Lahit, ölünün
defnedilmesine yetecek boyutta, 2-3
metre uzunluğundaki ceset koruyucu kaptır. Yunancada lahit, “et yiyici” anlamına gelen “sarkophagos”
dur; genellikle Helen dünyasında,
ölümden sonra dünya inancı ile fizik beden arasında bağ yoktur; Atina’nın ünlü
komutan yöneticisi Perikles M.Ö. 429’de öldüğünde bile anıtsal mezarı
yapılmaz; diğer insanlar gibi Nekropolis’e
(Ölüler Kenti) gömülür.
Sidon Nekropol Kazıları
1887’de
Osman Hamdi Bey’in yönetiminde yapılan Sayda
(Sidon-Lübnan) Nekropolü kazılarında, yeraltı oda mezarları (hipoje) içinde 22 kral mezarı bulunur. Sonrasında Satrap Lahdi, Likya Lahdi,
Ağlayan Kadınlar Lahdi, İskender Lahdi ve Tabnit Lahdi isimleriyle anılan bu kral mezarları, bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedirler. Sayda Kralları’nın Mısır’daki gibi öteki dünya inancına sahip olduğu, ketene sarılarak mumyalandığı ve mezarlarına kişisel eşyalarının konulduğu görülür. Sayda kazılarında bulunan
en eski mezar, M.Ö. 6. yüzyıla ait, siyah bazalttan yapılmış insan biçimli (andropoid) Tabnit Lahdi dir. Mezardan mumyalanmış iskelet
çıkar; lahdin gövdesindeki Mısır
hiyeroglifi yazıda ilk sahibinin Penephtah
adında Mısırlı bir komutan olduğu; ayakucundaki Fenike yazısından ikinci
sahibinin Sayda Kralı Tabnit olduğunu
anlaşılır. Tabnit’in mezarı üzerinde mealen
şöyle yazar: “Her kim olursan ol, bu
tabutu bulan adam kapağını açmasın ve beni rahatsız etmesin, çünkü yanımda
altın yoktur. Kapağımı açma ve beni rahatsız etme, Eğer kapağımı açarsan,
hayatında soyun yürümez ve öldüğünde huzur bulamazsın.”
Tabnit Lahdi ve İskeleti |
İskender
ve Ağlayan kadınlar gibi önemli lahitleri, İstanbul’a getirdiği için Türk
müzeciliğini ve arkeolojisini başlatan kişi olarak yansıtılsa da; aslında, Osman Hamdi Bey, aileden
bağlantısı ile Osmanlı’da yönetici olan, özünde Frenk hayranı bir ressamdır; Avrupalıların; Lykia, Bergama ve
Efes’teki kazı bulgularını başta İngiltere
ve Almanya olmak üzere yurtdışına kaçırmalarına, tarihi eserleri koruma kanunu olmasına rağmen, göz yuman yöneticidir.
İskender Lahdi
İç içe geçmiş
ama birbirini tekrarlamayan üç boyutlu betimleri ile Asyatik etkinin ünlü ve önemli
örneğidir İskender Lahdi (M.Ö.310-280). Üzerindeki Makedonya kralı
İskender tasvirinden dolayı onun
adıyla anılan lahit, aslında kral
İskender’e ait değildir. Mezar sahibinin, Sidon kralı Abdalonymos olduğu düşünülür. Nekropol alanı, yeraltı mezarlığı
öncesinde soyulduğu için lahit dışındaki diğer kral birikimlerine ulaşılamaz. Mezar odası, özel konumu ile
günümüze iyi durumda ulaşır; mermer üzerindeki boyalar ve kabartmalar hala göz alıcıdır. İskender, Mısır’da kendini Zeus’un oğlu ilan ettiğinde;
Helen dünyası, ölümlü İskender’in kendini tanrı kılmasına tepki gösterir; diğer
taraftan Doğu coğrafyası, İskender’in Amon
kültüne bağlılığını çabuk
kanıksar ve Sidon mezarlığındaki lahit üzerinde, aslan postu başlığı ile İskender, tanrı soylu olarak yansıtılır.
İskender Lahdi, Aslan postu ile İskender, Aslan avı |
Tekne ve kapak olmak üzere iki parça olan
lahit, kiremitlerle kaplı üçgen çatılıdır. Mahya
girişi üzerinde kartal betimi, köşe ve tepe akroterleri üzerinde aslanlar,
griphonlar yer alır; mor renkli
zemin üzerine boyanmış sarı yapraklar vardır. Lahdin dört
cephesinde ve üst alınlıklarında savaş
ve av sahneleri işlenir. Uzun cephede,
Persler ile Yunanlılar arasındaki
Issos Savaşı anlatılır; başında aslan postu olan figür, kral İskender’dir. Diğer uzun cephede bir
grup insan, aslan avındadır ve aslan,
Pers savaşçısına saldırırken ona yardım eden, yine kral İskender olur. Kısa
cephelerde, panter avı ve yine
Persler ile Egelilerin savaşı işlenir; hatta bir sahnede Makedon-Grek askerler kendi aralarında dövüşmektedir; bu sahne, kral İskender sonrası komutanları
arasındaki mücadeleyi yansıtır gibidir.
Makedonlar ile Perslerin Savaşı, İskender Lahdi |
Ağlayan Kadınlar Lahdi
Sayda
kazılarında bulunan ve adını üzerindeki kadın figürlerinden alan Ağlayan Kadınlar Lahdi (M.Ö. 370-350) bugün İstanbul Arkeoloji
Müzesi’dedir. Yüksekliği 2,97 m, uzunluğu
2,54 m, eni 1,37 m'dir. Yer altı mezar odasında bulunan lahit tümü ile tapınak-mezar benzeridir; bir Sidon
Kralına veya zengine ait olduğu
düşünülür; lahdin içinde erkek kafatası
bulunur. Şark etkisi belirgindir,
sütunları ve üçgen alınları ile Ion
düzenini yansıtır, mavi ve kırmızı
tonlarda boya kullanılır. Üst kapağın iki tarafında cenaze merasimi, sütunları arasında ağlayan kadınlar, kaide çevresinde av sahnesi vardır. Kısa kenarlarda
3, uzun kenarlarda 6 tane olmak
üzere
toplam 18 kadın figürü yer alır. Kadınlar, farklı pozlarda ölü
için yas tutarlar.
Mezopotamya’da ölüyü gömmek için mezar gidilirken, kadınlar kendilerinden geçer, esrime
içinde kendini yerlere atar ve ağıtlar söyler; bazen onlara, tapınak rahipleri
ve müzisyenlerde eşlik eder. Ölen kişinin ekonomik ve dini önemine göre, uzun
veya kısa şiirler söylerler ve koro
halinde haykırarak ağlarlar kadınlar. Yahudiler’in
"ağlayıcı, şarkıcı veya hünerli
kadınlar" adını verdiği bu işi meslek
edinmiş kadınlar, ölünün arkasından yedi gün boyunca yas tutardı. (Tevrat’ta
konu edilir bu ağıtlar) M.Ö. 10.
yüzyıla ait Byblos Kralı Ahiram'ın
lahdinde, göğüslerini döven, saçlarını yolan ve ağlayan dört kadın betimlenir. Yunan ve Roma dünyasında cenaze
törenlerine katılan ağıtçı kadınlara, "Korainai" denir. Hatta Atina’da bu
meslek o kadar sınırı aşar ki Solon,
ölünün ardından yapılan abartılı yas törenlerine kanunla sınırlama getirir. Anadolu mezar taşlarında (stele) yaygın kullanılan bir figürün
izidir, ağlayan kadın. Pudicitia; bir kolu karnında, eli çenesinin yanında, başını
belli oradan örten giysisini kenarından tutan kadın tipidir. Pudicitia’nın en güzel örneği Ağlayan
Kadınlar Lahdi’dir.
Ağlayan Kadınlar Lahdi |
|
Ağlayan Kadınlar Lahdi ile ilgili iki
görüş vardır; ilk görüş, Semitik-Ortadoğu dünyasında yaygın ritüel, meslek erbabı “ağlayıcı kadınlar” olduğu; ikinci
görüş, tarihi kaynaklarda çapkınlığı ve
kurduğu harem ile ünlü Sayda Kralı I Straton’un sevgilileri
olduğudur. Ki kadınların, Attika’daki ideal kadın güzelliğine yakın naiflik ve
örtünme ile gösterilmesi; bir yanı ile Helenleşmeye
başlayan Semitik inançları ve o inancın tapınak rahibesi olarak kamuya
çalışan işçi kadınlarının, daha sonrasında “Meryem Ana’nın İffeti” denilecek görünüş değişimine geçişinin prototipi olarak da yorumlanabilir; tabi
ki bu, sadece hikâyeci bir yorum.
Anadolu’nun modern dünyasında ise, Mustafa Kemal’in anısını baki kılmak adına Anıtkabir
ve Atatürk Lahdi yapılır.
Sembolik Atatürk Mozolesi ve Anıtkabir |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder