Yunan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yunan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yunan Tarihi ve Sanatı: İdea ve Güzel, Atina ve Altın Çağ, Apollo ve Dionysos


Logos ve Yunanlılar

Arkaik sanat, pagan inanışların ve özellikle kozmolojinin etkisinden neşet ederken; Antik Yunan sanatının oluşumu, mitos’dan logos’a doğru ilerlemeyle açıklanır genellikle. M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren Ege havzasının aldığı evrimleşme ile mitik-pagan inanışlardaki değişim, temsil ve sanat pratiğine yansır. Ve devamında ayrılır, kutsal olan ile temsil. Logos dil, akıl ve bilim gibi birçok anlamı içermekle beraber, öncelikle derlemek ve kalıcı hale getirmektir. Kalıcı yapılar kurmaya yönelir Yunanlılar, güzelliği ortaya çıkarmak için. Göze gelen, beğenilen, estetik duyum olarak algılanan güzellik; Yunan insanı için ölüm ve doğa ile mücadele etmek hatta karşısında durmak hissine geldiği için önemliydi hayatında. Yunan kültüründeki sıçrama, hem teknik hem de estetik olarak özgündü ve tarihin sonraki dönemlerde birçok felsefe-sanat hareketleri, hep o dönemin yani Altın Çağ’ın biricikliğini anlamak, izini sürmek hatta yeniden kurmak istedi.
Afrodit'in doğuşunu gösteren heykel panel, "Ludovisi Tahtı" olarak da bilinir, M.Ö.460


Arkaik Yunanlılar Kimlerdi?

Yunanlıların kökenini oluşturan Neolitik çağ halklarının nereden geldiğine dair kesin bilgi yoktur. M.Ö. 2000’li yıllardan itibaren Asyatik-Germen kabilelerin, Ege’deki halklar ile karışıp üstünlüğü ele geçirdikleri düşünülür. M.Ö. 1400-1150 arasında istilacı Akhalar, yerleşik hayata geçerek kendilerinden önceki Girit medeniyetinin üzerine kendi şehirlerini, ticaret kolonilerini ve Miken krallıklarını kurar. Sonrasında yine kuzeyden gelen Dor kabilelerinin istilasıyla Akha Uygarlığı yıkılır. Savaşçı Dorlar, Sparta; İyonlar ise, Atina şehrini kurar. M.Ö. 11 ile 8. yüzyıl arası Ege bölgesi “Karanlık Çağ” olarak anılır ve bu döneme ait hiçbir yazılı belge bulunmamıştır, sadece çok az sayıda arkeolojik kalıntı vardır günümüze ulaşan. Akhaları (Miken) ataları olarak kabul eden Yunanlılar, “Kahramanlar Çağı” dediler onların dönemine.

"Mask of Agamemnon" - made in Gold, circa 1550-1500 BC
"Agamemnon Maskı" - altın, M.Ö. 1550-1500BC
Homeros ve Heredot’un tarihçilikten çok hikâyecilik, masalsılık ile anlattığı arkaik dönem;  İlyada, Troya Savaşı ve Kral Agemmemnon anlatısında işlenir. Ama Akhalar ve kahramanlık çağına ait bulgu değil, sadece mitos vardır aslında. Dönemin tarihi, yazı olmadan sözlü anlatılarla kuşaklara aktarıldığı için, Troya savaşı olmasa bile ona benzer bir savaş yaşamıştır sanki Akhalar. Kaybolan yazı, farklı kaynaklardan türetilerek, M.Ö. 750’ler de tekrar ortaya çıkar. Harflerini, yazı düzeneğini Asya’dan ve Fenikelilerden alan Yunanlılar, sesli harfler yaratarak geliştirir alfabeyi, yazı dilini. Karanlık Çağ’da Balkanların büyük kısmında bazen göçmen, bazen yerleşik hayat sürmüş Akhaların, proto-Türkler olduklarına dair yorum ve bazı bulgular görmezden gelinmektedir hala. Miken yazı-işaretlemesinin Fenike alfabesiyle alaşımı olan Yunan dilinde, Asyatik kökenli olduğu kanıtlanmış semboller, harfler vardır ve bugün Batılı akademisi, tarihi tarafından kapsam dışında tutulur. Ve daha çok Semitik dil-kültür içinde Mezopotamya ile Yunan arasındaki ilişki önemsenir Kıta Avrupası’nda. Sonuç olarak Yunanlılar ırk değil, sadece kültür olarak vardır antik dünyada.


Colossal Kouros of Samos - height 4.75 m, marble from Sanctuary of Hera in Samos Island,  Archaic Period, circa 590-580 BC
Samos Kouros'u - boy 4.75 cm, m.ö. 6. y.y.

Atina, Ganimet, Perikles, Altın Çağ, Köle, Artık Birikim

Antik Yunan kültürünün M.Ö. 776 yılındaki Olimpiyat Oyunları ile başladığı kabul edilir. Olimpiyatlar şehirlerin katıldığı birlik olma halidir aynı zamanda. M.Ö. 750'lerden itibaren Yunanlar şehir devletleri (polis), denizcilik ticareti ve hatta korsancılık ile güçlenir. Başta Atina şehri olmak üzere Yunanlıların ekonomik, refah koşulları oldukça ilerler ve M.Ö. 6. yüzyıla gelindiğinde Sparta, Korint ve Tebai şehirleri de Ege’nin diğer önemli merkezleri olur, fakat Atina ile Sparta arasındaki askeri-ekonomik rekabet nedeniyle sonu gelmez iç savaşların. Yunanlıların altın çağı, ticaret ve savaş ganimetleriyle oluşan birikimin, köleci eko-toplum düzen içinde maksimize edilmesidir esasında. M.Ö. 490 yılında Maraton Savaşı ile güçlü Persleri yenerler ve Ege denizinin tüm kıyıları Yunanlıların hâkimiyetine geçer; sonrasında Pers saldırılarına karşı koymak için, Atina`nın önderliğinde “Atttika-Delos Deniz Birliği” kurulur birçok şehrin katılımıyla. Birliğin hazinesi, Atina’ya taşınır ve sanat-felsefe alanında kalıcı eserlerini bu maddi zenginlik içinde üretir Atina. Batı Dünyasının kendisine milat kabul ettiği “Helen kültürü” bu dönemde yaşanır.

“Demokrasiyi Yunanlılar keşfetti” sözü bugün için anlamsızdır; çünkü antik Yunan’da Demokrat (demos-yurttaş) olmak sadece, çalışmayan ama gelir sahibi  özgür erkeklerin sahip olabileceği haktır ve bu haktan sadece nüfusun %10’u yararlanır. Antik Yunan kültürü, Oligarkların yani artık birikime sahip ailelerin düzenidir ve Platon, ideal devletini anlatırken meşrulaştırır sınıf ayrımını. M.Ö. 5. yüzyıl ve Komutan Perikles dönemien parlak günleridir Atinalıların, ekonomik kazanımlarını ve serbest zaman faaliyetlerini, mimari başta olmak üzere sanata ve felsefeye yöneltirler. Perikles döneminden sonra Atina ve Sparta arasında Peloponez Savaşı çıkar M.Ö. 431’de ve 27 yıl sürer; ardından Sparta, Attika’ya hâkim olur ama Makedon İskender’e kadar kaos bitmez Ege coğrafyasında. Modern Batı dünyasının öykünüp adına “Yunan Mucizesi” dediği dönemin (M.Ö. 520-430) temelinde; ekonomik birikim ve “mutlak özgürlük” kavramı vardı.  Yunanlılar için özgürlük, madden bağımsız olmaktı. Çalışmamak idi, özgürlüğün ilk şartı. Tarihte ilk köle pazarı, Sakız Adası’nda kuruldu aynı dönemde. Yunanlı özgür insan, çalışmayan ama çalışan kölenin emeğinden geçinen toprak sahibi idi ve şanslı ailelerin mensubu olarak toplardı artık birikimi. O, emekten ve topraktan uzaklaşarak kendine ayırdığı serbest zamanını; bilmeye ve sanata yöneltti.

Aydınlanma Çağı felsefesi ve özellikle Alman Romantik hareket, eserlerinde hayranlıklarını ifade etmişlerdi klasik dönem Yunan kültürüne. Schiller, Yunan estetiğinin ideal insanı sunduğuna inanır: “Sanatın bütün çekiciliğini, bilgelikle birleştiren Yunan tabiatı... Yunanlılarda akıl ne kadar yükselirse yükselsin, arkasından daima maddeyi istekle çekiyordu; onu ne kadar ince ve kesin olarak ayırıyorsa da asla parçalamıyordu.” Hegel’e göre, derin düşünme ile öz-bilincine doğru evrilen ve eyleme yönelen Yunanlılar, bitimli isteklerini aşarak insansı isteklerini yansıtmıştı heykel, tapınak ve tragedyada.

Apollo ve Dionysos

Apollo akıl, denge ve ışığın tanrısıdır. Işığın tanrısı, logos ile biçimi bir araya getiren sanatın da tanrısıdır. Nietzsche’ye göre Apollonik sanat bakışın, güzelliğin ve görünümün alanını sınırlar. Dionysos geçmişin etkisiyle acı ile coşkuyu bir araya getirir ve sınır-ölçü tanımaz çoğunlukla. Diyonizak sanat, aile-klan bağlarından, şiddet ve dürtü istençleri üzerinden insanı etkiler tıpkı şenliklerindeki müzik, dans, esrime ve ilahi gibi. Yunan sanatını şöyle açıklar Nietzsche: “Yunanlılar, kendilerine ve sanata kaynak olarak iki tanrı çıkarmışlardır; Apollo ve Dionysos. Bu inançlar, sanat alanında çatışırken ve yan yana yol alırken; sadece bir kez o da Hellen istencinin zirvede olduğu, Attika tragedyası denilen sanat yapıtında kaynaşmış üslup farklılıklarıdır.” Apollonik ve Diyonizyak olan; akıl ile içgüdü ve şehir ile kır hayatı geriliminde kombine olmuştur antik dünyada.


İdea ve Güzel Platon ve Aristoteles

Yunanlılar, başta Mısır medeniyetiyle olan eko-kültür bağlantılarını geliştirip zanaatçılıktan sanatçıya dönüşen kimliği ortaya çıkardı zaman içinde. Güzelliğin ideal yansımasının eşyada neşet etmesini istiyor, arıyordu Yunanlı sanatçı. Güzellik ve ışık, ontolojik zeminin izi olarak yontularda, tapınaklarda arandı. Arkaik dönemdeki hakikatin imgesinin, surete ancak izi ile yansıyacağını asla görülemeyeceğini söyleyen hâkim inancı yıktı YunanlılarGörünür olanın, hakikati yansıttığını düşündüler çoğunlukla. Bu sebeple güzelliği, görünür kılmayı hedeflediler yaşamın tam ortasında. Geçmişleri, kendileri ve zaferleri için övünç duyacakları tapınaklar yaptılar ve böylece ortaya çıktı Parthenon.
"Temple of Parhenon" at the Athens - from ancient Greek, circa 447-438 BC
Parthenon Tapınağı, Atina - M.Ö. 447-438 

"Discobulus" - original bronze statue by Greek Myron, circa 450 BC, after Roman copy
"Discobulus" Disk Atan Atlet - yontucu Myron, orginal M.Ö. 450

Platon’a göre güzel, sadece Güzel İdeası’nda vardıSanat eserlerini, mimetik (doğaya öykünen) taklit ürünü oldukları için idea formlarından uzak buluyor, hatta küçümsüyordu Platon. Güzel, bir başka nesnede ortaya çıkamaz, kendinden başka şeyde görünemezdi. Güzel ve onun güzelliği, mutlak ve kendinde kalacaktır İdea öğretisine göre. Aristoteles ise sanatın, idea’nın ideal dışavurumunu sağladığını söyler. Onun için bilgi gibi sanatında özü, dış dünyada ve doğadadır. Varolanların dışında aşkın ve kendinde ideaları değil; insan emeği ile şekillenen gerçekliği savunur ve sanat, iç nedenlerini dış koşullarına yansıttığı sürece, güzellik ortaya çıkacaktır. Sanatın öyküsünü ve amacını şöyle açıklar Aristoteles: “Yarım kalmış doğanın, ideal formlar ile tamamlanması

Bugün, Antik Yunan’da ortaya çıkan güzellik anlayışı ve sanata bakış, bir yönüyle dayatma olarak sürüyor modernite içindeSanat eğitimine  “güzel sanatlar” diyerek sınır çizen klasik anlayış, aslında ölümlülük ve çürüme gibi sanatı ortaya çıkaran ontolojik arayışları, işlikleri daha başından kendi biçim-içerik dayatmaları ile sınırlıyor çoğunlukla. Düşünce-deneyim, hala Yunan idealinin beğeni kasnağı içindeki biçemlerle anlaşılıyor, sıfatlarla yargılanıyor. Batı sanat sektörünün kabullendiği Yunan paradigması domine ediyor alttan alta sanatın pratiğini ve öncesinde imgesini.