şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mühürlü

ıstıraba metanet

faniliğe anlam

kapsayarak aşmaktı

insanın eksik bekleyeni.

 

duvar diplerinde arsız otlar

mahalle göçmeni leylekler

oynanmayan saklambaçlar, gözlerden ırak ebeler

kendini hatırlatan esinti poyraz

niteliğe hasret dört yol ağızları

kalbi mühürlü 4. tekil şahıs.

 

dilimizde hemzemin geçit

çok sayıda kiralık merhabalar

manipülasyon bizde alamet-i farika

keyfinin peşinde koşar

kendiliğini unutacak kadar

Sen söyle, ben kanayım muhasebeleri.

 

varoluş boşluğunda yoğrulan anlam-sız-lar

gün boyu ara sıra hevesler sızlar

gönye eş güdülüyor günlerin getirdiğinde

birileri anlamın değerini elleri ile arıyor.

 


Puşt Ahali

herkes kendi kendinden firaridir
değerli kağıt ve keyif peşinde
telaşımız malumdur
birilerinin bir yerleri acısa
sevinç çığlıkları dolanır durur içimizde.

moloz kamyonları geçiyor içimizden
yastıklar ıslanıyor gözlerimizin ferinden
her gün büyüyor köşe başı emeklerimiz
çünkü biz dalkavuk bir aileyiz.
 
iyiyim maskesi çıkmaz
yüzümüzden gece yatarken bile
kültürün infazına bazı günler sela okunur
ezan okundu diye durur gidip gelmelerimiz.
 
umursamazlar alayı toplanıyor ana caddede
iki cinsli yavşaklar ip gibi dizili
erk mabedi önünde.
 
boşvermişler sınıfında kalabalık
teneffüs zili ile gelen seraplar
Gobi Çölü dersin konusu
karma sergiler, grup yalanlar
4. tekil şahıs hariç kimse dersine çalışmamış
ne hikmetse.
 
puşt ahali meclisine düştü melekler
ücret mukabilinde gülüştü ahali gönlünce
meleklerin gülümsemelerinde hale
lal oldular leşler içinde.

ben ama ben demekten başlayamayan
karbon monoksit sohbetlerimiz
yanlış anlamanın kurnazlığı ile haftaları deviririz
bayram sonrasına kalmış barış sözleşmelerimiz
çok şey dilimize önceden verilmiştir.

sevgi duvarını aşmış birileri
kurşuna dizilmiş gövdeleri
büyümekten başka bakiyesi olmayanların çerçevesinde
kendi halinde olanların 
gönlü kesilmiş zar gibi ince ince
düşüyorsak az çok hep beraber
sorumlusu ağız tadıyla sev-iş-emememizdir.

gündelik harman

herhangi bir O’na

cumhuriyet, rantiyeyle şantiyenin buluştuğu kavşakta intihar etti.
sırat köprüsünde denge bilekliği satan milli gururumuz kadın halterci
siyah-beyaz taytını giyip tazı köpeğine sarılan hibrit kenevirci
umut adına goygoy mesai
şuradaki kaldırımlarda hiç şölen görmedi hayat.
 
haber vermeden gülümseme dizleri titrer
endişeli kıskanç gözyaşlarını sakar saklar
o gerdanı ve yüksek ökçeleri severdi
sinemadan çıkıp filmin etkisinden çıkamadığın bir gün belki,
sezgiyle kal.
 
tek kişilik kapı aralığı
90'ların harika çocuğu
ve gözlerinin feri bitti  ve yarına zayi
olsun,
gül cemali yalnız pişti.
 
Senin gözlerinden akanlar Dicle’nin şahsiyeti
eti kesik, sana güldeste.
 
kendine sağır 4. tekil şahıs
film biter
ve sen ona kalırsın aziz Balthazar.
 
kimlerle konuştu
anlayanlar ters pranga bağladı
o ağladı
buram buram değişmedi
kıstı gözünü ağladı.
 
yelkovandan azade zaman
alsan, savursan iki Ahmet'i durmadan
saadet o zaman, şecere o zaman.
 
resmi küfürler geçidi ve günlerden pazar
hazır kıtayız rütbe rütbe öbek öbek
bozma moralini hemen
bu sarhoş, şu uyurgezer
bak geliyor işte Espriler.
 
kimileri uzaklara gitti
kimler uzaklara gitti?
maarifli yapraklar duvardan döküldü
ot-luk kaldı, o kaldı
o gelmeyen yaz, yine bitti.
 
babadan yazgı, anneden hayat
tereddüt, endişe ve birtakım mahfiller
sana söz, harmanız   
üç vakit böyle geçmemeli
dualar bitti, biz kaldık
azık ve yazık zaman.
 
insanı yiyen eti miydi?

Saygı Duruşu Arayışı

İsmet Özel’e

ben yaşarken öldü ata soyum
ben yaşarken oldu resmi ve mikro gayri resmi darbeler
ben yaşarken geçti hayat analogdan dijitale
ben yaşarken gelişti akıl tutulması, gönül protezleri
içimizden bin bir minvalde çığ süt kamyonları geçti.

Bulut’un mezarına şarap döktüm vasiyeti gereği bayram seyran
kaç cuma allah’a dua ettim isyan hali ve beyaza düştüm ve gücendim.
acizlik ile kapı komşusudur inatçı kibirim
lakin ederimi bildim, etmedim ihtiyari saygısızlık
fanilasız gezdim, mütevazi oldum, gerçek sandılar
bolca sıvazladım aletimi
4. tekil şahıs bir insan gibi.

ödül-ceza iç makinem bozulmuştu mücbir sebeplerle
haytanın tekiyim elime dilime ve belime
oyun dolu yüzlere ve kalçalara aşık oldum
kader gibi cilveli, doğa gibi diri
kafese alındım, yem verdiler ve sirkte yedek bekledim.

kimyasal araştırmalar yapıldı üzerimde, derin bir sessizlik ikliminde
teselliler güdük, avuntular paraya nispi
fethiye’de norveçli kadın, kadıköy’de slav sarışın eskort
hepsinin bende emeği çoktur, ete vefasız değilim.

başardım, bazı kendinden düşmüşlerin nefretini kazanmayı
çünkü haklıydılar, kimse ilk önce insan olarak sevmemişti onları
kendime tescil kavramlarım ve argolarım vardır
küfür gibi yaşayan bizlere, tebliğ ettiğim
bir ben bir allah bilir
ve estetik içerir ana avrat sövmelerim.

çok kalabalık dolaşır oyunlarda sessiz dilim
ruhumun peşindedir neo-liberal ekonomi
oyunda olmak milli parkında
gündüz oyunları, gecelerle sevişmeli.

kendime yokuş ruhum ve süredurum
bilakis ölümüm olsun
minimal ama afili
beni anlayana mucizeyim
anlamayana zayi ve fani.

Ambulans Günlerinde Dans

uyurgezer gezmeli
kurtulmuş arkaik zamanlar misali.
 
Allah kalbine göre versin
bedduası ile tabiat parkı yankılandı
ah alma milli törenleri
geçti önümüzden.
 
nur topu gibi günahları olsun isterdi
gözü karaşındı
hayta zamanların 4. tekili idi
kurbanda ahali ona ortak girdi.
 
asma suyu ve ardıç ile pansuman
kurduğu hayallerde adam asmaca bir insan.
 
diri kalçanın gölgesi düştü
endişesine
o kavisle duaya niyetlendi
yorumdu ve yoruldu.
 
kalabalık gezerdik
çarpmanın toplama üzerine dağılma etkisiydi
bizi bize bağlayan
içimizde çok sayıda Civelek Taburu’ndan firari
‘inşallah demeyen parayonaktır’ demişti değişik biri
o günlerde su gibi geçti.
 
nefesi kesik ve kıstı gözünü
ölü bir sözcüğe can vermek için
can vermek için
ya şiir olursun, ya da çocuk
ya da olmalı.
 
de ki:
kurşunun değdiği yerde heves kalmıştır
de ki:
çölde her şey serap etkisi yapabilir.
de ki:
madde mi yoksa mana mı ağır?

20. Yüzyıl Hatırası

R. M. Rilke’ye
 
 
daha kötü bir dünya için
çok ümitliyim.
 
sürüsüne bereket insan yılmadan
peşin ve uzun vadeli lakırdılar
herhangi bir arife olmadan
kimler bu kıyasın hakkını verecek?
 
nereden gelir, yitik baştan çıkartmalar
kim zarfa değil, mektuba icap eder
kim iltifata değil, niyete anaçtır.
 
pastel renkler geçti pencerelerden
kabadayı sevmeler, neşeli cumartesiler, mevsimlik sempati
ama gölgelerden akan,
kendi olmaklığa yapılmış soykırımın hicran görüntüleri.
 
selamın hevesi, infaz edilir
Akçe neredeyse
her şeyimizi mübadele ve tefsir eder
büyük perhiz simalarda dolanır, devran eder.
 
bin doyum, etmiyor bir yudum nektar
vaat ettiğini göstermiyor asri zamanlar
4. tekil şahıs vuslata hüküm yemiş.
 
aranır ve direnir yazgı
o anı ve coşkusunu ister
dur geçme zaman! 
ne kadar Güzel’sin!
 

Diyagonal

hayatın yekpare tezahürlerinde
dalalet jilet misali göğsümüzde
adı yalan, soyadı anlama eksikliği.
 
kendilerinden habersiz iki kişi
yakınlaşınca enkazlarının içinden
acıya evham, evhama şiir geldi.
 
sevişsek karşılıklı bin bir çeşit
hesapsız ve dolaysız tenlerimizde temaslar
olur, yaşanmayan cazibelerin gayri resmi temsili
hatırladıkça, sinema deriz tenimizden geçen fragmanlar.
 
4. tekil şahıs, sana erk-ek-siz
birbirimize ne idüğü belirsiz
kahkahalar kara-durum ve diyagonal
özür çok, bağış yok
fakirlik ile ıslah etmiş allah
hepsi bu kadar.
 
süre birikti
anlam birikti
var-olanlar
var-olmaklığıma armağan olsun
o zaman
umrumda değil, diyebilmenin arifesindeyim.

zamansız-4

malum olur, sınırlı lavanta kokusu

rağmen, çaresiz bilakis güzel.

işte orada, ama orada işte

bedenini bırakır enkazında köşeye plase.

4. tekil şahıs istasyonunda kaçırdı ölümü!


dünya kötü bir yer olabilir,

ise alınırım.

tanrı’nın efsane sessizliği,

önce hayaller, sonra  masumlar röveşata.


bilakis, önden topyekün insan

arkadan,

çok pazartesi yola çıktı hevesler!

sönmemiş efesus ateşinde,

arkasızın arkası yekpare

esinti yerde kısık ateş ağladı.


kendimden geç haber alıyorum,

yürüyemediğim mücbir sebeplerle.

‘Gecikmeli Bir Ankara Treni’ derdi,

tanışmadığım lakin kalender dostum.


betimleme ki öldürür,

çocuk andıran şiir olalım.

5-7 saniye gözünde kalsam, 

sen geçerken pasajda

ve ben hayta.

aşk hiç var, hiç kadar güzel.

türkiye’de yaşamakla cezalandırılmış hissederdi

derdi ama

anam avradım olsun herkes, Yolunda.

tam zamanında.


Değdi ve Geçti


gri zeminde açımlanmamış

inadına beyaz kağıtta

pınar ve filiz dedim

ve dedim diye hissettim

hâlbuki geçti, değdi ve geçti

ambulans siren sesi ile

windows açılış sesi 

bugün için aynı etki.


öpüşme ihtiyacını

kedilerden karşılamak nedir bilir misiniz

orta oyunu sahnesi müdavimleri?

onun şiiri, kelimeler üstü.


makine, iyi, mizan bilmiyorum

hayat kitabının kenarında katlanıyorum

kitapsız da ‘’kenarındayım’’

keşkeler var

kenar’ım…



Yine De Sen, En Güzel’isin


üç kulhuvallah, lâkin bin bir elem 

genel-geçer olmamayı beklerim

uyumsuzun cümleleri diye bakma zekama

yalnızlık, allah’a mahsus değil mi/ki?

 

olursa değer, olmadı kader

birilerine yakamoz gelir geceler,

birilerine bedel

birileri,

birey olmadan değer ve geçer

maziden istikbale yığınlar,

değdi ve genel-geçti.

 

her, hem, hem de

zamanın yüklem olduğu 

tüm yargı mercilerini denedim

yine de sen, en Güzel’isin.

 

Benim İçin Ünleme Değersin


zamanın ruhuna dâhil

olmadan ağır ve sağır bağır.


kırık hayaller çamurundan kaleler

limanlara taşıt motorlar

zemberekten boşalır

canım benim.

 

dört kitapta yazmaz

ama ben yazdım

bir’in inayetine

ben hala yaz’dım.

 

benim için ünleme değersin 

diyebilmenin Hıdırellez günündeyim.


Bilakis


mevsimsiz hale ve yansıyan ışık

çırakların bildiği uzak maviliklere

pazar anında dedin ki: ‘bilakis’

lakin ellerimi göğe açmadım.

 

Keyifsiz de severim ve bu satırlarda kalır

kimseye söylemem, söz

referansım su ile hayta giderken

ekseriyetle hafta içi ve sonu susarım.

 

surette mevcuda gelirken sen

umurunda değil ama azalıyorum

travesti şehir böylelikle üstümden geçiyor

merkezi atama kaderin cilveli hileleri

kuruntu/kurgu/kulp olmaya durur

şizoid yüreğime.

 

tirat atmaz 4. tekil şahıs

atılmışlığa kıyamaz

Şeytan fakir

hiç kadar güzel Şeytan

bir anı, boş bulunmuşluk işte

istersen sende benim sözlerimi

gözlerime bakarak çiğnersin. 


Mevsimsiz


türk oğlan evcimenin penceresinden tekilleri

bildiği yollar hala revize edilirken

yürümek ile pazartesi günü yeter sonbaharda.

 

beyaz geceleri duymuş ve heveslenmiş

içinden nehir geçen şehirlere karşı meraklanmış

mevcut olmayanlara öykünmüş, açımlanmak istemiş.

 

deney koşullarında ve köpeklerin

kutsal dualarında saftayım

kemik ve biraz ilik ben razıyım

taşıma suyu ile diner belki uyumsuz nöbetleri

hayali resimler, hacivatsız gölgeler

midede biriken endişelerim

senin ile dünyalıklar içinde endişelenmek isterim.

 

hicran ve takılıp kalmak

trajik olmayan komik işlikler

yaşamak istemenin

bizatihi kibir olduğunu 

unutmaya çalışmış

güzelleşmişiz tabi ki.