Lascaux Mağarası |
Altamira Mağarası |
Altamira Mağarası
Bizonlar - Altamira Mağarası |
Şaman imgesi bulgusu ve çizim kopyası |
Deneme, Felsefe, Sinema, Tarih, Şiir, Arkeoloji, Rüya, Psikoloji, Seminer Notları...
Lascaux Mağarası |
Altamira Mağarası |
Bizonlar - Altamira Mağarası |
Şaman imgesi bulgusu ve çizim kopyası |
Lucy: AL 288-1 |
Sahne: Tren Garı, Dış Mekan
- Gündüz
Tren garındayım ellerim cebimde. Rayların
üstünde yürüyorum, her tarafı sis kaplamış bi sigara yakıyorum. Yürümeye devam
ederken karşı yönden bir adam geliyor; başında kasketi, elinde sigarası gözünde
gözlüğü.
Sislerin içinden belli belirsiz bana bakıyor; yaklaştıkça fark ediyorum ki, Atilla İlhan.
Nasıl olduğunu tam hatırlayamadığım biçimde sohbete başlıyoruz yan yana geldiğimizde. Bir betonun üstünde yanyana oturuyoruz, sohbete dalıyoruz. 'Ne arıyorsun burda, bu rayların üstünde, bu saatte' diyor, bende 'kendimi' diyorum.
Bir sigara uzatıyor, birde kendine yakıyor; 'Yürüyerek değil, yaşayarak bulacaksın kendini' diyor. Sigarasını bitiriyor, 'Sisler Bulvar'dan kalkmadan ben gideyim' diyor ve kasketini çıkarıp, başıma takıyor.
Geldiği yöne doğru yürümeye
başlıyor, rayların üstünden bir sigara daha yaktığını görüyorum; sonra gözden
kayboluyor.
Ortalıktan kaybolduğu yönden bana doğru gelen trenin ışıklarını görüyorum. Raylardan çıkan çığlık gibi seslerini duyabiliyorum. Kalkıp peşinden gidiyorum ama kimse yok...
Berna D., 2017
Hayvan figürleri ile boyama panel -Lascaux Mağarası |
Hayvan figürleri - Lascaux Mağarası |
Lascaux Mağarası |
Avlanırken ölen adam, "çöp adam" çizimi - Lascaux Mağarası |
Avlanan insanlar çizimi - Lascaux Mağarası |
birçok hayvanın bir arada olduğu panel çizim - Lascaux Mağarası |
"Mabet "adıyla anılan gravür panel - 285 cm genişliğinde, Trois Frères mağarası |
Karakter Ö:
--- Sen bana bir hayal kırıklığısın diye yazdığını
gördükten sonra hoşgörmeyip sert bir üslupla cevap vermek gerekiyormuş.
--- Zira sen bu efendiliğimi yanlış anlayıp kendinden kıymetsiz
ve akılsız olduğumu da iddia etmeye başladın.
--- Arkadaşlığımıza hürmeten yine de ses çıkarmıyorum.
Hakkaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin. Bak tekrar ediyorum sadece
efendiliğimden başka bişey yazmıyorum. Sakın ters bi cevap daha yazma. Senin
yazdıklarına cevaben yazmak zorunda kaldım bunları. Çok daha kırıcı olmayalım.
--- Cevap yazmasan ve aramasan çok daha sevinirim. Hayalkırıklığısın
diyebilmen için sana bi hayalden bahsedip sonra seni içine dahil etmeden senden
habersiz o hayali yaşamamız lazım ki haklı olasın sende. Sana anlattığımız gibi
kalmış olduğu yerde o işler.. ama şimdi ben bu izahatı bile için rahat olsun
bizde ibnelik götlük olmaz diye yapıyorum.
--- İşine bak bundan sonra bir daha arama ve yazma
bana. Tekrar uyarıyorum seni sakın cevap yazma. Sadece senin yazdığın
saçmalıklara cevap yazdım.
Karakter C:
--- Bu yazışma, daha doğrusu benim tek taraflı
diyalogum, tabi monolog oluyor; bazı Okuyuculara, diyalojik bir Slav
karakterini anımsatacaktır. Evet, ben de, hastalıklı biriyim.
Yanlış anlaşılmam nedeniyle özür dileyecektim; ama
cevap yazarken, senin yazdıklarını 3-4 kez tekrar okuyunca; bunu hak etmediğini
gözlemledim. Ağaç altı karanlıkta yazınca, söylem ile cümleler içinde anlam
kayması olmuş biraz, whatsapp ortamına özgü yazım sorunları gibi. Hakikaten hiç
vakit ayrılacak biri değilsin; demişsin. Tabi ki, tercih senin; vakit ayıracak
biri, örneğin S. B. ise, tabi ki, ben değilim; böyle bir şeyi talep etmeyi de,
kendime zül görürüm, kırılırım. Bu açık ayrımı dahi yapamadığını şimdi fark
ettim, anladım; sağlık olsun.
Hayal kırıklığı derken; gerçekleşmemiş iş ile gönderme
değildi benimki. 2-3 gece önce, beni arayıp “vaktim var müsaittim” dedikten
sonra, yarım saat içinde 4-5 kere telefonu meşguliyet ile yüzüme kapayıp, son
kapamada da hiç bir şey demeyip, mesaj ile dönüş yapmaya da gerek bile
duymadığında; ‘eee artık yeter’ deyip, kırgınlık ile kızgınlık arası 'bir hayal
kırıklığısın' dedim sana.
Tabi, gerçekleşmemiş iş teklifi sonucu biraz mahcup
olman; belki, benim de agresif mesajım; senin futbol anlayışında işini görecek,
9 Kusurlu Hareketten Birini yaptığımı düşündürttü ve penaltı kazandığına karar verdin. Peki, “Oynat
Uğurcum” ilkesiyle senin kafanda gerçekleşen olayın, penaltı olmadığını evrak
ile sabitleyim:
Gerçekleşmemiş iş olayı üzerinden sana hayal kırıklığısın diyerek, açıkça
hareket ve terbiyesizlik ettiğim fikri sabitine yönelerken; aslında ve sanki
daha ceza sahasına girmeden, stoperin topa hamlesini fırsat bilip, sahte
penaltı kazanmak için diyagonal olarak kendini yere doğru bırakan Selçuk Yula
gibisin; ama öncelikle daha ceza sahasının içinde bile değilsin; kusur-ceza
arayışı çok önceden planlanmış kafanda, gözüne stoperi kestirmişsin, fırsat kolluyormuşsun.
Üstad Cem Yılmaz’ın dediği para-çokomel eğrisi misali kişiler arası ekonomide
kazanç arayışıyla, ceza sahası dışında, ceza sahasındaymış gibi niyet ederek
penaltı getirsin diye yere kendini bırakırken; ‘zaten kopuk adam, dedikleri de bı
tuhaf, komik sadece, diyaloğu da kesmek için bu mesaj tam fırsat; bu adamdan
ekmek çıkmaz; bundan ne köy olur, ne de kasaba’ mottosuna hafta içi çok idman
yaptığın da aşikar olunca; mesajdaki kısmi hata, sana büyük malzeme, dip
çizgiden muz gibi orta olmuş. Akabinde ve detayında, Ayvalık Zeytinyağı gibi de
üste çıkarım; zaten Süleyman Demirel'in Safsata Tekniği’ne vakıfım, çok da ekmeğini
yedim; kendim çalar ve kendim oynarım; elma ile armudu birbirine karıştırmanın
keyfini taçlandırmak istiyorum; bana cevap yazma ve aramayı da ekleyim
ki, 3-0 hükmen mağluba bağlarım elemanı; böylece hem haklı, hem de kalender
imajını kombin ederim; kendisi bile mahcup olur; efil efil eserim; bu fırsat
hayatta kaçmaz.' benzeri düşünce zincirlerine kapıldın. Toparlasak, olayı yanlış
anladın.
