Bildiğimiz ve kabul etmemek için bin dereden su getirdiğimiz hayat; insana verdiği tüm istikametlere ve enkazlara rağmen, “para, çokomel eğrisi” Cem Yılmaz’ın dediği gibi. Paranın tahakkümü karşısında insan arzularımızdan hayvan isteklerimize doğru akıntıya kapılıyor ve kendi ederimizi de bilemiyorken; mutluluk üreten teknik araç olarak para dışında bir şey olmamasına rağmen varmışçasına konuşanların olması –muhafazakâr veya liberal konuşmacılar, beyin iğfal şebekeleri- ve aç olanın kendini bırakıp, tokun halinden anlamaya zorlanması ve de anlaması; en sonunda çaresizlere, parasızlara “hayırlısı olsun” diye biten cümlelerle kanlarına zerk edilen imkânsızlık halleri. “Parayı veren, düdüğü çalar” ilkesiyle dönen koca dünyada, düdüksüz kalanların güdük kalması ve güdüklerin hasretleriyle yeşerttiği sosyal hayat. Daş eksiliği de vahim. Vatandaş, arkadaş ve yoldaş olamamak; olmuşların da yetmemesi. Ortaklıkları olmayanların, cemaat olmadan yaşayanların habitatları içinde yaptığı sondaj faaliyetleri. Vatandaşlık bilinci ile bireyliği arasında orta payda kurmayanların, kurmak istemeyenlerin; pay peşinde yalan, dolan ve kurgu eko-politik işlikleri. Yoldaş olamamışların, kurgular içinde hareket etmek zorunda kalmasının ortaya çıkardığı demirden leblebi: libidinal ekonomi. “Paşa torunundan ne eksiğim var, ben güzellikler istiyorum” misali sonlu zamanında, sonsuz hazlarını gerçekleştirme isteğinin belli bir muhasebesi, artı haneye yazıldığında oluşan duygu-durum mu? Aydınların, yersiz yurtsuzların yorgun bedenlerindeki nikotinli nefeslerinden çıkan cılız ve mahcup iki üç kelam mı mutluluk?
“Varoluşun özü, sonsuzluk özlemiyle yanan insanın sonluluk çırpınışıdır.” Kierkegaard’ın sözü dır eki ile bitiyor. Sonlu insanın, sonsuz dır eki içindeki mücadelesi ve “imkansız” olarak beliren mutluluk. Dır cümledeki özneyi, nesne kılıyor… Kişinin yaşanmış zamanın ürünü olan hafızasının; hatıralar, hatırlamalar ile yeniden dile, düşünceye getirmeye çalıştığı ve de yeniden üretmek istediği geçmişin izlerinden oluşan kolajlar bütünü mü mutluluk? Mutluluk üzerine sözlenen sözün veya eylemin, çoğunlukla onu bizden uzaklaştırdığı hatta uzaklık mesafesini koruduğu düşünüldüğünde, tıpkı hakikat arayışımız gibi ulaşılması arzulanan bir erişim noktası iken, varlığının koşulu -bu yazıda olduğu gibi- bilinmezliğinden neşet ediyorken; onu gelecekte mi arıyoruz? Hep bir gelecek kipi var; şimdi ve burada olanın dışında, olumsuzlamasında; böylelikle insansı ama tezahürleri belirsiz. Muğlâklığı ile baki mutluluk ve şarkıdaki gibi “Yokluğunda çok kitap okudum, neredesin nerede”