Hegel-Diyalektik: Olumsuzlama, Çelişki, Ortadan Kaldırma (Aufheben)


Her varlık, sınırsız oluş içinde, kendinde ayrımı ve olumsuzlama ile sınırlı belirmedir, fenomendir. “Tüm şeyler ilkin kendindedirler, ama sonlanmaz. Nasıl ki tohum, kendinde bitkidir ve yalnızca kendini geliştirmeyi imliyorsa, genel olarak şey de, kendi-içine yansıma olarak yalın ‘kendinde’sinin ötesine geçer.” Oluş içindeki varlıkların gelişiminde sıçrama, kapsayarak aşma ve kesinti vardır. Varlıklar zemininde kesinti ile aynı zamanda gelişme, sıçrama meydana gelir. “Bir fenomenin meydana gelişini ve yok oluşunu, dönüşümün kesintisizliği ile açıklamak yavan bir totolojidir. Çünkü bu açıklamada, meydana geliş ve yok oluş, zaten olup bitmiş bulunmaktadır. Bu ise dönüşümü, sadece dış farktan ibaret bir değişme haline sokmak demektir. Bir şeyin ortaya çıkışı veya yokoluşu, varlıkların dönüşümleri, yalnızca bir nicelikten başka bir niceliğe geçişten ibaret olmayıp, aynı zamanda nicelikten niteliğe ve nitelikten niceliğe geçiştir. Diyalektik adını verdiğimiz, birleştirici akılın yönettiği yüce devinimdir. Birbirlerinden tamamıyla kopmuş görünenler, kendiliklerinde, kendileri ne ise o olarak, birbirlerinin içine girerken devinime girerler. Bir fenomenin yerini başka bir fenomenin almasına yol açan bu geçiş, dereceli gelişme ve evrim içinde kesinti oluşturur.” 

Anlama Yetisi ve Birleştirici Akıl

Görünen (Scheinende) zuhur eden, ortaya çıkan fenomendir. Anlama yetisi (Verstand), görünüşleri birbirlerinden kopuk ve tek başlarına görünür. Doğru (hakiki olan) ile Yanlış, belirlenmiş düşüncelerin, anlama yetisi’nin ürünleridir. Bu tür düşünceler, her türlü devinimden yoksun, tikel özler biçiminde ortaya çıkarlar. Biri bir yandayken öteki öbür yanda yer alan, aralarında hiçbir alışveriş (Gemeinschaft) kuramayan, katı bir biçimde birbirlerinden kopmuş, yalıtık özler. Bu görüşe karşı şunu vurgulamak gerekir: Hakikat (die Wahrheit) elden ele, cepten cebe dolaşan basılı para değildir. Bir yanlıştan söz etmek ne denli anlamsızsa, bir kötüden söz etmek de o denli anlamsızdır. Nasıl bir yanlış yoksa, bir kötü de yoktur.Birleştirici akıl (Vernunft) görünüşlerin durağan ve kopuk değil; birlikte devinimleri ve kendilikleri içinde betimidir. Bilinç için varoluş, kuşkudur; nesne ile kavram arasında sürekli uyuşmazlık vardır; uyuşmazlığın aşılması için ölçü, deneyim dir. Bilinç dünyayı seyre daldığında, önceki bilgilerin ve ölçülerin doğruluk iddialarını bir kenara bırakıp; henüz tamamlanmamış olanı deneyim etmelidir; çünkü “Hakikî olan (doğru), olanın tümüdür.

Olumlama ve Olumsuzlama

Tin (İde), başlangıçta dolayımsız dır; sonrasında olumlama ile Doğa’da belirmiştir. Ama Doğa, form ve madde içinde mekanik dünyadır ve bu, Tin’in özgürlüğü ile çelişkilidir. Olumlama ile özüne çelişen ama aynı zamanda böylece dünyalaşan Tin, sonraki aşamada olumlamayı olumsuzlama (Negation) yapar ve böylece iki var-oluş ayrımları ile ama bir arada ortaya çıkar. Ayrım ile zeminde belirenler, çelişki içinde birliktir. Çelişki ivmesiyle ortadan kaldırma gerçekleşir.

