‘’Suret nedir? Bir insan öldüğünde, kendisini tanıyanlara bir boşluk, bir uzam bırakır. Bu uzamın sınırları vardır ve ardından yas tutulan her kişi için farklıdır. Bu sınırları olan uzam kişinin suretidir. Bir suret, geride görünmez biçimde bırakılan şeydir.’’ John Berger
Fayyum Portreleri, en eski yağlı boya tablolardır. ‘Mısır’ın Bahçesi’ diye anılan Fayyum bölgesindeki yeraltı mezarlıklarında (nekropolis) 1820'li yıllarda keşfedildi. Fakat bu mumyalanmış mezarlar diğerlerinden farklıydı. Tabutların üzerinde insan porteleri vardı. Çoğunluğu M.S. 50-200 yılları arasında yapılmıştı, 900 civarı portre bulundu. Fayyum’da, üç kültür teknik ve estetik olarak bir araya gelmişti: Mısır mumyalama tekniği, Helenistik sanat duyguculuğu ve Roma portre doğalcılığı. Ve sonrasında melez Fayyum estetiği ortaya çıktı. Avrupalı sefir, koleksiyoncu güruhu tarafından toplanan portreler, bugün dünyanın değişik müzelerinde sergilenmektir.(British, Louvre, Berlin, Metropolitan v.b.)
Kadim Mısır inancında ölümden sonra yaşam (Ahiret) inancı vardır. Fakat, diğer ahiret inançlardan farklı olarak burada fani, öbür dünyada kendini bedenini arayacak ve kavuşacaktır, hem de eşyalarıyla. Sargılanmış mumya ceset mezar sandukasına konur; Fayyum’dakiler dik haldedir, sandukanın başında portresi vardır.
Portreler selvi, çınar, meşe gibi ağaçlardan levhalar üzerinde yapılmıştır, kefenler ketendir. Farklı etnik yapılardan isimler vardır levhalarda Grek alfabesiyle. Beyaz, koyu sarı, siyah ve kırmızı renkler hakimdir. Giyim, takı, saç modelinde melezlik belirgin de olsa; yapıldıkları dönemde Roma iktidarı hakim olduğu için Romanesk moda stili baskındır. Baş ve giysilerde yaldız ve altın vardır. İç giysi tunik ve üzerinde pelerin görünür, bolca süsleme ve renkli şerit bulunur. Kadınlar çok süslü, bol mücevheratlıdır.
‘’Kaybolma olmasaydı, herhalde resim yapma itkisi de olmazdı. Resim varolanın, insanlığın içine fırlatıldığı fiziksel dünyanın olumlanmasıdır. Fayyum portrelerine baktığımızda, kendimizi çok özel bir mahremiyet sözleşmesinin büyüsüne kaptırırız. Bu sözleşmeyi anlamak bizim için zor olabilir ama bakış bizimle konuşur. Ressamın kullanabileceği resimsel seçenekler kısıtlıymış; önerilen biçim çok katıymış. Hedef yüksek, hareket alanı darmış. Bu koşullar sanatta enerjiyi yaratır. Fayyum ressamı farklıdır. Kendisine bakılmasına rıza gösteren model değil, ressamdı. Poz verenin ona bakmasına razı olmuştur ressam. Razı modelin bakışları, ona ikinci tekil şahısla hitap eder. Bu yüzden de ressamın cevabı: ‘Burada olan’dır.
Öteye dünyaya yapılan yolculuk için ‘hüviyet’ misalidir portreler. Tanrı Anubis ile Osiris Krallığı'na yapılacak yolculukta faninin vesikalı hüviyetidir. Kim olduğu yazılmıştır: ‘Merhum, böylece hiç unutulmayacaktır!’ İmge, resim bizi bir iletişime davet eder, tabi biz gönül düşürür ve istersek. Fayyum’daki söz-duygu iş birliği daveti herkese açık ve aşikardır.
Yaşama gelmek mucizedir. Bakış, kişinin ilk ve son alametifarikasıdır. Bakışlardaki hüzün, patetik ifade ile tinsel derinliğiyle bize yansır. Schopenhauer’ın dediği gibi, sanatın sezgisel amacı olan ideanın nesneleşmesi portreler vasıtasıyla gözümüze çarpar. Çelişkili ve çekişli olduğu için bizleri sezgisel olarak etkileyen mimikler vardır çizimlerde. Hem dinginlik, hem de merak ve endişe doludur. Dingindir, çünkü ahiret inancı vardır. Meraklıdır, çünkü öbür tarafta ne ile karşılaşacağını bilmez. Endişelidir, çünkü inanç ile hakikatin aynı şey olmadığına dair ben’liğindeki ontolojik acizliğin fakındadır, biçaredir.