Beton dökülmüş, betonlaşmış
bir sahil kenarındayım, yüzüm denize dönük… Sağ yanımda bir kısmı görünen
denize sıfır yazlık evler, yosun kayalıklar var. Beton zemin üzerinde bir
tuhaf beklemekteyim, önümde sinema kamerası görüyorum. Yerdeki kamerayı elimle
sağa sola çekiştiriyorum. Sanırım, kamera 35 mm analog çekim yapan profesyonel
kameralardan, yanında tripodu dahi var.
Tam o anda düşünüyorum:
“Unutamadığım film karesi nedir?” Kendime soruyorum ama aklıma hiç bir şey
gelmiyor, gün ışığı yaz günü olduğunu belli ediyor, gözlerim kamaşıyor.
Unutamadığım film karesi aklıma gelmeyince, kameraya bakarken heyecanım
azalıyor, kendi kendime sanırım unutamadığım film karesi olmadı ama hep
olmasını istedim, diye hayıflanıyorum.
Yürümeye çalışıyorum,
beton zemine yayılmış sarmaşıklar ayaklarıma dolanıyor, önümde tümsek
beliriyor, kamerayı taşımamı engelliyor. Tümseğin hemen yanında kalın bir su
borusu görüyorum, denize açılıyor sanki ama bana engel oluyor. Sağımda solumda
beliren garip nesnelerin içinde bir an “Ben neredeyim?” diyorum. Görüş alanımın
dışında çok güzel bir yaz günü ve sanırım Ege sahillerinin birindeyim ama kendi
bulunduğum yeri ne tam görebiliyor ne de anlayabiliyorum.
Kamerayı elime alıp
vizoründen bakıyorum, çok ilginç etrafımı kendi görüş açım ile göremez iken,
vizorden baktığımda denizi, yazlık evleri ve ufku dahi görebiliyorum. Biraz daha kamera ile bakmaya başlınca
vizördeki mizansen ile hareket edebildiğimi görüyorum, anlıyorum. Yürüyorum ve birden neşeleniyorum
kadraj ile hareket etmek güzel bir keyif oluyor. Yavaş yavaş bulunduğum mekânı tanıyorum, ne
olduğunu tam bilmediğim bir çekime hazırlanıyorum.
Kasım
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder