Antik dünyada
ressam veya heykeltıraş; ne özgür insan, ne de köle idi. El işçisi (Banausos), zanaatkâr idi yontucu; tıpkı
bir demirci gibi. Çünkü para karşılığında üretici çalışma, kölelik idi efendiler için. Yunalı Oligarklar için sanatçı, devlet görevine atanamaz; hatta yurttaş
olamazdı. Emeği ile sosyal konumu muğlâktı sanatçının, bugünkü gibi. (Yunan
Tarihi ve Sanatı hakkında bir başka yazı için tıklayınız)
Tanrı, tanrıça ve atlet heykeli yaptı daha çok Yunanlılar. Tıpkı tapınak mimarisi gibi, ilk önce dini anlam ve işlev ile üretildi yontu. Tapınak alınlıklarına, süsleme kuşlaklarına işlendi ama en önemli kullanımı; tapınağın merkezi olan Cella içindeki tanrı yâda tanrıça kült heykeli idi. Kireçtaşı, mermer, pişmiş toprak, bronz, kimi zamanda altın ve fildişi birleşimi oldu kullanılan malzeme. Yunanlılar, heykeli boyardı; zaman için boya yok olsa da, bazı eserlerde izleri hala vardır; bronz heykelin hava ile teması sonucu oluşan yeşil paslanma, günümüze kalmıştır. Birçok antik Yunan heykeli, günümüze ulaşmadı. Romalılar, hayran oldukları Yunan yontularını, neredeyse birebir yansıtan yeniden üretimlerle günümüze taşıdı. Romalılar, bugünde kullanılan mekanik noktalama tekniğini geliştirerek; heykelin orijinali üzerinden kabartma kalıp alarak, mermer veya bronz döküm üzerine benzerini ürettiler. Oyma kalem kullandılar detay ve hatları ortaya çıkarmak için.
Tanrı, tanrıça ve atlet heykeli yaptı daha çok Yunanlılar. Tıpkı tapınak mimarisi gibi, ilk önce dini anlam ve işlev ile üretildi yontu. Tapınak alınlıklarına, süsleme kuşlaklarına işlendi ama en önemli kullanımı; tapınağın merkezi olan Cella içindeki tanrı yâda tanrıça kült heykeli idi. Kireçtaşı, mermer, pişmiş toprak, bronz, kimi zamanda altın ve fildişi birleşimi oldu kullanılan malzeme. Yunanlılar, heykeli boyardı; zaman için boya yok olsa da, bazı eserlerde izleri hala vardır; bronz heykelin hava ile teması sonucu oluşan yeşil paslanma, günümüze kalmıştır. Birçok antik Yunan heykeli, günümüze ulaşmadı. Romalılar, hayran oldukları Yunan yontularını, neredeyse birebir yansıtan yeniden üretimlerle günümüze taşıdı. Romalılar, bugünde kullanılan mekanik noktalama tekniğini geliştirerek; heykelin orijinali üzerinden kabartma kalıp alarak, mermer veya bronz döküm üzerine benzerini ürettiler. Oyma kalem kullandılar detay ve hatları ortaya çıkarmak için.
Arkaik Dönem (M.Ö. 700-480)
M.Ö. 7. yüzyıl arkaik
yontu, anıtsal idi; insan boyutundan
büyüktü. (Samos Koros’u 4.75 m
boyundadır) Mısır stilinin
etkisindeydi tipik modeller. Boiotia, Delos
ve Ege Adaları heykel üretiminde öncü şehirlerdi. Ayakta duran erkek (Kuros) heykeli ve ayakta duran kadın
(Kore) heykeli arkaik dönemi işaret
eder. Kuros’lar
gücünü ve dengesini simgeler bir yanıyla Apollo’nun.
Yunanlılar,
Mısır’dan aldıkları statik insan duruşunu zaman içinde aşmaya, yontuya hareket katmaya başladılar. M.Ö.
580-530 ile birlikte Kuros-Kore heykellerindeki insan gövdesi, daha gerçeğe
yakın ve anatomik olmaya başlar. Atina ve Samos
Adası’ndan günümüze ulaşan eserlerde Mısırvari etki aşılmaya, azda olsa mimetik -doğaya ve bedene öykünme- yontu
ortaya çıkar. Kore’lerde giysi betimi çeşitlenir. Yontucu, zemin yüzeyine “Eudomos beni yaptı” şeklinde imzasını atar.
Yontuya devinim
kazandırmak için yarım diz çökme,
çömelme ile örgenlere belli oranda aksiyon kazandırılır; her ne kadar torso’nun üst bölümü hala statik olsa
da; belden aşağı ve öne doğru devinim ile uzuvlara canlılık verilir. Uzuvlarda esneme,
hatta asimetrik unsurlar keşfedilir
ve olgunlaşır yontu zaman içinde. Aphaia
Tapınağı alınlığındaki Troyalı savaşçı yontuları, dönemin örneğidir; canlı,
gergin ifadeleri ile düşen ve hatta ölen savaşçılar; aynı zamanda düşen gövdesine
karşı zafere ve ölüme olan bağlılık ile
karşıt duyguları yansıtmak ister sanki. M.Ö. 6. yüzyıldaki tapınak alınlık ve kabartmalarının
bir kısmı günümüze ulaşmıştır; hem tekil olarak figürlerin incelikle işlendiği,
hem de mitolojik bütünlük ile aralarında yumuşak geçişlerin -Herakles’in oniki ödevi’nin hikâyesi-
dizgelendiği önemli kabarmalardır Olympia
Zeus Tapınağı ve Sicilya’daki Selinus
E Tapınağı’nın alınlık ve metopları.
Klasik Dönem (M.Ö. 480-330)
Klasik dönem ile en etkileyici yontular ortaya çıkar
Attika’da.
Kalçalar esneklik kazandır, yere dik basan bitişik ayaklar ayrılır, bir ayak öne doğru esner. (Kontrapost). Arkaik tebessüm ve frontal duruş,
aksiyon düzleminde aşılır Kontrapost ile. Yavaş yavaş omuzlar,
kalçalar ve dizler aynı eksen üstünde değil; diyagonal hareket eder artık. Giysi kıvrımları ve saç şekli, kadın
yontularında betinin merkezinde yer alır. Kumaş (Chiton) gövdenin devinimine uygun, bazen de karşıt duyumun ifadesi
olacak biçimde yontulanır; Afrodit’in
doğuşunu işleyen "Ludovisi Tahtı” olarak bilinen kabartma panelde
olduğu gibi.
Pythagoras Öğretisi ve Heykele Etkisi
Pythagoras öğretisi klasik dönem sanatçılarını, özellikle heykeltıraşları
etkiler. Pythagoras’a göre dünya
karşıtlık üzerine kurulur; sınır ve
sınırsızlık. Bu iki zıtlığın dengesinde dünya; Kosmos dur. Sayılar, dünyanın düzenini mümkün
kılandır. Sadece doğayı değil; insan bedenini, ahlakını, hatta felsefeyi ve
ruhu belirleyen sayılardır. Pythagorasçı estetik; nesnelerin doğasını ve
doğaüstünü oluşturan asal sayılara ulaşmak için; objede ve yontuda aritmetik ritim ve denge ile ideal güzelliği
araştırdı.
Nietzsche’ye
göre Apollonik imge, biçimlendirir Yunan yontusunu; şöyle der: “Apollonik dünya
imgesi, ışık ve görüş içinde mükemmel formu arar ve mükemmel olan, sonsuza
kadar kalacaktır; tıpkı tapınaklar, heykeller gibi. Mükemmelliğin ve formun kalıcılığı
bağlamında heykel sanatı, Apollonik
anlatının en etkin sunumudur.” Myron’un yaptığı “Disk Atan Atlet (Discobolos)”, Polykleitos’un “Mızrak
Taşıyan (Doryphoros)”, Lysippos’un “Kendini
Kaşıyan Atlet (Apoxyomenos)” Praxiteles’in
“Knidos Afrodit’i (Mahçup Venus)” heykeli
başyapıtlarıdır klasik dönemin.
Amaç, denge ve duyum
üzerinden güzelliği yontunun tümüne yansıtmaktır yâda onda aramak. Sanatçı, inandığını ve hayal ettiğini görünür kılmaya çalışır.
Güzelliği, görünür kılmak ve görmek
ister; tapınak, heykel yâda mozaik üzerinde. Arayış, güzelliğin uyumunu
ortaya çıkarmak içindir; idealize ettikleri tanrılarını ve erkek (atlet) bedenini
görünüşe getirerek kalıcı kılarlar. Artık gövde, bakışını “bakışsız boşluğa” iletir. Ve bir adım ötesine geçerek; doğada
bulunmayan yâda henüz görülemeyen Güzel
İdeası’nın izlerini araştırırlar yontu pratiğinde.