WhatsApp Mesajlaşması: Kifayetsiz Muhterisler



Karakter Ö:

--- Sen bana bir hayal kırıklığısın diye yazdığını gördükten sonra hoşgörmeyip sert bir üslupla cevap vermek gerekiyormuş.

--- Zira sen bu efendiliğimi yanlış anlayıp kendinden kıymetsiz ve akılsız olduğumu da iddia etmeye başladın.

--- Arkadaşlığımıza hürmeten yine de ses çıkarmıyorum. Hakkaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin. Bak tekrar ediyorum sadece efendiliğimden başka bişey yazmıyorum. Sakın ters bi cevap daha yazma. Senin yazdıklarına cevaben yazmak zorunda kaldım bunları. Çok daha kırıcı olmayalım.

--- Cevap yazmasan ve aramasan çok daha sevinirim. Hayalkırıklığısın diyebilmen için sana bi hayalden bahsedip sonra seni içine dahil etmeden senden habersiz o hayali yaşamamız lazım ki haklı olasın sende. Sana anlattığımız gibi kalmış olduğu yerde o işler.. ama şimdi ben bu izahatı bile için rahat olsun bizde ibnelik götlük olmaz diye yapıyorum.

--- İşine bak bundan sonra bir daha arama ve yazma bana. Tekrar uyarıyorum seni sakın cevap yazma. Sadece senin yazdığın saçmalıklara cevap yazdım.

 

 

Karakter C:

 

--- Bu yazışma, daha doğrusu benim tek taraflı diyalogum, tabi monolog oluyor; bazı Okuyuculara, diyalojik bir Slav karakterini anımsatacaktır. Evet, ben de, hastalıklı biriyim.

Yanlış anlaşılmam nedeniyle özür dileyecektim; ama cevap yazarken, senin yazdıklarını 3-4 kez tekrar okuyunca; bunu hak etmediğini gözlemledim. Ağaç altı karanlıkta yazınca, söylem ile cümleler içinde anlam kayması olmuş biraz, whatsapp ortamına özgü yazım sorunları gibi. Hakikaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin; demişsin. Tabi ki, tercih senin; vakit ayıracak biri, örneğin S. B. ise, tabi ki, ben değilim; böyle bir şeyi talep etmeyi de, kendime zül görürüm, kırılırım. Bu açık ayrımı dahi yapamadığını şimdi fark ettim, anladım; sağlık olsun.

Hayal kırıklığı derken; gerçekleşmemiş iş ile gönderme değildi benimki. 2-3 gece önce, beni arayıp “vaktim var müsaittim” dedikten sonra, yarım saat içinde 4-5 kere telefonu meşguliyet ile yüzüme kapayıp, son kapamada da hiç bir şey demeyip, mesaj ile dönüş yapmaya da gerek bile duymadığında; ‘eee artık yeter’ deyip, kırgınlık ile kızgınlık arası 'bir hayal kırıklığısın' dedim sana.

Tabi, gerçekleşmemiş iş teklifi sonucu biraz mahcup olman; belki, benim de agresif mesajım; senin futbol anlayışında işini görecek, 9 Kusurlu Hareketten Birini yaptığımı düşündürttü  ve penaltı kazandığına karar verdin. Peki, “Oynat Uğurcum” ilkesiyle senin kafanda gerçekleşen olayın, penaltı olmadığını evrak ile sabitleyim:

Gerçekleşmemiş iş olayı üzerinden sana hayal kırıklığısın diyerek, açıkça hareket ve terbiyesizlik ettiğim fikri sabitine yönelerken; aslında ve sanki daha ceza sahasına girmeden, stoperin topa hamlesini fırsat bilip, sahte penaltı kazanmak için diyagonal olarak kendini yere doğru bırakan Selçuk Yula gibisin; ama öncelikle daha ceza sahasının içinde bile değilsin; kusur-ceza arayışı çok önceden planlanmış kafanda, gözüne stoperi kestirmişsin, fırsat kolluyormuşsun. Üstad Cem Yılmaz’ın dediği para-çokomel eğrisi misali kişiler arası ekonomide kazanç arayışıyla, ceza sahası dışında, ceza sahasındaymış gibi niyet ederek penaltı getirsin diye yere kendini bırakırken; ‘zaten kopuk adam, dedikleri de bı tuhaf, komik sadece, diyaloğu da kesmek için bu mesaj tam fırsat; bu adamdan ekmek çıkmaz; bundan ne köy olur, ne de kasaba’ mottosuna hafta içi çok idman yaptığın da aşikar olunca; mesajdaki kısmi hata, sana büyük malzeme, dip çizgiden muz gibi orta olmuş. Akabinde ve detayında, Ayvalık Zeytinyağı gibi de üste çıkarım; zaten Süleyman Demirel'in Safsata Tekniği’ne vakıfım, çok da ekmeğini yedim; kendim çalar ve kendim oynarım; elma ile armudu birbirine karıştırmanın keyfini taçlandırmak istiyorum; bana cevap yazma ve aramayı da ekleyim ki, 3-0 hükmen mağluba bağlarım elemanı; böylece hem haklı, hem de kalender imajını kombin ederim; kendisi bile mahcup olur; efil efil eserim; bu fırsat hayatta kaçmaz.' benzeri düşünce zincirlerine kapıldın. Toparlasak, olayı yanlış anladın.


İşe gelince. Senin işine sokayım, sana bir şey olmasın! O işin, o kadar kolay olmayacağı; olsa bile kafi paranın bana akmayacağını bilecek kadar, sarraf çıraklığım var. O yüzden, iş proje ilgili, hayalim olmadı. Seni sevdiğim ve %51 oranında güvendim için, proje halindeki iş teklifine evet, dedim; denemek istedim. İş ile ilgili hayalim olmadığı için; proje olmasa dahi, istesen de bende hayal kırıklığı yaratamazsın. Hayal kurmak ve kırmak, o kadar basit değil ki, senin gerçekleşmeyen start-up ile kırılsın; come on…

Tabi, hatanın büyüğü benimdir. Mütevazı oldum, sen gerçek sandın; fazla samimiyetle yaklaştım, ki aslında azı iyidir; mizah ile bağ kurmayı seçtim; mizahın ve humorun bağlayıcı gücü olsun istedim. Bunlar, Ortadoğu'da geçer akçe değil; ama olsun yine de denedim. Ben, seni değil; tüm çevremi ve halimi hemhal yorumladım. Tabi, izafiyet çerçevesi, herkesin kendimi kültür birikimi ile orantılıdır; yanlış anlamışsın. Tüm ilişkilerimi yeniden kurmaya çalışıyorum; kurarken, yine hata yapıyor da olabilirim, hatta yapıyorum; olsun, hata da halis eylem. Önemli olan, kendimi inşa süreci; şantiye değil. Sen algımdan çıkmak istiyorsan; mekanın Cennet olsun.

Yakında zamanda, kendimi sevmekten, kendime değer vermeye evrildim. Kendimi hakir görme, haksızlık etme patolojisini yendim. Sen ve çevremdeki çoğu şahıs için, görmezden gelinmesi gereken bir tehlike; o yüzden sana şaşırmadım; beni şaşırtsan, o zaman şaşardım.

Artık, ancak kendime sahip çıkmak için; doğanın bana yüklediği, senin ve birçoğunun bilmediği hak ve ödevlerim ile; maalesef, daha önceden yaptığım “beni de kabul edin, onaylayın” minvalindeki ezilenlerin pedagojisini, mızmızlanmayı, enayilikleri, kötü eğitimin çaresizliğini v.b. tekrarlamaktan; kendi ayağıma sıkmaktan ufak ufak vazgeçtim.   Bu amaçla, irade koyup, sana ve senin gibilere değmeyeceğimi bilmeme rağmen; değer etseniz, dükkan senin; cevap, info ve formasyon veriyorum.

Desteğe inanmak ve güvenmek nedir? Mesela, sana ve E’ye güvenip; bok kokusu salınımıyla dolu çöp mekana, negatif şizofreni atağındaki baba yarısı ortama, 1 ay mesai verdim. Sonuç boş, da değil; öncesinde bana “anasına asalak ahlaksız” diyenin, ehliyetsizlik halindeki insan yarısının maaşına konmasını ve benzeri icraatlarını görünce, binlerce Şark tiplemelerinden bir iki parça daha gördüm, anladım.

Kendimi, çöl habitatım içindeki insanların diline, şirazesine indirmekten; öz annem, abim veya sokaktaki herhangi biri ile onay için kendimi güdükleştirme gafletinden bir nebze vazgeçtim. Kan soyumla da ancak, hesaplaştım, hallice.

Ezcümle, Ortadoğu kültüründen gelen herhangi bir Kifayetsiz Muhteris kişiliksin. Sende bana öyle diyebilirsin, sıfır sıkıntı. Tartışma benim için kazanç; bu benzeri biçare yada tin öfkelerim ile dinç kalıyorum. Hiçlik ve öfkeyle yaş aldıkça; Ayrık Otu misali ile bireyliğim ergen kılıyor; idrak içinde zindeleşiyorum. Antioksidan artık, sen ve benzeri beş benzemez T.C. vatandaşları ile kapışmak. Kendi kulvarında, son düzlüğe girerken; haklı olabilirsin tabi; ama anlamışsındır ki, sana Empati, antipatik olur.  Sen yoluna bak; ki zaten, Yolundasın, yolun böyle bulduğun da gözlerinden belli. Beni hafife alabilirsin, ama aklımı asla.

Bu yazışma ile blog yazısı olarak Google bot için veri olacağız, hayırlısı olsun.  Sezon finali yapılım o zaman, bir arkadaşlık, dostluğa evrilmeden bitti.

Unutma, benim yıllarca, çoğunlukla kimseye de  belli etmeyerek, izmarit-taşikardi-vesvese ile ödediğim diyet ve çile ile biriktirdiğim atipik gücüm var: İçimden geleni söylemek, düşünmek ve şartlar dahilinde yapmak, çoğu zaman da yapmamak. Bunu, sen anlamadın ise; bu benim eksiğim, kusurum olsun.

Neyse, olan sadece, kaybedilen süre zamandır; süre de zaten, zaman değildir; kayıp olmayan yegânem, benliğim; ben, tekil şahıs. Kendime, kendime rağmen, sahip çıkmak tel hal ve gidişatım.

Allah kalbine göre versin, misss…

20.08.2020