Gündüz/Gece
– Dış/İç
Beni
yazmaya iten şey, boş bulunmuşluktu. Ve düşündüm, sadeleştirdim, zorunluluk
sonradan geldi. Olgunluğun yâda deliliğin arifesine yetişemeden, şifa niyetine
fragmanlar geçiyordu elimden, önümden. “Pahalı
biblolar da bana bakıyor mu?” diye vesvese ederken; varlıklarımız karşılık
gelmişti, boşluğuma gelmiştin. Her boşluğum gibi, yine hazırlıksız yakalanmıştım.
Kolejde hazırlık sınıfı eğitimi alamamışların, elini, kolunu, belini ve dilini nereye
koyacaklarını bilememesi gibi kelimelerimi/zi yerlere döktüm…
/
Çalışmak,
istikamet ayrıma gitmeden persona sahibi olmak için, personel olmak istemiştim.
Kimseler ve kurumlar inanmadı; güvenlik sorunu olarak değerlendirdiler beni, Karadenizli
Gülsen Hanım’ın oğlunu. Gülmek, kadim olandır diyerek asansörleri değil,
merdivenleri seçtim çıkarken; nikotine geçiş için ön mekânlarım oldu parklar,
park ve bahçe müdürlüklerinin hemen yanındaki boş banklar. Çıkıştan başka her
şeye benzeyen çıkışlarımda…
/
Farkına
vardıklarında, hemen yarınki cari bakiye için unutmaya geçenlerin, fazla
takılmayanların, fazla kafaya takar ise; eve ve yarına geç kalacaklarını
bilenlerin, muteber olduğu dün, bugün ve yarınları gördükçe; nasıl da onlara özendim.
Onlar, nasıl da şahadetin temeli. Tekrar ederken, ferahlıyoruz öyle değil mi?
/
Sen,
bu satırlardan haberin olmadan, satır aralarımda dolaşıyorsun. Keyifli bir
yolculuk senin için ve bir ihtimal daha var; o da bunu bilmen mi dersin? Tahmin
ediyorum; şimdilerde içinden nehir geçen akademi şehrinde filizleniyorsun. Tabağında
bitter ve tarçın parçaları, senin tabağın olsam ve sıyırsan beni…
/
Ömür,
perdeyi gerenlerin ve biletlerimizi kesenlerin; Matruşka misali iç içe
sahnelerle kurguladığı “Aç kapıyı
Bezirgân başı” vodviller, oyun havaları iken; çocukluğumda Aydede olmak;
yakın mesafeden Dünya’ya nanik yapmak istemiştim…
/
Durmadan
yürüdüğüm yollarda, sokaklarda, kıyılarda; henüz Allah’ın bir hikmetine
rastlamadığım halde ama yine de…
/
Gayri
ihtiyari bitişik nizam yapılarız Joe (Dalton Kardeşler’in zeki ama en çok hata
yapanı), kolay günlerde daha diz dizeyiz sevgili Alice (Harikalar Diyarı’nın en
zarif fakat ulaşılmaz kadını). "Burası Dünya, çıkış için araç yok; orada
mısın Mutlak?" meseli ile mücbir sebepler, benim şaheserim olacak şiirsiz Ozan kalarak…
/
Gündelik
gıybetlerden, ezeli hiçliğimize geçerken; su yolunur bulur ve emir demiri keserken,
mesel etmişlerin; mesellerine bir mana, dirayet, ihlâs aradığı; yazlar sıcak ve
kurak, kışları ise daha sıcak ve kurak geçen, kendisine hayat denilen habitatları
üzerinde bir serap bulamamışların, avuntusuzların sesiyim. Tabi ki onlar, bu
sesi görmezden gelmeye hevesli; "Olsun,
canları sağ olsun" derdi büyüklerimiz. Sesim çürük çarık, ürkek, nikotinli
ve Hiçlikçi. “Ne oldu?” sorusuna “Hiç”
diyecek kadar güdük, döngülerin tümünde hiçlik görecek kadar kendi ile toprak
arasında kalmış bir benlik. En nihayetinde ve öncesinde, ölmenin
bedeline değer muştu aramaya çalışmaktan vazgeçmemek; yitik ve dökük de olsa
kararlı irade değil mi?
/
Federicco
Fellini ölmüş olabilir hatta ölmüş, mezarı var; ama en az iki kişi Fellini ile
çalışmak istiyor. Bunlardan biri Ben’im.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder