Distopya: Biz ve 1984


Distopya

 

Distopya mekanize birey-toplum, karamsar gelecek anlatılarıdır; geçmiş ütopyaların eleştirisi, olumsuzlama ve yıkımdır. Ütopyaların hedeflediği arzu şemalarının indirgemeci ve kusurlu olduğunu; vaat ettiklerine, bizatihi kendilerinin engel olduğunu söyler distopya.

 

Biz

Bolşevik İhtilal’in totalitere dönüştüğünü gören Yevgeni Zamyatin’in eleştirel anlatısıdır Biz. Sonrasında birçok distopik metne esin olur: ‘Biz, şimdiye kadar yazılmış en iyi bilim-kurgu roman, karşı ütopya’ der Ursula K. Le Guin. Hikayenin kahramanı D-503’ün günlüğü üzerinden anlatılan yaşam 26. yüzyılda geçer; asırlık savaşların sonunda Dünya, Tek-Devlet’in idaresindedir. İnsanlar, devasa apartman bloklarında yaşar, evlerin duvarları camdır. Her şeyin kontrol edildiği yerkürede insanlar, Numaralar ile ad sahibidir.

 

İnsanlar, bizleşerek insan olur. Rüya hatırlamak, hayal kurmak, tahayyül etmek Biz’liğe hastalıktır. Cinsellik mekanize edilir, tutku ve erotik baskılanır; sevişmek isteyenlerin, idari büroya başvurması zorunludur; sevişme izni, ancak çalışma karşılığında verilen primdir. Çalışarak primi hak eden, büronun seçtiği kişi ile belirlenmiş gün ve sürede yatak odasında bir araya gelir, sadece o zaman pembe perdeler kapanır.

 

Tek-Devlet’in liderinin adı İyilikçi’dir, onun matematik sistemi, ‘mutluluğun yolu’ diye vaaz edilir. İyilikçi işlemi, çarpım tablosu ve düzeni ile mutlaktır. O, geçmişte insanı yalnız bırakan Tanrı’nın yerini almıştır, kusursuzdur artık yeni Tanrı. Tek-Devlet, komşu gezegenleri kolonize etmek için ‘İntegral’ isimli uzay gemisini üretir, D-503 matematikçi mühendistir gemide. Günlüğünün başlarında Biz diyerek, yazar-konuşur: ’Diğer gezegenlerde yaşayan meçhul varlıkları, aklın boyunduruğu altına almanız gerekiyor. Eğer bizim kendilerine matematiksel ve hatasız mutluluğu getireceğimizi anlamazlarsa, onları mutlu olmak zorunda bırakmak bizim görevimizdir. Ama silahtan önce, sözü deneyeceğiz. Yaşasın Tek-Devlet, yaşasın Numaralar, yaşasın İyilikçi!

 

D-503, I-330 adlı kadın ile karşılaşır ve bilmediği duygularla tanışır. Gönlünün merkezi kayınca, görevine bakışı bulanıklaşır; çünkü I-330, İntegral gemisini ele geçirmeyi planlayan illegal örgütün üyesidir. D-503, tutkuyla onu ilk öptüğünde, artık geçmişiyle bağını kopardığını söyler. D-503’ün günlüğünün dili değişir; biz’in yerini ‘Ben’ alır. Fakat, illegal örgütün İntegral’i kaçırma, çarpım tablosunu devirme eylemi başarısız olur; yakalanan isyancılar ve D-503, muhaliflere verilen cezayı alırlar; hayal gücünü yok eden, hafızayı silen mekanik işlemden geçerler. İyilikçi ve Numaralar, biz olarak yoluna devam eder. Anlatının sonunda, yakın geçmişini ve tekamülünü kaybeden D-503’in dili başlangıçtaki Biz’e döner. Zamyatin’e göre devrim sürekli değişimdir, geleceğe dair ufuktur.

 

1984

Biz’den etkiler taşıyan George Orwell’ın eseri en popüler distopyadır. Hikaye Okyanusya’da geçer, Britanya’daki Parti Devleti beşeri her şeyin sahibidir. Lider Büyük Birader, ekranlardan biteviye biraderlerine seslenir, telkin eder. Yaşam tele-ekranlarla izlenir, aynı zamanda kayıt cihazıdır, gözlerken fişler. Büyük Birader bilgedir, hipnotik ve sedatif etkilidir. Okyanusya’da çok şey yasaktır, aşık olmak, düşünmek ciddi suçtur; tarihten, anılardan silinir. Hikayenin kahramanı Winston Smith, Londra’da geçmişin ve tarihin  silindiği, yeniden üretildiği Gerçek Bakanlığı’nda çalışır. Zaman içinde Winston, şüpheye düşer hayatla ilgili ve günlük tutarak kendini tanımak ister, istedikçe hastalıklı olur, sanrı ortaya çıkar, Parti’yi yıkmayı amaçlayan örgüte üye olduğuna inanır.

 

Londra’nın kenar semtlerinde akşamları gezinir Winston. Bir gün, iş yerinden tanıdığı Julia’dan ‘seni seviyorum’ yazılı not alır; buluşmak üzere Parti’nin gözetiminden uzak orman bölgesine giderler ve yasak aşk başlar. Sonrasında örgütten beklediği daveti alır Winston ve sevgilisiyle katılır; fakat güvendikleri kişiler, düşünce polisi çıkarlar ve iki sevgili tutuklanıp Sevgi Bakanlığı’na götürülür. Winston, Parti’ye karşı gelenlerin kapatıldığı 101 numaralı odaya gönderilir, fizik-nöro şiddet uygulanır. Winston serbest bırakılır ve Julia ile buluşur ama her şey bitmiştir. Lider yine seslenmektedir: ‘Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cahillik Güçtür.

Mağara Sanatı -4. Bölüm: İnsanın İlk El İzleri: El Castillo ve Pech Merle Mağarası


Buzul Çağı sonrasında beslenme-barınma şartlarının iyileşmesi, elin daha hünerli kullanılması ve alet yapımında çeşitlilik sonucunda; bugün için tam anlamını ve gelişimini bilemediğimiz bilinçlenme-soyutlama ve doğayı temsil-taklit etme sürecinin yansımasıydı mağara duvar resimleri.
The Rouffignac cave, also known as "The Cave of the Hundred Mammoths", in the French Dordogne, dating Upper Paleolithic
The Rouffignac  Mağarası, Fransa
Hayvan figürlerinin düzensiz konumu, bir çerçeve içinde sınırlandırılmaması, aralarında çoğunlukla bağlantı olmaması ve üst üste binmesi; çizimlerin üretiminde önemli zaman ve çizer farklılıkları olduğunu göstermektedir. Bir teoriye göre bu resimleri çizenler, tarihin ilk meslek uzmanları, sanatçılarıdır. Avcı-toplayıcı gündelik yaşamın dışında kalıp ihtiyaçlarını grup birikiminden sağlayan bu kişiler; avcının becerisini, cesaretini motive etmek ve/veya büyü ayinlerinde kullanmak için yapmışlardı bu resimleri.

Horses and ibexes and rectangular figures representing traps or nets - from Lascoux Cave
Atlar ve dağ keçileri -  Lascoux Cave

İnsanın İlk El İzleri

Tarih öncesi mağara resimlerinin bir kısmı da boya kullanılarak yapılan  “el izi” baskısı betimleridir. Fransa ve İspanya’daki mağaralarda çok sayıda el izine rastlamıştır. Paleolitik insan, ellerini mağara zeminine dayayıp; üzerine içi oyuk kemik borular ile is veya boya püskürterek ellerinin siluetlerini çıkarmışlardı. Bazı mağaralarda ise ellerin boyanıp doğrudan duvara basılmasıyla izler oluşturmuştur. O dönem için üretilmesi kolay olduğundan el izleri genellikle kırmızı ve siyah renklidir. Bazı izlerde ise, parmaklar eksik yâda sadece avuç içi baskısı görülmektedir.  
prehistoric handprint - from Chauvet Cave in France, circa 33-30 000-year
tarih öncesi insan el izi - Chauvet Mağarası, 33-30.000 yıl

El Castillo Mağarası

İspanya’nin kuzeyindeki Cantabria bölgesindeki bulunan El Castillo mağarasındaki en önemli bulgular, boyalı insan eli izleridir. Mağara ilk keşfedildiğinde el izi baskılar ve figürler, karbon 14 testi sonucu 33 ile 37 bin yıl öncesine ait kabul edilmişti; fakat 2012’de mağarada keşfedilen kırmızı disk işaretlerle bu tarihlendirme değişti.
Hand prints-from El Castillo Cave, circa 37,000 BCE, Spain
İnsan el izleri - El Castillo Mağarası, 37.000 yıl
Panel of Hands stencils and red disks- 37,300 years old, disk dated at least 40,800 years, El Castillo, Spain-2

Fosil yaşı tespitinde organik madde üzerinden ölçüm yapan Karbon 14 testi, mağara içi resimlerinin pigmentlerden oluşması ve oksitlenme ile bozulmaya uğraması nedeniyle; kesin tarihlendirmeyi tam olarak yapamamaktadır. Araştırmacılar, bu sebeple kırmızı disklerin tam yaşını ölçebilmek için uranyum-toryum tarihleme yöntemini kullandı. Bu yöntemle mağaradaki kalsit minareli ile disklerin üzerindeki kırmızı pigment minareli karşılaştırıldı ve disklerin 40.800 yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. El izleri 37 bin yıl öncesine ait iken, kırmızı diskler daha eksiydi.
Red Disks - from El Castillo cave, disks dated at least 40,800 years, found 2012
Kırmızı Diskler - El Castillo Mağarası, 40,800 yıl
Böylece El Castillo mağarası -benzer mağara kültürlerinden yaklaşık 8-10 bin yıl daha eski tarihlere dayanmaktadır- şimdilik Avrupa’nın en eski mağara resimleri bulgu alanı oldu.  Bölgede ayrıca irili ufaklı kazıma desen ve sembolik figürler bulunmuştur. Sembolik işaretlerin, primitif görünümüne rağmen tam açıklaması henüz bulunmamaktır.

El Baskıları Neanderthal’lere mi ait?

El Castillo’da son bulgulanan kırmızı disklerin 40 bin yıl öncesini göstermesi, bir başka olasılığı gündeme getirmiştir: Bu boyalı disk baskılarını acaba Homo Neanderthal insanı mı yaptı? Mağara resimlerine insanlık tarihinin en eski resimleri derken Homa Sapiens kast ediliyordu ama El Castillo ile tarihlendirme 40 bin yıl öncesine gidince; aynı zaman diliminde ve uzunca bir süre Homo sapiens insan ile iç içe ve mücadele halinde yaşayan Neanderthal insanlar tarafında yapılmış olabileceği düşünülmeye başlandı. Hatta nesilleri tükenen Neanderthal insanlar, bizlere kırmızı diskler ve el izleri ile primitif sanatlarını bırakmış da olabilirler; yorumu yapılmaya başlandı.
Red Disks - from El Castillo cave, disks dated at least 40,800 years, found 2012
Kırmızı disklerin bulunduğu dehliz

Pech Merle Mağarası

Perch Merle mağarası, Fransa’nın Cabrerets bölgesinden 1922 yılında bulunmuştur. Mağaradaki eski taş devrinin son dönemlerini içine alan bulgularda, resimlerin bazıları 22 yıl öncesi Solutreyen kültürden, bazı kazıma resimler ise 16 bin yıl öncesi Magdalaniyen dönemden kalmıştır. Pech Merle  duvarında bulunan el izi deseni, insanlığın sanatsal temsil olarak günümüze ulaşmış ilk parmak izleri olarak kabul edilmişti. Ayrıca mağaradaki at-bizon resimleri arasında da çok sayıda insan eli boya izleri vardır.
Human Hands in Pech Merle Cave, hand dipped in red ochre-circa 22-16 000 BCE, France
El İzi - Pech Merle Mağarası,  22-16 000 yıl
Bölgedeki diğer önemli bulgu “Atlar Paneli” olarak bilinen ve atların el izleri, noktalamalarla kuşatıldığı resimdir. Ayrıca “Yünlü Mamut” olarak anılan çizim, sembolik işaretler ve çöp adam biçiminde mızraklarla öldürülmüş insan figürü bulunmuştur.
Geometric Signs and Man killed by Spears - from Perch Merle Cave, 22-16 000 BC
Geometik işaretler ve mızraklarla öldürülmüş İnsan - Perch Merle
Wooly Mammoth drawn in Pech Merle Cave,  22-16 000 BC
Yünlü Mamut -  Pech Merle 

Mağara Sanatının Sonu

Son buzul erimesi sonrasında besin ve iklim koşullarındaki büyük değişimi ile küçük gruplardan oluşan avcı-toplayıcı yaşam büyük değişime uğradı. Artan nüfus, av hayvanlarındaki azalma ve kıtlık sorunları nedeniyle mağara dönemi insanları, varoluş kaygısıyla hareketli yaşama geçti ve göç etmeye başladı. Bunun sonucunda mağara resimleri, eski 12-10 binli yıllarda son bulmaya başlamış ve Paleolitik yaşama dair izler silinmiştir. Sonrasında Neolitik Çağ ile birlikte konar-göçer topluluklar ve tarım ekonomisi ortaya çıkmıştır.
Potted Horses surrounded by Hands - Stencils and Dots in Pech Merle Cave, France, 22-16 000 BC
Atlar Paneli ve El İzleri - Pech Merle Mağarası, 22-16 000 yıl

Tabi ki, mağara yaşam koşulları (35-10 byö), belli oranda benzerlikler ve farklılıklar ile diğer kıtalarda da yaşanmış olmak ile birlikte; henüz mağara yaşamı ve üst paleolitik çağ bulgularına ait gelişkin bulgulara diğer kıtalarda çok az ulaşılmıştır. Fakat bu görsel üretim becerisinin sadece Avrupa coğrafyasında gerçekleştiğini iler sürmek; tarih öncesini, ilerlemeci tarih anlayışının çerçevesi içinde düşünmektir, sınırlamaktır.

Mağara Sanatı -3. Bölüm: Chauvet ve Niaux Mağarası

Taş devrinin son döneminde insanlar boya pigmentlerini, madenlerden üretmeyi öğrenmişlerdi. Kırmızı ve sarı, demir cevherinden; siyah ve koyu renkler manganezden üretilmişti. Hayvan kürklerinden yapılan fırçalarla boyalar mağaranın nemli duvarlarına sürülmüş; yontulmuş çubuklarla desenlerin dış konturları çizilmiş, çizimin iç bölgeleri ise kemikten yapılmış boruların içinden toz boyalar üflenerek renklendirilmişti. Resimlerde mekan, manzara çizilmeyip yok sayılmış, hayvanların aksiyonları detaylandırılmıştı.

Horse in Niaux Cave, France
At resimi - Niaux Mağarası, Fransa
Bison detail in Niaux Cave, France
Bizon resmi - Niaux Mağarası 
Yaklaşık 25 bin yıl süren mağara resimlerinin teması, hayvanlar ve onlara eşlik eden -bugün için imge ve anlam olarak bize muğlâk gelen- soyut işaretlerdi. Geometrik motiflerin çiziminde çoğunlukla hayvan kemiği ve boynuzu kullanmıştı. Fransa’da bulunan Niaux Mağarası (15-18 byö) resimleri; hem görsel kontrast kullanımı, hem de bugünkü dil ve anlam çerçevesi bağlamında içeriğine nüfus edemediğimiz gösterge işaretleri yansıtmaktaydı.
Geometric Signs - in the Niaux Cave
Geometrik işaretler - Niaux Mağarası
İlerlemeci tarih ekolünün kabul ettiği genel görüşe göre; ilk önce basit ve primitif figürlerin üretildiği Orinyasiyen kültür (34-30 byö) yaşanmış, daha sonra alet üretimi ve bilgi birikimi ile Magdalaniyen kültüründe (18-11 byö) bugün için gerçekçi ve fantastik denilebilecek resimlerin üretildiği (Lascaux ve Altamira mağarası) gelişkin çizimler ortaya çıkmıştı. Fakat son yıllarda yapılan “karbon 14” metodu dışındaki yeni tarihlendirme sonuçları göstermektedir ki; mağara resimleri ve üst paleolitik eko-kültür, ilerlemeci tarih çizgisini tam olarak yansıtmamaktadır.
Two bisons and horse painted, in Niaux Cave
iki bizon ve çevresinde atlar -  Niaux Mağarası

Chauvet Mağarası

Tarih öncesi sanat konusunda en önemli keşiflerden biri, 1994 yılında gerçekleşti.  Fransa’daki Ardeche Kanyonu’nda bulgulanan Chauvet Mağarası özellikle tarihlendirme konusunda yeni sonuçlar ortaya çıkardı. Chauvet Mağarası’ndaki göz alıcı resimler, ilerlemeci tarih anlayışını büyük oranda çürütmüş oldu. Chauvet Mağarası resimleri, hem gelişkin görsel figürlere sahip idi, hem de Orinyasiyen döneme tarihlendirilmesiyle Lascaux Mağarası’dan yaklaşık 15 bin sene öncesine ait idi. Chauvet Mağarası, yaklaşık 33 ile 30 bin yıl öncesine dayanıyordu.
Chauvet Cave paintings discovered in 1994 in France, some of them 33,000 years old
Chauvet Mağarası, Fransa 
Chauvet Cave paintings - pigment on stone, 33,000-30,000  BCE, from Ardèche, France
 Kaya üzerine boyama resim - Chauvet Mağarası
Resimlerin gözden uzak ve az ışık alan mağara bölümlerine çizilmesi; göstermek, manzara sunmak amacıyla yapılmadığını, hatta estetik bir kalıcılığa değil de büyü-ayin-dans ritüellerine hizmet ettiğini akla getirmektedir. Diğer bir ilginç durum ise, yapılan resimlerin zemin ile uyum göstermemesidir. Üst üste yığılmış ve farklı zaman aralıkları ile devam edildiği anlaşılan çizimler; bazen zemin nedeniyle yarım kalmış, bazen de bakış açısı dahi dikkate alınmayıp mağaraların tavan bölümlerine çizilmiştir. Zemin ve figürlerdeki düzensizliğin ilk akla getirdiği esrime amaçlı olduğu ve bugünkü anlamda “manzara resmi” benzeri görsel etki hedeflenmediğidir. 
Panel of the Lions painting - from Chauvet Cave in France
Aslanlar Paneli resmi - Chauvet Mağarası
Horse Heads painting - from Chauvet Cave, circa 33,000-30,000 BCE
At Başları çizimi - Chauvet Mağarası
Mağara çizimlerinin bazılarında görülen bir başka ilginç durum; figürlerin, diğer figür ve çevre koşullarının dışında, hatta soyutlanmış biçimde temsil edilmesidir. Hem zemin ile hem de diğer figürden bağımsız gibi görünen herhangi bir figür; sanki dünya dışılığını, mistik yönünü hatta büyü içeriğini çağrıştırmakta ve doğa ötesi kendilik izlenimini vermektedir. Şamanlar veya mistikler deneyimlerde esrime, vecit halini elde etmek için dans, müzik ile birlikte doğaya öykünmenin etkisini katılımcılara vermek -hatta insanın kendisi ile çevresi arasında boşluk-kopukluk duyumunun sağlanmak- için bu çizimlere yönelmiş olabilirler. 
Büyüsel etkiyi hedefleyen ilkel insanın, yaşamını ve sınırını bildiği doğal karşısında, doğayı aşmanın bir vizyonu olarak mağara izbelerine resim çizmesi, o dönemin özgül yaşam koşullarda varoluş pratiği iken, bugün bize sanat eseri olarak görünmektedir.

Devam Edecek

Rüya Yorumu ve Bilinçdışı Dinamikler

Rüya, bilinçdışının dilidir. Psikanaliz öncesi eski zamanların dini-mistik rüya yorumları, iki yönteme dayanıyordu. Bu yöntemlerden biri, rüyadaki görünümü bir bütün olarak ele alıp; içeriğini bir başka anlama yorumlayan simgesel yorumdu. Fakat bu yöntem; anlam bütünlüğü kurulamayan, kâbus gibi sınır durum rüyaları yorumlamakta yetersizdi. Diğer bir yöntem şifre çözme ise, rüyada görünenin bir başka gösterene çevrildiği yorumlama idi. Görünenin bir başka şeye işaret etmesi olarak yorumlayan bu yöntem; rüyanın bütününü değil de, sadece bir nesneyi-olayı-durumu yorumlandığı için yorumlanan parçanın, rüyanın bütünlüğü ve dinamik unsurlarının anlamı açısından değeri ve etkisi bulunmuyordu.

Freud, 1895 yılında “Irma’nın Enjeksiyonu” adıyla bilenen kendi rüyasının analizini yayınladı. Nevrotik kişilerde rüya ile bilinçdışı semptomlar arasında ortaya çıkan belirgin ilişki ve klinik çalışmalarda hastaların sıklıkla bir rüya anlatma çağrışımına yönelmesi; Freud’u rüyalar üzerine çalışmaya yöneltmişti. Freud, 1900 yılında yayınladığı “Rüyaların Yorumu” kitabı ile rüyaların, bilinçdışının ve terapi çalışmalarında aktarım sürecinin temel malzemesi olduğunu açıkladı.

Rüya yorumu, rüyanın görünen ve daha çok da görünmeyen kısmının anlamını ortaya çıkarmayı amaçlar. Anlamın ortaya çıkması; rüyayı görenin geçmiş ve şimdi arasındaki benliği ile arzuları arasındaki bağlantıları, çağrışım yoluyla dile getirme ve içgörü kazanma çalışmasıdır. Rüya, bilinçdışı isteğin doyurulmasını amaçlar. Bilinçdışı istek -haz ilkesi olarak- sınırız doyum arar. Bilinç ise; -gerçeklik ilkesi olarak- yaşam koşulları, engellemeler ve deneyimler ile oluşmuştur ve haz ilkesinin sınırsız isteğini dizginlemek, organizmayı düzenlemekle görevlidir. Bilinçte gerginliğini gideremeyen bilinçdışının haz istekleri, rüyadaki temsili görünümler ile uyku gerçekliği içinde doyuma ulaşır.

Rüya, “uykunun bekçisi” dir. Gece, bilince dönüşmeyen arzuların temsili tatminini sağlayarak organizmanın uyku fizyolojisi içinde bir sonraki güne uyumlu geçişini sağlar. Bu yönüyle, karabasan ve uykuyu bölen rüyalar, bilinçdışı isteklerin şiddetli görünümler ile bilinç düzeyine gelmesi olarak uyku sürecinin ve gerçeklik ilkesinin tehdit edilmesidir. Bu sebeple sağlıklı rüya; hatırlanmayan, uyku evresini bölmeyen ve bilinçdışı isteklerin rüya deneyimi içinde tatmin edilerek dindirildiği rüyalardır.

Rüyada görünenler, aslında bilinçdışı isteklerin çarpıtılmış ve yer değiştirmiş görünümleridir. Çarpıtılmış ve yer değiştirmeye uğramış doyum temsilleriyle, organizmanın psişik temeli ve fizyolojik devamlılığı bozulmadan tatmin gerçekleşir. Rüya, bilincin bir önceki gün gerçeklik sorunlarıyla uyarılması, fizyolojik ihtiyaçlar ve alt katmanı çocuk geçmişi olan tüm geçmiş deneyimler ile ortaya çıkar.

Rüya, bilinçdışının arzusu olarak bilinç öncesi ve bilinç süreci içerisinde iki müdahale görür: sansür ve bastırma. Birçok rüya uyanma sonrası, bilincin gerçeklik ilkesi gereği kısa sürede bastırılmaya ve sansüre maruz kalır. Egonun bütünlüğünü korumaya yönelik bu refleks nedeniyle rüyalar, ne kadar yazılıp-not alınıp anlatılsa da, asla rüya görenin uykudaki deneyiminin bütünü yansıtamaz. Rüyanın hatırlanmaya çalışılması; dönüşüme ve dil çerçevesine uymak zorunda kalır. Rüya, zaman ve mekân gibi temel algı zorunluluklarının olmadığı mantıkdışı (dil ötesi, dil öncesi) psişik deneyimdir.

Anadolu’da Tarih Öncesi Mağara Yaşamı


Paleolitik Çağ yaşam yerlerinin olduğu Anadolu’nun birçok bölgesi, araştırma yetersizliğinden dolayı hala çok az bilinmektedir. Anadolu’daki kazı alanlarındaki bölgelerin tabakalanması, fauna ve flora yapısı ve kronolojik döküm henüz kesinlik kazanmamıştır. Anadolu’da Paleolitik ve Mezolitik döneme ait binlerce alet-gereç ve taşınabilir eşya bulunmasına rağmen insan fosiline henüz çok az rastlanmıştır. Mağara yaşam alanları içinde sadece Karain Mağarası’nda tanımlanmış Paleolitik insan fosili bulunmuştur. Kazı çalışmalarının bazı bölgelerde yoğunlaşıp, bazı bölgelerde hiç başlamamış olması nedeniyle veriler ve genellemeler; bazen belirsizlikler içermektedir.

Cave of Karain, at the Antalya in Turkey
Karain Mağarası'nın girişi

Yarımburgaz Mağarası

İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, Paleolitik Çağ üzerine kazı yapılan önemli bulgu merkezlerinden biridir. Mağara da insan fosiline rastlanmamasına rağmen Alt Paleolitik Çağ insanın habitatı ile uyumlu çok sayıda küçük boy taş aletler ve ayı azı dişileri (yaklaşık 160 ile 250 bin yıl öncesine ait) bulunmuştur Çakmaktaşı ve kuvarstan yapılma bu basit yongaların içinde, Avrupa’da bulunan “Acheul türü” iki yüzeyli taş aletlere rastlanmamıştır. Yarımburgaz Mağarası’nda insan fosiline rastlanmamasına rağmen keşfedilen taş aletler ve hayvan fosilleri, çevrede yaşamış Paleotilik insanın veya Homo Erectusların; bölgeyi kalıcı yaşam alanı olarak olmasa dahi geçici barınak olarak kullandıklarını göstermektedir.

Kars Yöresindeki Mağaralar

Yazlıkaya, Mağaracık ve Kurbanağa Mağarası’nı içine alan Kars yöresinde; Mezolitik dönem avcı-toplayıcı yaşamına ait el baltaları ve iri yongalar; ayrıca Tunç Çağına ait çanak-çömlek parçaları bulunmuştur. Mezolitik Dönem buluntularına sahip bölgede, 1970’li yıllarda yapılan kazılarda Alt yâda Üst Paleolitik döneme ait bulguya rastlanmamıştır. Yazlıkaya ve Kurbanağa mağaralarında tarih öncesi kazıma duvar resimlerini bulunmuştur ama bunlar Paleolitik değil; daha yakın zamanları içeren Neolitik ve Tunç Çağı dönemlerine aittir. Bölge mağaralarında yapılan kazı çalışmalarının yarım kalması sonucu; alt toprak katmanlarına inilmemiş ve Paleolitik dönem insanı konusunda kesin bilgiye ulaşılamamış, kronolojik sınıflandırma yapılamamıştır.
human and animal figurine - from Cave of Yazlıkaya, from Neolitic Age in Anatolia
İnsan ve hayvan figürü - Yazılıkaya Mağarası


Karain Mağarası

Karain Mağarası, Anadolu’da insanlar için yaşam alanı olmuş en büyük mağaradır. Antalya’nın kuzeyinde bulunan Karain; Alt Paleolitik, Neolitik, Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar tüm evrelerin bulgularına sahip ve stratigrafik sürelilik gösteren Anadolu’daki tek mağaradır. Mağara bölgesinde yıllardır süren ve hala devam eden kazılar nedeniyle, bulguların kesin kronolojik dökümünü hala yapılmamıştır. Derinliği 50 metreyi geçen mağara, üç ana boşluktan oluşmaktadır; en üste yer alan birinci boşluk kendi içinde beş göze sahip iken, mağara içeri doğru hazne olarak derinleşmektedir; iç bölgeleri oluşturan ikinci ve üçüncü boşlar, göz alıcı kalın sarkıt ve dikitlerden oluşmaktadır.
Chipped stone tools from the Paleolithic period, from Cave of Karin in Turkey
Yontma taş aletler, Orta Paleolitik dönem, Karain Mağarası
Mağarada yapılan katman kazıları sonucu; Alt (140 bin yıl öncesi), Orta (140-40 bin yıl) ve Üst (40-10 bin yıl) Paleolitik Çağ bulguları, tarihsel ilerleme süreci içinde takip edilebilmektedir. Alt dönemde çift yüzeyli el baltası ve kazıcı taş aletler bulunurken, Orta dönemde taş aletlerin sayısında ve çeşitlerinde (ön kazıyıcılar, deliciler, dişlemeli aletler, uçlar) artış görülmektedir. Üst dönemde ise taş aletlerin yanı sıra hayvan kemiklerinden yapılmış aletlere ulaşılmıştır. Ayrıca hayvan kemiklerinden yapılmış cımbız, iğne ve kolye benzeri nesneler keşfedilmiştir. Arkeolojik katman kalınlığı 10 metrenin üzerinde olan “E Gözü” bölümünde, Paleolitik Çağın tüm dönemlerine ait verilere ulaşılmıştır. Karain “B Gözü”ndeki katmanda ise Paleolitik dönemle birlikte Kalkolitik ve Neolitik dönemin izlerini taşıyan “taşınabilir ilk sanat ürünleri” olarak kabul edilen takı ve boncuk ile çok sayıda boyalı seramik parçaları bulunmuştur. 2007 yılında yapılan alt seviye kazılarında bulunan iki yüzeyli elbaltası, mağaradaki insansı canlı geçmişinin 400-450 bin yıl öncesine kadar uzandığını göstermektedir.

Cave of Karain in Turkey, stalactites and stalagmites
Sarkıtlar ve Dikitler - Karain mağarası

Mağarada, insan kafatası parçası ve azı dişi bulunmuştur. ESR ve TL yöntemleri ile yapılan yaşlandırma çalışmaları sonrası bu insan kalıntılarının; Homo Neanderthal insana ve Orta Paleolitik Çağa ait olduğu kanıtlanmıştır. Mağara içinde yanmış hayvan kemiği parçalarının bulunması, ateşin mağara içinde kullanıma işaret etmektedir. Karain, Helen ve Roma kültürü zamanında tapınak (adak mağarası) olarak kullanılmış; adak sunularına işaret eden Grekçe kitabe yazıları, adak yeri ve mumluklar bulunmuştur.

Greek inscription - at the Cave of Karain
Grekçe Kitabe - Karin Mağarası

Öküzini Mağarası

Karain Mağarası’nın hemen yanında bulunan Öküzini Mağarası, Mezolitik dönemden Neolitik döneme kadar yaşam alanı olarak kullanılmıştır. Mağaraya ismini veren ve Avrupa’daki Paleolitik Çağ mağara resimleri kadar etkileyici olan giriş kısmındaki kazıma (gravür) öküz resmi ise, kazı sonrası gerekli önemler alınmadığı ve kalsitleşmeye maruz kaldığı için bugün görülememektedir.


İnkaya Mağarası

2016 yılında Balıkesir’deki Baltaıin ve İnkaya Mağarası’nda, Neolitik Çağ’a ve 8 bin yıl öncesine ait duvar resimleri bulunur. Duvardaki resimlerde şaman ve avlanma figürleri vardı. Baltalıin Mağarası’daki resimde avcı insanların tuza doğru sürüklediği hayvan sürüsü ve geyik avı betimlenir. İnkaya Mağarası’daki duvar resimlerinde dans eden ikisi kadın ikisi erkek dört kişi vardır. Bu kişilerin hemen yanında üzerine post giymiş farklı görünümde, muhtemel Şaman, bir insan figürü dans edenlere eşlik ederken çizilmiştir.
İnkaya Mağarası 8.000 yıllık duvar resimleri, Balıkesir
İnkaya Mağarası - 8 bin yıllık duvar resimleri, Balıkesir