Mağara Sanatı -2. Bölüm: Altamira Mağarası

Paleolitik Çağ mağara resimleri, istisnalar bulunmakla beraber mağaraların iç bölgelerine, az ışık alan yerlerine yapılmıştı. Uzmanlara-teorisyenlere göre mağara resimlerindeki hayvanların, o dönemki insanı için hem mitik ve hem de ekonomik değeri vardı. (Mağara Sanatı: Lascaux Mağarası" 1. bölüm yazısı için tıklayınızPaleolitik çağın insanı, avcı-toplayıcı kabilelerden oluşuyordu. Besin ekonomisinin ve kıtlığın dürtüsel motivasyonu içinde, hayvan çizimleri kutsaldı. Bizon ve at gibi önemli figürler, mağaranın ana duvarlarını süslerken; yırtıcı ve yabani hayvanlar çoğunlukla mağaranın dip bölgelerine, kenar alanlarına çizilmişti.
Lascaux Cave paintings - ca. 15,000-13,000  BCE, pigment on stone, Dordogne in France
Lascaux Mağarası

Çizimler, mağaraların iç kısımlarında yer aldığı için su, oksitlenme ve rüzgâr gibi yıkıcı etkilerden belli oranda korunmuş ve günümüze ulaşmıştır. Geometrik işaretlerin kullanımı ve hayvan figür çeşitliliği, tarih öncesi yaşam koşullarının yarattığı özgül sembolizasyon ve kompozisyonların dışavurumudur.

Mağara çizimlerinden genellikle insan resimleri basit ve özensizdir, kadın betimleri ise yok denecek kadar azdır. Perspektif deneyiminin henüz gelişmediği, çoğunlukla profilden figürlerin temsil edildiği, hatta üst üste binen çizimlerde figür profillerinin uyuşmadığı görülmektedir. Çizimlerde yaşanan gerçekliğin tümünün temsili olarak manzara resmine ise hiç rastlanmamıştır.
Cave of Altamira - Paleolithic Cave Art, from Northern Spain
Altamira Mağarası

Altamira Mağarası


1879’da İspanya’nın kuzeyinde keşfedilen Altamira Mağarası, tarih öncesi çağlara ait mağara çizimlerin keşfedildiği ilk bölgedir. Mağaradaki duvar çizimlerinin M.Ö. 16.000-11.000 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektir. Altamira ilk keşfedildiğinde, çizimlerindeki detaylı ve renkli görünümü nedeniyle doğruluğundan şüphe edilmiş, ancak ilerleyen yıllarda Güney Fransa’da benzer mağaraların bulunmasıyla gerçekliği kabul edilmişti.
Altamira Cave Painting -16,000- 12,000 BCE, Spain

Cave  of  Altamira, in Spain
Bizonlar - Altamira Mağarası
Altamira duvarlarındaki hayvan figürleri içinde özellikle bizon (yaban öküzü) dikkat çekmektedir. Paleolitik insan kömür, hermatit ve demiroksit ile toprak, yağ ve kili bir arada kullanarak çizimlerini renklendirmişti. Renkler arasındaki ton farkları, gölgelendirme ve detaylandırma ile Altamira mağarasındaki çizimler, perspektif içermese dahi teknik becerisi ile etkileyicidir. Altamira ve bölgedeki diğer mağaralarda, duvar resimlerinin yanı sıra araç-gereçler, yemek kalıntıları, ocaklar gibi yerleşik hayata dair bulgulara da ulaşılmıştır.
Bison figure at Altamira Cave Painting -16,000- 12,000 BCE, Spain
Bizon figürü - Altamira Mağarası
Avcı-toplayıcı yaşamın imgesel karşılığı olan bu çizimler, yaygın kanıya göre Şaman olarak bilenen büyücü kabile şeflerinin çalışmalarıdır. Çizimlerin, avlanma öncesi ve sonrası ayinlerde, totemlerde kullanıldığı düşünülmektedir. Tarihin değişik dönemlerindeki konar-göçer topluluklarda ve Asyatik kavimlerde de, Şaman inancıyla iç içe geçmiş benzer çizimlere-ritüellere rastlanmıştır. Güney Fransa’da bulunan Trois-Freres Mağarası’ndaki Şaman benzeri insan figürü, bu kanıyı desteklemektedir.
"The Sorcerer" orginal and skech - from the cave of Trois-Frères
Şaman imgesi bulgusu ve çizim kopyası
Devam Edecek...

İnsanın Evrimi


Fosil kayıtlarındaki her yeni bulgu ile insan evrimindeki bilgiler, sınıflandırma ve teoriler değişmektedir. Hominiodae ailesi (büyük insansı maymunlar) 15-20 milyon yıl önce dünyada var olma başlamıştı. 8-7 milyon yıl önce orangutanlar, 6-5 milyon yıl önce de goril ve şempanzelerin türden ayrışması ile Hominidae (kuyruksuz insansı maymunlar) 5 milyon yıl önce ortaya çıktı. 

Eko-sistemdeki değişikler, Buzul Çağları ve zor yaşam koşulları sonucu; birçok Hominidae canlı cinsi yok olmuştur. 2 milyon yıl önce Homo cinsinin diğer canlılardan genetik ayrılaşması ile ilkel insansı ortaya çıkmıştır. Sadece Afrika’daki Homo cinsi, varlığını sürdürüp ve evrimleşerek dünyaya yayılmıştır.

Tarihlendirme için kullanılan moleküler saat yönteminin mutasyon ve anatomik ölçümleme karşılaştırmaları ile fosil bulgu tarihlendirmeleri arasında çoğunlukla büyük zaman farklı ortaya çıkmakta, bu da evrim periodlarını belirsizleştirmektedir. Ayrıca yeni fosil bulguları, farklı ve yeni türleri gösterse de, henüz yeterli ve bilimsel doğruluk taşıyan ara formlara çok az ulaşılmıştır, bu da bir önceki tür ile sonraki tür arasındaki değişim ve evrimleşme konusunda kesin kanıt vermemektir. Bu sebeple 50 yıl önce geliştirilen evrim şemasında önemli bir değişim gerçekleşmemiş ama itirazlar, teoriler artmıştır.

human evolution chart
İnsanın Evrimi

Homo Habilis (Yetenekli İnsan):
Modern insanın ilk uzak insan atasıdır. Habilis, Afrika’da 2,4-1,5 milyon önce ortaya çıktı.  Yetenek evrimi göstererek ve taşları bileyerek barınak, ilkel silahlar ve araçlar yapmayı öğrendi. Habilis asgari düzeyde de olsa ses ile iletişim kurabiliyordu.

Homo Erectus (Dik İnsan):
2 milyon yıl önce evrimleşti, Homo habilis'ten türemiş uzak insan atasıdır. Dik durma becerisi, mağaraları barınak olarak kullanması, avlanması ve göç etmesi ile evrimsel süreçte varlığını uzunca bir süre korumuştu. Afrika, Hindistan, Çin ve Cava adası gibi geniş coğrafyada yaşamıştı. Homo erectus, 400-300 binli yıllarda çakıl ve bazalt taşını şekillendirip üçgen biçiminde baltayı yaparak, aşölyen teknolojisini başlatmıştır. Ateşin keşfi ve kullanımı konusunda kesin tarihlendirme yoktur. Afrika’daki Erectus insanı, 300 binli yılarda ateşi düzenli olarak kullanmaya başlamış iken, Çin’de 500 bin yıl önce ateşin kullanıldığına dair bulgular vardır. Çin’de bulunan erectus üyeleri hakkında en bilenen bulgu “Pekin Adamı” dır. 

Homo erectus’ların 300 ile 250 bin yıl önce yok olduğu düşünülse de son araştırmalar, bir kısmının 50.000 yıl öncesine kadar yaşadığını iddia etmektedir. Mağara bulgularındaki yanmış ve parçalanmış beyin kemik fosilleri göstermektedir ki, bazı erektus ve arkaik homo sapiens insansıların, hemcinslerinin beynini yeme (kanibalizm) alışkanlığı vardı.

Lucy: AL 288-1

'Lucy' İskeleti: 
1974 yılında Etiyopya’da bulunan kadın iskeleti (Bilimsel adı: AL 288-1) insanın geçmişinin ne kadar eski olduğunun kanıtı oldu. Beatles’ın şarkısından ilham ile “Lucy” adı verilen kadın iskeleti, yaklaşık 3,2 milyon yaşında idi. Neredeyse eksiksiz kemikler, Homo cinsi öncesi ayakları üzerinde durabilen Afrika insanımsı türü olan “Australopithecus Afarensis” sınıfına ait idi.

Homo Neanderthalensis (Neandertal İnsanı): 
350.000 yıl önce Avrupa ve Asya’da evrimleşti. Hantal beyin ve beden yapısı nedeniyle diğer türlerle olan mücadelesinde yetersiz kaldığı düşünülmektedir, 40-30.000 yıl önce yok oldu. Mitokondriyal DNA incelemeleri sonucu Neandertal insan ile Homa sapiens arasında yeterli ortak gen akışı olmadığı ve iki ayrı tür oldukları düşünülürken, 2010 yılında yapılan genom dizinlenmesi ile Neandertaller ve modern insan arasında %1 ile %4 arasında gen alışverişi olduğunu kanıtlamıştır. Bu kanıt sonucu, Avrupa’da Homo sapiens ve Neandertal insanın 10 bin yıl bir arada yaşadığı düşünülmektedir. Neranderhal İnsan’a ait arkeolojik bulgulara bakıldığında; ölülerini değerli eşyalar, yiyecekler ve silahlar ile gömdüğü, böylece fiziksel gerçekliğin ötesinde mitik inançların doğmaya başladığı görülmektedir.

Homo Sapiens (Akılı İnsan):
Arkaik insan, 250-200.000 yıl önce evrimleşti. İkinci Buzu Çağı sonrası bir dönemde Erectus’tan Sapiens’a doğru mutasyon ve zamana yayılan doğal seçim (seleksiyon) olduğu düşünülmektedir. Sapiens ile insan beynin hacminde ve taştan alet üretiminde büyük gelişme oluşmuştu. Sapiens, Neandertal insan ve doğa ile mücadelesinde becerisini kullanarak, modern insanın arkaik genetik havuzunu oluşturdu. 

Türlerin yayılışında iki teori bulunmaktadır. En çok benimsenen, “Tek orjin Afrika’dan çıkış” teorisine göre Homo sapiens, 70-50.000 yıl önce Afrika’dan dışarı göç etmeye başladı, sonrasından Avrupa ve Asya’daki diğer Homo türleri karşısında doğal seleksiyon sonucu kalıcı cins oldu. Diğer teori “Çoklu bölge evrimi” modelinde ise, Homo sapienslerin diğer Homo türleriyle kaynaşmış olabileceği düşünülmektedir. Kadın mitokondriyal DNA (mtDNA) ve erkek Y kromozonu araştırmaları, Afrika’dan çıkış modelini doğrulamaktadır

Homo Sapiens Sapiens (Kendini Bilen İnsan): 
Arkaik sapiens insanda meydana gelen DNA mutasyonu sonuncunda ortaya çıkan Homo Sapiens Sapiens, modern insanın gen ve kromozon zincirini meydana getiren Ata olarak, 55-50.000 yıl önce evrimleşti. MtDNA soy ağacı ve genom analizleri göstermiştir ki günümüzdeki tüm insanlar, “Mitokondriyal Havva” adı verilen Afrikalı bir kadın atadan türemiştir.

Sapiens Sapiens ile bilgi birikimi ve aktarımı oluştu, araç ve silah üretimi gelişti. Ayrıca ağaç, kireç taşı ve pişmiş kilden eşya ve zanaat eserleri üretilmeye başlandı. İnsanlığın 2 milyondan fazla bir süre önce başlayıp M.Ö. 10 binli yıllara yani Neolitik dönem ile tarıma ve yerleşik hayata geçişine kadar uzanan geniş evrim sürecine “tarih öncesi“ adı verilmiştir. İnsan, Homo Sapiens ile doğadaki primat-hayvansı canlılardan anatomik evrimsel kopuşunu tamamladı; kendilik bilincinin ve uygarlığın gelişmesi ile tarih başladı.



İçgüdü ve Dürtü

Psikanaliz başlangıcından itibaren karma bir teori-pratik idi. Pozitivist ekolünden gelen bir doktor olarak Freud, geliştirdiği bilinçdışı insan düşüncesini bilimsel kılmak için yaşamı boyunca teorik-pratik arayışlara ve değişikliklere yöneldi. Freud, psikanalizin temelini ve açılımını 1905 yılında yayınladığı “Cinsellik Üzerine Üç Deneme” adlı eserinde ortaya koydu. Haz ilkesi-gerçeklik ilkesi, id-ego-süperego ve yaşam-ölüm içgüdüsü (eros-thanatos) çerçevesinde değişen teori-pratiklerini kitabının yeni basımlarına ekledi, düzenledi.

İçgüdü ve Dürtü Arasındaki Fark

Psikanaliz, içgüdü ve dürtü süreçlerini analiz eder. İçgüdü ve dürtü arasındaki karmaşıklığın, iç içe geçmişliğin nedeni; dürtünün her zaman sembol, taklit ve nesne değişimi ile içgüdüsel enerjiyi kullanmasıdır. İnsan bedeninin zorunlu ihtiyaç ve yoksunluk hali, içgüdü ve dürtüyü harekete geçirir. Yoksunluk hali, şiddet içerir. İnsan, iç şiddetini dindirmek için dışarıya yönelir.

İçgüdü ile dürtü arasındaki teme ayrım, nesnesidir. İçgüdünün belirli nesnesi yoktur, her şeye yönelebilir; dürtü ise, yokluğun itkisi ile belirli nesneye yönelir. Açlık, içgüdüdür ve yemek yeme dürtüsü ile eyleme geçer. Cinsellik, içgüdüsel haz ilkesinin doyumsuz enerjisinin etkisinde azgınlık olarak dürtü halini alır. İçgüdü, biyolojik yokluğun enerjisidir (yemek-içmek, uyumak, üremek) Dürtü ise biyolojik yokluğun (haz ilkesi) güdümünde ve toplumsal devinim (gerçeklik ilkesi) içinde kişinin yaşama koşulları ve çocukluk geçmişi üzerinden nesnelerini bulur, tatmine yönelir.

Dürtünün Hedefleri

Freud’a göre insanı, diğer canlılardan ayıran; içgüdü ve dürtünün ayrışmasıdır. Yaşam enerjisi (libido) ve beslenme, kıtlık endişesi sonucu gelişen, değişen dürtü ve nesneleri ile tarih meydana gelmiştir. İnsanlık, haz ilkesi ile hemen tatmin isteyen içgüdünün yerine; gerçeklik ilkesi içinde dürtülerin tatminlerini ertelemeyi ve çeşitlendirmeyi öğrenerek ve sonrasında ekonominin ve cinselliğin denetimi ile uygarlık dizgesine geçmiştir.

İçgüdü ve dürtü, benliğin mevcut koşulları olumsuzlamasının olumsuzlamasıdır. İçgüdü açlık olumsuzluğunu, yemek yiyerek yani olumsuzlamayı olumsuzlayarak dengeye dönüştürür, içgüdüsel şiddeti yatıştırır. İçgüdü, yatışma sonrasında anatomi ve haz ilkesi nedeniyle bir süre sonra yine harekete geçecektir. Dürtünün olumsuzluğu olumlaması ise bir dizi bastırma, değiştirme ve yüceltme süreçlerinin sonucunda gerçekleşir. Dürtünün içgüdüden en önemli farkı; içgüdü gibi hemen tatmine değil, doyumun ertelenmesine yönelmesidir. Dürtü kendini hareket ettiren enerjinin sürekliliğini sağlayarak, devamlı arzu etmeyi ister; arzu nesnelerini değiştirir, yeniler. Tabi ki, tarih boyunca bu genellemenin çürütülmesi olarak içgüdüyü erteleyen veya dürtüyü hemen sonlandıran eylemler, negatif olumsuzlamalar olmuştur. Gerçek arzunun nesnesi belirsizdir.