Ortadan Kaldırma (Aufheben)

Uğrak, sınırlı varlıkların, sınırsız oluş zemini içinde var-oluş kazandığı andır. (evre, aşama, moment) Varlıkların farklarını ortaya çıkaran diyalektik ilkedir uğrak. Farkları ile belirmiş varlıklar ortadan kaldırma (Aufheben) ile ayrımlarını muhafaza edilerek ama görünüşlerini kaybederek bir başka var-oluşa geçer. “Temel bir belirlenim, her yerde açık seçik kendini gösteren bir belirlenimdir; özellikle Hiçlik (Nichts) kavramından titizlikle ayırmak gerekir. Hiçlik dolaysızlıktır, oysa ortadan kaldırılmış olan, dolaylanmış bir şeydir ve olmayandır. Kendisini ortadan kaldıran, bu yüzden hiçliğe dönüşmez. Ancak, dolayımla bir varlıktan çıkmış bir sonuç olarak, kendisinden geldiği ve içinden çıktığı şeyin belirlenmişliğini sürdürür. Ortadan kaldırmanın (Aufheben) iki anlamı vardır: hem muhafaza etmek, saklamak; hem de kesmek, durdurmak, bitirmek, son vermek... Bu şekilde, ortadan kaldırılmış olan aynı zamanda saklanmış, muhafaza edilmiş bir şeydir. Saklanmış olan yalnızca dolaysızlığını yitirmiştir, ancak yok edilmemiştir...” (Mantık Bilimi) Hegel’e göre Varlık, sonsuzluğunun tedirginliği (?) dürtülen Mutlak’ın (Absolute) kendini evrene açmasıdır.. 


Hegel-Özbilinç, Duyu Kesinliği, Olumsuzlama, Şimdi ve Burada



Özbilinç


Kendinde-Varlık olarak Tin, doğada yasalarını ve kavramlarını arar. İnsan aklı, öznel Tin’in amacına doğru dış-varlığa dönüşürken, zihinde gerçekleşmesidir. İlkel Benlik, nesneler dünyasından ayrılmış değildir; varlık olarak, diğer varlıkların içe yansımasını taşır. Oluş zemininde ilkel benlik, zaman içinde değişerek bilince sonrasında özbilince dönüşür. Özbilinç, insanın doğadaki madde-form dünyasına yabancılaşmasıdır; düşünceye ve özgürlüğe açılmadır. Varoluşu içinde nesneleri yadsıyan ve dönüştüren bilinç, dil ile zihninde ortaya çıkan düşünceyi, dünya gerçekliğinde nesneye dönüştürmek ister. Özbilinç, varoluş içinde “ne olduğunu” bilmek için, gerçeklikte nesne arar. Tin’in dünyaya açılması ile varlık kazanan özbilinç, onun gözlemcisidir artık.

Anlama Yetisi

Ayırma etkinliği, anlama yetisinin (anlak) kuvvettir ve işidir”. (T.F.) Anlama yetisi (verstand) her belirmiş şeyi, geçmişin etkisi ve sonluluğu ile anlar. Anlağın ayırma kuvveti, sonlu şeyin özünü, özdeşliğini duyu kesinliği içinde kavrayamaz. İnsan, anlam verirken; şimdi ve burada bilinci ile yargı üretir. Fenomen, belirmiş oluşunda, hem sonluyu; hem de sonsuzu taşır. İnsan duyu kesinliği ile kendinde-Varlık’ı kavrayamaz.


Duyu Kesinliği ve Olumsuzlama: Şimdi ve Burada

Duyu ile duyumsanan şey arasına kavramsal araç sokmadan bilmek, dolaysız bilme” dir. Karşımızdaki ile ilişkimiz dolaysız ve kabullenici olmalı, kendisini bize sunduğu halinde değişiklik yapmadan, onu duyumlarken betimlemeliyiz.” (T.F.) Duyu keskinliği, kavramsız ve dolaysız olduğu için doğru bilgidir. Ancak duyu kesinliği, mutlak doğrunun (hakikat) sadece bir anıdır (moment). Doğruluk, ancak tekil ve tikel olanı kapsayan tümel kavram ile ortaya çıkar.

Duyu, anlama yetisinin ardardalık ve yanyanalık kategorileri ile kavranır. Geceden sonra gündüz, ardardalık; ağacın yanında ev, yanyanalık ile anlamaktır. Duyu keskinliği doğru bilgiyi vermez ama doğrunun öncülü, algıyı yaratır. Duyu keskinliğinde beliren şey, her neyse “O” (ding) dur. Algılama ile bilinç, duyumdan sonraki ikinci uğrağını geçer. Algı ayrımı, olumsuzlamayı ve ayrımların birliğini üretir. Bilinç, çokluk içinde tekil varlığı algıladığında “bu dur” yargısına ulaşır.

Duyu kesinliği ile bilinç, “bu vardır” yargısına anlama yetisi ile ulaşır ama yargı, aynı zamanda bu olanın varlığını duraklatır, özünden ayırır. “dır” (auch) yargısı ile bilinç; kendiliği içinde belirmiş şeyi, diğer şeylerin çokluğu içinde ayrım ile algılar. “Bu bir evdir” dediğimde; bu, olumsuzlama dır. Belirmiş şey, karşıtlarını dışlayarak diyalektik içinde olumsuzlama ile belirmiştir.

Bilinç, anlama yetisinin ayrıştırarak kavrama işlemi ile “bu” derken, “şimdi” içinde meydana gelen bu, süre giden oluşun bir sonraki uğrağında değişecektir. Nesne olmuş şey, kendi içindir; ayrımdır ama aynı zamanda şeylerin çokluğu içinde bir başka şey içindir, dönüşecektir. Şimdi/Burada belirmiş olan (fenomen, görüngü), bir sonraki varlığın nüvesini taşıdığı için, tekilliği ile beraber tümeli de yansıtır.

Duyu keskinliği için Hegel, “bu nedir” diye sorar. Bu, varlık için Şimdi (now) ve Burada (here) var-oluş dur. Hegel devamında “şimdi nedir” diye sorar. “Şimdi, gecedir” dediğimde; yarın öğleyin yanlış olacaktır ama yarınki öğlen, bugünkü gecenin oluşunu içerecektir. İkisi de duyu kesinliğidir ama hakikat: “şimdi o dur”. Kendinde-şey (numen), şimdi ve buradadır ama kendinde olarak o, başka olmaya doğru devinerek, varoluş (existenz) kazanır. Tekil, şimdinin dışlayanı, buradanın ötekisi, kendini olumsuzlayandır; çelişki ile devam eder. “burası evdir” devinimi içinde “burası sokaktır” oluyor ise; ev ve sokak, sonlu ve tekildir. O zaman, “burası o dur

Hakikat, sonlu tekiller değil; onların var-oluşuna imkan veren Mutlak dır. Sınırsız oluş içinde şimdi ve burada beliren; özdeşliğini koruyacak ama bağlarını olumsuzlayarak, başka varlığa dönüşecektir. Algılama ve bilinç uğrağında Tin, Şimdi’nin içeriğinde ve birçok başka Bu’nun yokluğunda duyumsallaşır. 


Mülksüzler


 

Karanlığın Sol Eli:

Ursula K. Le Guin’in anlatısı, 1960’lara kadar ki bilim-kurgu anlatılarını bozguna uğratır, devrimci imgelemdir. Hikaye çift cinsiyetli insanların yaşadığı, hep kış mevsimindeki Gethen gezegenini anlatır. Gezegen insanları, hormonal duruma göre belli dönemlerde erkek ya da kadın olur. Gethen’de halk ve danışma kurulu, insanın otantikliğini korumak adına, bilimsel ve teknik ilerlemeye kapalıdır. Orası, gelecek projelerinin ve tutkuların değil; mevcut ve şimdinin dünyasıdır.

 

 

Mülksüzler:

Ursula K. Le Guin’in eseri, ‘ikirciklik ütopya’ içinde yolculuktur. Mülksüzler’de Annares ve Urras adlı iki gezegen anlatılır, birbirlerine yörüngeleriyle bağlı. Urras liberal eski düzenin, Annares ise 150 yıl önce Urras’tan kaçmış anarşist Odocuların yeni dünyasıdır. Annares’in kaynakları kıttır; aile, mülkiyet ve birikim yoktur, gezegeni çevreleyen duvar onu dışarıdan korur. İnsanlar farklı alanlarda çalışmak zorundadır, çalışmamak yaşamdan kopmaktır ve hoş karşılanmaz. Steril ve makul yaşam tanzim edilmiştir fakat zaman içinde farklı istekler ortaya çıkar, bazıları eski dünyaya dönmek ister, bunlardan biri Shevek’dir.

 

Shevek fizik bilimcidir, eskinin rekabet ve gelişim olanağını merak eder ve Urras’a gider. İki devlet vardır Urras’ta kapitalist İo, sosyalist Thu. Shevek İo’da devrimci gruba katılır, sivil itaatsizliği savunur. Fakat beklediğini bulamaz ve Annares’e dönerken insanlara şöyle seslenir: “Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzda ya hiçbir yerde…

Dijital Distopyalar


Zamanın Kıyısındaki Kadın

Feminist, ekolojik ufkun içselleştiği öyküde Marge Piercy’in kahramanı sıra dışı yeteneklere sahip Connie’dir. Sevdiği insanları kaybeden, şizofreni teşhisiyle akıl hastanesine yatırılan, üzerinde deneyler yapılan Connie zihinsel gücünü kullanır ve gelecektekilerle temasa geçer. Gelecekten bugüne Ziyaretçiler gelir ve onu 2137’e götürürler. Ziyaretçilerin dünyasında Doğa vardır, aile ve devlet yoktur; cinsel serbestlik esastır, delilik makbul deneyimdir; ‘İnsan, insanın kurdudur’ rekabeti aşılmıştır. Ziyaretçiler mümkün yaşamı, Connie gibi ihtiyaç duyanlara tebliğ ederler: ‘Yaşamında ve şimdiki zamanda mücadele edemeyebilirsin. Sizin zamanınız, tümden başarıyı sağlamayabilir. Bizler var olarak, gelecekteki savaş için mücadele etmeliyiz. Sana, size, geçmişe dönmemizin nedeni budur.’

 

Triton

Samuel Delany’ın yazdığı post-modern heterotopya anlatısı kişilerin, değerlerin, amaçların içi içe geçtiği bir evrendir. Triton’daki izlek heterotopya, dillin gündeliğine, olanaklarına ve tahayyülüne şerh düşer; mit, masal, ütopya ile gelen geçmişin sözünü sekteye uğratır. Dilin tekinsizliği ile anlamlar tezat, dost kelimeler düşman olur.

Anlatı gelecekte Neptün’ün uydusu Triton’da geçer. Güneş sistemindeki uydular, kolonidir artık ve liderlik yarışında Dünya ile Mars kapışır. Hikayenin kahramanı  Marslı Bron meta-mantıkçı/matematikçidir ama mütemadiyen beceriksizdir. Hayal, gerçek olmuştur; Triton’da insanlar özgürlük içindedir. Konfor her yerdedir, insanlar istediği zaman cinsiyet değiştirir, dünyaları harikadır. Fakat nedense, insanlar cenneti yaşarken, pek üzüntülüdürler.

 

Dijital Distopya

Zaman içinde, bilim-kurgulardaki yüksek teknoloji dünya, yerini distopik evrenlere bırakır. ‘Android’ler Elektrikli Koyun Düşler Mi?-P. Dick’ ve ‘Neuromancer-W. Gibson’ gibi metinlerle gelecek, biçim ve içerik değişimine uğrar. Tekno-akıl yönetim, cyborg-insan melezleme, yapay zekâ-insan ruhu çatışması v.b. temalar işlenir. Dijital distopya ile siber ve otantik dünya ikizlemesi ortaya çıkar. Devlet ve kurumların yerini tekno-akıl şirketler alır, şirketler kaosu amaçlar, ekonomi karaborsa yürütülür. Sayısal mimari ağlar, yaşamı, insanı ve bilinci tanzim eder.

Temsil ile gerçek arasında bağ kopmuş, fark ortadan kalkmıştır. Görüngülerin arkasında Hiçlik gezinir. İnsan bedeni, kendine tüketici ve çevresine ham maddedir. Gerçek artık simülasyondur, yeniden üretilir. Evrende bilgi çok, Dünya’da anlam yoktur.

...

Olamayanı düşünen istek, müphem arzu, bugünün eşiğinde konaklayan geleceğe dair ufuk, doğal hukuka hasret, mümkün, tarihin mümkün değil dediği ama bazı fanileri özlemden öte sarıp sarmalayan hayal/et, Adalet...