Günümüze
ulaşmış en eski yazılı destan Gılgamış, yüzyıllar
boyunca sözlü anlatı geleneği içinde efsane olarak anlatıla durmuş, zaman
içinde çivi yazısı ile kil tabletlere aktarılmıştır. Gerçek kişi olarak Gılgamış’ın
yaşadığı döneme ait yazılı belge olmadığı için, M.Ö.
2700 yıllarda yaşadığı ve Uruk şehrinin kralı olduğu tahmin edilmektedir. M.Ö.
1800 yıllara kadar süren yarı tarihi krallar listesine göre Uruk şehrinin
beşinci kralı olarak adı geçerken; başka bir belgede Nippur
şehrindeki Tanrıça tapınağını yaptıran kralların arasında yer alır. Destandaki Gılgamış, kralın oğludur ve
annesi tanrıça Ninsun dur; aklı, cesareti hatta acımasızlığı ile üçte biri
insan, üçte ikisi tanrı olarak tarif edilir.
Gılgamış Heykeli - M.Ö. 750, Sargon Sarayı, Babiller dönemi |
Gılgamış Tabletleri
1872 yılında Kuzey Mezopotamya’nın Ninive bölgesindeki kazılarda Asur
kralı Asurbanipal'ın kitaplığı içinde Gılgamış’ı anlatan çivi yazısı tabletler
buldu. 11 tablet, Gılgamış destanını anlatıyordu ve ayrıca bir
12. tablet vardı; son tablette Gılgamış’a ait öykü iki farklı dilde yazılmıştı.
Asurbanipal kitaplığındaki tabletler, M.Ö. 1250 yıllarda Uruk şehrindeki bir
rahip tarafından yazıya dökülmüş anlatının birebir kopyası olarak M. Ö. 700 lü
yıllara aitti. Tabletler Akadca dilinde
yazılmıştı ama destanda adı geçen kahraman ve tanrıların adları Akadca değildi,
bir başka dilden alınmış ve yeniden yazılmıştı. Tabletler kırık ve eksik
olduğu için anlaşılmaz durumdaydı.
Daha sonraki kazılarda destana ait başka tabletler bulundu.
En eski tabletlerden biri Eski Babil
çağında yaklaşık M.Ö. 1800 lere ait iken, diğeri M.Ö. 1600 lerde yazılmıştı. Destanı
ayrı ayrı öyküler biçiminde anlatan Sümerce yazılmış tabletler, Güney
Mezopotamya’daki Nippur bölgesinde bulundu. Destan, Sümerler döneminde bazıları birbirinden bağımsız hikâyelerken,
Babiller tarafından Akadca dilinde tek bir anlatı haline getirilmişti.
Destanın sonraki dönemlerde Hitit, Suriye ve Filistin bölgelerinde ve farklı
dillerde yazılmış örnekleri, anlatının arkaik dünyadaki ve özellikle Sami
toplumlarındaki etkisinin açık göstergesi idi. Gılgamış efsanesi, yaklaşık bin yıl boyunca üç farklı dilde
yazıya aktarılmıştı. Keşifler sonucu destan, yaklaşık 2.900 satırdır ve
henüz yüzde 60’ı tamamlanmış biçimde araştırılmaya devam edilmektedir.
Soldaki Tablet 11, diğer adıyla Tufan Hikayesi, Akadca, M.Ö. 7. yy. - Sağdaki Tablet 5, M.Ö. 1800-1600, Sümerce |
Tufan Hikâyesi
1872 gerçekleşen Ninive kazısı bir başka büyük keşfi daha ortaya
koymuştu, o zamana kadar yazılı olarak ilk Tevrat’ta yer aldığı düşünülen ve bilinen
Tufan Hikâyesi, kutsal kitaptan çok daha
önceki bir zaman diliminde tanrı-kral Gılgamış destanında anlatılmıştı.
Enkidu: İlk Dostluk ve Aşk?
Gılgamış aklı,
gücü ve cinsel enerjisi ile Uruk halkını korkutmaktadır; destanda halka verdiği
cinsel rahatsızlık “Gılgamış,
ne babalara oğul, ne damatlara genç kız bırakıyor.” diye anlatılır. Halk, Sümer tanrılarından onun
dizginlenemez gücünü kesecek, dengi bir varlık yaratmasını ister. Halkın bu
isteği karşısında tanrılar, Gılgamış’ın
karşısına çıkması için yaban adamı olan Enkidu’yu yaratırlar. Enkidu bir yaban adamı iken, tapınak fahişesi
tarafından uygarlaştırılır ve şehre gelir. Gılgamış ilk önce rakibi, sonra en büyük dostu olacak Endiku ile
karşılaşmadan önce, onu rüyasında görür ve rüyanın anlamını öğrenmek için
annesi tanrıça Ninsun’a sorar, rüyasını şöyle anlatır destanda: “Bir yıldız
düştü üzerime. Kaldırmak istedim ama fazla ağırdı. Ona bir kadına doğru çekilir gibi çekildiğimi hissettim. Sen de
bana onun benim, eşitim olduğunu söyledin.” Daha sonra karşılaşırlar ve ölümüne
bir güreşe tutuşurlar; belirsiz de olsa Gılgamış,
Enkidu’yu yener; sonrasında kucaklaşırlar ve dostluk başlar. Birlikte, Uruk
şehrini tehdit eden sedir ormanlarındaki canavarı yenerler.
Gılgamış ve Enkidu, Canavarla dövüşürken - M.Ö. 9. y.y, Suriye |
Gilgamış, Gök Boğası'nı öldürürken - M.Ö. 2.250-1.900, antik Mezopotamya, kabartma heykel |
Gılgamış’ın Ölümsüzlük Arayışı
Dostu Enkidu’yu kaybetmenin acısıyla ve ölümle
yüzleşen tanrı kral, ölümsüzlüğü aramaya başlar ve yolculuğa çıkar. Ölümüz Utanapistim’i
bulur; ölümsüzlüğünün tanrıların kararı olduğunu ve Tufan sonrasında kendisine
verildiğini ve başka kimsenin ölümsüzlüğe ulaşamayacağını söyler Utanapistim ama
Gılgamış vazgeçmez. Bunun üzerine yedi gün uykusuz kalma sınavına sokulur ama bedenine
yenik düşer, sonrasında su altındaki gençlik otu verilir teselli olarak ama yine
bedeninin sınırlarında kalır; dalgınlık anında otu yılan yer. En sonunda, şehrine
eli boş geri döner. Gılgamış Destanı
insanın, doğasını aşmak için verdiği mücadelenin anlatısıdır.
solda Gılgamış, sağda Enkidu savaşırken - mühür baskı, Uruk şehri, Sümerler |
Gılgamış Tabletlerinin Özeti
Tablet I
Gılgamış'ın çok bilgili, çok gezen,
Uruk duvarını ve tapınaklarını yaptıran; halkına sıkıntı veren bir kraldır. Enkidu,
ona karşı kırlarda tanrılar tarafından yaratılır. Gılgamış'ın gördüğü rüyaları
Annesi tanrıçaya anlatır.
Tablet
II
Enkidü, tapınak Fahişesi ile
karşılaşır ve insanlaşır; şehre gelip Gılgamış ile karsılaşır. Önce kavga
ederler, sonrasında dost olurlar ve sedir ormanlarına gidip oradaki ejderhayı
öldürme planı yaparlar.
Tablet III
Ejderha öldürme planından halk,
endişelenir ve Enkidu'dan onu koruması isterler. Gılgamış’ın annesi Tanrıça da,
koruması için Güneş Tanrısı’na dualar eder.
Tablet IV
Gılgamış ve Enkidu, Güneş Tanrısı’na
kendilerine yardım etmesi için dua edip, yola çıkarlar. Yolda Gılgamış, rüyalar
görür ve onları Enkidu yorumlar. Yol boyunca Gılgamış ve Enkidu korkuya
kapılırlar ama birbirlerine cesaret vererek yola devam ederler.
Tablet V
Sedir ormanlarına geldiklerinde,
canavar onları fark eder ve Gılgamış’ı uyutur. Güneş Tanrısının yardım ile
canavarı sonrasında yakalarlar, Güneş tanrısı öldürmemelerini söylese de, onu dinlemeyip
canavarı öldürürler. Sedir ormanından kestikleri ağaçları, Fırat nehrine
dökerek Uruk şehrine gönderirler.
Tablet VI
Uruk'a döndükleri zaman Tanrıça
İştar, Gılgamış'a evlenme teklif eder ama o kabul etmez, bunu üzerine tanrıça
Gök Boğası’nı Uruk’a saldırtır. Gılgamış ile Enkidu, birlikte savaşarak boğayı
da öldürürler ve Enkidu, boğanın sağ kalçasını tanrıçanın yüzüne fırlatır. Bunu
üzerine Istar, ikisini de lanetler, fakat onlar buna aldırmaz ve sarayda
şenlikler yaparlar.
Tablet VII
Enkidu, rüyasında kendisinin cezalandırılacağını
görür. Ve sonrasında hastalanır, acılar içinde iken onu kırlardan getirenlere
lanetler yağdırır. Güneş tanrısı, onu sakinleştirir ama Enkidu ölür.
Tablet VIII
Gılgamış, arkadaşının ölümünden dolayı
üzüntü içinde ağıtlar söylemeye başlar. Birlikte yaptıkları savaşları ve
dostluklarını anlatır ve herkesin, kendisi gibi Enkidu için yas tutmasını
ister, hatta dostu için heykel yaptırır.
Tablet IX
Gılgamış, Enkidu’nun ölümünden
sonra kendisinin öleceğini düşünerek korkmaya başlar ve ölümsüzlüğü ve huzuru
aramak için yolculuğa çıkar. Bir dağda akrep görüntüsünden insanlara rastlar,
onların dağın kapısını açmasıyla mücevherler bahçesine gelir.
Tablet X
Gılgamış, yoluna devam eder ve
deniz kenarına ulaşır; burada içki evi işleten kadınla karşılaşır ve onu
ölümsüzlüğü aradığını söyler. Kadın bu istekten vazgeçmesini, kimsenin
ölümsüzlüğü bulamadığını ve kalan günlerinin tadını çıkarmasını söyler. Ama Gılgamış,
isteğinden vazgeçmez; bunun üzerine kadın, ilk ve son kez ölümsüzlüğü bulan
Utanapistim'ın yanına onu götürecek kayıkçıyı gösterir.
Gılgamış, kayıkçıyla birlikte
denize açılır, ölülerin götürüldüğü sulardan da geçerek Tanrıların cennetine, ölümsüzlüğü
bulan Utanapistim'in bulunduğu yere ulaşır. Gılgamış, Utanapistim'e başından
geçenleri, dostu Enkidu gibi ölmek istemediğini ve ölümsüz olmak istediği
anlatır. Utanapistim bu isteğinin olmayacağını çünkü ölümsüzlüğü tanrıların,
ona verdiğini ve bir daha böyle bir şey yapmayacaklarını anlatır.
Tablet XI
Utanapistim, Gılgamış'a nasıl
ölümsüz olduğunu anlatır. Tanrılar, bir tufan ile bütün yarattıklarını ortadan kaldırmaya
karar veriler. Bilgelik Tanrısı, Utanapistim’e kararı bildirip bir gemi yaparak
ailesini ve mümkün tüm canlıları kurtarmasını söyler. Utanapistim söylenenleri yapar,
gemiyi hazırlar ve sonrasında Tufan olur. Tufan, altı gün yedi gece sürer; yedinci
gün, Utanapistim gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunar. Bunun üzerine tufana
karar veren Tanrı, yaptığına karşılık ona ölümsüzlüğü verir.
Gılgamış'a yedi gün uykusuz kalma
testi yapılır ama o başaramaz, uykuya dalar. Dönerken teselli olması için Utanapistim,
ona su altında olan gençlik otunu bulmasını böylece yeniden gençleşebileceğini
söyler. Gılgamış gençlik otunu bulur ama onu da dalgın bir anında yılan yer. İsteğine
ulaşamayan, hayal kırıklığına uğramış olan Gilgamış büyük bir üzüntüyle şehrine
geri döner.