Mağara Sanatı -4. Bölüm: İnsanın İlk El İzleri: El Castillo ve Pech Merle Mağarası


Buzul Çağı sonrasında beslenme-barınma şartlarının iyileşmesi, elin daha hünerli kullanılması ve alet yapımında çeşitlilik sonucunda; bugün için tam anlamını ve gelişimini bilemediğimiz bilinçlenme-soyutlama ve doğayı temsil-taklit etme sürecinin yansımasıydı mağara duvar resimleri.
The Rouffignac cave, also known as "The Cave of the Hundred Mammoths", in the French Dordogne, dating Upper Paleolithic
The Rouffignac  Mağarası, Fransa
Hayvan figürlerinin düzensiz konumu, bir çerçeve içinde sınırlandırılmaması, aralarında çoğunlukla bağlantı olmaması ve üst üste binmesi; çizimlerin üretiminde önemli zaman ve çizer farklılıkları olduğunu göstermektedir. Bir teoriye göre bu resimleri çizenler, tarihin ilk meslek uzmanları, sanatçılarıdır. Avcı-toplayıcı gündelik yaşamın dışında kalıp ihtiyaçlarını grup birikiminden sağlayan bu kişiler; avcının becerisini, cesaretini motive etmek ve/veya büyü ayinlerinde kullanmak için yapmışlardı bu resimleri.

Horses and ibexes and rectangular figures representing traps or nets - from Lascoux Cave
Atlar ve dağ keçileri -  Lascoux Cave

İnsanın İlk El İzleri

Tarih öncesi mağara resimlerinin bir kısmı da boya kullanılarak yapılan  “el izi” baskısı betimleridir. Fransa ve İspanya’daki mağaralarda çok sayıda el izine rastlamıştır. Paleolitik insan, ellerini mağara zeminine dayayıp; üzerine içi oyuk kemik borular ile is veya boya püskürterek ellerinin siluetlerini çıkarmışlardı. Bazı mağaralarda ise ellerin boyanıp doğrudan duvara basılmasıyla izler oluşturmuştur. O dönem için üretilmesi kolay olduğundan el izleri genellikle kırmızı ve siyah renklidir. Bazı izlerde ise, parmaklar eksik yâda sadece avuç içi baskısı görülmektedir.  
prehistoric handprint - from Chauvet Cave in France, circa 33-30 000-year
tarih öncesi insan el izi - Chauvet Mağarası, 33-30.000 yıl

El Castillo Mağarası

İspanya’nin kuzeyindeki Cantabria bölgesindeki bulunan El Castillo mağarasındaki en önemli bulgular, boyalı insan eli izleridir. Mağara ilk keşfedildiğinde el izi baskılar ve figürler, karbon 14 testi sonucu 33 ile 37 bin yıl öncesine ait kabul edilmişti; fakat 2012’de mağarada keşfedilen kırmızı disk işaretlerle bu tarihlendirme değişti.
Hand prints-from El Castillo Cave, circa 37,000 BCE, Spain
İnsan el izleri - El Castillo Mağarası, 37.000 yıl
Panel of Hands stencils and red disks- 37,300 years old, disk dated at least 40,800 years, El Castillo, Spain-2

Fosil yaşı tespitinde organik madde üzerinden ölçüm yapan Karbon 14 testi, mağara içi resimlerinin pigmentlerden oluşması ve oksitlenme ile bozulmaya uğraması nedeniyle; kesin tarihlendirmeyi tam olarak yapamamaktadır. Araştırmacılar, bu sebeple kırmızı disklerin tam yaşını ölçebilmek için uranyum-toryum tarihleme yöntemini kullandı. Bu yöntemle mağaradaki kalsit minareli ile disklerin üzerindeki kırmızı pigment minareli karşılaştırıldı ve disklerin 40.800 yıl öncesine ait olduğu tespit edildi. El izleri 37 bin yıl öncesine ait iken, kırmızı diskler daha eksiydi.
Red Disks - from El Castillo cave, disks dated at least 40,800 years, found 2012
Kırmızı Diskler - El Castillo Mağarası, 40,800 yıl
Böylece El Castillo mağarası -benzer mağara kültürlerinden yaklaşık 8-10 bin yıl daha eski tarihlere dayanmaktadır- şimdilik Avrupa’nın en eski mağara resimleri bulgu alanı oldu.  Bölgede ayrıca irili ufaklı kazıma desen ve sembolik figürler bulunmuştur. Sembolik işaretlerin, primitif görünümüne rağmen tam açıklaması henüz bulunmamaktır.

El Baskıları Neanderthal’lere mi ait?

El Castillo’da son bulgulanan kırmızı disklerin 40 bin yıl öncesini göstermesi, bir başka olasılığı gündeme getirmiştir: Bu boyalı disk baskılarını acaba Homo Neanderthal insanı mı yaptı? Mağara resimlerine insanlık tarihinin en eski resimleri derken Homa Sapiens kast ediliyordu ama El Castillo ile tarihlendirme 40 bin yıl öncesine gidince; aynı zaman diliminde ve uzunca bir süre Homo sapiens insan ile iç içe ve mücadele halinde yaşayan Neanderthal insanlar tarafında yapılmış olabileceği düşünülmeye başlandı. Hatta nesilleri tükenen Neanderthal insanlar, bizlere kırmızı diskler ve el izleri ile primitif sanatlarını bırakmış da olabilirler; yorumu yapılmaya başlandı.
Red Disks - from El Castillo cave, disks dated at least 40,800 years, found 2012
Kırmızı disklerin bulunduğu dehliz

Pech Merle Mağarası

Perch Merle mağarası, Fransa’nın Cabrerets bölgesinden 1922 yılında bulunmuştur. Mağaradaki eski taş devrinin son dönemlerini içine alan bulgularda, resimlerin bazıları 22 yıl öncesi Solutreyen kültürden, bazı kazıma resimler ise 16 bin yıl öncesi Magdalaniyen dönemden kalmıştır. Pech Merle  duvarında bulunan el izi deseni, insanlığın sanatsal temsil olarak günümüze ulaşmış ilk parmak izleri olarak kabul edilmişti. Ayrıca mağaradaki at-bizon resimleri arasında da çok sayıda insan eli boya izleri vardır.
Human Hands in Pech Merle Cave, hand dipped in red ochre-circa 22-16 000 BCE, France
El İzi - Pech Merle Mağarası,  22-16 000 yıl
Bölgedeki diğer önemli bulgu “Atlar Paneli” olarak bilinen ve atların el izleri, noktalamalarla kuşatıldığı resimdir. Ayrıca “Yünlü Mamut” olarak anılan çizim, sembolik işaretler ve çöp adam biçiminde mızraklarla öldürülmüş insan figürü bulunmuştur.
Geometric Signs and Man killed by Spears - from Perch Merle Cave, 22-16 000 BC
Geometik işaretler ve mızraklarla öldürülmüş İnsan - Perch Merle
Wooly Mammoth drawn in Pech Merle Cave,  22-16 000 BC
Yünlü Mamut -  Pech Merle 

Mağara Sanatının Sonu

Son buzul erimesi sonrasında besin ve iklim koşullarındaki büyük değişimi ile küçük gruplardan oluşan avcı-toplayıcı yaşam büyük değişime uğradı. Artan nüfus, av hayvanlarındaki azalma ve kıtlık sorunları nedeniyle mağara dönemi insanları, varoluş kaygısıyla hareketli yaşama geçti ve göç etmeye başladı. Bunun sonucunda mağara resimleri, eski 12-10 binli yıllarda son bulmaya başlamış ve Paleolitik yaşama dair izler silinmiştir. Sonrasında Neolitik Çağ ile birlikte konar-göçer topluluklar ve tarım ekonomisi ortaya çıkmıştır.
Potted Horses surrounded by Hands - Stencils and Dots in Pech Merle Cave, France, 22-16 000 BC
Atlar Paneli ve El İzleri - Pech Merle Mağarası, 22-16 000 yıl

Tabi ki, mağara yaşam koşulları (35-10 byö), belli oranda benzerlikler ve farklılıklar ile diğer kıtalarda da yaşanmış olmak ile birlikte; henüz mağara yaşamı ve üst paleolitik çağ bulgularına ait gelişkin bulgulara diğer kıtalarda çok az ulaşılmıştır. Fakat bu görsel üretim becerisinin sadece Avrupa coğrafyasında gerçekleştiğini iler sürmek; tarih öncesini, ilerlemeci tarih anlayışının çerçevesi içinde düşünmektir, sınırlamaktır.

Mağara Sanatı -3. Bölüm: Chauvet ve Niaux Mağarası

Taş devrinin son döneminde insanlar boya pigmentlerini, madenlerden üretmeyi öğrenmişlerdi. Kırmızı ve sarı, demir cevherinden; siyah ve koyu renkler manganezden üretilmişti. Hayvan kürklerinden yapılan fırçalarla boyalar mağaranın nemli duvarlarına sürülmüş; yontulmuş çubuklarla desenlerin dış konturları çizilmiş, çizimin iç bölgeleri ise kemikten yapılmış boruların içinden toz boyalar üflenerek renklendirilmişti. Resimlerde mekan, manzara çizilmeyip yok sayılmış, hayvanların aksiyonları detaylandırılmıştı.

Horse in Niaux Cave, France
At resimi - Niaux Mağarası, Fransa
Bison detail in Niaux Cave, France
Bizon resmi - Niaux Mağarası 
Yaklaşık 25 bin yıl süren mağara resimlerinin teması, hayvanlar ve onlara eşlik eden -bugün için imge ve anlam olarak bize muğlâk gelen- soyut işaretlerdi. Geometrik motiflerin çiziminde çoğunlukla hayvan kemiği ve boynuzu kullanmıştı. Fransa’da bulunan Niaux Mağarası (15-18 byö) resimleri; hem görsel kontrast kullanımı, hem de bugünkü dil ve anlam çerçevesi bağlamında içeriğine nüfus edemediğimiz gösterge işaretleri yansıtmaktaydı.
Geometric Signs - in the Niaux Cave
Geometrik işaretler - Niaux Mağarası
İlerlemeci tarih ekolünün kabul ettiği genel görüşe göre; ilk önce basit ve primitif figürlerin üretildiği Orinyasiyen kültür (34-30 byö) yaşanmış, daha sonra alet üretimi ve bilgi birikimi ile Magdalaniyen kültüründe (18-11 byö) bugün için gerçekçi ve fantastik denilebilecek resimlerin üretildiği (Lascaux ve Altamira mağarası) gelişkin çizimler ortaya çıkmıştı. Fakat son yıllarda yapılan “karbon 14” metodu dışındaki yeni tarihlendirme sonuçları göstermektedir ki; mağara resimleri ve üst paleolitik eko-kültür, ilerlemeci tarih çizgisini tam olarak yansıtmamaktadır.
Two bisons and horse painted, in Niaux Cave
iki bizon ve çevresinde atlar -  Niaux Mağarası

Chauvet Mağarası

Tarih öncesi sanat konusunda en önemli keşiflerden biri, 1994 yılında gerçekleşti.  Fransa’daki Ardeche Kanyonu’nda bulgulanan Chauvet Mağarası özellikle tarihlendirme konusunda yeni sonuçlar ortaya çıkardı. Chauvet Mağarası’ndaki göz alıcı resimler, ilerlemeci tarih anlayışını büyük oranda çürütmüş oldu. Chauvet Mağarası resimleri, hem gelişkin görsel figürlere sahip idi, hem de Orinyasiyen döneme tarihlendirilmesiyle Lascaux Mağarası’dan yaklaşık 15 bin sene öncesine ait idi. Chauvet Mağarası, yaklaşık 33 ile 30 bin yıl öncesine dayanıyordu.
Chauvet Cave paintings discovered in 1994 in France, some of them 33,000 years old
Chauvet Mağarası, Fransa 
Chauvet Cave paintings - pigment on stone, 33,000-30,000  BCE, from Ardèche, France
 Kaya üzerine boyama resim - Chauvet Mağarası
Resimlerin gözden uzak ve az ışık alan mağara bölümlerine çizilmesi; göstermek, manzara sunmak amacıyla yapılmadığını, hatta estetik bir kalıcılığa değil de büyü-ayin-dans ritüellerine hizmet ettiğini akla getirmektedir. Diğer bir ilginç durum ise, yapılan resimlerin zemin ile uyum göstermemesidir. Üst üste yığılmış ve farklı zaman aralıkları ile devam edildiği anlaşılan çizimler; bazen zemin nedeniyle yarım kalmış, bazen de bakış açısı dahi dikkate alınmayıp mağaraların tavan bölümlerine çizilmiştir. Zemin ve figürlerdeki düzensizliğin ilk akla getirdiği esrime amaçlı olduğu ve bugünkü anlamda “manzara resmi” benzeri görsel etki hedeflenmediğidir. 
Panel of the Lions painting - from Chauvet Cave in France
Aslanlar Paneli resmi - Chauvet Mağarası
Horse Heads painting - from Chauvet Cave, circa 33,000-30,000 BCE
At Başları çizimi - Chauvet Mağarası
Mağara çizimlerinin bazılarında görülen bir başka ilginç durum; figürlerin, diğer figür ve çevre koşullarının dışında, hatta soyutlanmış biçimde temsil edilmesidir. Hem zemin ile hem de diğer figürden bağımsız gibi görünen herhangi bir figür; sanki dünya dışılığını, mistik yönünü hatta büyü içeriğini çağrıştırmakta ve doğa ötesi kendilik izlenimini vermektedir. Şamanlar veya mistikler deneyimlerde esrime, vecit halini elde etmek için dans, müzik ile birlikte doğaya öykünmenin etkisini katılımcılara vermek -hatta insanın kendisi ile çevresi arasında boşluk-kopukluk duyumunun sağlanmak- için bu çizimlere yönelmiş olabilirler. 
Büyüsel etkiyi hedefleyen ilkel insanın, yaşamını ve sınırını bildiği doğal karşısında, doğayı aşmanın bir vizyonu olarak mağara izbelerine resim çizmesi, o dönemin özgül yaşam koşullarda varoluş pratiği iken, bugün bize sanat eseri olarak görünmektedir.

Devam Edecek

Rüya Yorumu ve Bilinçdışı Dinamikler

Rüya, bilinçdışının dilidir. Psikanaliz öncesi eski zamanların dini-mistik rüya yorumları, iki yönteme dayanıyordu. Bu yöntemlerden biri, rüyadaki görünümü bir bütün olarak ele alıp; içeriğini bir başka anlama yorumlayan simgesel yorumdu. Fakat bu yöntem; anlam bütünlüğü kurulamayan, kâbus gibi sınır durum rüyaları yorumlamakta yetersizdi. Diğer bir yöntem şifre çözme ise, rüyada görünenin bir başka gösterene çevrildiği yorumlama idi. Görünenin bir başka şeye işaret etmesi olarak yorumlayan bu yöntem; rüyanın bütününü değil de, sadece bir nesneyi-olayı-durumu yorumlandığı için yorumlanan parçanın, rüyanın bütünlüğü ve dinamik unsurlarının anlamı açısından değeri ve etkisi bulunmuyordu.

Freud, 1895 yılında “Irma’nın Enjeksiyonu” adıyla bilenen kendi rüyasının analizini yayınladı. Nevrotik kişilerde rüya ile bilinçdışı semptomlar arasında ortaya çıkan belirgin ilişki ve klinik çalışmalarda hastaların sıklıkla bir rüya anlatma çağrışımına yönelmesi; Freud’u rüyalar üzerine çalışmaya yöneltmişti. Freud, 1900 yılında yayınladığı “Rüyaların Yorumu” kitabı ile rüyaların, bilinçdışının ve terapi çalışmalarında aktarım sürecinin temel malzemesi olduğunu açıkladı.

Rüya yorumu, rüyanın görünen ve daha çok da görünmeyen kısmının anlamını ortaya çıkarmayı amaçlar. Anlamın ortaya çıkması; rüyayı görenin geçmiş ve şimdi arasındaki benliği ile arzuları arasındaki bağlantıları, çağrışım yoluyla dile getirme ve içgörü kazanma çalışmasıdır. Rüya, bilinçdışı isteğin doyurulmasını amaçlar. Bilinçdışı istek -haz ilkesi olarak- sınırız doyum arar. Bilinç ise; -gerçeklik ilkesi olarak- yaşam koşulları, engellemeler ve deneyimler ile oluşmuştur ve haz ilkesinin sınırsız isteğini dizginlemek, organizmayı düzenlemekle görevlidir. Bilinçte gerginliğini gideremeyen bilinçdışının haz istekleri, rüyadaki temsili görünümler ile uyku gerçekliği içinde doyuma ulaşır.

Rüya, “uykunun bekçisi” dir. Gece, bilince dönüşmeyen arzuların temsili tatminini sağlayarak organizmanın uyku fizyolojisi içinde bir sonraki güne uyumlu geçişini sağlar. Bu yönüyle, karabasan ve uykuyu bölen rüyalar, bilinçdışı isteklerin şiddetli görünümler ile bilinç düzeyine gelmesi olarak uyku sürecinin ve gerçeklik ilkesinin tehdit edilmesidir. Bu sebeple sağlıklı rüya; hatırlanmayan, uyku evresini bölmeyen ve bilinçdışı isteklerin rüya deneyimi içinde tatmin edilerek dindirildiği rüyalardır.

Rüyada görünenler, aslında bilinçdışı isteklerin çarpıtılmış ve yer değiştirmiş görünümleridir. Çarpıtılmış ve yer değiştirmeye uğramış doyum temsilleriyle, organizmanın psişik temeli ve fizyolojik devamlılığı bozulmadan tatmin gerçekleşir. Rüya, bilincin bir önceki gün gerçeklik sorunlarıyla uyarılması, fizyolojik ihtiyaçlar ve alt katmanı çocuk geçmişi olan tüm geçmiş deneyimler ile ortaya çıkar.

Rüya, bilinçdışının arzusu olarak bilinç öncesi ve bilinç süreci içerisinde iki müdahale görür: sansür ve bastırma. Birçok rüya uyanma sonrası, bilincin gerçeklik ilkesi gereği kısa sürede bastırılmaya ve sansüre maruz kalır. Egonun bütünlüğünü korumaya yönelik bu refleks nedeniyle rüyalar, ne kadar yazılıp-not alınıp anlatılsa da, asla rüya görenin uykudaki deneyiminin bütünü yansıtamaz. Rüyanın hatırlanmaya çalışılması; dönüşüme ve dil çerçevesine uymak zorunda kalır. Rüya, zaman ve mekân gibi temel algı zorunluluklarının olmadığı mantıkdışı (dil ötesi, dil öncesi) psişik deneyimdir.

Anadolu’da Tarih Öncesi Mağara Yaşamı


Paleolitik Çağ yaşam yerlerinin olduğu Anadolu’nun birçok bölgesi, araştırma yetersizliğinden dolayı hala çok az bilinmektedir. Anadolu’daki kazı alanlarındaki bölgelerin tabakalanması, fauna ve flora yapısı ve kronolojik döküm henüz kesinlik kazanmamıştır. Anadolu’da Paleolitik ve Mezolitik döneme ait binlerce alet-gereç ve taşınabilir eşya bulunmasına rağmen insan fosiline henüz çok az rastlanmıştır. Mağara yaşam alanları içinde sadece Karain Mağarası’nda tanımlanmış Paleolitik insan fosili bulunmuştur. Kazı çalışmalarının bazı bölgelerde yoğunlaşıp, bazı bölgelerde hiç başlamamış olması nedeniyle veriler ve genellemeler; bazen belirsizlikler içermektedir.

Cave of Karain, at the Antalya in Turkey
Karain Mağarası'nın girişi

Yarımburgaz Mağarası

İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası, Paleolitik Çağ üzerine kazı yapılan önemli bulgu merkezlerinden biridir. Mağara da insan fosiline rastlanmamasına rağmen Alt Paleolitik Çağ insanın habitatı ile uyumlu çok sayıda küçük boy taş aletler ve ayı azı dişileri (yaklaşık 160 ile 250 bin yıl öncesine ait) bulunmuştur Çakmaktaşı ve kuvarstan yapılma bu basit yongaların içinde, Avrupa’da bulunan “Acheul türü” iki yüzeyli taş aletlere rastlanmamıştır. Yarımburgaz Mağarası’nda insan fosiline rastlanmamasına rağmen keşfedilen taş aletler ve hayvan fosilleri, çevrede yaşamış Paleotilik insanın veya Homo Erectusların; bölgeyi kalıcı yaşam alanı olarak olmasa dahi geçici barınak olarak kullandıklarını göstermektedir.

Kars Yöresindeki Mağaralar

Yazlıkaya, Mağaracık ve Kurbanağa Mağarası’nı içine alan Kars yöresinde; Mezolitik dönem avcı-toplayıcı yaşamına ait el baltaları ve iri yongalar; ayrıca Tunç Çağına ait çanak-çömlek parçaları bulunmuştur. Mezolitik Dönem buluntularına sahip bölgede, 1970’li yıllarda yapılan kazılarda Alt yâda Üst Paleolitik döneme ait bulguya rastlanmamıştır. Yazlıkaya ve Kurbanağa mağaralarında tarih öncesi kazıma duvar resimlerini bulunmuştur ama bunlar Paleolitik değil; daha yakın zamanları içeren Neolitik ve Tunç Çağı dönemlerine aittir. Bölge mağaralarında yapılan kazı çalışmalarının yarım kalması sonucu; alt toprak katmanlarına inilmemiş ve Paleolitik dönem insanı konusunda kesin bilgiye ulaşılamamış, kronolojik sınıflandırma yapılamamıştır.
human and animal figurine - from Cave of Yazlıkaya, from Neolitic Age in Anatolia
İnsan ve hayvan figürü - Yazılıkaya Mağarası


Karain Mağarası

Karain Mağarası, Anadolu’da insanlar için yaşam alanı olmuş en büyük mağaradır. Antalya’nın kuzeyinde bulunan Karain; Alt Paleolitik, Neolitik, Tunç Çağı’ndan Roma dönemine kadar tüm evrelerin bulgularına sahip ve stratigrafik sürelilik gösteren Anadolu’daki tek mağaradır. Mağara bölgesinde yıllardır süren ve hala devam eden kazılar nedeniyle, bulguların kesin kronolojik dökümünü hala yapılmamıştır. Derinliği 50 metreyi geçen mağara, üç ana boşluktan oluşmaktadır; en üste yer alan birinci boşluk kendi içinde beş göze sahip iken, mağara içeri doğru hazne olarak derinleşmektedir; iç bölgeleri oluşturan ikinci ve üçüncü boşlar, göz alıcı kalın sarkıt ve dikitlerden oluşmaktadır.
Chipped stone tools from the Paleolithic period, from Cave of Karin in Turkey
Yontma taş aletler, Orta Paleolitik dönem, Karain Mağarası
Mağarada yapılan katman kazıları sonucu; Alt (140 bin yıl öncesi), Orta (140-40 bin yıl) ve Üst (40-10 bin yıl) Paleolitik Çağ bulguları, tarihsel ilerleme süreci içinde takip edilebilmektedir. Alt dönemde çift yüzeyli el baltası ve kazıcı taş aletler bulunurken, Orta dönemde taş aletlerin sayısında ve çeşitlerinde (ön kazıyıcılar, deliciler, dişlemeli aletler, uçlar) artış görülmektedir. Üst dönemde ise taş aletlerin yanı sıra hayvan kemiklerinden yapılmış aletlere ulaşılmıştır. Ayrıca hayvan kemiklerinden yapılmış cımbız, iğne ve kolye benzeri nesneler keşfedilmiştir. Arkeolojik katman kalınlığı 10 metrenin üzerinde olan “E Gözü” bölümünde, Paleolitik Çağın tüm dönemlerine ait verilere ulaşılmıştır. Karain “B Gözü”ndeki katmanda ise Paleolitik dönemle birlikte Kalkolitik ve Neolitik dönemin izlerini taşıyan “taşınabilir ilk sanat ürünleri” olarak kabul edilen takı ve boncuk ile çok sayıda boyalı seramik parçaları bulunmuştur. 2007 yılında yapılan alt seviye kazılarında bulunan iki yüzeyli elbaltası, mağaradaki insansı canlı geçmişinin 400-450 bin yıl öncesine kadar uzandığını göstermektedir.

Cave of Karain in Turkey, stalactites and stalagmites
Sarkıtlar ve Dikitler - Karain mağarası

Mağarada, insan kafatası parçası ve azı dişi bulunmuştur. ESR ve TL yöntemleri ile yapılan yaşlandırma çalışmaları sonrası bu insan kalıntılarının; Homo Neanderthal insana ve Orta Paleolitik Çağa ait olduğu kanıtlanmıştır. Mağara içinde yanmış hayvan kemiği parçalarının bulunması, ateşin mağara içinde kullanıma işaret etmektedir. Karain, Helen ve Roma kültürü zamanında tapınak (adak mağarası) olarak kullanılmış; adak sunularına işaret eden Grekçe kitabe yazıları, adak yeri ve mumluklar bulunmuştur.

Greek inscription - at the Cave of Karain
Grekçe Kitabe - Karin Mağarası

Öküzini Mağarası

Karain Mağarası’nın hemen yanında bulunan Öküzini Mağarası, Mezolitik dönemden Neolitik döneme kadar yaşam alanı olarak kullanılmıştır. Mağaraya ismini veren ve Avrupa’daki Paleolitik Çağ mağara resimleri kadar etkileyici olan giriş kısmındaki kazıma (gravür) öküz resmi ise, kazı sonrası gerekli önemler alınmadığı ve kalsitleşmeye maruz kaldığı için bugün görülememektedir.


İnkaya Mağarası

2016 yılında Balıkesir’deki Baltaıin ve İnkaya Mağarası’nda, Neolitik Çağ’a ve 8 bin yıl öncesine ait duvar resimleri bulunur. Duvardaki resimlerde şaman ve avlanma figürleri vardı. Baltalıin Mağarası’daki resimde avcı insanların tuza doğru sürüklediği hayvan sürüsü ve geyik avı betimlenir. İnkaya Mağarası’daki duvar resimlerinde dans eden ikisi kadın ikisi erkek dört kişi vardır. Bu kişilerin hemen yanında üzerine post giymiş farklı görünümde, muhtemel Şaman, bir insan figürü dans edenlere eşlik ederken çizilmiştir.
İnkaya Mağarası 8.000 yıllık duvar resimleri, Balıkesir
İnkaya Mağarası - 8 bin yıllık duvar resimleri, Balıkesir

Mağara Sanatı -2. Bölüm: Altamira Mağarası

Paleolitik Çağ mağara resimleri, istisnalar bulunmakla beraber mağaraların iç bölgelerine, az ışık alan yerlerine yapılmıştı. Uzmanlara-teorisyenlere göre mağara resimlerindeki hayvanların, o dönemki insanı için hem mitik ve hem de ekonomik değeri vardı. (Mağara Sanatı: Lascaux Mağarası" 1. bölüm yazısı için tıklayınızPaleolitik çağın insanı, avcı-toplayıcı kabilelerden oluşuyordu. Besin ekonomisinin ve kıtlığın dürtüsel motivasyonu içinde, hayvan çizimleri kutsaldı. Bizon ve at gibi önemli figürler, mağaranın ana duvarlarını süslerken; yırtıcı ve yabani hayvanlar çoğunlukla mağaranın dip bölgelerine, kenar alanlarına çizilmişti.
Lascaux Cave paintings - ca. 15,000-13,000  BCE, pigment on stone, Dordogne in France
Lascaux Mağarası

Çizimler, mağaraların iç kısımlarında yer aldığı için su, oksitlenme ve rüzgâr gibi yıkıcı etkilerden belli oranda korunmuş ve günümüze ulaşmıştır. Geometrik işaretlerin kullanımı ve hayvan figür çeşitliliği, tarih öncesi yaşam koşullarının yarattığı özgül sembolizasyon ve kompozisyonların dışavurumudur.

Mağara çizimlerinden genellikle insan resimleri basit ve özensizdir, kadın betimleri ise yok denecek kadar azdır. Perspektif deneyiminin henüz gelişmediği, çoğunlukla profilden figürlerin temsil edildiği, hatta üst üste binen çizimlerde figür profillerinin uyuşmadığı görülmektedir. Çizimlerde yaşanan gerçekliğin tümünün temsili olarak manzara resmine ise hiç rastlanmamıştır.
Cave of Altamira - Paleolithic Cave Art, from Northern Spain
Altamira Mağarası

Altamira Mağarası


1879’da İspanya’nın kuzeyinde keşfedilen Altamira Mağarası, tarih öncesi çağlara ait mağara çizimlerin keşfedildiği ilk bölgedir. Mağaradaki duvar çizimlerinin M.Ö. 16.000-11.000 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektir. Altamira ilk keşfedildiğinde, çizimlerindeki detaylı ve renkli görünümü nedeniyle doğruluğundan şüphe edilmiş, ancak ilerleyen yıllarda Güney Fransa’da benzer mağaraların bulunmasıyla gerçekliği kabul edilmişti.
Altamira Cave Painting -16,000- 12,000 BCE, Spain

Cave  of  Altamira, in Spain
Bizonlar - Altamira Mağarası
Altamira duvarlarındaki hayvan figürleri içinde özellikle bizon (yaban öküzü) dikkat çekmektedir. Paleolitik insan kömür, hermatit ve demiroksit ile toprak, yağ ve kili bir arada kullanarak çizimlerini renklendirmişti. Renkler arasındaki ton farkları, gölgelendirme ve detaylandırma ile Altamira mağarasındaki çizimler, perspektif içermese dahi teknik becerisi ile etkileyicidir. Altamira ve bölgedeki diğer mağaralarda, duvar resimlerinin yanı sıra araç-gereçler, yemek kalıntıları, ocaklar gibi yerleşik hayata dair bulgulara da ulaşılmıştır.
Bison figure at Altamira Cave Painting -16,000- 12,000 BCE, Spain
Bizon figürü - Altamira Mağarası
Avcı-toplayıcı yaşamın imgesel karşılığı olan bu çizimler, yaygın kanıya göre Şaman olarak bilenen büyücü kabile şeflerinin çalışmalarıdır. Çizimlerin, avlanma öncesi ve sonrası ayinlerde, totemlerde kullanıldığı düşünülmektedir. Tarihin değişik dönemlerindeki konar-göçer topluluklarda ve Asyatik kavimlerde de, Şaman inancıyla iç içe geçmiş benzer çizimlere-ritüellere rastlanmıştır. Güney Fransa’da bulunan Trois-Freres Mağarası’ndaki Şaman benzeri insan figürü, bu kanıyı desteklemektedir.
"The Sorcerer" orginal and skech - from the cave of Trois-Frères
Şaman imgesi bulgusu ve çizim kopyası
Devam Edecek...

İnsanın Evrimi


Fosil kayıtlarındaki her yeni bulgu ile insan evrimindeki bilgiler, sınıflandırma ve teoriler değişmektedir. Hominiodae ailesi (büyük insansı maymunlar) 15-20 milyon yıl önce dünyada var olma başlamıştı. 8-7 milyon yıl önce orangutanlar, 6-5 milyon yıl önce de goril ve şempanzelerin türden ayrışması ile Hominidae (kuyruksuz insansı maymunlar) 5 milyon yıl önce ortaya çıktı. 

Eko-sistemdeki değişikler, Buzul Çağları ve zor yaşam koşulları sonucu; birçok Hominidae canlı cinsi yok olmuştur. 2 milyon yıl önce Homo cinsinin diğer canlılardan genetik ayrılaşması ile ilkel insansı ortaya çıkmıştır. Sadece Afrika’daki Homo cinsi, varlığını sürdürüp ve evrimleşerek dünyaya yayılmıştır.

Tarihlendirme için kullanılan moleküler saat yönteminin mutasyon ve anatomik ölçümleme karşılaştırmaları ile fosil bulgu tarihlendirmeleri arasında çoğunlukla büyük zaman farklı ortaya çıkmakta, bu da evrim periodlarını belirsizleştirmektedir. Ayrıca yeni fosil bulguları, farklı ve yeni türleri gösterse de, henüz yeterli ve bilimsel doğruluk taşıyan ara formlara çok az ulaşılmıştır, bu da bir önceki tür ile sonraki tür arasındaki değişim ve evrimleşme konusunda kesin kanıt vermemektir. Bu sebeple 50 yıl önce geliştirilen evrim şemasında önemli bir değişim gerçekleşmemiş ama itirazlar, teoriler artmıştır.

human evolution chart
İnsanın Evrimi

Homo Habilis (Yetenekli İnsan):
Modern insanın ilk uzak insan atasıdır. Habilis, Afrika’da 2,4-1,5 milyon önce ortaya çıktı.  Yetenek evrimi göstererek ve taşları bileyerek barınak, ilkel silahlar ve araçlar yapmayı öğrendi. Habilis asgari düzeyde de olsa ses ile iletişim kurabiliyordu.

Homo Erectus (Dik İnsan):
2 milyon yıl önce evrimleşti, Homo habilis'ten türemiş uzak insan atasıdır. Dik durma becerisi, mağaraları barınak olarak kullanması, avlanması ve göç etmesi ile evrimsel süreçte varlığını uzunca bir süre korumuştu. Afrika, Hindistan, Çin ve Cava adası gibi geniş coğrafyada yaşamıştı. Homo erectus, 400-300 binli yıllarda çakıl ve bazalt taşını şekillendirip üçgen biçiminde baltayı yaparak, aşölyen teknolojisini başlatmıştır. Ateşin keşfi ve kullanımı konusunda kesin tarihlendirme yoktur. Afrika’daki Erectus insanı, 300 binli yılarda ateşi düzenli olarak kullanmaya başlamış iken, Çin’de 500 bin yıl önce ateşin kullanıldığına dair bulgular vardır. Çin’de bulunan erectus üyeleri hakkında en bilenen bulgu “Pekin Adamı” dır. 

Homo erectus’ların 300 ile 250 bin yıl önce yok olduğu düşünülse de son araştırmalar, bir kısmının 50.000 yıl öncesine kadar yaşadığını iddia etmektedir. Mağara bulgularındaki yanmış ve parçalanmış beyin kemik fosilleri göstermektedir ki, bazı erektus ve arkaik homo sapiens insansıların, hemcinslerinin beynini yeme (kanibalizm) alışkanlığı vardı.

Lucy: AL 288-1

'Lucy' İskeleti: 
1974 yılında Etiyopya’da bulunan kadın iskeleti (Bilimsel adı: AL 288-1) insanın geçmişinin ne kadar eski olduğunun kanıtı oldu. Beatles’ın şarkısından ilham ile “Lucy” adı verilen kadın iskeleti, yaklaşık 3,2 milyon yaşında idi. Neredeyse eksiksiz kemikler, Homo cinsi öncesi ayakları üzerinde durabilen Afrika insanımsı türü olan “Australopithecus Afarensis” sınıfına ait idi.

Homo Neanderthalensis (Neandertal İnsanı): 
350.000 yıl önce Avrupa ve Asya’da evrimleşti. Hantal beyin ve beden yapısı nedeniyle diğer türlerle olan mücadelesinde yetersiz kaldığı düşünülmektedir, 40-30.000 yıl önce yok oldu. Mitokondriyal DNA incelemeleri sonucu Neandertal insan ile Homa sapiens arasında yeterli ortak gen akışı olmadığı ve iki ayrı tür oldukları düşünülürken, 2010 yılında yapılan genom dizinlenmesi ile Neandertaller ve modern insan arasında %1 ile %4 arasında gen alışverişi olduğunu kanıtlamıştır. Bu kanıt sonucu, Avrupa’da Homo sapiens ve Neandertal insanın 10 bin yıl bir arada yaşadığı düşünülmektedir. Neranderhal İnsan’a ait arkeolojik bulgulara bakıldığında; ölülerini değerli eşyalar, yiyecekler ve silahlar ile gömdüğü, böylece fiziksel gerçekliğin ötesinde mitik inançların doğmaya başladığı görülmektedir.

Homo Sapiens (Akılı İnsan):
Arkaik insan, 250-200.000 yıl önce evrimleşti. İkinci Buzu Çağı sonrası bir dönemde Erectus’tan Sapiens’a doğru mutasyon ve zamana yayılan doğal seçim (seleksiyon) olduğu düşünülmektedir. Sapiens ile insan beynin hacminde ve taştan alet üretiminde büyük gelişme oluşmuştu. Sapiens, Neandertal insan ve doğa ile mücadelesinde becerisini kullanarak, modern insanın arkaik genetik havuzunu oluşturdu. 

Türlerin yayılışında iki teori bulunmaktadır. En çok benimsenen, “Tek orjin Afrika’dan çıkış” teorisine göre Homo sapiens, 70-50.000 yıl önce Afrika’dan dışarı göç etmeye başladı, sonrasından Avrupa ve Asya’daki diğer Homo türleri karşısında doğal seleksiyon sonucu kalıcı cins oldu. Diğer teori “Çoklu bölge evrimi” modelinde ise, Homo sapienslerin diğer Homo türleriyle kaynaşmış olabileceği düşünülmektedir. Kadın mitokondriyal DNA (mtDNA) ve erkek Y kromozonu araştırmaları, Afrika’dan çıkış modelini doğrulamaktadır

Homo Sapiens Sapiens (Kendini Bilen İnsan): 
Arkaik sapiens insanda meydana gelen DNA mutasyonu sonuncunda ortaya çıkan Homo Sapiens Sapiens, modern insanın gen ve kromozon zincirini meydana getiren Ata olarak, 55-50.000 yıl önce evrimleşti. MtDNA soy ağacı ve genom analizleri göstermiştir ki günümüzdeki tüm insanlar, “Mitokondriyal Havva” adı verilen Afrikalı bir kadın atadan türemiştir.

Sapiens Sapiens ile bilgi birikimi ve aktarımı oluştu, araç ve silah üretimi gelişti. Ayrıca ağaç, kireç taşı ve pişmiş kilden eşya ve zanaat eserleri üretilmeye başlandı. İnsanlığın 2 milyondan fazla bir süre önce başlayıp M.Ö. 10 binli yıllara yani Neolitik dönem ile tarıma ve yerleşik hayata geçişine kadar uzanan geniş evrim sürecine “tarih öncesi“ adı verilmiştir. İnsan, Homo Sapiens ile doğadaki primat-hayvansı canlılardan anatomik evrimsel kopuşunu tamamladı; kendilik bilincinin ve uygarlığın gelişmesi ile tarih başladı.