1506
yılında Roma’da bulunan Laokoon Heykeli’nin Rodoslu
üç heykeltıraş; Agesandoros, Athenodoros
ve Polydoros tarafından M.Ö. 1. yüzyılda
yapıldığı tahmin edilir, boyu 242 cmdir
yontunun. "Laokoon ve Oğulları" heykel topluluğu,
Helenisti dönem ve özellikle Rodos yontu işçiliğinin önemli örneğidir ve bugün, Vatikan
Müzesi’nde sergilenir.
Heykel, Vergilius'un “Aineas” adlı eserinde de anlatılan rahip Laokoon efsanesini betimler. Öykü şöyledir: Apollon rahibi olan Laokoon, Troyalı’dır. Greklerin zaferini isteyen tanrı Apollon’a karşı gelir Laokoon ve içinde Grek askerlerin bulunduğu devasa bulunduğu Tahta Atı, şehre sokmamaları için Troyalı’ları uyarır. Troya'yı yıkmak isteyen başta Apollon olmak üzere diğer Tanrılar, felaketi engellemek isteyen Laokoon’u cezalandırmaya karar verir. Apollon, denizden iki boğa yılanını rahibe saldırmaları için gönderir. Yılanlar hem rahibi, hem de suçsuz iki oğlunu vücutları ile sıkıştırarak boğarlar. Bir başka anlatıya göre, Laokoon, Apollon Tağınağı’nda rahiptir ama bir gün tutkularına yenik düşer ve hata yapar; Apollon’un sunağı önünde karısıyla sevişir. Tanrı Apollon, kendisine yapılan bu saygısızlığa çok öfkelenir ve Laokoon’u iki oğluyla birlikte yılanlara boğdurarak cezalandırır.
Heykelde, rahip Laokoon’un gövde ve kol kaslarının gerginliği ve umutsuz çabası, Greek dünyasının anı bütünlüğü içinde yansıtan estetiğidir. Helenistik dönem ile yontu, klasik dönemin Apollonik idealini yansıtan denge formundan; şiddeti ve acıyı yansıtan ifadelere yönelir. Rahibin yüzünde, fiziksel acı ile çileli direniş bir aradadır. İki çocuğun kıvranışları, doğanın hükmü karşısında, adaletsiz tanrıların gazabı karşısında çaresizliği gösterir. Grek heykelinde gördüğümüz kontro-posto duruş, yontuda aşılır; yerini diyagonal (yılankavi) beden ifadesine bırakır. Tanrıların acımasızlığı karşısında insanın çaresizliği, patetik üslup işlenir. Laokoon ve oğulları, acı ile mücadele ederken; pahtos içinde çaresizdirler ve faniliğe boyun eğerler yılanların koynunda. Yontu, Helenistik dönem insanın yaşamının anıtsal yansıması gibidir; bir taraftan geçmişin konar-geçer günlerin tadı; diğer taraftan şehir ve köleci ekonominin basıncı ile arada kalmış ve mitik bütünlüğünden kopmuş, pathos içinde dünyanın şiddetini ve hazzını sınırda yaşayan insanlar.
Laokoon ve Oğulları heykeli |
Heykel, Vergilius'un “Aineas” adlı eserinde de anlatılan rahip Laokoon efsanesini betimler. Öykü şöyledir: Apollon rahibi olan Laokoon, Troyalı’dır. Greklerin zaferini isteyen tanrı Apollon’a karşı gelir Laokoon ve içinde Grek askerlerin bulunduğu devasa bulunduğu Tahta Atı, şehre sokmamaları için Troyalı’ları uyarır. Troya'yı yıkmak isteyen başta Apollon olmak üzere diğer Tanrılar, felaketi engellemek isteyen Laokoon’u cezalandırmaya karar verir. Apollon, denizden iki boğa yılanını rahibe saldırmaları için gönderir. Yılanlar hem rahibi, hem de suçsuz iki oğlunu vücutları ile sıkıştırarak boğarlar. Bir başka anlatıya göre, Laokoon, Apollon Tağınağı’nda rahiptir ama bir gün tutkularına yenik düşer ve hata yapar; Apollon’un sunağı önünde karısıyla sevişir. Tanrı Apollon, kendisine yapılan bu saygısızlığa çok öfkelenir ve Laokoon’u iki oğluyla birlikte yılanlara boğdurarak cezalandırır.
Heykelde, rahip Laokoon’un gövde ve kol kaslarının gerginliği ve umutsuz çabası, Greek dünyasının anı bütünlüğü içinde yansıtan estetiğidir. Helenistik dönem ile yontu, klasik dönemin Apollonik idealini yansıtan denge formundan; şiddeti ve acıyı yansıtan ifadelere yönelir. Rahibin yüzünde, fiziksel acı ile çileli direniş bir aradadır. İki çocuğun kıvranışları, doğanın hükmü karşısında, adaletsiz tanrıların gazabı karşısında çaresizliği gösterir. Grek heykelinde gördüğümüz kontro-posto duruş, yontuda aşılır; yerini diyagonal (yılankavi) beden ifadesine bırakır. Tanrıların acımasızlığı karşısında insanın çaresizliği, patetik üslup işlenir. Laokoon ve oğulları, acı ile mücadele ederken; pahtos içinde çaresizdirler ve faniliğe boyun eğerler yılanların koynunda. Yontu, Helenistik dönem insanın yaşamının anıtsal yansıması gibidir; bir taraftan geçmişin konar-geçer günlerin tadı; diğer taraftan şehir ve köleci ekonominin basıncı ile arada kalmış ve mitik bütünlüğünden kopmuş, pathos içinde dünyanın şiddetini ve hazzını sınırda yaşayan insanlar.
Lessing’e Göre Görsel Sanat ve Laokoon’un Farkı
18. yüzyıl Alman düşünürü G. E. Lessing “Laocoon” adlı kitabında heykeli inceler ve görsel sanatların, edebiyata üstün olduğunu savunur. Lessing’e göre,
görsel sanat, zamansallığın bir anı
içinde doğayı yansıtan (mimesis)
imgeleriyle; söz sanatından farklı ve üstündür. Söz sanatları, sözcükler ve nesneler arasında zaman-mekân
etkileşimini değil, rastlantısallık ve
kişiselleştirme öğelerini kullanır. Sözlü sanat, örneğin edebiyat, zamanı resim ve heykel gibi bir
anı bütünlüğünde göstermez. Edebiyat,
doğrusal yâda sarmal zaman hareket
ilerleyen anlatıdır; görsel sanatlar, örneğin heykel, mekân-zaman birlikteliğini bütünlü ile vermek için hareketin sadece bir anını yansıtır. Görselin
imgesi, sessiz ve durağan anın
güzelliğine öykünürken; sözün imgesi, ses, kelime ve çağırışım ile olasılık içinde ilerler. Görsel
sanatların, anın güzelliğini, çirkinliği ve ölümü de içeren bütünlüğünde
yansıttığı için estetik olduğunu söyler Lessing ve Laokoon heykelinin buna iyi
bir örnek olduğunu düşünür. Ona göre, daha ilk bakışta Laokoon heykeli, ruhsal
enerjisini izleyiciye yansıtmaktadır. Laokoon, kendine hâkimdir ve acı
içindeyken bile bağırmaz, çilekeştir. Böyle bir acı içerisinde Laokoon’un feryat
etmemesinin nedeni; Helen sanatının
güzellik anlayışından kaynaklanır Lessing’e göre, çünkü Helenli yontucular,
acıyı değil, acı içinde acıya karşı direnen
anı; yontuda kalıcı kılmak, düşünce düzlemine taşımak ve anıtlaştırmak
istemişlerdir.
Laokoon ve Michelangelo
Laokoon heykeli bulunduğunda, bazı kısımları eksiktir. Restorasyon çalışmalarına katılan
Michelangelo, heykelin Pergamon Ekolü
yontuculuğuna uygun biçimde düzeltilmesini, eksik kolların omuzdan arkaya doğru
eklenmesini önerir. Çoğunluk, yontudaki patetik unsurun geri plana çekip, Yunan-Roma
kültürüne yakışan kahramanlık pozu, anıtsal jest içinde restore edilmesine
karar verirler, böylece eksik uzuvların restorasyonunda anıtsallık ön plana
çıkartılır, bugün görüldüğü haliyle.
Sakallı Köle |
Michelangelo, Bergama Ekolü yontusundan etkilenmiştir; bunların başında da
Laokoon heykeli gelir. Bu etkiyi, Ölmekte
Olan Köle (1516) ve yarım kalmış Sakallı
Köle (1534) heykelinde görmek mümkündür. Michelangelo, Yunan ve Roma dönemi
anıtsal tanrı-insan yontularını, estetik ve daha önemlisi duyusal bulmaz. O, insan-iskelet ve yaşam bütünlüğünde çok
sayıda karşıt ve eriyik etkiyi birlikte yontulamak ister; tıpkı Laokoon gibi.
Sonrasında Michelangelo, Pieta Heykeli ile kendi dehasının iç
dinamikleri ile hareket ederek eserler ürettir. Pieta, hem klasik anlatımı
aşan, hem de içinde barındıran yepyeni
yontu estetiği kurar. Rönesans ile Laokoon’a dair etkileyici ve Barok
temsil (1614), özgün desen anlayışı ile El Greco’nun
olmuştur.
Ölmekte Olan Köle |
Baba'nın Kaderini Taşımak
Laokoon, Yunan söylencelerinde sıkça rastlanan Tanrıların, ölümlü insana karşı acımasız ve
duyarsız eylemlerinin öyküsüdür. Heykel, aynı zamanda geçmiş ile modern dünya
arasında hala aşılmamış patetik unsuru belirginleştirir: Baba'nın kaderi yaşamak… Milattan önce de insan, babasından (aile) yansıyan kaderi taşımakta
idi, tıpkı bugünkü gibi. Modern dünyanın, ulaşılabilir kıldığı birçok şeye
rağmen, insan hala ve hala çoğunlukla
babasının kendine sunduğu veya biçtiği kaderi, yaşamı kabul ya da ret etmek
noktasındadır. Arkaik insanın imgesi ölümlülük kadar, babadan gelen yazgıyı aşmayı; trajik
olanı yadsımanın yollarını aramıştı. Nefis,
hala Baba’nın biçtiği kader rızaya düşmekte, şansın ve imkânsızın sınırında
dolaşmakta, Laokoon’un çocukları gibi.