İsis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünya’nın Doğuşu ve Yaradılış Destanları

Dünya yaratılış mitleri, çoğunlukla bir bütünün ikiye ayrışmasını anlatır. Yaratılış efsanelerinde, ekseriyetle başlangıçtaki Yaratıcı, tek değildir; tekliği içinde ikiliği taşır.  Kaos ayrışmazlıktır ve kendi ikiliğinde kozmosu kendi içinden zuhur eder.Kaos hareketi başlatır; sonra Kozmos düzeni kurar. Yaradılışın doğuşu, çoğunlukla bir cinayet, kurban, kan dökümü ile başlar.  Yaratılış efsaneleri ikiye ayrılır: Tanrıların Yaradılışı (Thegonia) ve Evrenin Yaradılışı (Cosmogonia) Yazılı ilk örnek, Mezopotamya’daki Babil yaratılış destanı Enüma Eliş (Vaktiyle Yukarda) dir.

Enûma Eliş

Gökler yoktu bir zamanlar
Yeryüzü yoktu, yükseklik ve derinlik
İsim yoktu, toprak altında Apsu vardı yalnız.
İlk yaratıcı olan tatlı su.
Birde acı su Taimat vardı.
Birde döl yatağına dönen Mummu
O zaman Tanrılar yoktu daha.
Birbirine karışmıştı tatlıyla acı
Örgülü kamışlar birleşmemişti henüz
Suları bulandırmıyordu sazlar
Tanrıların adı yoktu, doğası yoktu
Geleceği yoktu, işte o vakit
Sürüklenip gelmiş çamurlarla dolu suda
Apsu'dan Tiamat'tan ansızın
Tanrılar yaratıldı.

Çamurdan doğan Lahmu ile Lahamu
Daha genceciktiler boyları uzmamıştı.
Göklerin ufku Anşar ile yeryüzü ufku Kişar
Onlara baskın çıktılar,
Uzadı göğün ve yerin çizgileri.
Ufukta bulutlar çamurlardan ayrıldı.
Günler günleri kovaladı, yıllar yılları.
Boş gök ulu tanrı EA'yı doğurdu kendi başına.
EA, göğün ufkundan daha geniş bir akıl
Benzerlerinden kat kat güçlü.


Sonra tanrı Marduk ortaya çıkar ve EA'ya "insanı yaratmak” istediğini söyler:

Kanı kanla birleştireceğim
Kanı kemikle
Bir şey yaratacağım, benzeri görülmemiş
Adı İnsan olacak
İlk insanı yaratıyorum

Sümer inanışının bir başka yaratılış anlatısı Inanna’nın Ölüler Diyarına İnişi” adlı şiir biçimdeki bulgudur. Tabletlere yazılmış efsanede, tanrıça Inanna (İştar) ile kocası tanrı Tammuz anlatılır. Bitkiler tanrısı Tammuz ile bereket, savaş ve aşk tanrısı İştar ile mutlu bir yaşam sürmektedir. Birgün, Tammuz yaban domuzunun saldırısına uğrar ve ölür. Tammuz'un ölümü tüm doğayı yasa boğar ve bitkiler yeşermez, kuralık başlar. Kocasının ölümüne çok üzülen tanrıça İştar, onu kurtarıp tekrar gün ışığına çıkarır. Ancak bu dönüşün bir bedeli vardır. Tammuz, her yıl kısa bir süre için tekrar cehenneme dönmek zorundadır. Böylece ölüm-yaşam döngüsünde, mevsimler birbirini izleyecek ve doğa, ölüp yeniden dirilecektir.

Gılgamış Destanı

Mezopotamya yaratılış ve kuruluş anlatılarının karışımıdır Gılgamış Destanı. Akad dilinde yazılır, ilk ortaya çıkışı M.Ö. 2000’li yıllardır. Tanrı kral Gılgameş ile çobanların kralı güçlü Enkidu arasındaki ilk önce düşmanlık ve mücadele ile başlayan, zaman içinde büyük bir dostluğa dönüşen macera anlatılır destanda. Tanrıça İştar, cesareti ve gücü ile ünlenen yarı tanrı Gılgameş'i beğenir ve ama Gılgameş onu kabul etmez. Gılgameş'e kızan İştar, tanrı Anum'dan onu cezalandırmasını ister. Anum, İştar’ın isteği kabul ederek, göksel bir boğa yaratır. Bu azgın boğa çok güçlüdür ama Gılgameş onu da öldürür. Bir zaman sonra Enduku hastalanır ve ölür. Dostu Enduku’nin ölümü, Gılgameş'i çok etkiler, düşüncelere dalar. Gılgameş ölümsüzlüğü aramaya başlar.

Gılgameş, dedelerinden birinin Tufan’dan sonra tanrılar tarafından ölümsüzlüğe kavuşturulduğunu duymuştur ve dedesini bulmak için yolculuğa çıkar. Uzun bir yolculuktan sonra dedesinin ülkesine varır. Ölümsüzlüğün gizemini soran Gılgameş'e dedesi kendi dedesinin sözünü iletir: “Denizlerin dibinde yetişen büyülü bir ot vardır. Eğer bu otu bulup yiyecek olursan sen de ölümsüzlüğe kavuşursun." Bu sözü duyan Gılgameş, dedesinin kaptanı ile yola koyulur. Denize açılırlar, bir süre sonra Gılgameş, “ölümsüzlük otunu” bulur ve bir tutam alıp, kıyaya döner. Mutluluk içindeki Gılgameş kıyıya vardığından dinlenmek ister ve uyur. O uyurken, bir yılan gelir ve ölümsüzlük otunu yer. Gılgameş, ölümsüzlüğü kaybeder.

Mısır’da Yaratılış

Mısır yaratılış inancına göre başlangıçta dünya, su ve bataklıktır. Sonra sular alçalır ve ortaya bir Ada çıkar. Bu adada bir kurbağa, birkaç yılan ve bir de yumurta vardır. Yumurtadan bir kaz çıkar ve uçmaya başlar. Bu kaz, kılık değiştirmiş RA dır. Var olan her şeyi yaratan Tanrı Ptah dır. Yeryüzü tanrısı Gebb ile gökyüzü tanrısı Hathor’un iki kızı, iki oğlu olur. Erkeklerin ismi Osiris ile Seth, kızlar ise İsis ve Neft dir. Osiris ile İsis, Seth ile Neft kardeşler olarak evlenirler. Tanrı Gebb yeryüzünün yönetimini Osiris'e verir. Osiris’in başarısını kıskanan Seth, onu öldürür. Seth, Osiris’in vücudunu on dört parçaya ayırarak Mısır'ın çeşitli yerlerine gömer. İsis daha sonra kocası Osiris’in parçalarını toparlayarak, tanrıların yardımıyla onu tekrar hayata döndürür. Osiris, ölülerin ve bütün doğan şeylerin koruyucusu ve simgesidir. Seth ise, kötülük ve yıkımın simgesidir. Osiris ile Seth’in mücadelesi iyi ve kötünün savaşımını sembolize eder.  Zaman içinde birçok görünüm ile ortaya çıktığına inanılan Hermes, hem bilgeliğin hem de gizliliğin sembolüdür. Gizli ve saklanmış anlamına gelen Hermetik sözcüğü Batı dillerine, Mısır’dan geçer. Mısır Hermes kültü hala gizliliğini korur. Bugün, kadim Mısır inançları hakkındaki bilgi, Mısır Ölüler Kitabı’na dayanır.

Hint Yaratılış İnanışı Veda

Hint yaratılış söylencesinin ilk katmanı Veda’lar dönemidir. Veda, bilgi demektir; Veda'ların en eskisi Rig Veda’dır, daha sonra Atharva Veda gelmiştir. Rig Veda’da yaratılış şöyle anlatılır:Ne varlık, ne de yokluk vardı, yukarısı ne uzak, ne de gökyüzü vardı. Hareket eden neydi? Nerede ve kimin yönetiminde? Derin, dipsiz Sumu vardı. O zaman, ne ölüm, ne ölümsüzlük, ne de geceyi gündüzden ayıracak bir belirti vardı. Bir, nefes almadan soluyordu, kendiliğinden hareketliydi, ötesinde hiçbir şey mevcut değildi. Başlangıçta karanlıklar, karanlıkları örtüyordu. Boşlukta hapis olan Bir, sıcaklığın gücü ile vücut buldu.

Brahma, Vişnu, Şiva

Destanlar dönemi ile birlikte din, Hint coğrafyasında tüm yaşama hâkim olur. Doğa, her şeyi ile tanrısal niteliğe bürünür; doğa, biçimi olmayan soyut tanrının gerçeğidir; tanrının doğadaki gerçekliğine Brahman denir. Brahman, kozmos içinde insana üç ayrı biçimde görünür. Brahman’ın üç görünümü, üç tanrı ile adlandırılır: Brahma, Vişnu, Şiva. Brahma yaratıcıdır, varlığı doğurur. Vişnu, gelişmeyi ve varoluşu sürdürür. Şiva, hiçliğin içinde varlığa dönüşümü sağlar.

Mahabarata Destanı

Hint dünyasının iki büyük destanı olur. Bunlar, M.Ö. 800 yıllarda ortaya çıkan Mahabaharata ve Ramayana destanıdır. Mahabarata, dünyanın en uzun şiiridir ve yüz binden fazla kıtadan oluşur.  Mahabharata, birçok anlamı olmakla birlikte "İnsanlığın Büyük Öyküsü" demektir. Bugün, hala Hindistan'daki günlük yaşamı ve ahlakı şekillendirir. Hindu inanışa göre; Mahabarata'da olmayan şey, hiçbir yerde yoktur. Destan, insanın ölüm korkusu, tanrıların bilinmeyen etkileri ve tanrıların yaşama duyarsızlığı gibi çok ontik konuyu manzume-hikâye biçiminde anlatır. Ramayana Destanı ise, Kral Rana'nın (Vişnu) yaşamı ve kahramanlıklarını anlatır.

Mayalar ve Popol-Vuh
Mayalar’ın yaratılış ve kutsal kitabı Popol-Vuh dur. Kitap, insanlık tarihinin en eski mitik kaynaklarından biridir. Popol-Vuh metinlerinin ezoterik ve özgün dili, günümüz düşüncesine belli oranda kapalıdır. Popol-Vuh'da yaratılış, dört aşamadan oluşur. Gezegenler ve yıldızlar, kozmos içinde sarmal varoluş ile dünyanın düzenini simgeler. Kozmik zaman içinde devler, uzun süre savaşmıştır. Mayalar’ın inandığı yaratıcı Tanrının simgesi yoktur; çünkü kozmosta değildir. Görünmeyen tanrının adı Hunab Ku dur. Her şeyi yaratan Hunab Ku’dur ama dünyaya bedensizdir ve ona put yapılamaz.