Berna'nın Rüyasına ve Atilla İlhan'a Ağıt

Sahne: Tren Garı, Dış Mekan - Gündüz



Tren garındayım ellerim cebimde. Rayların üstünde yürüyorum, her tarafı sis kaplamış bi sigara yakıyorum. Yürümeye devam ederken karşı yönden bir adam geliyor; başında kasketi, elinde sigarası gözünde gözlüğü.

Sislerin içinden belli belirsiz bana bakıyor; yaklaştıkça fark ediyorum ki, Atilla İlhan. 

Nasıl olduğunu tam hatırlayamadığım biçimde sohbete başlıyoruz yan yana geldiğimizde. Bir betonun üstünde yanyana oturuyoruz, sohbete dalıyoruz. 'Ne arıyorsun burda, bu rayların üstünde, bu saatte' diyor, bende 'kendimi' diyorum.

Bir sigara uzatıyor, birde kendine yakıyor; 'Yürüyerek değil, yaşayarak bulacaksın kendini' diyor. Sigarasını bitiriyor, 'Sisler Bulvar'dan kalkmadan ben gideyim' diyor ve kasketini çıkarıp, başıma takıyor.

Geldiği yöne doğru yürümeye başlıyor, rayların üstünden bir sigara daha yaktığını görüyorum; sonra gözden kayboluyor.

Ortalıktan kaybolduğu yönden bana doğru gelen trenin ışıklarını görüyorum. Raylardan çıkan çığlık gibi seslerini duyabiliyorum. Kalkıp peşinden gidiyorum ama kimse yok...

Berna D., 2017

Mağara Sanatı -1. Bölüm: Lascaux Mağarası

20. yüzyılda keşfedilen bazı mağaralardaki duvar resimlerine “Mağara Sanatı” adı verilmiştir. Yontma taş dönemindeki avcı-toplayıcı yaşamına -Üst Paleolitik Çağ, M.Ö. 35 ile 10 bin yıl arası- ait tarih öncesi mağara resimleri, şimdilik bulunan en eski insan soyutlamaları, sanat pratikleri olarak kabul edilmektedir. Üst Paleolitik dönem alet üretimindeki gelişime göre, Orinyasiyen (34-30 byö), Gravetiyen (30-22 byö), Solutreyen (22-18 byö) ve Magdalaniyen (18-11 byö)  evrelerinden oluşmaktadır. Tarih öncesi yaklaşık 25 yıllık bir dönemin yansıması olan mağara duvar resimleri, özellikle İspanya ve Fransa’daki 200’den fazla mağarada tespit edilmiştir.

Lascaux Cave paintings - Lascaux, Dordogne in France , ca. 15,000-13,000  BCE, pigment on stone
Hayvan figürleri ile boyama panel -Lascaux Mağarası
Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC
Hayvan figürleri - Lascaux Mağarası

Mağara sanatının en eski örnekleri olarak kabul edilen Lascaux, Altamira ve Chauvet Mağarası’ndaki duvar resimleri; çoğunlukla Fransa ve İspanya havzasında bulunmuştur. Uzak Doğu’dan Latin Amerika’ya kadar değişik coğrafyalarda da mağara sanatı bulguları bulunmaktadır ama bunların birçoğu daha yakın tarihlere, Neolitik Çağ (M.Ö. 10 binler ve sonrası) ve yazılı tarih dönemlerine aittir. Günümüzde Afrika’daki Bushman’lar ve Avusturalya’daki Abonjin yerlileri; devam ettirdikleri ilkel ve özgül yaşam biçimleriyle mağara sanatı olarak kabul edilebilecek duvar çizimlerini, inanç imajinasyonlarını üretmeye devam etmektedir.
Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC



Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC
Lascaux Mağarası
Altamira, Lascaux ve Chauvet mağaralarındaki av sahneleri içeren resimler -figür ve imge bütünlüğü olarak farklılıklar içermesine rağmen- mağara dönemi insanın ihtiyaç, inanç ve soyutlama isteğinin dışavurumlarıdır. Paleolitik çağ insanın çizim becerisinde etkileyici olan, henüz perspektif olmadığı halde hayvan figürlerinin aynı anda farklı hareketler içinde görülmesidir. Bazı dans sahnelerinde insan çizimleri olsa da -belki de insan stilizasyonunda teknik yetersizlikten dolayı- insansı figürler ilkel-kaba hatta “çöp adam” görünümde iken, av hayvanları detaylı ve incelikli olarak resimlemiştir. 
Hunting dying man, "garbage man" cave painting - from Lascaux Cave
Avlanırken ölen adam, "çöp adam" çizimi - Lascaux Mağarası

Çizimlerde kullanılan renklerin başında kırmızı gelmektedir. Bitkisel boyaların yanı sıra, siyah renk olarak odun kömürünün kullanıldığı görülmektedir. Mağara mahzenlerinin galeri gibi kullanılması, aksiyon içindeki figür çizimleri ve renk-ton kullanımı; bu çalışmaların “sanatçı” diyebileceğimiz ve belli bir zaman birikimi sonucu uzmanlaşmış kişiler ya da Şamanlar tarafından yapıldığı olasılığını güçlendirmektedir.

Lascaux Mağarası

Fransa'nın Dordogne bölgesinde bulunan  Lascaux (telaffuzu: Lasko) Mağarası duvar resimleri, insanoğlunun ilk yetkin imge örnekleri olarak kabul edilmiştir. Lascaux’daki resimlerin tahmini yaşı,  M.Ö. 18-15 bin yıl öncesine aittir. Lascaux Mağarası 1940 yılında bulunmuş, her yeni antropolojik bulgu gibi birçok tarih genellemesini-teorisini çürütmüştür.
Lascaux cave art, south west of France, dates to around 18-13,000 BC

Koridor biçiminde uzayan mağaranın içindeki duvar resimlerinde, insan yüzü ve göz çizimi yok denecek az iken, farklı zamanlarda çeşitli figürlerin üst üste bindirildiği çizimler görülmektedir. Aynı zemin üzerine kuşaklar arası devam eden bir aktarımı akla getiren bu düzenekte çizim yapan kişi, mahzen bölgelerin az ışıklı ortamının yarattığı gölge-siluet görünümünü tekrar zemin üzerine işlemiş, bazen gelişkin bazen de basit figürler ve desenler üretmiştir.
Hunting man, cave painting form Lascaux cave, south west of France, dates to around 18-13,000 BC
Avlanan insanlar çizimi - Lascaux Mağarası
Lascaux cave art, south west of France, dates to around 18-13,000 BC
birçok hayvanın bir arada olduğu panel çizim - Lascaux Mağarası
Lascoux çizimlerinin bugün için hem gerçekçi hem de fantastik kabul edilebilecek ikili bir anlatımı vardır. Hayvan figürleri realist üslubu yansıtırken, perspektif yokluğu ve boyama ile birlikte bugün için fantastik denilebilecek desenler ortaya çıkmıştır. Ayrıca figürlerin içinde hayvan figürü olmayan bir dizi geometrik şekiller, çizgiler de görünümüne ilginçlik kazandırmaktadır.
Yine Fransa'daki Trois Frères Mağarası'nda bulunan Paleolitik dönemden kalma "Mabet" adıyla anılan gravür (285 cm genişliğinde) panel, bu çeşitliliğin göz alıcı bir kolajı olarak örnek gösterilmektedir.
Devam edecek...


Panel of engravings in Trois Freres Cave in France, known as Sanctuary, circa 18-13,000 BCE, width of panel 285 cm
"Mabet "adıyla anılan gravür panel -  285 cm genişliğinde, Trois Frères mağarası 

WhatsApp Mesajlaşması: Kifayetsiz Muhterisler



Karakter Ö:

--- Sen bana bir hayal kırıklığısın diye yazdığını gördükten sonra hoşgörmeyip sert bir üslupla cevap vermek gerekiyormuş.

--- Zira sen bu efendiliğimi yanlış anlayıp kendinden kıymetsiz ve akılsız olduğumu da iddia etmeye başladın.

--- Arkadaşlığımıza hürmeten yine de ses çıkarmıyorum. Hakkaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin. Bak tekrar ediyorum sadece efendiliğimden başka bişey yazmıyorum. Sakın ters bi cevap daha yazma. Senin yazdıklarına cevaben yazmak zorunda kaldım bunları. Çok daha kırıcı olmayalım.

--- Cevap yazmasan ve aramasan çok daha sevinirim. Hayalkırıklığısın diyebilmen için sana bi hayalden bahsedip sonra seni içine dahil etmeden senden habersiz o hayali yaşamamız lazım ki haklı olasın sende. Sana anlattığımız gibi kalmış olduğu yerde o işler.. ama şimdi ben bu izahatı bile için rahat olsun bizde ibnelik götlük olmaz diye yapıyorum.

--- İşine bak bundan sonra bir daha arama ve yazma bana. Tekrar uyarıyorum seni sakın cevap yazma. Sadece senin yazdığın saçmalıklara cevap yazdım.

 

 

Karakter C:

 

--- Bu yazışma, daha doğrusu benim tek taraflı diyalogum, tabi monolog oluyor; bazı Okuyuculara, diyalojik bir Slav karakterini anımsatacaktır. Evet, ben de, hastalıklı biriyim.

Yanlış anlaşılmam nedeniyle özür dileyecektim; ama cevap yazarken, senin yazdıklarını 3-4 kez tekrar okuyunca; bunu hak etmediğini gözlemledim. Ağaç altı karanlıkta yazınca, söylem ile cümleler içinde anlam kayması olmuş biraz, whatsapp ortamına özgü yazım sorunları gibi. Hakikaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin; demişsin. Tabi ki, tercih senin; vakit ayıracak biri, örneğin S. B. ise, tabi ki, ben değilim; böyle bir şeyi talep etmeyi de, kendime zül görürüm, kırılırım. Bu açık ayrımı dahi yapamadığını şimdi fark ettim, anladım; sağlık olsun.

Hayal kırıklığı derken; gerçekleşmemiş iş ile gönderme değildi benimki. 2-3 gece önce, beni arayıp “vaktim var müsaittim” dedikten sonra, yarım saat içinde 4-5 kere telefonu meşguliyet ile yüzüme kapayıp, son kapamada da hiç bir şey demeyip, mesaj ile dönüş yapmaya da gerek bile duymadığında; ‘eee artık yeter’ deyip, kırgınlık ile kızgınlık arası 'bir hayal kırıklığısın' dedim sana.

Tabi, gerçekleşmemiş iş teklifi sonucu biraz mahcup olman; belki, benim de agresif mesajım; senin futbol anlayışında işini görecek, 9 Kusurlu Hareketten Birini yaptığımı düşündürttü  ve penaltı kazandığına karar verdin. Peki, “Oynat Uğurcum” ilkesiyle senin kafanda gerçekleşen olayın, penaltı olmadığını evrak ile sabitleyim:

Gerçekleşmemiş iş olayı üzerinden sana hayal kırıklığısın diyerek, açıkça hareket ve terbiyesizlik ettiğim fikri sabitine yönelerken; aslında ve sanki daha ceza sahasına girmeden, stoperin topa hamlesini fırsat bilip, sahte penaltı kazanmak için diyagonal olarak kendini yere doğru bırakan Selçuk Yula gibisin; ama öncelikle daha ceza sahasının içinde bile değilsin; kusur-ceza arayışı çok önceden planlanmış kafanda, gözüne stoperi kestirmişsin, fırsat kolluyormuşsun. Üstad Cem Yılmaz’ın dediği para-çokomel eğrisi misali kişiler arası ekonomide kazanç arayışıyla, ceza sahası dışında, ceza sahasındaymış gibi niyet ederek penaltı getirsin diye yere kendini bırakırken; ‘zaten kopuk adam, dedikleri de bı tuhaf, komik sadece, diyaloğu da kesmek için bu mesaj tam fırsat; bu adamdan ekmek çıkmaz; bundan ne köy olur, ne de kasaba’ mottosuna hafta içi çok idman yaptığın da aşikar olunca; mesajdaki kısmi hata, sana büyük malzeme, dip çizgiden muz gibi orta olmuş. Akabinde ve detayında, Ayvalık Zeytinyağı gibi de üste çıkarım; zaten Süleyman Demirel'in Safsata Tekniği’ne vakıfım, çok da ekmeğini yedim; kendim çalar ve kendim oynarım; elma ile armudu birbirine karıştırmanın keyfini taçlandırmak istiyorum; bana cevap yazma ve aramayı da ekleyim ki, 3-0 hükmen mağluba bağlarım elemanı; böylece hem haklı, hem de kalender imajını kombin ederim; kendisi bile mahcup olur; efil efil eserim; bu fırsat hayatta kaçmaz.' benzeri düşünce zincirlerine kapıldın. Toparlasak, olayı yanlış anladın.


İşe gelince. Senin işine sokayım, sana bir şey olmasın! O işin, o kadar kolay olmayacağı; olsa bile kafi paranın bana akmayacağını bilecek kadar, sarraf çıraklığım var. O yüzden, iş proje ilgili, hayalim olmadı. Seni sevdiğim ve %51 oranında güvendim için, proje halindeki iş teklifine evet, dedim; denemek istedim. İş ile ilgili hayalim olmadığı için; proje olmasa dahi, istesen de bende hayal kırıklığı yaratamazsın. Hayal kurmak ve kırmak, o kadar basit değil ki, senin gerçekleşmeyen start-up ile kırılsın; come on…

Tabi, hatanın büyüğü benimdir. Mütevazı oldum, sen gerçek sandın; fazla samimiyetle yaklaştım, ki aslında azı iyidir; mizah ile bağ kurmayı seçtim; mizahın ve humorun bağlayıcı gücü olsun istedim. Bunlar, Ortadoğu'da geçer akçe değil; ama olsun yine de denedim. Ben, seni değil; tüm çevremi ve halimi hemhal yorumladım. Tabi, izafiyet çerçevesi, herkesin kendimi kültür birikimi ile orantılıdır; yanlış anlamışsın. Tüm ilişkilerimi yeniden kurmaya çalışıyorum; kurarken, yine hata yapıyor da olabilirim, hatta yapıyorum; olsun, hata da halis eylem. Önemli olan, kendimi inşa süreci; şantiye değil. Sen algımdan çıkmak istiyorsan; mekanın Cennet olsun.

Yakında zamanda, kendimi sevmekten, kendime değer vermeye evrildim. Kendimi hakir görme, haksızlık etme patolojisini yendim. Sen ve çevremdeki çoğu şahıs için, görmezden gelinmesi gereken bir tehlike; o yüzden sana şaşırmadım; beni şaşırtsan, o zaman şaşardım.

Artık, ancak kendime sahip çıkmak için; doğanın bana yüklediği, senin ve birçoğunun bilmediği hak ve ödevlerim ile; maalesef, daha önceden yaptığım “beni de kabul edin, onaylayın” minvalindeki ezilenlerin pedagojisini, mızmızlanmayı, enayilikleri, kötü eğitimin çaresizliğini v.b. tekrarlamaktan; kendi ayağıma sıkmaktan ufak ufak vazgeçtim.   Bu amaçla, irade koyup, sana ve senin gibilere değmeyeceğimi bilmeme rağmen; değer etseniz, dükkan senin; cevap, info ve formasyon veriyorum.

Desteğe inanmak ve güvenmek nedir? Mesela, sana ve E’ye güvenip; bok kokusu salınımıyla dolu çöp mekana, negatif şizofreni atağındaki baba yarısı ortama, 1 ay mesai verdim. Sonuç boş, da değil; öncesinde bana “anasına asalak ahlaksız” diyenin, ehliyetsizlik halindeki insan yarısının maaşına konmasını ve benzeri icraatlarını görünce, binlerce Şark tiplemelerinden bir iki parça daha gördüm, anladım.

Kendimi, çöl habitatım içindeki insanların diline, şirazesine indirmekten; öz annem, abim veya sokaktaki herhangi biri ile onay için kendimi güdükleştirme gafletinden bir nebze vazgeçtim. Kan soyumla da ancak, hesaplaştım, hallice.

Ezcümle, Ortadoğu kültüründen gelen herhangi bir Kifayetsiz Muhteris kişiliksin. Sende bana öyle diyebilirsin, sıfır sıkıntı. Tartışma benim için kazanç; bu benzeri biçare yada tin öfkelerim ile dinç kalıyorum. Hiçlik ve öfkeyle yaş aldıkça; Ayrık Otu misali ile bireyliğim ergen kılıyor; idrak içinde zindeleşiyorum. Antioksidan artık, sen ve benzeri beş benzemez T.C. vatandaşları ile kapışmak. Kendi kulvarında, son düzlüğe girerken; haklı olabilirsin tabi; ama anlamışsındır ki, sana Empati, antipatik olur.  Sen yoluna bak; ki zaten, Yolundasın, yolun böyle bulduğun da gözlerinden belli. Beni hafife alabilirsin, ama aklımı asla.

Bu yazışma ile blog yazısı olarak Google bot için veri olacağız, hayırlısı olsun.  Sezon finali yapılım o zaman, bir arkadaşlık, dostluğa evrilmeden bitti.

Unutma, benim yıllarca, çoğunlukla kimseye de  belli etmeyerek, izmarit-taşikardi-vesvese ile ödediğim diyet ve çile ile biriktirdiğim atipik gücüm var: İçimden geleni söylemek, düşünmek ve şartlar dahilinde yapmak, çoğu zaman da yapmamak. Bunu, sen anlamadın ise; bu benim eksiğim, kusurum olsun.

Neyse, olan sadece, kaybedilen süre zamandır; süre de zaten, zaman değildir; kayıp olmayan yegânem, benliğim; ben, tekil şahıs. Kendime, kendime rağmen, sahip çıkmak tel hal ve gidişatım.

Allah kalbine göre versin, misss…

20.08.2020


Rüya Metni: Afetzede, Elektrik-Su Tesisatı


Evdeyim, ama evi hatırlamıyorum, seziyorum, yine kiracıyım, yaşıyorum annemle. Evin elektrik tesisatı yanmış, su tesisatı 2-3 kez patlamış. Eşyalar, duvarlar hatta kolonlar zarar ziyan. Korkuyla arka odaya gidiyorum, duvardaki döküntüleri izliyorum. Şimdi elektrikler kesik. “Şarapnel parçası” buymuş diye duvarın içinden fırlamış bakır-kurşun, tuğla dökülmelere bakıyorum. Aralarında, kırmızı-beyaz damalı sedef taşları, kırıntıları parçaları görüyorum; bir an seviniyorum sedefler, çil çil gözüme parlıyor.

Su tesisatı, birden çok patlamış; bunu nereden biliyorum?, bilmiyorum; sadece seziyorum. Su çok zarar vermiş, duvarın içinden fırlayan su borusu, yandaki duvar kolonun, kirişin içinden geçiyor. Şimdi sular kesik; üzerinden epey zaman geçmiş, akıntıyla oluşan yosun gibi yeşilimsiler sağa sola sarkıyor.

Korkum, evi dolaştıkça artıyor; ev afet bölgesi gibi, “Bunlar olurken, ben neredeydim?” diye düşünüyorum, yoksa unuttum mu?

Afetzedeyim. Ama unutmuşum? Apartman merdivenlerini çıkıyorum, üst kata doğru; tam o sırada, üst komşunun sesi geliyor; Adam “Zarar neyse evde, karşılarım’ diyor. Kendisini görmüyorum, yüzünü bilmiyorum; düşünüyorum. 60’lı yaşlarda Oflu evli barklı adam, birden hatırlıyorum. Merdivenlerde kalmışım, apartmanın zengini diyorum içimden, “neden bize yardım ediyor?” diye meraklıyım. Neden Oflu? tuhaf geliyor.

Tekrar, eve dönüyorum. Anneme bakıyorum, beni şaşırtıyor; çok rahat, alışık gibi enkaza, komşu ile salonda sohbet ediyor. Onun rahatlığı, beni rahatsız ediyor. Diğer odaya bakınıyorum, ama benim odam değil, bilmediğim yer gibi, virane olmuş. Korkum artıyor; zaten eskiyken, şimdi daha da eskimiş eşyaların yüzeylerine dokundukça, dokuya temas ettikçe korkum, endişeye kayıyor.

Nefesim kesilmeye, daralmaya başlıyorum; Anksiyete geliyor, gözümün önünde endişeden hafif kararma; uyku ve içimde taşikardi.

Temmuz 2020

İyi Nesne: Meme, Anne, Analiz - Melanie Klein


Psikanaliz “nesne ilişkileri” ekolünün kurucusu Melanie Klein (1882-1960), klasik Freudyen görüşten oldukça uzaklaşan çalışmalarında, çoğunlukla insan yavrusunun erken dönemine odaklanmıştır; Freud ile arasındaki teorik ve klinik ayrışma, nesne ilişkilerine dayanır. Freud’a göre haz ilkesinin etkisindeki dürtü ile nesnesi arasında kesinlik taşıyan bağ yoktur; dürtü nesnesi gelişim dönemindeki deneyimlerle, rastlantılarla şekillenir. Klein’a göre ise dürtü, içgüdünün yıkıcı itkileriyle doğumdan itibaren nesne bağımlıdır, yönelimlidir.
Freud ile Klein arasındaki bir diğer ayrım; üst-ben oluşumudur. Freud’a göre üst-ben (super-ego) aile kurallarıyla, toplumsal yasaklarla oluşan ve benliğin gelişimi için zorunlu evredir. Klein’a göre ise üst-ben, bebeğin saldırganlık -ölüm içgüdüsü- ve libido -yaşam içgüdüsü- itkileri ile nesneye yönelmesi ve içine düştüğü çift kutup (ambivalans) ile oluşan suçluluk duygusudur. Oral dönemin önemi üzerinde duran Klein; sonraki dönemlerin bu erken evredeki salınımlarla belirlendiğini söylemiştir. Kaygıyla başa çıkmada, rahim günleri de etkilidir Klein’a göre, doğuştan savunma mekanizmalarında güçlü yâda zayıf olabilir benlik.

İyi Nesne: Meme, Anne

Klein’in nesne ilişkisini tanımladığı oral dönem, yaşamın ilk yılıdır. Oral dönem; dil öncesi, ilkel ve fantazmatik dünyadır. İnsan yavrusu, benliğindeki çatışmanın ölümcül kaygısını ve içindeki yıkıcılığı, dış dünyadaki iyi nesneyi (meme-anne) içine alarak yatıştırmak ister. Bu dönemde bebek, erken-ben ve “paranoid-şizoid konum” içindedir. Erken-ben, nesneler dünyasını bütünleştirme yeteneğine sahip değildir; iç dünyasındaki parçalanmış-fantazma itkilerin basıncı ile dışa yönelmektedir. İç kaygılar paranoid, kaygılara karşı geliştirilen savunma mekanizmaları ise şizoid niteliktedir. Doğumla birlikte başlayan açlık, içgüdüsel yıkım olarak hissedilir; anne ve sunduğu ilk ilişki nesnesi meme ile bebek içindeki yıkıma karşı koyar. Besleyen ve anne ile sevgi ilişkisini başlatan iyi meme, yaşam içgüdüsün temsilcisi olur Klein’a göre.
Aynı zamanda bebek, içindeki yıkıcılığı aşabilmek için saldırganlığının bir bölümünü dış dünyaya, anneye yöneltir. İçtekini dışa yansıtma sürecinde anne, iyi ve kötü nesne olarak ikiye bölünür. Açlık yatıştığında iyi anne; açlığın dehşeti ortaya çıktığında kötü anne duyumsanır. Paranoid-şizoid konumun ardından, depresif konum gelir. Depresif konum ile birlikte erken-ben, ilk dönemde fantazmatik olarak duyumsadığı bölünmeyi aşar ve ilk nesnenin zıt yanlarını bütünleştirir. Böylece bebek için anne, artık hem yıkıcı, zulmedici; hem de libidinal, sevilen tek nesnedir artık. Bütünleşme ile iyi nesne korunur ve nesnenin ikili değeri arasında duygu sentez yetisi gelişir.
Yıkıcı itki haset, iyi ve kötü meme bölünmesini ve iyi nesnenin bütünlük olarak kurulmasını engelleyen duygudur. Haz duyumu ile ortaya çıkan sevgi, hasedin yıkıcı etkilerini azaltır. Sevgi yetisinin en önemli yansıması, şükran duygusudur. Yıkıcı itkinin, hasedin yoğunluğu benlik gelişimini sekteye uğratır ise; dirençle birlikte yaşam boyu sürecek ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bebekte hiçbir iyi-kötü nesne çatışmasının olmaması imkânsızdır. Benliğin güçlenmesi, kişiliğin ortaya çıkması için yaşanması gereken iç devinimdir nesne çatışması. Süt, meme ve anne ile kurulan ilk ilişkinin derinliği, benliği şekillendirecek ve kişinin duygularını yönlendirecektir.

Analiz-Aktarım

Analizde (terapi) amaç, kişinin iyi nesne ilişkisinde karşılaştığı direnç zeminini esnetmektir, kırmaktır. Analiz ortamında, erken-ben döneminde yarım kalmış bütünleşmeye doğru atılan her adım ve aktarım süreci; danışanın bünyesinde yeni dirençler, kaygılar ve savunmalar ortaya çıkaracaktır. Analist, danışan için ilk nesne, meme, anne konumundadır. Haset, analizin çözüm veya esneklik bekleyen en önemli sorunudur, güçlüğüdür. Yeterli düzeyde gerçeklememiş iyi nesne ilişkisinin yeniden inşasına yönelik analiz sürecinde tekrar tekrar karşılaşılacaktır haset engeli ile. Analistin görevi, bu itkilerin girdabında kalmış danışanın, iyi nesne bulma ve sevgi yetisini yeniden canlandırmak, geliştirmektir.
Analist, iyi nesnenin yerini tuttuğu sürece aynı zamanda bölünmeyi aşma ve bütünleşmeyi sağlama nesnesi olduğu için danışan, zaman zaman yıkıcı itkilerle ona düşmanca tavır alır. Bu durum terapi ortamı ve analist için oldukça yıpratıcıdır ama sürdürülmesi, aşılması gereken temel dirençtir. Bütünleşme sağlanana kadar yıkıcı itki, tekrar tekrar bölünüp nesne üzerinden ayrışacak, ortaya çıkacak ve hem analiste hem de danışana yansıyacaktır. Bu yıkıcı bölünmeler, suçluluk ve depresyon duygularının aktarımı anında saf ve yoğun olarak yaşanmalıdır. Aktarım sürecinde oral-dil öncesi dönemin bilince yaptığı baskı ile yüzleşme ve çatışma gerçekleşmelidir. Aktarımın verimliliği ile; yıkıcı hislerin azaltılıp haz duygusunun ve dürtülerin serbestlik kazanması; iyi nesne, şükran yetisinin gelişmesi; içgörü, bütünleşme ve kendini kabullenme hedeflenir.