Sofokles
Yaşamı
eski Yunan’ın en parlak günlerine denk gelmiş, savaşlara katılmış, komutanlık
yapmıştır Sofokles. Seçimle yönetime
gelen Perikles ile yeni düzenin siyasetçisi olarak kurucusu, tragedya yazarı
olarak da savunucusu olmuştur.
Yazdığı 100’e yakın oyundan sadece 7 tanesi (Aias, Antigone, Trakyalı Kadınlar,
Kral Oedipus, Elektra, Philoktetes,
Oedipus Kolonos’ta) günümüze ulaşmıştır; günümüze ulaşan oyunlarının
korunmasındaki amacın, aynı içeriklerle tragedyalar yazmış olan Aiskhylos ve
Euripides ile karşılaştırılması olduğu düşünülür. Koro’nun oyun içindeki rolünü azaltmış, karakteri ön plana çıkarıp;
trajik hata ile kahramanı oyunun
merkezine konumlandırmıştır Sofokles.
İzleyicinin
bildiği, Koro’nun kısmet vakıf olduğu ama kahramanın farkına varmadığı yâda
anlayamadığı trajik hatanın etkisini anlatır genellikle Sofokles. Diyalogları belirsizlik ve çifte anlam taşır çoğu zaman.
Anlatı dili, ilk etapta yaşanan olayı kısmen açıklarken; oyunun ilerleyen
bölümlerinde gizli gerçeğin yâda geçmişin
yansımasına dönüşür. İkili dil yapısını özellikle Koro’nun söyleminde
ironileştirir Sofokles. Koro büyük acılardan, yıkımdan önce şen şakraktır,
neşelidir; kahraman ise kendine güven
veya öfkenin girdabında yıkıma doğru bazen bilmesine rağmen sürüklenir. (Tragedyanın temel unsurları hakkında bir başka yazı için tıklayınız)
Eserlerindeki muğlak anlatım dili, Akha ve Troya efsanelerini ve arkaik dönemin şiirini içerir; bu nedenle bir yanıyla Logos’u ilke edinmiş yeni Atina düzenini yansıtırken; diğer taraftan şehrin dışında kalan ama etkisi devam eden inanışların, Diyonizyak kültün ve yazılı kültür öncesi ritüellerin psişik, fiziksel etkisini ve izlerini taşır ister istemez. Bugün için pek anlaşılmayan ama o gün için Dorik geçmişin izlerini süren mitleri, tragedyanın temeline taşımıştır Sofokles. Başta Oedipus olmak üzere kahramanları, sadece tanrıların bildiği kaderin cilvesi sonucu trajik hata ile baş başa kalırlar.
Eserlerindeki muğlak anlatım dili, Akha ve Troya efsanelerini ve arkaik dönemin şiirini içerir; bu nedenle bir yanıyla Logos’u ilke edinmiş yeni Atina düzenini yansıtırken; diğer taraftan şehrin dışında kalan ama etkisi devam eden inanışların, Diyonizyak kültün ve yazılı kültür öncesi ritüellerin psişik, fiziksel etkisini ve izlerini taşır ister istemez. Bugün için pek anlaşılmayan ama o gün için Dorik geçmişin izlerini süren mitleri, tragedyanın temeline taşımıştır Sofokles. Başta Oedipus olmak üzere kahramanları, sadece tanrıların bildiği kaderin cilvesi sonucu trajik hata ile baş başa kalırlar.
Antigone Tragedyası ve Efsanesi
Antigone, Oedipus ile başlayan Oedipus Kolonos’ta
ile devam eden üçlemenin kronolojik olarak ters de olsa son tragedyasıdır; M.Ö. 440 yılında yazmıştır. Bilmeden babası Laios’u öldürüp öz annesi Iokaste ile
evlenen Kral Oedipus’un iki erkek (Eteokles ve Polyneikes) iki kız (Ismene ve Antigone) çocuğu olur. Yaşananlar
karşısında Tanrılar, Oedipus’u lanetlerler ve Thebai şehri felakete sürüklenir;
acılar karşısında anne Iokaste kendini asar, suçluluk duyan Oedipus kendini kör
eder. Halkını acılara sürükleyen Oedipus, gönüllü sürgüne çıkar, Kolonos’a gider
ve topraklarından uzakta ölür. Thebai’de kalan çocukları Eteokles ve Polyneikes
büyür ve krallığı dönüşümlü olarak yönetmeye başlarlar. Ancak iktidar hırsına kapılır Eteokles ve sırası
geldiğinde yönetimi kardeşine devretmez ve onu şehirden sürgün eder. Sürgün
olan Polyneikes, hakkı olan tahtı
tekrar ele geçirmek için mücadeleye başlar, Argos Kralı’nın kızı ile evlenir ve
kralı, Thebai’ye karşı savaşa ikna
eder. Argos Kralı’nın altı komutanı
ile Polyneikes, Thebai şehrine yedi kapısından saldırır. Savaş meydanında
kardeşler karşı karşıya gelirler ve birbirlerini öldürürler.
Kardeşlerinin
ölümü ile Antigone’nin hikâyesi
başlar. Tahtın veliahtları ölünce, amcaları Kreon kral olur. Kreon, iktidara gelir gelmez vatanını savunurken
ölen Eteokles’i kahraman; doğduğu
şehre saldıran kardeşi Polyneikes’i vatan
haini ilan eder. Kral, Eteokles’in kahramanlara yakışır bir törenle
gömülmesini; Polyneikes’in Thebai şehiri dışında izbe bir yere toprağa dahi
gömülmeden atılmasını, vahşi hayvanlara yiyecek olmasını emreder. Antigone, kralın yasasına karşı çıkar. Hakkı
olan krallığı elde etmek için verdiği mücadelede ölen kardeşi Polyneikes’in vatan
haini ilan edilmesini kabullenmez. Kardeşini tören eşliğinde toprağa gömerken
yakalanır; kralın emrine itaatsizlik ettiği için amcası tarafından cezalandırılır. Bir mağaraya kapatılır ve önüne
duvar örülerek ölüme terk edilir. Kreon’un oğlu Haimon, Antigone ile nişanlıdır ama kral, oğlunun evleneceği kadın
da olsa şehir ve düzen adına emrinden vazgeçmez. Sonrasında Antigone mağarada kendini asar ve sonunu kendi
belirleyerek bir kez daha kralın
yasasını ihlal eder. Onu kaybetmenin hüznü ile nişanlısı veliaht Haimon’da
kendini öldürür; oğlunun ölüm haberini alan kraliçe de intihar eder, böylece
Kreon, yasa uğruna ailesini kaybeder.
Geçmişin İzi ve Adalet
Kreon’un koyduğu yasak,
Polis’in yasası (nomoi) dir;
Antigone ise bu yasanın, Tanrıların yasasına (thesmoi) uymadığını söyleyerek karşı çıkar. Polis için en büyük tehlike, yasalarının çiğnenmesi ve otoritenin
zayıflamasıdır. Bu sebeple Kreon yasasını,
tanrıların yasasından üstün tutar. Onun için Antigone sadece bir kadındır
ve kadın, Polis içinde yerini bilmelidir; Kreon’un iktidarını ancak bir erkek
ondan alabilir. Kralın geçici ve başına buyruk yasasına değil; tanrıların
kalıcı yasalarına karşı sorumlu
olduğunu söyler ve kendi itaatsizliğini
meşrulaştırır Antigone. Adalet, insanların yaptığı yasalarda değil; tanrıların yasasında evrensel
ve ezel dir. Şöyle der Kreon’a: “Senin buyrultunun, bir ölümlüye
Tanrıların başlangıçsız sonrasız yasalarına karşı gelme gücünü vereceğine
inanmıyorum. Asıl bu yasaları çiğneyemem; bir ölümlüye boyun eğeyim derken,
Tanrıların kargışına uğramak istemem.”
Ölümü göze
alan Antigone’nin kardeş duygudaşlığı,
aile ve erkek dili üzerinden geliştiği için, aslında etik düzlemdedir ve düzen içi tepkidir. Kreon’un yasası, ona göre ölçüsüzdür ve ölmek, tanrıların ve ailesinin sevgisine kavuşmaktır; bu sebeple
ölümünü de kendi belirler. Kardeşi Polyneikes’in
ölüsünü gömmek, arkasından gözyaşı
dökmek ve yas tutmak; akrabalık ve aile ocağı bağından
dolayı Antigone’nin hakkı ve aynı zamanda
sorumluluğudur. Yas, hem tragedya da hem de dönemin Yunan dünyasında hakikate dair iç görünün
olmaz ise olmazıdır. Hakkı olanı gerçekleştirmek, Yunan
dünyasında yurttaşlıktan uzak tutulmuş,
ev işi ve alanı ile sınırlandırılmış (oikos) kadının öz-bilincine
evrilmesi için sınır durumdur.
Fakat, ölmek üzereyken Antigone trajik
çıkmaza düşer. Evlenmeden, anne
olmadan ve gerçekten kadın olmadan ölmektedir ve ölürken Tanrılar yanında
değildir. Yalnızdır ve yaptıkları
karşısında pişman olmasa da şüphe
içindedir. Tek avuntusu yeraltına
indiğinde babası Oedipus, annesi ve kardeşlerine kavuşmaktır ama bu sadece bir ihtimaldir, ölümden
sonrasını kimse bilmemektedir. Tinin
evrenselliğinin tecellisi, Adalet olmalıdır. O,
adalet için yasayı çiğner.