Pier
Paolo Pasolini’nin öldürülmeden kısa bir
süre önce verdiği röportajlardan derlemedir.
S - Son filminiz “Salo: Sodom’un 120 Günü” gösterime girdiğinde yine bir
skandal mı geliyor?
P - Bütün eserler,
gizemle doğmalı. Salo’yu diğer filmlerimden daha çok savundum, çünkü onda
yakın, ansız tehlikeler vardı. İnsanların
kanını dondurmak, skandal olmak büyük bir zevk. Skandal olmanın zevkini
reddeden kişi, bildiğiniz üzere bir ahlâkçıdır.
S - Cinsellik, politik mi?
P - Politik olmayan hiçbir şey yoktur.
"Salo yada Sodom'un Günü" - by Pier Paolo Pasolini, 1975 |
S - Yazılarında
nefret ettiğin şeylerden bahsettin. Bunlar, tüm yönleriyle seni Pasolini yapan
şeyleri de kapsıyor. O zaman, yalnız ve araçsız kalmaz mısın?
P - Ben düşünceye
inanıyorum. Tarih, bize bunun örneklerini veriyor. Yadsıma, her zaman asıl hareket olmuştur. Azizler, inzivaya çekilenler,
entelektüeller. Tarihi yapan azınlık, hep “hayır diyenler” olmuştur.
Harekete geçiren yadsıma, büyük ve tek vücut olmalıdır. O halde üç tane konu
var önümüzde: Konum nedir, onu neden durdurmak ya da bozmak gereklidir? Ve ne
şekilde?
S - Yazıların ve
dilin, toz zerreciklerinden sızan güneş etkisini yapıyor. Güzel bir görüntü ama
biraz silik ya da az anlaşılır, değil mi?
P
- Trajedi artık insanoğlunun değil,
birbirlerine çarpan tuhaf makinelerin var olmasıdır. Ve biz aydınlar, geçen
yılın ya da on yıl öncesinin demiryolları tarifesini alıp diyoruz ki: 'Ne
acayip, bu iki tren buradan geçmiyorlar ki, nasıl olup da bu şekilde
çarpıştılar? Ya makinist çıldırdı ya bir suçlu vardı ya da bir komplo.” Komplo fikri bizi çileden kurtarıyor. Tek
başımıza, gerçekle yüz yüze gelme ağırlığından bizi koruyor. Tarihin o anında sıkışıp kalındığında bir
seçim yapmak, her zaman trajedidir. Bayraklarını açıyorlar, sloganlar
atıyorlar, ama onları 'erk'ten ayıran nedir peki?
S-
Seni politik ve ideolojik bakımdan tarafsızlıkla; faşist veya antifaşist olma
ayrımını yitirmekle suçladılar.
P: Hiç
olmadığı kadar politik savaşın içindeyim. Bu zamana kadar hiçbir partiye üye
olmadım. Ben bağımsız bir Komünistim. Bu yüzden “geçen yılın demiryolu
tarifesi”nden bahsediyordum. Sen hiç vücutları bir tarafa, başları öbür tarafa
baktığı için çocukları güldüren kuklaları görmüş müydün? İşte ben aydınları, sosyologları, uzmanları ve gazetecileri böyle
görüyorum. Olaylar burada cereyan ediyor ve başlar diğer tarafa bakıyor. Faşizm
yok demiyorum, yalnızca dağdayken denizden bahsetmekten vazgeçin diyorum. Burada
öldürme isteği var. Gerçekle yüz yüze gelmemek için her zaman konuyu
değiştirmeniz gerek, diyorum.
S
- Peki, gerçek hangisidir?
P
- İlk önce trajedi. Bizi, her şeyi elde
etme isteği ile toplumsal yaşama iten ortak, zorunlu ve yanlış: Eğitim. Bu
arenada kimimiz kanunlarla, kimimiz de engellerle itilmişizdir. O halde ilk ve
klasik ayırım “zayıflarla birlikte olmak” dır ama bir ölçüde herkes zayıftır,
çünkü herkes kurbandır, diyorum ben. Ve
herkes suçludur da, çünkü herkes katletme oyununa hazırdır. Alınan eğitim: “sahip olma, elinde tutma ve
yok etme”den ibarettir. Ben patronla aynı, ne pahasına olursa olsun, her
şeyi isteyen zencilerden korkuyorum. Dikkat edilmesi gereken şey, neden-sonuç
zincirinin ya da kimin baş suçlu olduğunun benim artık ilgimi çekmemesidir.
Pasolini "Aziz Matta'ya Göre İncil" filmi setinde, 1964 |
S
- Zorunlu okula gitmeyen cahil ve mutlu çobanlar mı istiyorsun?
P
- Zorunlu okul, umutsuz gladyatörler
üretiyor. Kitle, umutsuzluk ve hınç ile büyüyor. Engel koyma gereksinimi,
saldırma, öldürme isteği kuvvetli ve geneldir. Bazı şeylerin gerçekleşmesine
engel olunamadığında; çeşitli konumlar, ürünler meydana getirilerek huzur
bulunuyor. Ben politikacıların formüllerini
dinliyorum ve deli oluyorum. Hangi ülkeden bahsettiklerini bilmiyorlar, yaşadıkları
topraklara Ay kadar uzaklar. Edebiyatçılar, sosyologlar ve her türden uzman da
öyle.
S - Senin
için bazı şeyler çok mu net peki?
P- Belki ben de
yanılıyorum ama yine de “Hepimiz tehlikedeyiz” diyorum.
S - Sana
göre 'erk' nedir, nerededir ve onu nasıl dışarı çıkarırsın?
P
- Erk, bizi hükmedenler ve hükmedilenler
diye ayıran eğitim sistemidir. Ama
dikkat etmek gerekir. Bu eğitim
sistemi; yöneten sınıflardan aşağılara, yoksullara kadar uzanan tüm toplumu oluşturur.
İşte bu yüzden, herkes aynı şeyleri arzular ve aynı şekilde davranır. Peki,
neden o'nu istiyorum? Çünkü bana onu istememin bir erdem olduğunu
öğretmişlerdir. Ben de bu erdem hakkımı kullanırım. Hem katilimdir, hem de iyi. Kültürel bir çölde yaşıyoruz, böylelikle
her şey satılabilir hale gelmiş durumda; çünkü çölde, her şey mucize etkisi
yaratır.
Pasolini’nin dövülmüş ve üzerinden arabayla geçilmiş cesedi, 2 Kasım 1975 sabahı Roma
yakınlarındaki ıssız bir arazide bulundu.
Pasolini'nin cansız bedeni |
“Pasolini sinemasının
ayırt edici özelliği, tam anlamıyla estetikçi ya da teknikçi değil, daha çok
mistik ya da kutsal olan şiirsel bilinçtir. O, söylemini daha önce edebiyat
çalışmalarında ortaya koymuştu. Pasolini
sineması karakterlerinin nevrozunu, en aşağılık konularda bayağı ve vahşi
seviyeye taşırken; onların aynı zamanda mitsel ya da kutsallaştırıcı biçimde
hayat bulduğu saf şiirsel bilincin ürünüdür. O, bayağı ile asil olanın yer
değiştirmesini veya dışkısal olanla güzelin iletişimini yansıtmak için sinemayı
kullandı. Ve sonrasında Pasolini, şiirsel bilinç ile dehşet uyandırdığı
kadar, zarafet de sunan sinematografik bir biçim oluşturmayı başardı."
(Gilles
Deleuze)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder