Ayna: Şimdinin Geçmişi

çünkü̈ her kambur biraz şair bir ailedendir
toparlarsak kendi kendinin çırağı da olabilir
ölü̈ sözcüklere ve çocuklara can vermek için
hangi marş iki kez çalınırsa yeryüzünde unutmayın
hem usta hem çırak bir kambur içindir
Ece Ayhan


Ayna (Zerkalo, 1974) hayallere, çocukluğa ve esenliğe dair dinmeyen hasretlerin uyurgezer anlatısı. Anlatıcı Alexei (yönetmen Andrey Tarkovsky), geçmiş ve şimdi arasındaki pişmanlığına kefaret arar, gezinir, gezdirir. Sınırları olmayan etkileşimle Alexei’nin hatıraları, çocukluğu, ailesi, film üretilirken ki 1970’lerin şimdisi, şair babasının şiirleri ve sesi, 2. Dünya Savaşı yılları öncesi ve sonrası, Rusya kırsalı ve şehir hayatı dolanır sarkaçvari.



Giriş sahnesi: Ergen konuşma güçlüğü çeker, kekemedir; dile ve ahvale uyumlu olamayan. Kadın hipnoz/şamanist yöntem uygular ve “konuşabiliyorum” der genç sonunda. Kurgu-zaman bağlantısı döngüsel, dramatik yapısı çağrışımlı ve biraz bilinç akışı tekniği. Mizansenin ışık-ses öğeleri incelikli zanaat. Görüntü ve ses birbirine seyrek ilintili, teyelli. Elekronik müzik ile iç yankı Eduard Artemyev ait, hayata ağıt yakarken memba Bach’ın eserleri (bwv 614, 245, 245). Şimdinin geçmişi ya da neredeyse pişmanlıkların tarihi.


Sine-masal

Ayna’nın çekimlerinde günlüğüne şunu yazar Tarkovsky: ‘Filmin hiçbir bütünlüğü, içsel bağı, tutarlılığı ve mantığı yoktu. Son kez, ümitsiz bir denemeye kalkıştığım ve filmin her bölümü, karşılıklı ilişki içine girerek belirgin, organik bir sistem içinde birleşti.’

Dilin ucunda yutkunulur ve sağduyu ile zapt edilir; aktüele gelmez sınırında konaklar bazen imgeler. Bilgi değil, sezgiden gelir bazılarında dünyanın dünyeviliği ve güzelliği. Anlam ve beğeniden bir parça uzak hallere dönüşme hevesiyle görmek ve göstermek. Sezgi ile Ayna’daki resimler, hışırtılar.

İzleyici söyleşilerinde, ısrarla sorulan ‘Bu sahne ne anlatıyor, şunun anlamı nedir?’ gibi sorularla karşılaşır Tarkovsky. Ukde ile temsil arasındaki modern kopuşu, uzlaşım görsel diliyle açıklamaktan yorulur sinefiller ile sohbetlerde. Halbuki perde yansıyan, neyse odur. Plan sekanslarının uzunluğu nedeniyle ‘çok sıkıcı film’ diyen izleyenlere karşı amacı, fragmante edilmiş ve işlevli zaman algısını sekteye uğratmak ve otantik duyumu vermektir bir nebze. Anlam, çoğunlukla üzerinde uzlaşılmış olandır ve hâklı gerekçelerle söyle der: “Eğer, anlam ararsanız; olup biten her şeyi kaçırırsınız.”


Vuslat

Çayır, pencere, çocuk. Rüzgar gelir ve doğa titreşir, ipteki elbiseler oynaşır bağ evi tedirginleşir, arkasından yağmur. Kentte yaşamını ve yığınları peşinden koşturan akrebe vuran yelkovan ile süre; Doğa’da mülk sahibi döngü zaman. İzleri ve izlerin izlerini arayan meftun anlatıcı/şair. Bağ evi, dönülmek istenen tekno-lojiden azade yurt, şeylerin ötesine vuslat.


Uyur-gezer

Ne başı, ne sonu belli. Ayna’nın perdesinde imgeler, ayrımlar, karşıtlıklar, benzerlikler yerle yeksan. Ayna’daki adam, kendi yarattığı gerçekliğini gündüzün rüyasına dahil etmek ister.

Tarkovsky, sinema felsefesi ve pratiği üzerine yazdığı ‘Mühürlenmiş Zaman’ eserinde, sinemayı estetik yapan yetinin ‘sinemasal zaman’ ve duyumu olduğunu söyler. Mizansen içinde mahir sahne tasarımı ve uzun çekimlerle kurguladığı zamanı, sine-masal kılmaya çalışır. Seyirciler ile filmi arasında aracısız estetik tavrı ve hoşlantıyı amaçlar. Bu niyetle imlerin melezliğine yönelir; doğaya ve rüyalara doğrudan öykünür. Gökyüzü, ışık, yağmur, orman, rüzgâr, akan su, v.b. ile cilve eder kadraj. Hayta siyah köpek, odanın yıkılan çatısı, kırılan pencerenin sesi, cehennem ateşi gibi yanan ocak ev terennüm eder. Göğe yükselen insanlar, ayağı yerden kesilenler vardır bir de iman ile masal arasında.

Sezgisinin bilgisine şiir ve iman katmaktır onun sinema gayesi. Başka hayalperest sinemacıların ara sıra araladığı gerçek ile rüya arasındaki kapıyı, o hep açık bulur. Görünümler ve dil içinde, sezginin pek yanılmaz ama sevilmez itkisiyle, gerçek ve rüya arasında Yüce olanı arayan uyurgezer.  



Çocuk ve Allah

Ayna gece, uyku, sirkadiyen ritm, kuşatılma içine düşmüşlük. Filmin son sahnesi, devamlılık sineması alışkanlığı ve ruhsal tatmin dürtüleriyle; anlam arayışında olan biz izleyiciyi, muğlakta bırakır ve mantık çöker. Anlatıcının annesi -ki şimdide yaşlı annedir- ve iki kardeş çocuk -ki oğlan şimdide orta yaşlı anlatıcıdır- beraber el ele tutuşarak ormanda yürürler. Ağaçların arasından, kamera onları izler ve biz takip ederiz. Geçmiş, şimdi, gelecek yekpare an olur ve sarıp sarmalar ortaya çıkanı. Çığlığı duyulur ardından oğlanın. Çığlık kuşatılmışlığın ötesine coşkulu ‘merhaba der gibi’ ve ormana ovaya yayılır. Bizlerin çoğu anlam endişesi ile anlamaz ama hayran oluruz bu sona. Ne içinde, ne kenarında. Sıla ve taşranın sesi. Çocuğun sesi imler masumiyeti ve kuşatmadan azadeliği. Esrime ile gelen çığlık. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder