Yasaklı film, Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri
ile tanınan yönetmen Alp
Zeki Heper (1939-1984)
Türk sinema tarihinde farklı bir yere sahiptir. Bazı rivayet ve belirsizlikler
taşır Heper’in hikâyesi. Yeşilçam’da yapmaya çalıştığı sinema ve özel
yaşamındaki hüsranlar ile trajik figür olarak anılır. Peki, gerçekten trajik
midir Heper’in öyküsü? Galatasaray Lisesi’den mezun olduktan sonra, Paris Sinema
Enstitüsü’nü (IDHEC) dereceyle bitirir; yurtdışında çektiği Bir Kadın (1962) ve Şafak (1963) adlı kısa filmleriyle ödül kazanan genç yönetmen, büyük
beklentilerle Türkiye’ye döner. (Bir Kadın ve Şafak kısa filmleri
aşağıda izlenebilir)
Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri - Afiş |
Yeşilçam’da ilk önce, Lütfü Akad’ın yanında yönetmen asistanı
olarak çalışır; ardından kendi film şirketini kurar Heper. Senarist-yönetmen
olarak 1966 yılında çektiği ilk uzun metrajlı filmine, Soluk Gecenin Aşk
Hikâyeleri adını verir. Film, içeriği nedeniyle Danıştay kararı ile gösterimi yasaklanan ilk film olur. Avrupa
görmüş bağımsız yönetmen hamlesi içindedir Heper; ama yapmaya çalıştığı avangart
sinemaya, Yeşilçam ekonomisi hazır değildir. Amatör oyuncularla çalışır; eşi
yapımcısıdır. (oyuncular: Marliese Schneiderhan, Halil Türkmen, Ayfer Feray,
Mine Cezzar, yapım: Beysun Heper, görüntü yönetmeni: Mengü Yeğin) Gösterime girmediği
için, izleyen az sayıdaki kişinin yorumları dışında, pek bilgi yoktur eser
hakkında. Film, bir aşk hikâyesi anlatmaktır. Fakat anlatı, dönemin Türk
sinemasına aykırı biçimde soyut üsluba sahiptir. Fransız yeni dalga akımının
mizansen ve kurgu pratiği, genç yönetmenin tekniğini belirler. Avrupa
sürrealist sinemasından, özellikle Luis Bunuel’den etkilenir. 2. Antalya Film Festivali’ne katılan film, özel
gösterimle seyirci ile buluşur. Cinsellik ve yabancılaşma içeren sahneleri dışında,
pek ilgi görmez festival izleyicisinden. Eleştirmenler, filmde Freudyen
bakış açısı ile bilinçdışı özgürlük imgelerinin, rüya sekanslarının, gerçeküstücü
metaforların, şiirsel kurgu bağlarının olduğunu söyler. Ensest, köle ve fahişe kimliği
ile tek bir kadının farklı ruh hallerini anlatır hikâye. Bazı kişiler, filmin avangart yanını ve Heper’in auteur (yaratıcı
yazar) yaklaşımını beğenir.
Dönemin Danıştay 12. Dairesi’nin aldı karar
şöyledir: “Tezi olmayan ve aksiyonlarında
ahenk görülmeyen bahse konu filmde; insan hayatı, adeta şuur ve şuuraltı ile
sadece cinsî arzular üzerine kurulmak istenmekte; gizli kalması gerekli arzu ve
hareketler parklarda, umuma açık yerlerde, hatta trafiğin en yoğun olduğu cadde
ortalarında cereyan ederken görülmekte; marazi tiplerin sahneye aktarılan
ıstıraplı ruh hali, ar veya hayâ hislerini rencide etmektedir. Konunun iddia
edildiği gibi rüyada geçmiş birtakım kompleksleri ifadeye çağırmış olması,
filmin tüm halinde seyredenler üzerinde bıraktığı izlere, ahlak ve adaba aykırı
olduğunu kabule mani değildir. Bu itibarla, adı geçen filmin halka
gösterilmesinin ve yurt dışına çıkarılmasının yasaklanmasına, 29.3.1967 günü oy
birliğiyle karar verildi.”
Alp Zeki Heper |
Filmin yasaklanması ve vizyona girmemesi üzerine Heper, Yeni
Ortam gazetesine verdiği mülakatta şaşkınlıkla şunu söyler: "Özgürlükle baskıyı, şiddeti, işkenceyi karşı
karşıya getirmeye çalışmıştım. Anılarla ilgili, zor anlatımlı bir filmdi.
Özgürlüğün, delice bir sevgi olduğunu düşünüyordum. Öyle simgelemeye
çalışıyordum özgürlüğü. Müstehcenlikle suçlandım.” Yasak sonrası
İstanbul’dan ayrılan Heper, Fatma Girik ve İzzet Günay’ın oynadığı Dolmuş Şoförü (1967) ile Yeşilçam’a geri
döner. Ardından Cüneyt Arkın ile Eşkıya
Halil’i (1968) yapar; Fikret Hakan ile Kara
Battal’ın Acısı (1968) adlı son filmini çeker. İlk filminin aldığı yasak ve
tepki nedeniyle sinema sektörü, sonra yaptığı filmlere belli oranda ambargo
koyar; yıldız oyunculara rağmen iş yapmaz filmleri.
1968 yılında, Yeni Sinema Dergisi’nde Heper ve dönemin
diğer deneysel sinemacılara yönelik şöyle eleştiri getirilir: “Batı sinemasını tiplerini, Türk sinemasına
aktaran bu yönetmenler; ya kendi insanlarını tanımıyorlar, ya da “yenici”
görünmek için blöf yapıyorlar. Türkiye’de özüyle, biçimiyle yabancı bir film
yapmanın gereği yok. Çünkü biz, Türkiye’de yaşıyoruz.” Dönemin diğer önemli
sinemacıları Metin Erksan ve Lütfü Akad’ın yaptığı gibi, Yeşilçam sektörü ile
sinemacı kimliği arasında orta yolu, ekonomik ve fikri mücadeleyi sağlayamaz
Heper. Sinemadaki
kişisel mücadelesini bir söyleşide şöyle özetler: "En sonunda yazan, yöneten, kurgulayan, görüntüleyen, oynayan, yapımcı
ve seyirci de olabilirim. Yani tek başıma dahi izlemek zorunda kalabilirim
filmlerimi." Yeşilçam ile bir türlü uzlaşamayan Heper, en sonunda sinemayı
bırakır.
Soluk Gece'den kareler |
Heper, 1978 yılında acı bir kayıp yaşar. Kızı Elif Oya Heper, henüz lise öğrencisiyken ani bir hastalık sonucu ölür. Kızının ölümü karşısında, ruh sağlığını kaybeder; çevresindeki insanlara, kızının ağzından mektuplar yazar. Yeniköy'de oturduğu yalının önünde kitaplarını, resimlerini, filmlerinin büyük bölümünü yakar; sadece Soluk Gecenin negatiflerini saklar. Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Arşivi bölümüne giderek, “Vasiyetimdir, hiç göstermeyeceksin” diyerek filmi, müdür Sami Şekeroğlu’na teslim eder. Yaşamının sonraki yılları, psikoz nöbetleri ile geçer ve iyice inzivaya çekilir. Heper, 45 yaşında deri kanserinden 1984 yılında ölür. Soluk Gecenin, afişi ve birkaç karesi kalır geride.
Filmi gören Enis Batur şunları yazar: “Ham bir film bu. Ama bütününde bete giden bir film. Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri, içine sıkıldığı toplumun örf ve adetlerini hiçe sayıyor. Sessiz bir ıslık aslında. Öyküleme geri plana, olabildiğince bulanık kılınmış bir yatay eksene, bilerek isteyerek itilmiş. Baştan uca, hep libidinal tabaka’da geziniyor kamera. Bir (kaç) kadının, bir (kaç) erkeğin “istek kipleri” üzerine kurulu sahneler birbirlerine eklemlenirken; kaygan, her an elimizden sıvışıp gitmeye aday bir kesitte seyrediyoruz. Çocukluğun (yani belleğin) uçarı, hatta tehlikeli koridorlarında gezinmiş. Bilinçdışı ve yasağın önce yüz yüze, sonra iç içe geçtiği öykü kırıntıları. Annenin, kız kardeşin, sevgilinin aynı, tek bir kadın figürüne çalıştığı bir “totem ve tabu” iklimi. Terk ya da Ölüm, Kaçış ya da Uyku, Gerçek ya da Sanrı. Anlatmak, kendi içinde plastik bütünlüğü kotarılmış bir sahneden ötekine seçilmiş bir kapıdan geçmek ve sahnelerin toplamında dengeli bir alışkanlık kurmak, anlamına gelir. Odaları ve yatakları, çatı katlarını ve banyoyu birer oyuncu gibi işler. Ada kıyılarındaki, havuzlu bahçedeki, rıhtımdaki yaklaşmalar ve kaçışların arasında ustalıkla tasarlanmış satranç hamleleri okunur. Dolmabahçe’nin nöbetçili ana kapısının tam karsısında, trafiğin yoğun olduğu bir saatte, yolun ortasında kurulan (her iki anlamında) sevişme sahnesi ise doruğu oluşturur. Alp Zeki Heper’in olmadan ölen sinemasında belli ki, fetişler can alıcı bir yer tutacaktı. Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri, bir tek bu odaktan incelenecek olsa, ortaya ciddi bir katalog çıkartabilecek ölçüde “şey dünyası”na ağırlık verir: heykel, tabanca, giysiler, özellikle de ayakkabılar. Özel bir dünyanın, bir insanı sinemacı kılacak takınakların ve simgelerin dökümünden küçük bir kesittir bu. Gelir, insana, zamana, harekete eklenirler.” (Gergedan dergisi - sayı: 14, 1988)
Soluk Gecenin Afişleri |
Peki, Heper sinemayı niye bırakır? Sinemayı
bırakır; çünkü filmlerinin finansörü ve kayınbabası, Adanalı pamuk tüccarı Recai
Tarımer, ticari
fiyaskolar karşısında para desteğini çeker en sonunda. Yani, düşüş öncesi
çalışma rahatlığı veren sermaye desteğinin kesilmesi, kırılmayı hızlandırır.
Kimi sinemacılar, Heper’in özgün dilinin olmadığını, yurtdışından ithal avargard sembol ve
fetişleri perdeye taşıdığını; bu sebeple istediği sinemayı yapsaydı bile, özgün
bir sinematografisi olmayacağını düşünür. Heper ismi, Zeki Demirkubuz’un ilk
filmi C Blok’un jeneriğinde filmin
kendisine ithaf etmesi ile son kez yansır perdeye. Şöyle der, o tarihte yönetmen
onunla ilgili: “Hayat hikâyesinden
etkilenmiştim. Ama asıl ithaf sebebi, o düşüşe duyduğum ilgi oldu.”
Yıllarca hikâyesi ve yönetmeni ile efsane olan filmin gösterimi için Ankara
Film Festivali ekibi, 2012’de harekete geçer ve festival programına alınır. Yasal
varisleri ile görüşülür; fakat bu sefer de kızı Aslı Heper, gösterime izin
vermez. Bunun üzerine gösterimden çıkarılır ve böylece yine perdeye yansıyamaz Soluk
Gecenin Aşk Hikâyeleri.
Ahmet Usta
Psikesinema dergisinde yayınlandı.
Ahmet Usta
Psikesinema dergisinde yayınlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder