Mağara Sanatı -1. Bölüm: Lascaux Mağarası

20. yüzyılda keşfedilen bazı mağaralardaki duvar resimlerine “Mağara Sanatı” adı verilmiştir. Yontma taş dönemindeki avcı-toplayıcı yaşamına -Üst Paleolitik Çağ, M.Ö. 35 ile 10 bin yıl arası- ait tarih öncesi mağara resimleri, şimdilik bulunan en eski insan soyutlamaları, sanat pratikleri olarak kabul edilmektedir. Üst Paleolitik dönem alet üretimindeki gelişime göre, Orinyasiyen (34-30 byö), Gravetiyen (30-22 byö), Solutreyen (22-18 byö) ve Magdalaniyen (18-11 byö)  evrelerinden oluşmaktadır. Tarih öncesi yaklaşık 25 yıllık bir dönemin yansıması olan mağara duvar resimleri, özellikle İspanya ve Fransa’daki 200’den fazla mağarada tespit edilmiştir.

Lascaux Cave paintings - Lascaux, Dordogne in France , ca. 15,000-13,000  BCE, pigment on stone
Hayvan figürleri ile boyama panel -Lascaux Mağarası
Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC
Hayvan figürleri - Lascaux Mağarası

Mağara sanatının en eski örnekleri olarak kabul edilen Lascaux, Altamira ve Chauvet Mağarası’ndaki duvar resimleri; çoğunlukla Fransa ve İspanya havzasında bulunmuştur. Uzak Doğu’dan Latin Amerika’ya kadar değişik coğrafyalarda da mağara sanatı bulguları bulunmaktadır ama bunların birçoğu daha yakın tarihlere, Neolitik Çağ (M.Ö. 10 binler ve sonrası) ve yazılı tarih dönemlerine aittir. Günümüzde Afrika’daki Bushman’lar ve Avusturalya’daki Abonjin yerlileri; devam ettirdikleri ilkel ve özgül yaşam biçimleriyle mağara sanatı olarak kabul edilebilecek duvar çizimlerini, inanç imajinasyonlarını üretmeye devam etmektedir.
Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC



Lascaux, south west of France. This cave art is located near the village of Montignac in the Dordogne. Dates to around 18-13,000 BC
Lascaux Mağarası
Altamira, Lascaux ve Chauvet mağaralarındaki av sahneleri içeren resimler -figür ve imge bütünlüğü olarak farklılıklar içermesine rağmen- mağara dönemi insanın ihtiyaç, inanç ve soyutlama isteğinin dışavurumlarıdır. Paleolitik çağ insanın çizim becerisinde etkileyici olan, henüz perspektif olmadığı halde hayvan figürlerinin aynı anda farklı hareketler içinde görülmesidir. Bazı dans sahnelerinde insan çizimleri olsa da -belki de insan stilizasyonunda teknik yetersizlikten dolayı- insansı figürler ilkel-kaba hatta “çöp adam” görünümde iken, av hayvanları detaylı ve incelikli olarak resimlemiştir. 
Hunting dying man, "garbage man" cave painting - from Lascaux Cave
Avlanırken ölen adam, "çöp adam" çizimi - Lascaux Mağarası

Çizimlerde kullanılan renklerin başında kırmızı gelmektedir. Bitkisel boyaların yanı sıra, siyah renk olarak odun kömürünün kullanıldığı görülmektedir. Mağara mahzenlerinin galeri gibi kullanılması, aksiyon içindeki figür çizimleri ve renk-ton kullanımı; bu çalışmaların “sanatçı” diyebileceğimiz ve belli bir zaman birikimi sonucu uzmanlaşmış kişiler ya da Şamanlar tarafından yapıldığı olasılığını güçlendirmektedir.

Lascaux Mağarası

Fransa'nın Dordogne bölgesinde bulunan  Lascaux (telaffuzu: Lasko) Mağarası duvar resimleri, insanoğlunun ilk yetkin imge örnekleri olarak kabul edilmiştir. Lascaux’daki resimlerin tahmini yaşı,  M.Ö. 18-15 bin yıl öncesine aittir. Lascaux Mağarası 1940 yılında bulunmuş, her yeni antropolojik bulgu gibi birçok tarih genellemesini-teorisini çürütmüştür.
Lascaux cave art, south west of France, dates to around 18-13,000 BC

Koridor biçiminde uzayan mağaranın içindeki duvar resimlerinde, insan yüzü ve göz çizimi yok denecek az iken, farklı zamanlarda çeşitli figürlerin üst üste bindirildiği çizimler görülmektedir. Aynı zemin üzerine kuşaklar arası devam eden bir aktarımı akla getiren bu düzenekte çizim yapan kişi, mahzen bölgelerin az ışıklı ortamının yarattığı gölge-siluet görünümünü tekrar zemin üzerine işlemiş, bazen gelişkin bazen de basit figürler ve desenler üretmiştir.
Hunting man, cave painting form Lascaux cave, south west of France, dates to around 18-13,000 BC
Avlanan insanlar çizimi - Lascaux Mağarası
Lascaux cave art, south west of France, dates to around 18-13,000 BC
birçok hayvanın bir arada olduğu panel çizim - Lascaux Mağarası
Lascoux çizimlerinin bugün için hem gerçekçi hem de fantastik kabul edilebilecek ikili bir anlatımı vardır. Hayvan figürleri realist üslubu yansıtırken, perspektif yokluğu ve boyama ile birlikte bugün için fantastik denilebilecek desenler ortaya çıkmıştır. Ayrıca figürlerin içinde hayvan figürü olmayan bir dizi geometrik şekiller, çizgiler de görünümüne ilginçlik kazandırmaktadır.
Yine Fransa'daki Trois Frères Mağarası'nda bulunan Paleolitik dönemden kalma "Mabet" adıyla anılan gravür (285 cm genişliğinde) panel, bu çeşitliliğin göz alıcı bir kolajı olarak örnek gösterilmektedir.
Devam edecek...


Panel of engravings in Trois Freres Cave in France, known as Sanctuary, circa 18-13,000 BCE, width of panel 285 cm
"Mabet "adıyla anılan gravür panel -  285 cm genişliğinde, Trois Frères mağarası 

WhatsApp Mesajlaşması: Kifayetsiz Muhterisler



Karakter Ö:

--- Sen bana bir hayal kırıklığısın diye yazdığını gördükten sonra hoşgörmeyip sert bir üslupla cevap vermek gerekiyormuş.

--- Zira sen bu efendiliğimi yanlış anlayıp kendinden kıymetsiz ve akılsız olduğumu da iddia etmeye başladın.

--- Arkadaşlığımıza hürmeten yine de ses çıkarmıyorum. Hakkaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin. Bak tekrar ediyorum sadece efendiliğimden başka bişey yazmıyorum. Sakın ters bi cevap daha yazma. Senin yazdıklarına cevaben yazmak zorunda kaldım bunları. Çok daha kırıcı olmayalım.

--- Cevap yazmasan ve aramasan çok daha sevinirim. Hayalkırıklığısın diyebilmen için sana bi hayalden bahsedip sonra seni içine dahil etmeden senden habersiz o hayali yaşamamız lazım ki haklı olasın sende. Sana anlattığımız gibi kalmış olduğu yerde o işler.. ama şimdi ben bu izahatı bile için rahat olsun bizde ibnelik götlük olmaz diye yapıyorum.

--- İşine bak bundan sonra bir daha arama ve yazma bana. Tekrar uyarıyorum seni sakın cevap yazma. Sadece senin yazdığın saçmalıklara cevap yazdım.

 

 

Karakter C:

 

--- Bu yazışma, daha doğrusu benim tek taraflı diyalogum, tabi monolog oluyor; bazı Okuyuculara, diyalojik bir Slav karakterini anımsatacaktır. Evet, ben de, hastalıklı biriyim.

Yanlış anlaşılmam nedeniyle özür dileyecektim; ama cevap yazarken, senin yazdıklarını 3-4 kez tekrar okuyunca; bunu hak etmediğini gözlemledim. Ağaç altı karanlıkta yazınca, söylem ile cümleler içinde anlam kayması olmuş biraz, whatsapp ortamına özgü yazım sorunları gibi. Hakikaten hiç vakit ayrılacak biri değilsin; demişsin. Tabi ki, tercih senin; vakit ayıracak biri, örneğin S. B. ise, tabi ki, ben değilim; böyle bir şeyi talep etmeyi de, kendime zül görürüm, kırılırım. Bu açık ayrımı dahi yapamadığını şimdi fark ettim, anladım; sağlık olsun.

Hayal kırıklığı derken; gerçekleşmemiş iş ile gönderme değildi benimki. 2-3 gece önce, beni arayıp “vaktim var müsaittim” dedikten sonra, yarım saat içinde 4-5 kere telefonu meşguliyet ile yüzüme kapayıp, son kapamada da hiç bir şey demeyip, mesaj ile dönüş yapmaya da gerek bile duymadığında; ‘eee artık yeter’ deyip, kırgınlık ile kızgınlık arası 'bir hayal kırıklığısın' dedim sana.

Tabi, gerçekleşmemiş iş teklifi sonucu biraz mahcup olman; belki, benim de agresif mesajım; senin futbol anlayışında işini görecek, 9 Kusurlu Hareketten Birini yaptığımı düşündürttü  ve penaltı kazandığına karar verdin. Peki, “Oynat Uğurcum” ilkesiyle senin kafanda gerçekleşen olayın, penaltı olmadığını evrak ile sabitleyim:

Gerçekleşmemiş iş olayı üzerinden sana hayal kırıklığısın diyerek, açıkça hareket ve terbiyesizlik ettiğim fikri sabitine yönelerken; aslında ve sanki daha ceza sahasına girmeden, stoperin topa hamlesini fırsat bilip, sahte penaltı kazanmak için diyagonal olarak kendini yere doğru bırakan Selçuk Yula gibisin; ama öncelikle daha ceza sahasının içinde bile değilsin; kusur-ceza arayışı çok önceden planlanmış kafanda, gözüne stoperi kestirmişsin, fırsat kolluyormuşsun. Üstad Cem Yılmaz’ın dediği para-çokomel eğrisi misali kişiler arası ekonomide kazanç arayışıyla, ceza sahası dışında, ceza sahasındaymış gibi niyet ederek penaltı getirsin diye yere kendini bırakırken; ‘zaten kopuk adam, dedikleri de bı tuhaf, komik sadece, diyaloğu da kesmek için bu mesaj tam fırsat; bu adamdan ekmek çıkmaz; bundan ne köy olur, ne de kasaba’ mottosuna hafta içi çok idman yaptığın da aşikar olunca; mesajdaki kısmi hata, sana büyük malzeme, dip çizgiden muz gibi orta olmuş. Akabinde ve detayında, Ayvalık Zeytinyağı gibi de üste çıkarım; zaten Süleyman Demirel'in Safsata Tekniği’ne vakıfım, çok da ekmeğini yedim; kendim çalar ve kendim oynarım; elma ile armudu birbirine karıştırmanın keyfini taçlandırmak istiyorum; bana cevap yazma ve aramayı da ekleyim ki, 3-0 hükmen mağluba bağlarım elemanı; böylece hem haklı, hem de kalender imajını kombin ederim; kendisi bile mahcup olur; efil efil eserim; bu fırsat hayatta kaçmaz.' benzeri düşünce zincirlerine kapıldın. Toparlasak, olayı yanlış anladın.


İşe gelince. Senin işine sokayım, sana bir şey olmasın! O işin, o kadar kolay olmayacağı; olsa bile kafi paranın bana akmayacağını bilecek kadar, sarraf çıraklığım var. O yüzden, iş proje ilgili, hayalim olmadı. Seni sevdiğim ve %51 oranında güvendim için, proje halindeki iş teklifine evet, dedim; denemek istedim. İş ile ilgili hayalim olmadığı için; proje olmasa dahi, istesen de bende hayal kırıklığı yaratamazsın. Hayal kurmak ve kırmak, o kadar basit değil ki, senin gerçekleşmeyen start-up ile kırılsın; come on…

Tabi, hatanın büyüğü benimdir. Mütevazı oldum, sen gerçek sandın; fazla samimiyetle yaklaştım, ki aslında azı iyidir; mizah ile bağ kurmayı seçtim; mizahın ve humorun bağlayıcı gücü olsun istedim. Bunlar, Ortadoğu'da geçer akçe değil; ama olsun yine de denedim. Ben, seni değil; tüm çevremi ve halimi hemhal yorumladım. Tabi, izafiyet çerçevesi, herkesin kendimi kültür birikimi ile orantılıdır; yanlış anlamışsın. Tüm ilişkilerimi yeniden kurmaya çalışıyorum; kurarken, yine hata yapıyor da olabilirim, hatta yapıyorum; olsun, hata da halis eylem. Önemli olan, kendimi inşa süreci; şantiye değil. Sen algımdan çıkmak istiyorsan; mekanın Cennet olsun.

Yakında zamanda, kendimi sevmekten, kendime değer vermeye evrildim. Kendimi hakir görme, haksızlık etme patolojisini yendim. Sen ve çevremdeki çoğu şahıs için, görmezden gelinmesi gereken bir tehlike; o yüzden sana şaşırmadım; beni şaşırtsan, o zaman şaşardım.

Artık, ancak kendime sahip çıkmak için; doğanın bana yüklediği, senin ve birçoğunun bilmediği hak ve ödevlerim ile; maalesef, daha önceden yaptığım “beni de kabul edin, onaylayın” minvalindeki ezilenlerin pedagojisini, mızmızlanmayı, enayilikleri, kötü eğitimin çaresizliğini v.b. tekrarlamaktan; kendi ayağıma sıkmaktan ufak ufak vazgeçtim.   Bu amaçla, irade koyup, sana ve senin gibilere değmeyeceğimi bilmeme rağmen; değer etseniz, dükkan senin; cevap, info ve formasyon veriyorum.

Desteğe inanmak ve güvenmek nedir? Mesela, sana ve E’ye güvenip; bok kokusu salınımıyla dolu çöp mekana, negatif şizofreni atağındaki baba yarısı ortama, 1 ay mesai verdim. Sonuç boş, da değil; öncesinde bana “anasına asalak ahlaksız” diyenin, ehliyetsizlik halindeki insan yarısının maaşına konmasını ve benzeri icraatlarını görünce, binlerce Şark tiplemelerinden bir iki parça daha gördüm, anladım.

Kendimi, çöl habitatım içindeki insanların diline, şirazesine indirmekten; öz annem, abim veya sokaktaki herhangi biri ile onay için kendimi güdükleştirme gafletinden bir nebze vazgeçtim. Kan soyumla da ancak, hesaplaştım, hallice.

Ezcümle, Ortadoğu kültüründen gelen herhangi bir Kifayetsiz Muhteris kişiliksin. Sende bana öyle diyebilirsin, sıfır sıkıntı. Tartışma benim için kazanç; bu benzeri biçare yada tin öfkelerim ile dinç kalıyorum. Hiçlik ve öfkeyle yaş aldıkça; Ayrık Otu misali ile bireyliğim ergen kılıyor; idrak içinde zindeleşiyorum. Antioksidan artık, sen ve benzeri beş benzemez T.C. vatandaşları ile kapışmak. Kendi kulvarında, son düzlüğe girerken; haklı olabilirsin tabi; ama anlamışsındır ki, sana Empati, antipatik olur.  Sen yoluna bak; ki zaten, Yolundasın, yolun böyle bulduğun da gözlerinden belli. Beni hafife alabilirsin, ama aklımı asla.

Bu yazışma ile blog yazısı olarak Google bot için veri olacağız, hayırlısı olsun.  Sezon finali yapılım o zaman, bir arkadaşlık, dostluğa evrilmeden bitti.

Unutma, benim yıllarca, çoğunlukla kimseye de  belli etmeyerek, izmarit-taşikardi-vesvese ile ödediğim diyet ve çile ile biriktirdiğim atipik gücüm var: İçimden geleni söylemek, düşünmek ve şartlar dahilinde yapmak, çoğu zaman da yapmamak. Bunu, sen anlamadın ise; bu benim eksiğim, kusurum olsun.

Neyse, olan sadece, kaybedilen süre zamandır; süre de zaten, zaman değildir; kayıp olmayan yegânem, benliğim; ben, tekil şahıs. Kendime, kendime rağmen, sahip çıkmak tel hal ve gidişatım.

Allah kalbine göre versin, misss…

20.08.2020


Rüya Metni: Afetzede, Elektrik-Su Tesisatı


Evdeyim, ama evi hatırlamıyorum, seziyorum, yine kiracıyım, yaşıyorum annemle. Evin elektrik tesisatı yanmış, su tesisatı 2-3 kez patlamış. Eşyalar, duvarlar hatta kolonlar zarar ziyan. Korkuyla arka odaya gidiyorum, duvardaki döküntüleri izliyorum. Şimdi elektrikler kesik. “Şarapnel parçası” buymuş diye duvarın içinden fırlamış bakır-kurşun, tuğla dökülmelere bakıyorum. Aralarında, kırmızı-beyaz damalı sedef taşları, kırıntıları parçaları görüyorum; bir an seviniyorum sedefler, çil çil gözüme parlıyor.

Su tesisatı, birden çok patlamış; bunu nereden biliyorum?, bilmiyorum; sadece seziyorum. Su çok zarar vermiş, duvarın içinden fırlayan su borusu, yandaki duvar kolonun, kirişin içinden geçiyor. Şimdi sular kesik; üzerinden epey zaman geçmiş, akıntıyla oluşan yosun gibi yeşilimsiler sağa sola sarkıyor.

Korkum, evi dolaştıkça artıyor; ev afet bölgesi gibi, “Bunlar olurken, ben neredeydim?” diye düşünüyorum, yoksa unuttum mu?

Afetzedeyim. Ama unutmuşum? Apartman merdivenlerini çıkıyorum, üst kata doğru; tam o sırada, üst komşunun sesi geliyor; Adam “Zarar neyse evde, karşılarım’ diyor. Kendisini görmüyorum, yüzünü bilmiyorum; düşünüyorum. 60’lı yaşlarda Oflu evli barklı adam, birden hatırlıyorum. Merdivenlerde kalmışım, apartmanın zengini diyorum içimden, “neden bize yardım ediyor?” diye meraklıyım. Neden Oflu? tuhaf geliyor.

Tekrar, eve dönüyorum. Anneme bakıyorum, beni şaşırtıyor; çok rahat, alışık gibi enkaza, komşu ile salonda sohbet ediyor. Onun rahatlığı, beni rahatsız ediyor. Diğer odaya bakınıyorum, ama benim odam değil, bilmediğim yer gibi, virane olmuş. Korkum artıyor; zaten eskiyken, şimdi daha da eskimiş eşyaların yüzeylerine dokundukça, dokuya temas ettikçe korkum, endişeye kayıyor.

Nefesim kesilmeye, daralmaya başlıyorum; Anksiyete geliyor, gözümün önünde endişeden hafif kararma; uyku ve içimde taşikardi.

Temmuz 2020

İyi Nesne: Meme, Anne, Analiz - Melanie Klein


Psikanaliz “nesne ilişkileri” ekolünün kurucusu Melanie Klein (1882-1960), klasik Freudyen görüşten oldukça uzaklaşan çalışmalarında, çoğunlukla insan yavrusunun erken dönemine odaklanmıştır; Freud ile arasındaki teorik ve klinik ayrışma, nesne ilişkilerine dayanır. Freud’a göre haz ilkesinin etkisindeki dürtü ile nesnesi arasında kesinlik taşıyan bağ yoktur; dürtü nesnesi gelişim dönemindeki deneyimlerle, rastlantılarla şekillenir. Klein’a göre ise dürtü, içgüdünün yıkıcı itkileriyle doğumdan itibaren nesne bağımlıdır, yönelimlidir.
Freud ile Klein arasındaki bir diğer ayrım; üst-ben oluşumudur. Freud’a göre üst-ben (super-ego) aile kurallarıyla, toplumsal yasaklarla oluşan ve benliğin gelişimi için zorunlu evredir. Klein’a göre ise üst-ben, bebeğin saldırganlık -ölüm içgüdüsü- ve libido -yaşam içgüdüsü- itkileri ile nesneye yönelmesi ve içine düştüğü çift kutup (ambivalans) ile oluşan suçluluk duygusudur. Oral dönemin önemi üzerinde duran Klein; sonraki dönemlerin bu erken evredeki salınımlarla belirlendiğini söylemiştir. Kaygıyla başa çıkmada, rahim günleri de etkilidir Klein’a göre, doğuştan savunma mekanizmalarında güçlü yâda zayıf olabilir benlik.

İyi Nesne: Meme, Anne

Klein’in nesne ilişkisini tanımladığı oral dönem, yaşamın ilk yılıdır. Oral dönem; dil öncesi, ilkel ve fantazmatik dünyadır. İnsan yavrusu, benliğindeki çatışmanın ölümcül kaygısını ve içindeki yıkıcılığı, dış dünyadaki iyi nesneyi (meme-anne) içine alarak yatıştırmak ister. Bu dönemde bebek, erken-ben ve “paranoid-şizoid konum” içindedir. Erken-ben, nesneler dünyasını bütünleştirme yeteneğine sahip değildir; iç dünyasındaki parçalanmış-fantazma itkilerin basıncı ile dışa yönelmektedir. İç kaygılar paranoid, kaygılara karşı geliştirilen savunma mekanizmaları ise şizoid niteliktedir. Doğumla birlikte başlayan açlık, içgüdüsel yıkım olarak hissedilir; anne ve sunduğu ilk ilişki nesnesi meme ile bebek içindeki yıkıma karşı koyar. Besleyen ve anne ile sevgi ilişkisini başlatan iyi meme, yaşam içgüdüsün temsilcisi olur Klein’a göre.
Aynı zamanda bebek, içindeki yıkıcılığı aşabilmek için saldırganlığının bir bölümünü dış dünyaya, anneye yöneltir. İçtekini dışa yansıtma sürecinde anne, iyi ve kötü nesne olarak ikiye bölünür. Açlık yatıştığında iyi anne; açlığın dehşeti ortaya çıktığında kötü anne duyumsanır. Paranoid-şizoid konumun ardından, depresif konum gelir. Depresif konum ile birlikte erken-ben, ilk dönemde fantazmatik olarak duyumsadığı bölünmeyi aşar ve ilk nesnenin zıt yanlarını bütünleştirir. Böylece bebek için anne, artık hem yıkıcı, zulmedici; hem de libidinal, sevilen tek nesnedir artık. Bütünleşme ile iyi nesne korunur ve nesnenin ikili değeri arasında duygu sentez yetisi gelişir.
Yıkıcı itki haset, iyi ve kötü meme bölünmesini ve iyi nesnenin bütünlük olarak kurulmasını engelleyen duygudur. Haz duyumu ile ortaya çıkan sevgi, hasedin yıkıcı etkilerini azaltır. Sevgi yetisinin en önemli yansıması, şükran duygusudur. Yıkıcı itkinin, hasedin yoğunluğu benlik gelişimini sekteye uğratır ise; dirençle birlikte yaşam boyu sürecek ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bebekte hiçbir iyi-kötü nesne çatışmasının olmaması imkânsızdır. Benliğin güçlenmesi, kişiliğin ortaya çıkması için yaşanması gereken iç devinimdir nesne çatışması. Süt, meme ve anne ile kurulan ilk ilişkinin derinliği, benliği şekillendirecek ve kişinin duygularını yönlendirecektir.

Analiz-Aktarım

Analizde (terapi) amaç, kişinin iyi nesne ilişkisinde karşılaştığı direnç zeminini esnetmektir, kırmaktır. Analiz ortamında, erken-ben döneminde yarım kalmış bütünleşmeye doğru atılan her adım ve aktarım süreci; danışanın bünyesinde yeni dirençler, kaygılar ve savunmalar ortaya çıkaracaktır. Analist, danışan için ilk nesne, meme, anne konumundadır. Haset, analizin çözüm veya esneklik bekleyen en önemli sorunudur, güçlüğüdür. Yeterli düzeyde gerçeklememiş iyi nesne ilişkisinin yeniden inşasına yönelik analiz sürecinde tekrar tekrar karşılaşılacaktır haset engeli ile. Analistin görevi, bu itkilerin girdabında kalmış danışanın, iyi nesne bulma ve sevgi yetisini yeniden canlandırmak, geliştirmektir.
Analist, iyi nesnenin yerini tuttuğu sürece aynı zamanda bölünmeyi aşma ve bütünleşmeyi sağlama nesnesi olduğu için danışan, zaman zaman yıkıcı itkilerle ona düşmanca tavır alır. Bu durum terapi ortamı ve analist için oldukça yıpratıcıdır ama sürdürülmesi, aşılması gereken temel dirençtir. Bütünleşme sağlanana kadar yıkıcı itki, tekrar tekrar bölünüp nesne üzerinden ayrışacak, ortaya çıkacak ve hem analiste hem de danışana yansıyacaktır. Bu yıkıcı bölünmeler, suçluluk ve depresyon duygularının aktarımı anında saf ve yoğun olarak yaşanmalıdır. Aktarım sürecinde oral-dil öncesi dönemin bilince yaptığı baskı ile yüzleşme ve çatışma gerçekleşmelidir. Aktarımın verimliliği ile; yıkıcı hislerin azaltılıp haz duygusunun ve dürtülerin serbestlik kazanması; iyi nesne, şükran yetisinin gelişmesi; içgörü, bütünleşme ve kendini kabullenme hedeflenir.

Değdi ve Geçti


gri zeminde açımlanmamış

inadına beyaz kağıtta

pınar ve filiz dedim

ve dedim diye hissettim

hâlbuki geçti, değdi ve geçti

ambulans siren sesi ile

windows açılış sesi 

bugün için aynı etki.


öpüşme ihtiyacını

kedilerden karşılamak nedir bilir misiniz

orta oyunu sahnesi müdavimleri?

onun şiiri, kelimeler üstü.


makine, iyi, mizan bilmiyorum

hayat kitabının kenarında katlanıyorum

kitapsız da ‘’kenarındayım’’

keşkeler var

kenar’ım…



Rüya Metni: Gökyüzündeki Vagon

Arkadaşların ev eğlencesine gitmişim ama sadece ev sahibi adamı tanıyorum, o da yıllardır görmediğim bir çocukluk arkadaşım. Nasıl çağrıldığımı bilmiyorum, ortalarda dolanıyorum. Az sonra sarhoş olan tayfadan biri bana sarılıyor, bir ahbaplık yaşıyoruz ama sıkılıyorum, mutfağa kaçıyorum. Mutfakta ise, sanki bir taziye kabulü gibi helva-pilav tabakları var. Bu nasıl bir eğlence diye düşünüp, kendimi sigara içmek için yan odaya atıyorum.

Odadaki dağınık yatakta çok güzel melez bir kadın yatmış bekliyor, odaya girince bana bakıyor, sıra sende gibilerinden elle işaret yapıyor. Sanki, elemanlar hem taziye ziyareti kabul diyor hem de fahişeye turnike geçiyorlar. Turnikeye bende girerim diye hevesleniyorum. Olayı tam anlamadığımdan duraksayıp, arkadaşa sormak için içeri gidiyorum. Mutfaktaki arkadaşa kafa hareketi ile yandaki olayı işaret ediyorum. “sende çok oldun” gibilerinden ters ters bakıyor. Hevesim kaçıyor, balkona çıkıyorum.

3 katlı binanın üst katındayım, balkonunda sigara içiyorum, gözüm karşı binanın girişindeki dükkâna takılıyor. Çok tuhaf, dükkânın önünde çok güzel bir kız iç çamaşırı ile duvara yaslanmış duruyor, yanına genç bir adam geliyor. Sevişmeye başlıyorlar. Erkek, kızın memelerini ve kalçalarını avuçluyor. Şaşkınlıkla izliyorum, “böyle aleni sevişmeler var mı” diye düşünüyorum. Erkek, kızı alıp hemen kapının önündeki arabaya bindiriyor. Araba hareket ettiğinde gazını alamıyor, hemen ilerideki binan girişi katına giriyor. Duvar, cam, pencere kırılıyor. Evin yıkılan duvarının içinden 3-4 yaşlarında bir çocuk çıkmaya çalışıyor. Ortalık kalabalıklaşıyor, gürültü patırtı artıyor.

Birden bulunduğum bina sallanmaya başlıyor. Binanın sadece benim bulunduğum üst katı, içindeki insanlarla birlikte hareketleniyor. Ama nedense, bu durumu olağan karşılıyorum. Aklımda şöyle bir bilgi var: kaza-deprem gibi felaketlerde binaların üst katları gökyüzüne yükseliyor ve bir yörünge içinde tur atıp, belli bir yükseklikten sonra tekrar eski yerine monte oluyor. Böylelikle binanın zemini ve düzeni revize ediliyor, her şey eski haline dönüyor. Nereden bildiğimi bilmediğim bu ön bilgi nedeniyle, korkmama rağmen şaşırmıyorum. Bulunduğum kat içindekilerle birlikte hafif hafif hareket etmeye ve göğe doğru yükselmeye başlıyor.

Aklıma, lunaparklardaki tehlikeli ve ama güvenli tedbirleri alınmış oyun sistemleri geliyor. Balkon demirlerini sıkıca tutmalıyım ve gözlerimi kapamalıyım, diye geçiriyorum. Yükseldikçe hızımız artıyor, hava kararıyor. Karanlık içindeyim, kattaki diğer kişilerin sesi gelmiyor, gözümü açmadan yanlarımdaki demirlere sıkıca tutunup, gökyüzündeki geziye dayanmaya çalışıyorum. Sürtünme ve mekanik sesler duyuyorum, sanki gökyüzünde bir vagondayım. İçinde olduğum düzenek dengesizleşiyor, elimin kavrama gücü azalıyor, korkum gittikçe artıyor. Yükselik artıkça dayanma gücüm azalıyor, sistemin dönüp eski yerine monte olmasına kadar dayanamayacağım diye düşüp, ölümü düşünüyorum. Gökyüzün de değil, sanki uzay boşluğundayım. Mekanik aksanın türbülans içinde sallanması gibi seslerin dışında ses yok, yalnızım. Son gücümle demirlere tutunmaya devam ediyorum.

“hayatı hiç sevmedim ama ölmekte istemiyorum” diye düşünüyorum. Geçmişimi düşünüyorum, kimseye özlem veya merak duymuyorum. Sadece yaşamak istiyorum. Birden aklıma yeşil gözler geliyor. Hangi yeşil gözler? Bilmiyorum, bilmediğim için ve belki de karşılaşmadığım için kendime kızıyorum. Ölürsem bir tek karşılaşmadığım yeşil gözleri isterim, keşke yapabilseydim, diyorum. Ellerim iyice güçsüzleşiyor, demirleri tutmak çok istiyorum ama gücüm yetmiyor.

“Ölmemeliyim, o yeşil gözlere merhaba demeliyim” derken, ellerim çözülüyor. Düşüyorum.
Kasım 2014

İnilti: Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler


İnilti: Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler

Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde personel yetiştirme amacıyla görevlendirilmiştim. Ödevimin dışında hastalara daha çok yaklaşma fırsatını bulup, aralarında hislerini yazı ile de dile getiren kabiliyetlerin bulunduğunu sezdim.
                                                                                                                 Derleyen: Bedia Tuncer, 1964


İlham
Ey ilham-ı şerif nerdesin?
Niçin istifsar-ı hatır etmezsin?
Gel de gir benim kafama!
Yardımcı ol yazmama

Birkaç satır yazmak istiyorum,
Bu yazıya ŞİİR diyorum
Bakalım okuyucular ne der?
Bu kadarlık kiyafet eder…
A… D…

Tanrım
Tanrım bana sabır ver
Tahammülüm yok artık
Gözüme bir perde ger
Tahammülüm yok artık

Bu deliler âlemi
Büktü benim belimi
Bu bitmeyen elemi
Tanrım doldur çilemi
G…  K…

Günlerim
Günlerim taburcu olmamı beklemekle geçiyor
Gençliğim delilere hoş görünmekle bitiyor
Güngüne her gün daha çok eriyorum
Güldüğümü rüyamda pek az görüyorum
Ü…  S…

Bekarlık
Sensiz bir bekâr odası
Sanki herşey geride kaldı
Ne bir günün var tadı
Ne sevgilinin bir adı

İnanamam aşka
Kadınların kalbi katı
Ne doğacak bir bebek
Ne de onun sevimli adı

Bu hayatın sonu var
Diyebilmek bir intizar
Deseler sana ümit var
İstemem, gençliğimi zaman aldı
R…  T… B…

Filozof Et
Doğdum büyüdüm okuma, başıma oldu dert;
Askerlik çağı, vazife hitam, emir, terhis et…
Dünya evi varmış, anladım oda dert!
Anlıma çizilmiş tımarhane elim akıbet cür’et

Sonu ne olur bilmem ne bir adalet?
Uyan kabrinden en ünlü filozof Sokrat,
Yolunu öğret beni de filozof et…
Yada Allahım yeter azat et!...
N…  İ…  K…


Unutamamak
Unutmak istiyordum seni
Fakat bir türlü gelmiyordu
Elimden
Fakat şimdi unuttum
İşte seni
Niye dün gece
Rüyama girip de
Hatırlattın kendini
G…  Ö…

Muhtar Dursun
“Dursun” demişler durmuş
Dururken muhtar olmuş
Okuyup yazması yok amma
Mühürü kuvvetli
Oğlu oldu geçenlerde, o da;
“Yaşar” dedi adına
Yaşadı…
Dursun yaşasın
Oğlu da Dursun da dursun
Neme lazım  
İsterlerse kazık kaksın 
N…  C…. 


Aşkımı Düşürmüşüm

Şarkı söyledim hece hece
Fazla içtimde dün gece
Caka yaparken sokaklara
Aşkımı düşürmüşüm.

Sabahleyin adım adım
Yolları hep aradım
Kahrolası çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler.

Fakat ne zararı var
Bir kopyası o kızda var.
Hakkımı da ararım yine
Gider belediye reisine
Derim senin işgüzar çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler.
N…  C…

Karanlık Geceler
Gözlerimde hicran başucumda mum
Canevimde bir dost gibi karanlık,
Asabım perişan ve ruhum mağmum
Yolcuyum bir meçhul diyara artık.

Arkamda kesildi her ses ve nefes
Talihim cismime dedirtmede pes…
Dertliyim, derdimi anlamaz herkes
Sırrını söylemez her ruha, ruhum.
R… G… Ö…


Hasta
Dışarıda herkes içerken!...
Çay, süt!...
Ve yerken
Muhallebi, tavukgöğsü, pasta!...
Burada adın HASTA!...
Çorba TASTA!...

Bence hastaların çoğu USTA!...
Aşağı HASTA!... Yukarı HASTA!...
Tımarhane bahçesi doldu HASTA!...
Gel HASTA!... Git HASTA!...
Taburcu ol, hastaneyi ASTA!...
Türkçede en sevmediğim kelime HASTA!...
R…  G…  Ö… 


Rüzgâr
Üstünlük için çırpınıyor Rüzgâr…
Köpürüp patlıyor dalgalar…
“Suyun şamar sesidir” diyor
Sahildeki yıpranmış kayalar.
Direklerdeki gacırtılar
Sanki konuşuyor palangalar.

Güverte altında köpürterek,
Çamaşır yıkıyor hırçın kadınlar.
“İçindeyiz acı bizlere” diyor
Bütün çeşitli balıklar.
Ama hep bunlardan
Gururlanıyor “Sebebiyim”
Diyerek Rüzgâr.
R…  T…  B…

Güldür Allahım
Artık sen ağlatma güldür Allahım
Derdimi dertsize bildir Allahım
Buraya düşmüşü güldür Allahım
Ben yaralı bir kuşum,
Bana çok çektirme öldür Allahım
Ş…  A…


Öldüren Aşk
Duyduğuma göre şairlik,
Sevmekle aşk ile olurmuş;
Binde bir seveyim dedim,
Kız ekâbirdenmiş.

Hayır, aşka değil de ben,
Şairliğe özenmiştim;
Bütün benliğimi hislerimi de
Şairliğe vermiştim.

Ne yalan söyliyeyim, doğruca,
Aşk şairlikten daha baskınca;
Edebi aşk bir yandan,
Bir yandan da aşk başlayınca.

Ne kafa kaldı bende ne his,
Her halde aşka mağlup oldu nefis;
Sevgimi dahi tarif edemedim ona,
Benim lisanımdan anlamıyor kız.

Dedim ya ekâbirdenmiş bayan,
Çok da hoş, selamlar her tanıyan;
Şairlik de öldü kalp de perişan,
Gel sen ol da bu derde dayan.
M...  T…  Ö…

Kaybolan Sahiller
Granit kayalarla çevrilen,
Yakamozlarla ışıklanan,
Renk, renk ışıklarla dolan
Hasretindeyim kaybolan sahillerimin.

Yağarak yamaçlara iplik, iplik
Akacağım daima kolsuz bir nehir gibi iklimlere.
Denizin bütün uğultusu şeytan minarelerinde,
Damlalarında ise kimsesizlik,
Hülyamın çizilen sahillerine ve tertemiz derinlere.
B…  Ç…

Veda
Bırakalım sevgilim
Bilmediğimiz bu işi
Sevmek ve sevilmek
Ne demek?
Heyhat!..
Filmlerde seyrederiz aşkı

Sersem desem sevinir
Direnirsin seversem
Gül gönderdim kızmışsın
Ne turşuluk kız mışsın
N… C…


Haberin Olsun
Sevgilim adı Ayseldir.
Odur bana gönül veren
Şimdi ettin beni verem
Gözlerin kızarmış
Neden ağladın?
Yoksa bir başkasına mı
Gönül bağladın?

Ben yamaçtan gideyim
Yol senin olsun
Ben zehir içeyim
Su senin olsun.

Bir sevgili bulmuşsun
Hayırlı olsun
Bir tane de ben buldum
Haberin olsun.
N…  A…

Kaderim
İnanma yalandır yalan gülerim
Sen dudaklarımda bir iki hece
Ben kadere çoktan beri küserim
Yağmur olur ince ince her gece
Yastığıma damla damla düşerim.

Gündüzleri gece gibi günlerim
Sen yoksun yıl olur saatler bir bir
Aldırma bunlarda geçecek derim
Ben sevdanı yıllar yılı çekerim.

Her izden yürüdüm çamura battım
Gördüm dost yüzlerin buruştuğunu
Ben hakikatlerin tadını tattım
Bilirim kimlerin unuttuğunu
Senden de ağzımın payını aldım.

Islak gözlerimle anlattığımı
Bu vadeden hayat hiç dinlemedi
Ve o gün anladım aldandığımı
Ümitler içimi kemirdi yedi

Rakıyla unuttum yalnızlığımı
Ben başımı garip garip eğerim
Kaderimi okur okur gizlice
Kuytularda deli deli gülerim.

Yağmur olur ince ince her gece
Yastığıma damla damla düşerim.
Ş…  K…


Kasavet
Uzun yıllardan beri bir kabrin içindeyim.
Bu yerde hep malihülyaya dalmaktayım.
Gözlerim iki çeşme hep ağlıyorum.
İşte kabrimin içine gözyaşımın suyu ile örümcekler doldu.

Elim bir kırık kalem,
Kefenimin parçasından bir kâğıt
İşte şuracıkta günlerimi dolduruyorum.
A…  D…



Hayal
Günlerce ipini çektiğim –Hayal- işte
Şimdi yavaş yavaş beliriyor…
Ufuklardan, ufukların ta ötesinden
Beyaz bir nur olarak, geliyor.

Geliyor ve semadan
Bir çift kanatlı
Melek gibi
Anlıma düşüyor…

Muhayyileme
Mavi ormanların
Perileri üşüşüyor…
Sabah oluyor, sabah oluyor
O peri,
Avuçlarımın arasından
Bir hayalet gibi
Açık penceremden uçuyor…
S…  U…