Oda'dan

Son görüşmemizin üzerinden aylar geçtiğinden selam vermek için odanızın kapısını açınca çok şaşırdım, oda bomboştu. Hayır, bomboş değildi, temizlenmişti, sadece yerde az kullanıldığı halinden belli sabit telefon ve bir sarı çakmak kalmıştı. Hatıra kalmaya cilveli sarı çakmağı aldım.

Görüşmelerimiz, aslında isminizi tavsiye olarak öğrendiğim on yılların çok sonrasında başladı, biliyorum: Geciktim. Odayı birden boş bulunca, boş bulundum, kısa süreliğine boşa kaldım. Hissiyatımın evveliyatı, 12 Eylül’deki makro darbenin sonrasında, kendi yaşadığım mikro darbemin 1982’deki retrospektifiydi. Beklenmedik bir anda, ilk ve ana izleğimi kaybetmenin sadece naif bir tekrarıydı hissettiğim.

Ve o an, bir kez daha anladım ki ya da öğrendim, halis bir yara; iyileşmek için elzemdir belki de. Aynı beklenmedik gidiş ve boş oda görünümü; mırıl mırıl ve şırıl şırıl matemimde bu sefer şükran ve gönül ferahlaması verdi ellerime, idrakime.

Odada yaşananlar ve hayatı yaşayamamak direncimin patolojisinde güdük kalmış arzum ve devamında kendi içimizde geliştirmiş olduğumuz iletişim modelimiz. Esnaflığın asgari olduğu, neredeyse ahbaplık edercesine paylaş. Konuşarak anlaşılabilineceğini sizden öğrendim, daha bir sürü şey.   “öğrenmeye ne zaman başlayacaksın, çok yalnız büyümüşsün, ama görünür bir arzu yok, iş yapmak herkese zor, evet! Babanı sen öldürdün, bu sefer kadın senden korkmuş olamaz mı? sadece senin değil benim de şeyime kaçtı, bir çıkışın olacak ama vicdan hiç bitmeyecek, hepimiz anneciyiz, cennet de cehennem de burada!”
Günbatımı İzilenimi - Monet (Impression Sunrise-1872)
Son büyük eylem planınızın karmaşıklığında ve paranın gözü kör olsunluğunda, dedim ki” en azından hoş seda olur” siz dediniz ki “tabi ki, gök kubbemizde”. Öyle yada böyle haylaz bir münevver olarak gönlümde taht kurmuştunuz, mükemmel değildiniz, zaten kimsede mükemmel biri aramıyordu. Mükemmel, belki mabette olur. Kimse, tamamlanmasın, tarihe şerh olarak hep bir eksik, hep aralık olalım, kişiye göre.

Sizden odada kalmış çakmağı saklıyorum, hiç böyle hediye almamıştım, alanda verende kendimim, kendi kendine memnun. Çakmak elimde iken, tüm bayağı belden aşağı kalıplar aklıma geldi, “sana bir saat çakmak lazım” çocukluğumda gülmemiştim ama 1 saat önemli; iletişim biçimimiz ve çakmakla beraber manidar. Fi tarihinde “akılımda kalmasın” diyerekten hediye olarak sarı laleler ve sarı kehribar kolye verdiğim, sarı çizgili etekler  kadın aklıma geldi. Kadın dedim ama adı maalesef hala aklımda? Kadın hediyeyi almak istememişti; temiz bir hakir görüş, medenice hani Medine’den gelen. Neye niyet sarı lalelerden, kime kısmet sarı çakmağa. Derdim ve dert ortağım tütünün hamisi bu sarı çakmağı; bana karşı bitmeyen sabır ve davetinize karşılık alıyorum. Müziği, yaşamın içinde zaman ile ontik bağında hisseden gönlünüze, saygılarımla.

Yazının sonunu komiğe bağlamak hoş olur sanki:

“Hayatta şuana kadar gördüğüm en önemli fenomensiniz, yani asılında, keşke bunu bir kadına söyleyebilseydim ama fırsat vermiyorlar. A.S.’lerimini!!!” dediğimde bıyık altı gülüşünüz, ki bıyığınız yok o zaman daha bir American lifestyle oluyor, beni de hayli keyiflendirmişti. Şuanda hem “bir kadına” diyememenin hicranını (diyemedim ya laaaa!), hem de gülüşmemizin halis neşesini tek bir kapta eritiyorum. 
Sonuç: Sıkıntı yok…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder