Mutluluk ile ahlaklılık
arasında kesin ayrım
yapılamaz der Kant, Pratik Aklın Eleştirisi’nde. Özgürlük idesi, salt akılda düşünce olarak vardır ve ahlaklılığın, zorunlu belirme nedenidir. İde, ancak ahlak yasası aracılığıyla
kendisini görünüşlere sunabilir, pratik aklın gerçekliğine dönüşebilir. Ahlak
yasası, “yapmalısın” der. (Ahlak
Yasası ve Özgürlük hakkında bir başka yazı için tıklayınız) Maksim, öznel ilkedir; yasa, nesnel
ilkedir. Özne, duyumlarına ve eğilimlerine bağımlı iradesi ile maksimler ortaya
koyar. Arzulama yetisi, doğanın
iradesidir ve güdülerin bağımlılığındadır, özerk
değildir. Ahlaklılık, iradenin özerkliğini şart koşar. Ahlaklılık, ahlak yasası’nın genel-geçer buyruklarına bağlı
olarak maksimlerine yön veren akıldır. Pratik akıl, ahlaklılık ile maksimlerine
irade koyar. Fakat ampirik olması,
öznel iradeye bağımlılığı ve arzulama yetisinde ortaya çıkması, mutluluk
konusunda belirsiz ifadelere
sürükler Kant’ı.
Mutluluk isteği; duyular dünyasının, doğa
yasalarının ve dürtülerin bağımlılığında (heteronomi) iradeyi belirlerken; ahlaklılık, doğanın yasalarından nispi
olarak bağımsız (otonom) kişinin düşünülür dünyasında (anlama yetisi) kendi iradesini özerk kılan özgürlük idesinin
tasarımında gerçekleşir. Mutlu olmayı istemek,
arzulama yetisinin zorunlu belirme
nedenidir. Arzulama yetisi, duyum ve ihtiyaçların sezgisi ile ortaya çıkar ve
yaşamdan payını almak için doğal
iradeyi yönlendirir. Ahlaklılık ise,
akıl tarafından buyrulan ve bütün eylemleri ve şeyleri, kendisine bağlayan son ve mutlak amaca, İde’ye gereksinim
duyar. Bundan dolayı “Ahlaklılık ile dünyanın bir parçası olan, bu yüzden de
ona bağımlı olan bir varlığın, mutluluğu ile arasında zorunlu bir ilgi kurmak
için hiçbir neden yoktur.” der Kant.
Ödev, duygulara ve güdülere göre
değil; yasanın amacına göre irade buyurmadır. Kendi başına amaçtır, ödev. Bir
insanın yaşam kaygıları ile iyilik
yapması, iyi insan olması; koşullu
buyruk olabilir; çünkü eylemi
eğilimlerin, ihtiyaçların ve benlik sevgisinin –bencillik- güdümünde
koşullanabilir. Ahlaklılık ile iyilik yapmak, iyi insan olmak ise; yasasının kesin buyruğu ile aktüel fayda yâda
araç gözetmeden, güdülerine bağımlı kalmadan, hatta deneyim olarak negatif etkisini dahi göze alarak,
iradenin özerkliğinde yasaya
bağlılık ve ona olan saygı ile
ortaya çıkar.
Ödevden doğan davranışın maksimi, ahlak yasası’na
saygı dır. Ödevden doğan, bitimli ve
rastlantısal arzulama yetisinin
maksimi ile çelişki içindedir. Pratik
aklın diyalektiğini şu şekilde kategorize etmeye çalışır Kant: “Ya mutluluk
arzusu, maksimlerin hareket ettirici nedeni; ya da ödevin maksimi, mutluluğa
etkide bulunan nedendir.” Fakat buradaki tez ve anti-tez, birbirlerini
yanlışlayacak içerik ve kapsama sahip değildir. Çünkü mutluluk, kavram olarak belirsizdir. Sonlu varlık insanın, kendinde
beliren arzuları gerçekleştirmeye; doğanın (Kosmos) sonsuz edimi ve yasası karşısında, doğası gereği gücü yetmez. Bu nedenle tek başına
mutluluk, nihai edim; hatta amaç olmaz. Doğal iradenin yönelimindeki fizik
mutluluktan, ayrı olarak İnsan zihninde
meydana gelen mutluluğu; erdem -kendinden
memnun olma- olarak; ayrıştırır Kant. Erdem,
görünümlere bağımlı iradenin doyumu ile meydana gelen mutluluk değildir; aksine
aktüel olanın baskısından uzak, iradenin
özerkliğinde hissedilen, düşünülendir. Ödev sorumluluğu, saf vicdandır ve bu sorumluluk,
insanın iradesine yön vermesine, tercihte bulunmasına zemin oluşturur. Kant’a göre,
ahlak yasası’nı ortaya çıkaran şey; insandaki özgürlük idesi’nin yansıması
olan, saygı duygusudur. Saygı duygusu,
salt akılda ve insanın varlığında koşullanmıştır ve nefret-acıma duyguları gibi
öznel, deneyime bağlı değildir. İyi
İrade, eğilimlerine akıl ile buyruk veren insanın seçimidir; seçimi olduğu içinde özgürlüğüdür. Eylemi,
yasanın buyurduğu maksime göre amaç kılmayı gözetir iyi irade. Kaderin cilvesi ve adaletsizliği
nedeniyle, amacını gerçekleştirmekte güçsüz kalıyorsa, harcadığı tüm çabaya
rağmen hiçbir şeyi başaramıyorsa;
yine de kendinde değer dir, iyi
irade.
Fiziksel
mutluluğu ve duyusal tatmini göz ardı etmeden ama deneyimden mümkün mertebe
uzaklaşıp, kendinden hoşnut olmanın; değerini vurgular Kant ve şöyle der:
“İnsanın kendinden hoşnut olabilmesinin nedeni, bilinçte bulunur. Orada her tür mutluluğu yakalayabilmenin ve hayat
şartlarından bağımsız olarak hoşnut
olabilmenin imkânı vardır. İşte bu sonuncusu, düşüncede meydana gelen entelektüel mutluluktur.” Ama yine de Kant,
aktüel dünyanın duyumlanışı ile oluşan doğal ve bağımlı iradenin, özerkliğini
koruyarak bu yetkinliğe ulaşmasının çok zor ve ideal olduğunu belirtir. Ahlaklılık, saf aklın pratik talebidir;
Özgürlük, Tanrı ve Ruh idesi’nin varlığından doğar ahlak. İde’ler olmadan, yasa olamaz. İde'lerin kabulü olmaksızın ahlak yasası,
boş bir kuruntudan ibarettir. En
Yüksek İyi’ye (Tanrı) ulaşma yolundaki ahlaklılığın, mutluluğun da
maksimlerini vereceğini savunan senteze ulaşır, nihayetinde Kant.