İnsanlık
tarihini başlangıcı ve gelişim sürecine ait olarak insansı türlerinin çok
sayıda tanımlaması ve sınıflandırması bulunuyor ve yer yer tanım ve özellikler
iç içe geçiyor ve karıştırılıyor.
Homo Habilis (becerikli insan)
İnsanlık
ailesine ait en önemli özelliği kendine barınak yapması ve ailet
kullanmasıdır. Habilis’ler yalnızca
Afrika’da yaşadı. Ateşi kullanmayı bilmiyorlardı ve bizlerden en büyük farkı
beden yapısından dolayı et değil, leş yiyordu. Tarihi geçmişi -1,5-2 milyon yıla
kadar uzanabilir. Habilis’lerin beyin yapısına bakıldığında, primat canlılar
grubu (goril, şempanze) gibi gelişkin bir sembolizasyon yeteneği var ama dil
henüz oluşmamıştır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_habilis)
Homo Erectus (dik insan)
Homo erectus, soyu tükenmiş insansı türüdür ve modern insanların (Homo sapiens) atası kabul edilmektedir. Yaşam tarihi
olarak -1,9 milyon yıl öncesine geri götürebiliriz. Afrika’dan dünyaya yayılan
insansı türüdür. İlk fosil Cava Ada’sında ortaya çıkarılmıştı, bu sebeple Java insanı
diye de isimlendirilir. Yüksek ihtimal ile ateşi kullanıyorlardı ve siyah
deriliydiler. Atalarımız olarak kabul edilmesinin temeli, ayakları üzerinde
durup, yürüyerek diğer primatlardan ve habilislerden farklılaşmasıydı.
Hareketlilik gösterip, sürü halinde yaşayarak Afrika’dan çıkıp, kuzeye doğru
dağıldılar. Erectus’un, beyin-kafatası hacmi habilislerden büyük, sapienslerden
küçüktür. Anatomik yapı olarak erectus ile sapiens insansı arasında benzerlik
yüksektir. Homo erectus, ateşi kullanan ve mağaralarda barınan ilk insan türüdür.(http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_erectus)
Homo erectus |
Homo Sapiens Neandertalis (magara insanı)
Sapiens öncesi insansı insan Neandertaller, beden olarak daha güçlü ve iri olmalarına rağmen, beyin yapısı ve mobilite konusunda sapiensler kadar iyi değildirler. Çoğunluk kanısı, bu iki türün karşılaşmalarında, beyin gelişkinliği ve alet kullanma becerisi ile sapienslerin üstün geldiği ve neandertallerin yok olduğudur. Neandertallere, “mağara insanı” denmesinin sebebi, daha çok mağarayı barınak yapması ve ölülerine mezar yapan ilk insansı olmasıdır, bu sebeple fosil kalıntıları çoktur. Fiziksel olarak en belirgin özelliği, siyah deri rengine sahip olmasıydı, hareketlilik ve göç sonucu karşılaştığı iklim ve şartlara uyum sağlamaması sonucu yok oldu.
Homo Sapiens (bilen insan)
-280
ile -250 bin arası yıllarda yaşamış, bugünkü anlamda insanın genetik atasıdır.
Sembolleştirme olarak Hepimizin ortak anası Havva Anamız, homo sapiens idi.
-280 binden sonra gelen tüm insanlık bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki tek bir
annenin soyundan geliyor. Homo Neandertallerin
yok olup, sapienslerin yaşama devam etmesindeki süreç hakkında yaygın görüş,
sapienslerin beyin ve alet kullanma kapasitelerinin daha yüksek olması
sonucunda neandertalleri yok ettiğidir. Hepimizin tek bir ortak
anneden/Havva’dan geliyor olmamız ise, neadertal bir kadının Kromozon ve DNA
yapısında meydana gelen bir değişim, nedeni bilinmeyen bir mutasyondu. Bu ilk
annedeki Kromozomlar, molekül yapısı içerisinde bulunan DNA (mitokondriyal deoksiribo
nükleik asit) ve histon denilen protein zincirinden oluşuyordu ve protein
zincirinde mutasyon, farklılaşma ile evrimsel sıçrama gerçekleşti. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Kromozom) Kromozon
yapısındaki genetik değişime uğratan bu ilk sapiens kadın kalım yoluyla, üreme
sonucunda mutasyonu çocuklarına taşıdı.
İlk
anneden doğan çocukların, mutasyondan aldığı değişim ile daha gelişkin beyin
yapısı ve kendini koruma gücüyle donandığı, böylece diğer neandertal annelerden
doğan çocukların yeni rekabet koşullarına uyum sağlayamayıp doğal seleksiyon
ile yok olduğunu biliyoruz. evrim sürecinde mutasyonu yaşayan annenin, genetik
olarak döllenme ile çekinik gen denilen kromozon yapısı (XX), kalıtımsal olarak
tüm insanlara geçtiği için, dünyada şuanda yaşan tüm insanların aynı anneden
geldiği/Havva Ana bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bugün yaşayan bütün
insanların ortak atası (babası) ise yaklaşık 70 bin yıl sonra yaşadı. Geçen
ortalama 70 bin yıllık süreçte sapiens anneleri dölleyen babalar içinde doğal
seleksiyon ile eleme gerçekleşti ve bir erkeğin (XY) yapısı eşeyli kromozon
yapısı olarak tekleşip, bugünkü anlamda babamızın kökeni oluşturdu. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Homo_sapiens)
Homo sapiens sapiens (kendinin farkında olan insan)
Homo sapiens sapiens, günümüz insanı yani modern
insan olarak insanlık evriminin son fiziksel aşamasını temsil etmektedir.
Neandertal ile sapiens arasında çiftleşme olduğu ve doğum gerçekleştiği konusu henüz
kanıtlanamadı ama değişik bulgular var. Homo sapiens sapines, yani bizlerin,
-50 bin yıllık bir tarihi vardır. Yazılı tarihten çok daha uzun bir süre. Son
araştırma ve bulgular sonucunda Güneydoğu Asya/Endonezya çevresinde, -50 bin
yıl içerisinde yaşayan sapiens sapiens’den türememiş insanların olduğuna dair
spekülasyon ve araştırmalar devam ediyor.
Sanatın Doğuşu, Ana Tanrıça Kültleri
-50
binlerde sapiens ile insan sanat yapmaya başladı. Bu anlamda modern insanı
belirleyen sıçrama, ateşi kullanması değil, sanat yapmaya başlamasıdır. İlk keşfedilen
sanat örnekleri, 1850’lerde bulunan Willendorf Venüsü heykelciği ve mağara
resimleriydi. Venüs heykelciklerinde temsil, ana tanrıça figürüdür. Ana tanrıca
figürlerinin temel özelliği yüz hatlarının belirgin olmaması ve beden hatların
güdük görünmesidir, ama sapienslerin daha gelişkin tasarım yapacak yeteneği
vardı, buradaki belirsizleştirmenin bilinçli yapıldığını söylebiliriz. Tanrıca
figürlerindeki kadın; hamile, kilo, anaç bir kadın olarak gösterilmişti.
Tanrıça heykelleri ya mezar başlarına dikiliyor ya da muska benzeri dini amaçlı
saklanıyordu.
Wiilendorf Venüsü - bulunan ilk tarih öncesi Venüs figürü |
1999’da
Fas’ta bir başka kalıntı bulundu (Tan Tan Venüsü), bu eserdeki tanrıça/Venüs
figürü daha belirsizdi ve yaklaşık tarihi yaşı – 400 binlere kadar uzanıyordu.
Bu buluntu, önceki fikirleri, tartışmalı kıldı. Belki de, insanları tanrıça heykeli
yapmaya iten motivasyon yada din olgusu homo sapienslerden önce de vardı. Yine 1995’te,
Suriye – Golan tepelerinde Berekhat Ram Venüsü bulundu, yüksek ihtimal tanrıça
figürü ve inanış, homo erectus’lara kadar uzanıyordu. Erectus ve sapiens’ler
sürü halinde hareketli yaşarken, yanlarında bu Venüs heykelciklerini
taşıyorlardı. Tanrıça kadını figüründeki iri ve hamile kadın temsili, o
zamanlardaki kadının fiziksel halini göstermiyor, net olarak ana tanrıçayı temsil
ediyor. Bu anlamda ilk sanat ürünleri olarak mağara resimlerini değil, Venüs/ana
tanrıça heykelcikleridir.
Tarih Öncesi Mağara Sanatı
Mağara
sanatı, ana tanrıça figüründen çok sonra, sapiens sapiens’ler ile ortaya
çıkmıştır. Mağara yaşam dönemi ile birlikte barınma başlamış ve sembolizasyon
ve dil yetisinde ilerleme oluşmuştu. Dil yetisinin gelişimini, mezarlara semboller
konulmasıyla anlıyoruz, insan “ölümlülük” halini düşünen, sembolize edebilen
bir zihin yapısına -50 binlerde sapiens ile ulaştı. İlk sanat örneklerindeki
motivasyonda, ölümlülük karşısında bir kalıntı bırakmak, hatta mezar bekçiliği
benzeri bir istek olduğu söylene bilinir. İnsanların ilk döneminde aile kavramı
yoktu, sürü halinde yaşıyorlardı, doğum sonrası bebeğe tüm sürü bakıyordu.
Konar-göçer yaşadıkları için henüz mülkiyet ilişkisi oluşmamıştı.
Lascaux Mağarası'ndaki Geyik çizimleri, Fransa |
Mağara
resimlerini, ana tanrıça heykellerinden ayıran en önemli estetik fark; bilişsel
sıçramadır. Mağara resimleri, temsil olarak üç boyutlu dünyayı, iki boyut
gösterme pratiği olarak Venüs heykelciklerine göre daha gelişkin zihin
gerektiriyordu. Önemli bir başka yaklaşım, doğayı bir rahim olarak idrak etmek
ekolü. Dünyanın bir rahim olarak anlamlandırılması, özellikle tarih öncesi buluntulardaki
ana tanrıça figürü ile dünyanın dişi, doğurgan bir varlık olarak kendini
yenilemesinin anlatısıdır diyebiliriz. Buzul çağlarından insan(sı)ların
mağaralara çekilmesiyle, cinsiyet üzerinden ayrımlaşma başladı. Kısaca erkekler
avcılık, kadınlar toplayıcılık yapıyordu ama beslenme şartlarına bakıldığında
besinlerin büyük çoğunluğunu kadınlar sağlıyor, yani toplayıcılık, otçul
beslenme yapıyorlardı. Avcılık, yani erkek üzerinden besin temini zor ve azdı,
bu yüzden mağara insanları, avcılık ürünlerini az olduğu için şölen ve
ayinlerde tüketiyorlardı. Mağara
resimleri, çöp adam çizimi biçimindeydi, genellikle avcılık ve hayvanlar
resmediliyordu. Resimler, mağara duvarlarına ve özellikle zor ulaşılana
alanlara çiziliyordu. Mağara resimleri yapılıyordu sorusu üzerine spekülasyon
çoktur, yüksek kanılar: büyü amaçlı, öldürülen hayvanların kutsallığından özür
dileme v.s. dir. Mağara resimlerini yapan insan, aynı zamanda tarihte ilk
meslek sahibi insandır. Mağara resimlerini yapan kişiler, resimlere baktığımızda,
hayvan postu giyen ilk şamanlardı. Mağara ressamı, günlük işlerden
toplayıcı-avcılıktan, bağımsız sadece mağarada resim yapıyordu.
Lascaux Mağarası'ndaki Bizon çizimleri, Fransa |
Mağara
resmi sanatı üzerine ilk ve en gelişkin buluntulardan biri, Fransa’daki Lascoux
mağarasındaki resimlerdir. Bu resimlerde diğer mağara resimlerine göre daha
fazla hayvan, insan motifi ve anlatı zenginliği görülüyor. Av resimleri yapan şaman
benzeri bu meslek sahibinin, bugünkü anlamda mistik-psikolojik gücü ya da
farklılıkları vardı. Şaman bu anlamda, artık üretiminden çekilmiş, ilk sosyal
statü kazanmış insandı. Mağara resimleri, eski Yunan’la birlikte ortaya çıkacak
“gerçek” sanat eserlerinden farklı bir şekilde mahrem olarak, özel, gözden ırak
yapıldı, gizli tutuldu. Tanrıça heykellerinde inanç motivasyonu hakim iken,
mağara resimlerinde büyü etkisi, mistik motivasyonlar gibi karmaşık amaçlar
vardı. Tanrıça heykelciklerine bakıldığında homo erectus ve sapiensler’in kadın
doğumuna mucize, tanrısallık atfediyor, doğumu kutsal kabul ettiklerin
düşünebiliriz.