Dünyanın
şimdilik, bilinen en eski ve büyük kutsal
alanıdır Göbekli Tepe. Son 20 yılın en önemli geçmiş tarih (arkeoloji) keşfi,
günümüzden yaklaşık 12.000 yıl öncesine (M.Ö 9.600 – 7.300) aittir. Çanak
Çömleksiz Neolitik Dönem’e ait tapınma alanı, 1983 yılında tarlasını
süren bir çiftçinin bulduğu oymalı taş sayesinde fark edilir (Şanlıurfa’ya 18 km, Örencik köyü’ne
1,5 km uzakta) ve sonrasında bölgede
yüzey araştırmaları yapılır; 1995 yılında başlayan ve hala devam eden
kazı çalışmaları Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından yürütülür. Batı Dünyasının
ve akademisinin; insanlığın tarım ile birlikte yerleşik hayata
geçtiği, şehir ve medeniyetler kurduğu ve sonrasında ekonomi, sosyal yapı ve
din alanında gelişme gösterdiği biçimindeki Mezopotamya (Bereketli Hilal) tezi,
Göbekli
Tepe’nin keşfi ile alt üst olmuştur. Özellikle Gordon Childe’ın
Vaha Teorisi, sosyal örgütlenmenin tarım ve şehir hayatı ile başladığı
düşüncesi, bu keşif ile önemini kaybeder; çünkü Göbekli Tepe’deki tapınak
inşası için gerekli sosyal örgütlenme, son Buzul Çağı sonrası konar-göçer
yaşama aittir. Yapılan Jeomanyetik ölçümler sonucunda; daire biçiminde düzenlenmiş ve çapları 8, 10, 15 ve 30 metre arasında değişen 20 adet tapınak tespit edilir. 2014 itibariyle bunlarından 6
tanesi ortaya çıkartılır, diğer 14’ü gün yüzüne çıkmayı beklemektedir.
Göbekli
Tepe’nin keşfinden önce bilenen en eski tapınak yapıları; Mısır Piramitleri 7.500 yıl, İngiltere’deki Stonehenge 5.000 yıl, Malta
Adası’ndaki tapınaklar 6.500 yıl, Mezopotamya’daki ilk şehir tapınakları
5.000 yıl öncesine aittir.
Anadolu’daki
Neolitik Dönem yaşam alanları; bugün Şanlıurfa ve Harran
Ovası’nı çevreleyen tepelerde bulunan ören yerleri; Göbekli Tepe, Nevali
Çori, Karahan Tepe, Sefer Tepe ve Balıklıgöl dür. Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın
doğusunda ve Harran Ovası’na yakın, deniz seviyesinden 800 metre yükseklikte
bir tepedir. Bölge, UNESCO
dünya mirası listesindedir ve 1. derece arkeolojik sit alanı ilan
edilmiştir. Genel
bilgiler ışığında insanoğlu, Neolitik ile birlikte avcı-toplayıcı yaşamdan, örgütlenmeye
dayalı yerleşik hayata ve tarıma yönelir; tahıl, özellikle buğday
ekimi ve hayvanların evcilleştirilmesi ile şehir yaşamı ve tapınak
fenomeni ortaya çıkar. Fakat Göbekli Tepe kazıları, yerleşik hayata geçiş,
ekonomi ve inanç tarihi üzerine var olan bilgiyi çökertmiştir;
çünkü bölgedeki tapınak mimarisi, yerleşik yaşam ile değil; dini inançların
etkisiyle ortaya çıkar. Göbekli Tepe’de ilk önce inanç, sonra bir
araya gelme ve örgütlenme vardır ve bu sebeple, ilerlemeci tarihi tezine
karşı atipik vakadır. İnsanlar, belli zamanlarda bir araya gelip;
Göbekli Tepe’de ibadet eder ve yaklaşık 1000 sene sonra, nedeni
bilenmeyen bir şekilde, tapınakların üzeri tonlarca toprak ve çakmaktaşı ile
kapatılır.
2015
yılında ölen Kazı başkanı Klaus Schmidt “Avcı-toplayıcı toplumlara ait eş zamanlı olarak kurulan
birçok yerleşim birimi var. Göbekli
Tepe, bu yerleşimlerde yaşayan
insanlar için bir ibadet
yeriydi. Bu tapınağı yapanlar, evren nedir, biz neden buradayız? Sorularını
ilk kez kendine soranlardı. Önce
tapınak vardı, şehir sonradan geldi.” yorumunu yapar.
Tapınakların, kimler tarafından inşa edildiği ve hangi amaçlarla
kullanıldığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Animalist ve şamanist
sembollerin izlerinden hareket ile mabet alanının, konar-göçer Asyatik-Kurgan
kavimlerine ait olduğu tahmin edilir. Bir diğer olasılık, Güneş’ten sonra gökteki en parlak yıldız Sirius’a tapınmak ve
gözlem için yapılmış olabileceğidir.
Göbekli Tepe Bulguları
Kazı alanında üç ayrı katman vardır; birinci katman, doldurma taş ve toprak;
ikinci ve üçüncü katmalar, tapınak bulgularından oluşur. Kazı alanın tamamı, 90 dönüm dür. Göbekli Tepe’deki tapınak
bulguları, T veya ters L biçimli anıtsal
dikili taşlardan (Stel) oluşur. Alttaki en eski
katmandaki dikili taşlar, M.Ö. 11.000;
onun üstünde ikinci katmandaki taşlar, M.Ö.
9000’li yıllara aittir. Daire
şeklinde dizilmiş dikili taşlarından ortasında T biçimindeki iki dikili taş karşılıklı olarak yer alır. Dikili
taşların çevresi, bazılarında iç içe
geçmiş iki duvar ile örülüdür ve aralarında koridor bulunur. Boyları 3
ile 6 metre arasında değişen karşılıklı
T sütunların üzerindeki el ve kol formlarından
dolayı, insanları simgelediği düşünülür. Fakat, herhangi bir cinsiyet
betisi yoktur. D Çemberi'ndeki iki
dikili taşta insan sembolizasyonun daha açık ifadesi olarak, kolların altında kemer benzeri işlemeli kabartmalar
vardır. Dikilitaşların gövdesinin ön yüzlerinde çoklukla görülen iki band halinde uzanan kabartma stilizasyonların
anlamı ve amacı, bugün için bilinmezdir. Bazı kabartmalarda, anımsatır biçimde insan başı görülür. Animalist yaşamı yansıtan hayvan
çeşitliliği figürlerde çok daha fazladır; kurt,
boğa, akrep, aslan, yaban domuzu, tilki, turna, ördek, akbaba, sırtlan, ceylan,
yabani eşek, yılan, örümcek ve kedigiller bunlardan bazılarıdır. Tilki ve yılan en çok kullanılan
figürlerdir. Bulgular içinde en dikkat
çekeni, T sütun üzerinde aşağı doğru inen incelikle işlenmiş aslan
kabarmasıdır.
Çemberimsi Göbekli Tepe Planı |
T
taşların üzerindeki insan, hayvan, bitki ve soyut figürler; yontu sanatının ve
insanın imaj dünyasının en eski betilerindendir. T
sütunların ağırlığı, 40 ile 60 ton
arasındadır ve dönemin ilkel alet ve bilgi birimi ile dikilitaşların, tapınım
alanına nasıl taşındığı hala gizemini korumaktadır. Organik
kalıntılar üzerinden yapılan radyokarbon
ölçümü ile tapınak alanında, kolajen
içeren bitki kalıntılarına ulaşılır. Dairesel yapılar, M.Ö.
8000’lerde nedeni belirsiz biçimde terk edilir ama terk edilirken;
çeşitli taşlar, aletler ve hayvan kemikleri ile toprak doldurularak
kapatılır. 2014 yılı itibariyle kazı bölgesinde ve çevresinde, aynı döneme ait hiçbir
yerleşim yerine rastlanmaz. Göbekli Tepe’nin belli dönemlerde bir araya
gelen topluluklar için hem şölen, hem de tıpkı Kudüs, Mekke gibi tarih
öncesi Hac bölgesi olduğu düşünülür.
T Taşlar ve Çember
Çemberimsi
yapılar, Buzul Çağı sonrasında yaklaşık M.Ö. 12.000’lerden itibaren ortaya
çıkmış genel bir formdur; bu formun benzer örnekleri Çayönü, Hasan Keyf Höyük’de bulunur. Tarih öncesi Anadolu’da,
dikili T taşlar ilk kez 1980’lerde Nevali
Çori’de görülür. Nevali Çori’de bulunan küçük taş heykellerdeki bazı motifler, Göbekli
Tepe’deki T taşlardaki kabartma desenler ile benzerlik gösterir. Göbeklik
Tepe’deki çember anıtsal bulgular, keşif sırasına göre A-B-C-D-E-F-G-H ile tanımlanır; bulgular içinde en büyük çember, D Çemberi dir. Çemberlerin çapları 10
ile 20 metre arasında değişir ve merkezinde birbirine paralel duran iki
büyük dikili T taş bulunur.
Çemberin çevre duvarları da, yine T biçimli küçük dikili taşlarla çevrilidir. 2.
ve 3 katmandan 2015 yılı itibariyle, 100'den fazla T taş çıkartılır. 2. ve 3. Katmandaki T taşların biçimi ve
büyüklükleri birbirinden farklıdır.
Arkaik olan 3. Katmandaki taşlar
daha anıtsal ve büyük, daha yakın tarihli 2.
Katmandaki dikitler ise dikdörtgen yapıda ve küçüktür. 3. Katmanda, yapılan
kazılar sonucu 8 adet anıtsal çember
keşfedilir ve çemberlerin içindeki T taşların yüksekliği 3.5-5 metre arasındadır. 2. Katmandaki T taşlar,
ortalama 1,5 metre boyundadır. 2.
Katmandaki mekânların içinde bazılarında merkeze konulmuş karşılıklı iki T taş
varken, bir kısmında karşılıklı T taş bulunmaz.
Tapım alanında Yenitaş Devri'ni
yansıtan ve Nevali
Çori’de keşfedilenlere
benzer az sayıda boncuk ve düğme bulgulanır.
Son kazılarda, T taşlardan farklı olarak, sırık
parçası biçiminde 190 cm boyunda, 30 cm çapında totem bulunur. Dikili taşların ham maddesi, bölgenin 2 km
uzağındaki taş ocaklarından getirilmiştir. Ton
ağırlığındaki taş blogların, o zaman ki yaşam pratiği ile nasıl mabet alanına
taşındığı, henüz belirsizdir. Dikili taşların çoğunda, yarı kabartma yontu (rölyef) figürler bulunur; bunların
yanında geometrik çizgiler, sembolik
ifadeler taşıyan hilal ve halka
çizimleri, yüksek ihtimal, bölgeye gelen
kavimlerin boylarını temsil eden simgelerdir. Buluntular içinde antropomorfik özellikte iki insan figürü keşfedilir; birisi
başsız bir erkek, diğer ise uzun
boylu ayakta duran insan betisidir. (insan figürlerinden biri, müzeden çalınır!) Taş Devri insanın sanat ve ifade gücünü
yansıtan bu betiler için K. Schmidt:
“insanımsı
varlıkların taştan heykelleri olduğu ve sembolik olsa dahi bilinçli bir seçim
taşıdığı” yorumunu yapar.
İçki, Buğday ve Totem
En eski yabani buğday, Göbekli Tepe yakınlarında, 1997'de ortaya çıkar. 2013 yılına kadar
sahada, tekneye benzer büyük 7 adet
yekpare kap bulunur. Kireçtaşından
oyulmuş, yiyecek ihtiyacında kullanıldığı belirlenen kaplar, anlaşılan o ki,
bölge de yerleşik yaşam olmasa dahi, belli dönemlerde bir araya gelen
insanların beslenme ve şölen ihtiyacını
karşılamıştır. Göbekli
Tepe’deki kireçtaşı tekne kapların kimyasal analizleri yapılır ve oksalik asit tuzu kalıntıları tespit edilir.
Bu asit tuz, tahılların suda bekletilmesi ve mayalanma ile oluşmaktadır. Mayalanma ve suda bekletilen tahıl, bulamaç besinleri Bira benzeri içki tüketimini işaret eder. Tapınmalarda sarhoşluk, vech hali için sıvı tüketilmesi yüksek ihtimaldir.
Tapınak kazılarında, C ve D çemberlerinde kömürleşmiş bitki kalıntılarına rastlanır. Bulunan kırmızı buğday, arpa ve çavdar gibi tahılların hepsi de yabani dir. Kazı bölgesinde ortaya çıkan kemiklerinin hepsi yabani hayvanlara aittir ve kemiklerin sayısı 100 bine yakındır; bu sayı, animalist hayvan kurbanı pratiğinin yanı sıra, belli dönemlerde insanların burada yaşadıklarını ve beslendiklerini gösterir. Hayvan kurban ritüeli, animalist inancın yansıması olarak kabilelerin hayvan kurbanı ile kendilerini korumaya çalıştıklarını veya kısa süreli de olsa diğer kabileler ile uzlaştıklarını akla getirmektedir. Tapınak katmanlarında hiç bir insan iskeletine rastlanmamıştır. Terk edilme sürecinden sonra yapılan dolgu yığın (Tümülüs) içindeki insan kemiklerinin ise, yamyamlık değil; sonraki tarihlere ait mezarlık alanı kalıntıları olduğu aşikârdır.
Tapınak kazılarında, C ve D çemberlerinde kömürleşmiş bitki kalıntılarına rastlanır. Bulunan kırmızı buğday, arpa ve çavdar gibi tahılların hepsi de yabani dir. Kazı bölgesinde ortaya çıkan kemiklerinin hepsi yabani hayvanlara aittir ve kemiklerin sayısı 100 bine yakındır; bu sayı, animalist hayvan kurbanı pratiğinin yanı sıra, belli dönemlerde insanların burada yaşadıklarını ve beslendiklerini gösterir. Hayvan kurban ritüeli, animalist inancın yansıması olarak kabilelerin hayvan kurbanı ile kendilerini korumaya çalıştıklarını veya kısa süreli de olsa diğer kabileler ile uzlaştıklarını akla getirmektedir. Tapınak katmanlarında hiç bir insan iskeletine rastlanmamıştır. Terk edilme sürecinden sonra yapılan dolgu yığın (Tümülüs) içindeki insan kemiklerinin ise, yamyamlık değil; sonraki tarihlere ait mezarlık alanı kalıntıları olduğu aşikârdır.
Şimdiye kadar yapılan kazı
bulgularında tek bir dişi figüre
rastlanır; figür, dikili taşlar arasında yer alan yassı bir taş üzerine kazıma çizgilerden oluşur. Neolitik
dönem ve öncesi Ana Tanrıça kültü ve kurban
ritüellerine benzer hiç bir iz
yoktur Göbekli Tepe'de. “Ana Tanrıça
inancı, evrensel ve arketiptir” biçiminde ifade edilen Gnostik-Semitik kökenli teolojik
tez, Göbekli Tepe ile birlikte çürütülmüştür.
Göbek Tepe’deki semboller, Mısır-Babil inancının öncüllerini değil, Şamanik liderler önderliğinde
örgütlenmiş Kuzey Asya inancını ve kavimlerini
yansıtır. Bulguların ve sembollerin ışığında bir Mutlak Varlık inancı var ise, bunun Eril Tanrı (belki de Tengri)
olduğu görülmektedir.
Yakın
dönem arkeoloji çalışmaları, kültürün başlangıcının Mezopotamya’da değil; Anadolu'da olduğuna işaret etmektedir.
Göbekli Tepe göstermiştir ki, Yenitaş
Devri avcı-toplayıcı kültür, organizasyon yapısına, kısmi teknik bilgiye ve imaginasyon yetisine sahiptir.
Şimdilik, bilgilerimiz, 20 yıldır süren
kazı çalışmalarına dayanmaktadır ve diğer katmanlarda ortaya çıkacak yeni
bulgular; bu yazı içindeki bilgi, analiz ve yorumların yeniden gözden geçilmesini gerektirecektir.