Farabi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Farabi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Doğu’nun Ütopyası


Uygarlığın ilk şartı kanun koyucunun, kendi koydu kanuna uyması olmuştur. Yasaya tabi olmadan, uygar olunamaz. Avrupa tarihinde iktidarın ilk paylaşımı, 1215 yılında Magna Carta ile İngiltere’de gerçekleşmiş ve kral bazı yetkilerinden feragat etmeyi, kanunlara uymayı ve hukukun üstünlüğünü kabul etmiştir. Batı kültürünün ilerlemeci ve seküler dünya görüşü üzerine inşa ettiği ütopik düşünce, Doğu toplumlarında yok denecek kadar az görülmüştür. Doğu toplumları, çoğunlukla değişmezlik ve iktidarın tek bir elde toplanması üzerine kurulu olmuştur. Müslüman toplumlarda ise, Kur’an-ı Kerim yaşamı tanzim eden tek kaynak kabul edildiği için, ütopik düşünceye dair eserler dünyayı değiştirmeye yönelik değil, daha çok destekleyici ve hatta süslemeci anlatılar biçiminde oluşmuştur. Müslüman coğrafyasının ütopik düşünce içeren metinleri olarak; Farabi’nin (870-950) Medînetü’l-Fâzıla (Faziletli Şehir), İbn-i Tufeyl’in (1106-1186) Hayy Bin Yakzan ve Şeyh Sadi'nin (1193-1292) Bostan adlı eserleri kabul edilmektedir.

Doğulu toplumların ütopya üretememelerini Ünsal Oskay şöyle açıklamıştır: “Devlet bürokrasisinin egemen olduğu ve yönetici ile tapınağın monistik yapı oluşturduğu Doğu toplumlarında, verili toplumun değiştirilmesi olanaksızdır, olanaksızlaştırılmıştır. Gelecek tasarımı Doğulu toplumlarda, bu toplumların değişmezliği esas alan yapılarından kaynaklanan kültürleri gereği, görülmemektedir. Yaşanmakta olan tarihi dönemi eleştirebilmek için yapılabilen tek uslamlama da, hali hazır bozuk durumu, bozulma öncesi sağlıklı durumla karşılaştırmaktır. Bu toplumların kültürlerinde, yaşanan hayattan ve toplumdan daha iyisi, toplumum mevcut durumunun yitirilmiş eski günlerdeki durumuna döndürebilmeyi vaat eden Sadi’nin Bostan’ı gibi regressive (geri yönsemeci) ve moralist esaslı kitaplar görülebilmektedir. Platon’un Devlet’inde tasarlanabilen ile Sadi’nin Bostan’ında tasarlanabilenler, semantik açıdan, bir ve aynı şeylerdir. Moralist oluşunun nedeni ise, “Şark’taki tek özne olan hükümdarın” siyasal iradesinin ancak bu iradenin sahibi olan öznenin kendi moral anlayışındaki düzelme ile sınırlandırılabilecek oluşudur. Bu iradeyi sınırlandıracak bir dışsal iradenin dinde ve siyasal kültürde meşru sayılmamasıdır. Çoğulcu (monistik olmayan) bir siyasal yaşamın ve böyle bir toplumun hukukunun bulunmayışıdır. Bu nedenle, Doğu düşüncesinden ütopya yoktur. Moralist ve regressive düşünceler vardır. Distopyalar vardır.” (Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım)