada açıkça görülen niceliğe sıçrayış, tarihte olgular düzeyinde nitelik ile ortaya çıkar. Bu bağlamda ‘Tarih, Dünya Tini’nin zaman içinde gelişmesidir.’ ve tarihteki olgular, tıpkı fenomenler gibi özünde evrensel akıl ile uyumludur.


Hegel ‘Bütün, Gerçek olandır.’ der. Gerçek, anlama yetisi ve neden-sonuç yargısı ile değil; tüm bağları içinde ve birlikte kavrandığında gerçektir. Doğa, Tin’in kendisine çelişik ve yabancı halidir; Tarih, onun ereğinde dünyalaşmasıdır. Doğadaki mekanik, kimyasal, organik ilişkilerden insan bilincine doğru ilerleyen Tin, kendini tarihte akıl olarak ortaya koyar. Tin’in özü özgürlüğüdür ve insan, bilinciyle doğada özgürlük olanağına sahip tek organizmadır ve bu zorunluluk ile insan, Tin’in taşıyıcısıdır. İnsan, duyuları ile çevresini tanıyarak, sezdiklerini kavramlaştırarak ilkel benlikten bilince evrilmiştir. Dil ile insan kavramsal düşünceye ulaşmıştır. Hegel’e göre insanı, insan yapan; gerçeklik dünyasını yadsıması ve onu değiştirmek için kavramlarla, imgelerle düşünmesi ve emek göstermesidir.


Ereğine doğru kendini dünyaya açan Tin, bilinç ile insanda özneleşir. Bilinç, doğadaki ve tarihteki oluşları içine yansıtarak yaşadığı tekâmül ile Tin’in betimlenmesinin gerçeğidir. Tin, kendini üç oluş içinde dünyaya açar: Öznel Tin, Nesnel Tin, Mutlak Tin. İlkel benlikten öz-bilince evrilirken insan, kendini kendilik olarak hissetmeye başlamış; doğayı ve karşısındaki güçleri yadsımış, böylece ortaya Öznel Tin çıkmıştır. Tanınmak ve kendini kabul ettirmek için insan, diğer insanlarla kıyasa mücadeleye girişmiş ve bu çatışma Efendi-Köle Diyalektiği ile olmuştur. Ölümü göze alan bağımsız efendi ile doğaya bağımlı köle arasındaki bilinç ve varlık mücadelesi sonucu, tarih sahnesinde Nesnel Tin ortaya çıkmıştır. Öznel Tin ile nesnel Tin’in birbirlerini kapsayarak aşması Mutlak Tin dir ve toplumun var-olma aracı devlet ile gerçekleşir. Özgürlük insanda bilinçtir, zorunluluk doğadaki bilinçsizliktir. Özgürlük bilincin kendini, kendi-için varlık olarak olumlamasıdır. ‘Özgürlük, yalnızca kendi özünü istemektir. Özgürlük, bilincin kendi özü neyse, yalnızca onu istemesidir. Özgürlük, kendinden başka bir şey istememektir.’


Halkların, ulusların tarihi Dünya Tini (Welt-Geist) için araçtır. Tarihin her aşaması, diğer aşamalardan farklı ve kendine özgü bir ilkeye sahiptir. ‘Bu ilke, tarihte Tin’in zorunlu belirlenimidir. Tin bu belirlenim içinde istencinin bütün yanlarını ve gerçekliğini somut biçimde ortaya koyar. Dünya Tini’nin bu ilerleyişi içinde devletler, milletler ve bireyler iyice belirlenmiş olan kendi özel prensipleriyle tarih sahnesinde boy gösterirler. Onların bilinci bu prensiple sınırlıdır ve kendi menfaatleri olarak görürler. Ama aynı zamanda bir gizli faaliyetin, kendi içlerinde çalışan Dünya Tini’nin bilinçsiz aletleri ve momentleridirler. Bu gizli faaliyet içinde özel şekiller yok olup giderken, kendiliğinde ve kendisi-için Tin, bir sonraki yüksek aşamaya geçişinin yolunu hazırlar.’ Dünya Tin’inin ulusları ve insandaki içgüdüleri, tutkuları gayesi için kullanmasına Aklın Kurnazlığı der Hegel: ‘İsteklerden, ilgilerden ve etkinliklerden oluşan bu muazzam kütle (insanların tutkuları), Dünya Tini’nin kendi ereğine erişmek, onu bilinç düzeyine çıkarmak ve gerçekleştirmek için kullandığı araçlar ve gereçlerdir. Genel’in, Dünya Tini’nin, insandaki tutkuları kendi amacı için kullanmasına Aklın Kurnazlığı denebilir.’


Hegel’e göre Hukuk, bilincin kendinden hareketle ürettiği ikinci dünyadır. Bilincin özgürlük yolundaki uğraklarının eylemidir hukuk düzlemi. Öz bilinç, aile ve sivil toplum içinde akla göre örgütlenmiş devlet ile gerçekleşebilir. Akla uygun devlet, bireylerin uzlaşmasının somutluğudur. İnsan özgürlüğü, öznelerin birbirlerini hukuk düzleminde karşılıklı tanıması ve sınırlaması içinde vatandaşlık hürriyeti ile olur.


Hegel ‘hakikat olarak hakikat’a, deneye başvurulmadan ve spekülatif olarak sadece felsefe düşüncesinin sınırları içinde kalarak ulaşmaya çalışır. Felsefe dizgesi gerçeği, yalnızca töz olarak değil; aynı zamanda özne olarak düşüncede kavramaya ve anlatmaya dayanır. Felsefi düşünme, duyu nesnesi herhangi bir şey üzerine düşünmeden (reflexion) farklı olarak; varlıkların, kendisi bir fenomen olan zihne yansıması ile ortaya çıkan ve devamlı gelişen kavramlar ile düşünmedir. Kavramlarla düşünmenin etkileşimi içinde nihayetinde felsefe, ‘varlığın kendi kendini düşünmesidir.’


Hegel Tin’in Fenomenolojisi‘ndeki diyalektik yöntemle, deneyimde ve bilinçteki olumluluk ile varoluş ve tarih zemininde ortaya çıkan çelişkiyi, bütünleştiren gayesine ve kendinin mutlak bilgisine doğru hareket eden Evrensel Akıl’ı betimlemeye çalışır. Dolayımsız duyu kesinliğinden, nesne dünyasındaki dolayım içindeki bilince, benliğini somutlaştırmak isteyen bilinçler arasındaki efendi-köle mücadelesi ve sonrasında devlet ve hukuk düzleminde uzlaşma süreci ile özbilince evrilen insan zihni, özündeki Tin’in özgürlüğüne doğru değişen varlıkların yansımasını içeren fenomen dir. Tin özne ile nesne, bilinç ile dış dünya arasında etkileşimlerle hareket eder. Tin hem varlığa, hem de varlık olan bilince etki eder.


Tümel kavram Varlık (Cevher ya da Tanrı), manevi ve soyut olması sebebiyle, varlıklarda belirmemiş olduğu için varlığını, dünyalaşan ve dışlaşan Tin (Geist) ile varlığa açar. Varlık, var-olanlar zeminindeki yokluğu ile aynı zamanda Hiçlik dir. Kozmos içinde ve kozmos olarak Tin’ın amacı, kendi kendisini varolan varlıklar içinde bulmak; kendisinin bilincine ve özgürlüğüne erişmektir. Evren ve gerçeklik, belirmeyen ve kendinde ve kendi-için Varlık’ın, kendisi dışındaki kendinde varlıklar (fenomen) halinde belirmesi ve oluşmasıdır.

 

1 yorum: