Dinginim, aracın nereden geldiği ve nereye gitti önemli değil, zamanı büküyorum. Yer değil, yanımdaki kişi önemli her şey sakin ve münasip, işte öyle. Bir olduğumu hissediyorum, artık bütünüm diye kendimce düşünüyorum, karşımızdaki boş koltukların üzerinden dışarıya bakıyoruz.
Deneme, Felsefe, Sinema, Tarih, Şiir, Arkeoloji, Rüya, Psikoloji, Seminer Notları...
Rüya Metni: Sevgiliyle Yolculuk
Dinginim, aracın nereden geldiği ve nereye gitti önemli değil, zamanı büküyorum. Yer değil, yanımdaki kişi önemli her şey sakin ve münasip, işte öyle. Bir olduğumu hissediyorum, artık bütünüm diye kendimce düşünüyorum, karşımızdaki boş koltukların üzerinden dışarıya bakıyoruz.
Rüya Metni: Galata'da Aşk
Rüyam bir parkta başlıyor, öncesi belirsiz. Ne olmuş bilmiyorum, yanımda arkadaşım Mizan ve karşımızda iki tane 20'li yaşlarda kız var; parkın çimenleri üzerinde ya bir şeyi bitirmiş ya da devam edecekmişçesine duruyoruz. Sonbahar günü, hava kapalı ve puslu; kızlarla vedalaşır gibiyiz. Kızlardan biri, bana yaklaşıyor ve yanaklarımdan öpüyor; dayanılmaz tenin çekiciliğine kapılıp, hafif meyil vererek dudaklarının kenarından öpüyorum. O da davetkâr biçimde öpüşmeyi devam ettiriyor ve müthiş haz başlıyor. Sarılıyoruz birbirimize, elimi beline doluyorum. Yüz hatları çok orantılı, teni duru güzellikte; kumrala yakın esmer çekiciliği yüzüme vuruyor. Ortadan ayrılmış ensesine uzanan kısa ve düz saçları var. Burnu ve yanakları, yüzünün diğer hatları ile uyumlu. Dudakları kırmızı ruj ile daha ortaya çıkmış iştahlı ve ıslak ıslak değiyor dudaklarıma, sonra da dişlerime. Gözleri, mavi gözleri güneş gibi çekiyor beni.
Mavi gözlü kız, daha da ileri
gidiyor parkın orta yerinde, elini belinim altına indiriyor ve kamışıma atıyor;
derin derin okşuyor ve sertleşiyorum. Şaşkın ve çok mutluyum bu davete; icap
ediyorum. Malafatım karşıdaki palamut ağacı gibi, dimdik parkın ortasındayım. Sarılarak
birbirimize ve öpüşerek parktan çıkıyoruz tanımadığım seks öznesi ile...
Oda'dan
Günbatımı İzilenimi - Monet (Impression Sunrise-1872) |
Sonuç: Sıkıntı yok…
Rüya Metni: Yeteneğim Keşfediliyor
Bereketten Güzellik Tanrıçasına Geçiş: Eros, Afrodit, Venüs
Bereket Tanrıçası
Gaia, Roma dönemi Ara Pacis kabartma heykeli |
Erkek Dil ve Uygarlık
Eros, Afrodit ve Hermes - kil tablet, M.Ö. 450 |
Eros ve Afrodit’ten Venüs’e Geçiş
Afrodit heykeli, Hellenistik dönem |
Venüs'ün Doğuşu - Sandro Botticelli, 1486 |
Konuşmacı: Bülent Somay
Rüya Metni: İlkokulumun Kapısı
Keşke o günlere dönebilseydim diyorum, üzülüyorum, pişmanlıklarım aklıma geliyor. Kapıya doğru yürüyerek merdivenleri çıkıyorum ve ana kapının önü tenhalaşıyor, içeri girmeme çok az kalıyor. Nefesim iyice kesiliyor, soluk almakta zorlanıyorum, boğulmaya başlıyorum, gözlerim kararıyor, yere yığılıyorum, uyanıyorum.
Benim İçin Ünleme Değersin
zamanın ruhuna dâhil
olmadan ağır ve sağır bağır.
kırık hayaller çamurundan kaleler
limanlara taşıt motorlar
zemberekten boşalır
canım benim.
dört kitapta yazmaz
ama ben yazdım
bir’in inayetine
ben hala yaz’dım.
benim için ünleme değersin
diyebilmenin Hıdırellez günündeyim.
“Yeraltı” Filmi ve Türk Sineması'nda Dostoyevski İzi
Dostoyevski’nin anlatı dünyası: Evrensel roman yazarıdır Dostoyevski. Evrenseldir çünkü neredeyse tüm eserleri insanlık halinin veçhelerini çok sesli karakterlerle ve derinlikli gerçekçi betimlemelerle sunar okuyucuya. Eserlerindeki temaları, yazar olarak kendi düşünceleri ile cevaplamaz; hayatın içinde olabilecek tüm kişilikleri, diyalojik söylem ve karşıt eylemleri ile gerçekliğin bütünlüğü içinde serimler. Modern dünyada insan ile Tanrı arasındaki ilişki, geçmişte kalsa olsa dahi ki bu, trajik olandır, trajedinin bitmeyeceğini anlatır bize, ontolojik düzlemde. Çoğunlukla, modern insanın trajik konumunu, dünyanın adaletsizliğini, daha ötesinde Tanrı’nın insanlığa karşı sessizliğini dert edinir Dostoyevski. Dostoyevski üzerine en önemli çalışmayı yapan Mihail M. Bahtin, Yeraltından Notlar’ın atipik kahramanı için şunları söyler: “Bir itiraf romanıdır. Yeraltı İnsanı’nın itirafı, aşırı ve keskindir. İç ses, hep öteki ile polemiğe girişir, diyalojik tersine dönüşler gerçekleşir. En korktuğu şey, insanların onun bir başkasına karşı kendisini küçük düşmüş hissettiğini, birisinden af dilediğini, kendi kendisini onaylamak için bir başkası tarafından kabul görmeye ihtiyaç duyduğunu düşünmeleridir. Ötekinin fikrinden korktuğunu düşüneceğinden korkar. Onlar hakkındaki her düşüncesinde seslerin, bakış açılarının savaşı vardır. Yadsımayla tam da yadsımak istediği şeyi onaylar ve bunu bilir. Kendisi ile uzlaşamaz ama kendisiyle konuşmaktan vazgeçemez de. Dolayısıyla kahraman, özbilinç ile söylemin sıkışıp kaldığı kaçınılmaz döngüde hapsolur. Söylem belirgin olarak siniktir, hesaplı olarak siniktir, ama kederlidir de. Saf budalayı oynamaya çalışır. Aynı zamanda ideologdur, dünyaya dair söylemi polemikçidir. Tıpkı bedenin kendi gözünde kesintiye uğramış bir şey haline gelmesi gibi, algıladığı haliyle dünya, doğa ve toplum onun tarafından kesintiye uğramış olarak algılanır.”
“Elalem ne der” duygusunun pençesine düşmüştür Muharrem, ötekinin sesi ve gözü altında ezilir, az çok hepimiz gibi, ama onun hali, daha keskin ve yıkıcıdır. Öteki olan elaleme karşı “buradayım ve haklıyım” demek ister. “Biz de buradayız, sen hiç değişmeyecek misin” benzeri yanıtlar alır; sonrasında becereksizlikleri karşısında kendine nereyse estetik bir çıkarım ararcasına, budalalığa verir ve elaleme güldürür kendini. Muharrem, film boyunca elinde patates tutar; Filmde patates, sadece patatestir. Sinemada bir şey, sadece bir şeydir. Metafor olarak düşünülürse patates, şekil olarak Muharrem’in amorf kimliğini yansıtır sanki. Fahişe kadınla görüşme ve benzeri bir dizi deneme ile Muharrem, fizik doyum yâda anlık gerginliğin geçiştirilmesinin mümkün olmadığını, şizoid haliyle bile idrak eder. Atomize olmuş benliği üzerindeki kaygı, hatta yas durumunu aşmak ister. Kibir ile aşağılık duygusu arasındaki benliği, kendini kendine oynadığı ip cambazlığı; döngüseldir. Muharrem’in benliği, iç-dış nesneler dünyası iletişiminde parçalanır, ama yine de yarılmış bilinci ile gerçekliğin oldukça farkında ve içindedir. Eylemsizlik hallerinde ulur, hırlar, garip sesler çıkarır Muharrem. Kendi başının belası olan gururuna yenik düşer, bocalar, çıkış aramakta daha doğrusu çıkış da aramayıp, yaşadığı gerçekliğe yenik düşer. Dünyanın anlamına, kendinin haline bir türlü vakıf olamayan benliği, doğal savunma mekanizması olarak bilincini ve dünyayı var eden dilin öncesine, ilkel ve ilkesel döneme gerileyerek ile bilmediği ama hatırladığı oral dönem benliğinin huzurunu imler. Bilmediği ama hatırladığı, kayıp nesnenin bilgisinin yeniden üretimini ulumak, hırlamak ve paranoid-şizoid performans ile gösterir. Hırlamak, onu dindirir.
Bilakis
mevsimsiz hale ve yansıyan ışık
çırakların bildiği uzak maviliklere
pazar anında dedin ki: ‘bilakis’
lakin ellerimi göğe açmadım.
Keyifsiz de severim ve bu satırlarda kalır
kimseye söylemem, söz
referansım
su ile hayta giderken
ekseriyetle hafta içi ve sonu susarım.
surette mevcuda gelirken sen
umurunda değil ama azalıyorum
travesti şehir böylelikle üstümden geçiyor
merkezi atama kaderin cilveli hileleri
kuruntu/kurgu/kulp olmaya durur
şizoid yüreğime.
tirat atmaz 4. tekil şahıs
atılmışlığa kıyamaz
Şeytan fakir
hiç kadar güzel Şeytan
bir anı, boş bulunmuşluk işte
istersen sende benim sözlerimi
gözlerime bakarak çiğnersin.
Mevsimsiz
türk oğlan evcimenin penceresinden tekilleri
bildiği yollar hala revize edilirken
yürümek ile pazartesi günü yeter sonbaharda.
beyaz geceleri duymuş ve heveslenmiş
içinden nehir geçen şehirlere karşı meraklanmış
mevcut olmayanlara öykünmüş, açımlanmak istemiş.
deney koşullarında ve köpeklerin
kutsal dualarında saftayım
kemik ve biraz ilik ben razıyım
taşıma suyu ile diner belki uyumsuz nöbetleri
hayali resimler, hacivatsız gölgeler
midede biriken endişelerim
senin ile dünyalıklar içinde endişelenmek isterim.
hicran ve takılıp kalmak
trajik olmayan komik işlikler
yaşamak istemenin
bizatihi kibir olduğunu
unutmaya çalışmış
güzelleşmişiz tabi ki.
Schopenhauer'dan Fragmanlar
İrade ve Tasavvur Olarak Dünya'dan
Fragmanlar
"Dinlerin, Allah dediğine ben Yaşama İradesi diyorum."
"İnsan hayatı, istemek ve ulaşmak arasında akıp gider. Fakat istemek, tabiatı itibariyle ıstıraptır; ulaşmak ise çabuk bıktırır. Elde etmek, yeni bir arzu, ihtiyaç doğurur; böyle olmaz ise, boşluk ve can sıkıntısı baş gösterir ki, bu da sefalet kadar ıstıraplıdır."
"Müzik, diğer sanatlar gibi İdelerin değil, bizzat İradenin tasviridir; bu sebeple etkisi diğer sanatlardan daha kuvvetlidir. Bas seslerden tizlere gidildikçe, iradenin nesneleşmesi gelişir. Melodi, insanın İrade karşısında duygularını ifşa etmesidir."
"İntihar, iradenin inkarı olmayıp; iradenin kuvvetini tasdik etmektir. İntihar eden kişi bulunduğu konumda, iradenin şartlarını yerine getirmediği için ölüme sürüklenir, kendi bilinci ile değil."
"İnsan hayatı, tümüyle bakıldığında esasında bir dramdır; içinde parça parça eğlence, komedi sahneleri vardır. İhtiyaçlar dünyası içinde insanı, inadına yaşama sevgisi ile hayata bağlayan bizi, var eden kör iradedir."
"Hayatta en mühim rolü oynayan amil, cinsel arzu dur; üstüne örtülen bütün örtüler arasından daima bakan ve bütün icraatlarımızın görünmez merkez mıknatısı odur. Savaşın nedeni, barışın gayesi, ciddiyet ve mizahın temeli, taleplerin, sanatın ve rüyaların sebebi odur."
"Hak ve insan sevgisi faziletinin kökeninde Merhamet duygusu vardır; merhamet, insanın iradeye karşı duruşu ile ortaya çıkan şuur dur."
"Halis entelektüel bilinç, düşünce içindeki insan, daha hassas hale gelir ve bu hal, onu kalabalıklar içinde münzevi yapar."
"İradenin en yüksek şahıslaşması olan insan, en fakir ve en çok ihtiyacı olan varlıktır. Bu haliyle, bu aleme yalnız terk edilmiştir ve bütün insani hayatı, bu zaruret ve ihtiyaç emri altındadır."
"Kainat muammasının, felsefe ile çözümü için insan zihni ve düşüncesi yetersizdir."