İşe gelince. Senin işine sokayım, sana bir şey olmasın! O işin, o kadar kolay
olmayacağı; olsa bile kafi paranın bana akmayacağını bilecek kadar, sarraf
çıraklığım var. O yüzden, iş proje ilgili, hayalim olmadı. Seni sevdiğim ve %51
oranında güvendim için, proje halindeki iş teklifine evet, dedim; denemek
istedim. İş ile ilgili hayalim olmadığı için; proje olmasa dahi, istesen de bende
hayal kırıklığı yaratamazsın. Hayal kurmak ve kırmak, o kadar basit değil ki,
senin gerçekleşmeyen start-up ile kırılsın; come on…
Tabi, hatanın büyüğü benimdir. Mütevazı oldum, sen gerçek
sandın; fazla samimiyetle yaklaştım, ki aslında azı iyidir; mizah ile bağ
kurmayı seçtim; mizahın ve humorun bağlayıcı gücü olsun istedim. Bunlar,
Ortadoğu'da geçer akçe değil; ama olsun yine de denedim. Ben, seni değil; tüm
çevremi ve halimi hemhal yorumladım. Tabi, izafiyet çerçevesi, herkesin kendimi
kültür birikimi ile orantılıdır; yanlış anlamışsın. Tüm ilişkilerimi yeniden
kurmaya çalışıyorum; kurarken, yine hata yapıyor da olabilirim, hatta
yapıyorum; olsun, hata da halis eylem. Önemli olan, kendimi inşa süreci; şantiye
değil. Sen algımdan çıkmak istiyorsan; mekanın Cennet olsun.
Yakında zamanda, kendimi sevmekten, kendime değer vermeye evrildim. Kendimi hakir görme, haksızlık etme patolojisini yendim. Sen ve çevremdeki çoğu şahıs için, görmezden gelinmesi gereken bir tehlike; o yüzden sana şaşırmadım; beni şaşırtsan, o zaman şaşardım.
Artık, ancak kendime sahip çıkmak için; doğanın bana yüklediği, senin ve birçoğunun bilmediği hak ve ödevlerim ile; maalesef, daha önceden yaptığım “beni de kabul edin, onaylayın” minvalindeki ezilenlerin pedagojisini, mızmızlanmayı, enayilikleri, kötü eğitimin çaresizliğini v.b. tekrarlamaktan; kendi ayağıma sıkmaktan ufak ufak vazgeçtim. Bu amaçla, irade koyup, sana ve senin gibilere değmeyeceğimi bilmeme rağmen; değer etseniz, dükkan senin; cevap, info ve formasyon veriyorum.
Desteğe inanmak ve güvenmek nedir? Mesela, sana ve E’ye güvenip; bok kokusu salınımıyla dolu çöp mekana, negatif şizofreni atağındaki baba yarısı ortama, 1 ay mesai verdim. Sonuç boş, da değil; öncesinde bana “anasına asalak ahlaksız” diyenin, ehliyetsizlik halindeki insan yarısının maaşına konmasını ve benzeri icraatlarını görünce, binlerce Şark tiplemelerinden bir iki parça daha gördüm, anladım.
Kendimi, çöl habitatım içindeki insanların diline, şirazesine indirmekten; öz annem, abim veya sokaktaki herhangi biri ile onay için kendimi güdükleştirme gafletinden bir nebze vazgeçtim. Kan soyumla da ancak, hesaplaştım, hallice.
Ezcümle, Ortadoğu kültüründen gelen herhangi bir Kifayetsiz Muhteris kişiliksin. Sende bana öyle diyebilirsin, sıfır sıkıntı. Tartışma benim için kazanç; bu benzeri biçare yada tin öfkelerim ile dinç kalıyorum. Hiçlik ve öfkeyle yaş aldıkça; Ayrık Otu misali ile bireyliğim ergen kılıyor; idrak içinde zindeleşiyorum. Antioksidan artık, sen ve benzeri beş benzemez T.C. vatandaşları ile kapışmak. Kendi kulvarında, son düzlüğe girerken; haklı olabilirsin tabi; ama anlamışsındır ki, sana Empati, antipatik olur. Sen yoluna bak; ki zaten, Yolundasın, yolun böyle bulduğun da gözlerinden belli. Beni hafife alabilirsin, ama aklımı asla.
Bu yazışma ile blog yazısı olarak Google bot için veri olacağız, hayırlısı olsun. Sezon finali yapılım o zaman, bir arkadaşlık, dostluğa evrilmeden bitti.
Unutma, benim yıllarca, çoğunlukla kimseye de belli etmeyerek, izmarit-taşikardi-vesvese ile ödediğim diyet ve çile ile biriktirdiğim atipik gücüm var: İçimden geleni söylemek, düşünmek ve şartlar dahilinde yapmak, çoğu zaman da yapmamak. Bunu, sen anlamadın ise; bu benim eksiğim, kusurum olsun.
Neyse, olan sadece, kaybedilen süre zamandır; süre de zaten, zaman değildir; kayıp olmayan yegânem, benliğim; ben, tekil şahıs. Kendime, kendime rağmen, sahip çıkmak tel hal ve gidişatım.
Allah kalbine göre versin, misss…
20.08.2020
Evdeyim,
ama evi hatırlamıyorum, seziyorum, yine kiracıyım, yaşıyorum annemle. Evin
elektrik tesisatı yanmış, su tesisatı 2-3 kez patlamış. Eşyalar, duvarlar hatta
kolonlar zarar ziyan. Korkuyla arka odaya gidiyorum, duvardaki döküntüleri
izliyorum. Şimdi elektrikler kesik. “Şarapnel parçası” buymuş diye duvarın
içinden fırlamış bakır-kurşun, tuğla dökülmelere bakıyorum. Aralarında, kırmızı-beyaz
damalı sedef taşları, kırıntıları parçaları görüyorum; bir an seviniyorum
sedefler, çil çil gözüme parlıyor.
Su
tesisatı, birden çok patlamış; bunu nereden biliyorum?, bilmiyorum; sadece
seziyorum. Su çok zarar vermiş, duvarın içinden fırlayan su borusu, yandaki
duvar kolonun, kirişin içinden geçiyor. Şimdi sular kesik; üzerinden epey zaman
geçmiş, akıntıyla oluşan yosun gibi yeşilimsiler sağa sola sarkıyor.
Korkum,
evi dolaştıkça artıyor; ev afet bölgesi gibi, “Bunlar olurken, ben neredeydim?”
diye düşünüyorum, yoksa unuttum mu?
Afetzedeyim.
Ama unutmuşum? Apartman merdivenlerini çıkıyorum, üst kata doğru; tam o sırada,
üst komşunun sesi geliyor; Adam “Zarar neyse evde, karşılarım’ diyor. Kendisini
görmüyorum, yüzünü bilmiyorum; düşünüyorum. 60’lı yaşlarda Oflu evli barklı
adam, birden hatırlıyorum. Merdivenlerde kalmışım, apartmanın zengini diyorum
içimden, “neden bize yardım ediyor?” diye meraklıyım. Neden Oflu? tuhaf geliyor.
Tekrar,
eve dönüyorum. Anneme bakıyorum, beni şaşırtıyor; çok rahat, alışık gibi enkaza,
komşu ile salonda sohbet ediyor. Onun rahatlığı, beni rahatsız ediyor. Diğer
odaya bakınıyorum, ama benim odam değil, bilmediğim yer gibi, virane olmuş.
Korkum artıyor; zaten eskiyken, şimdi daha da eskimiş eşyaların yüzeylerine
dokundukça, dokuya temas ettikçe korkum, endişeye kayıyor.
Nefesim
kesilmeye, daralmaya başlıyorum; Anksiyete geliyor, gözümün önünde endişeden hafif
kararma; uyku ve içimde taşikardi.
Temmuz
2020